Uzun zaman sonra talimlere yeniden başlayayım dedim, o kadar çok dinlenince vücudun a... koymuşum. Kılıç tutmayı unutmuşum lan, kaldıramadım kılıcı, kolum kopacaktı. Katana saplı şemsiyeler var, belki görmüşsünüzdür; o şemsiyelerden bir tane var bende de, onu da talim için kullanıyorum. Shinai'ım yok lan ne yapayım. Hah, onu aldım; onu da savurmayı unutmuşum. Bir yayı çekmeyi unutmamışım, o da zaten diğerlerinin aksine daha az süre bıraktım onu. Hayır, sadece kılıçla kalsa iyi; beş tane şınav çekemedim lan -amma çok lan dedim lan-, şınav çekmeyi unutmuşum. Ama ben bunu burada bırakmam, ağzını burnunu kıracağım o talimlerin, çarşamba günü (neden çarşamba? Çünkü salıyı tatil günüm olarak belirledim) başlayacağım, görecek onlar. Ben bu vücudu adam ederim, kafasını kırdırtmasın bana, kılıç tutmayı unutmak da neymiş be! Türkçede art arda soru işareti ve ünlem kullanılamaması çok sıkıcı bir durum, bazı duyguları vermek için o kombinasyona ihtiyaç var. Mesela o "be"nin sonunda aslında "!?" olması gerekiyor ama mecbur "!" oluyor.
Shinai |
Düzgün bir buzdolabı, birkaç küçük boylu tencere, büyük bir fırın ve bir bulaşık makinesi istiyorum. Bak dün markete gittim, bulaşık eldiveni bakacaktım, unuttum. Yazmayınca böyle oluyor işte. Hafızayla ilgisi olan neydi, omega 3 müydü? Balık yememenin zararları. Yine de balık yemeye başlamayı düşünmüyorum. Balık yememeye nasıl ve neden başladığımı bilmiyorum ama kokusundan ve tadından nefret eder hale geldim. Unagi nigiri yemiştim gerçi, o güzeldi. Benim belli ki "balık şeklinde olan balıklar" ya da "klasik balıklar" ile sorunum var. Bak aklıma geldi, midye (ama dolma değil. Tavada pişecek), karides, kalamar ve surimi de seviyorum. Yani tadına baktığımda sevmiştim. Benim gerçekten belli ki "klasik balıklar" ile sorunum var, deniz ürünlerinden ziyade. Belki de olay kokuda bitiyordur, bu saydıklarımın kötü kokusu yoktu çünkü ama balık kokusuna kesinlikle dayanamıyorum. Neyse, konu dağıldı yine (Konu? Konu mu var? Hani?), bulaşık makinesi iyidir. Deterjandan elim çıkacak. Şimdi değil tabi ama kışın olacak, hep olur. Aq. Eved.
Yabanmersini çok güzel bir şey. Neden bu sevgimi böyle söyledim bilmiyorum ama yabanmersini aromalı olup sevmediğim pek bir şey yok: Yabanmersinli krema, yabanmersinli puding, yabanmersinli kefir (evet, öyle bir şey var.)... Yabanmersini buldum bir şekilde, sade sade üzüm gibi ağzıma attım, o zaman da sevdim. Kesinlikle tatlı değil bu arada, mayhoş bir tada sahip taze yabanmersini. Bildik bir tada benzetmem gerekse domates derdim ama kesinlikle tadının domatesle alakası yok. Belki ekşi üzüm falan denebilir benzer tat olarak? Neyse, işte ben de dedim ki "Yabanmersini soslu tavuk nasıl olur acaba?" Bir tarif uydurdum, bu akşam deneyeceğim bakalım. Aslında yabanmersininin tavuktan çok kırmızı ete yakışacağı izlenimi uyandı bak bende şu an, nedense. Neyse, tavuk üzerinden gözlem yaparım. A101 de bana gıcıklık yapan firmalar kervanına katıldı. Ne zaman gitsem son kullanma tarihine en fazla bir gün kalmış tavuklar oluyor. Pazar gidiyorum aynı, cuma gidiyorum aynı. Hangi gün geliyor lan bu tavuklar bu markete? Hayır Gökçeada'da Bim'in tavuğu güzel değil, yoksa gider Bim'den alırım. Aslında kasaptan da alabileceğimi biraz geç fark etmeseydim güzel olacaktı tabi. Gıcıklık demişken, aradığım çoğu şeyi katiyen bulamıyorum. Hayır başka zamanlar oluyor, ihtiyacım olmuyor. Kafayı yiyeceğim artık, bütün dünya toplandınız Gaslighting mi yapıyorsunuz lan bana? Hele spesifik bir markayı aramaya göreyim, asla ve kat'a bulamam. Arayıp bulamasam laf etmeyeceğim ha, olduğundan emin olduğum yere gidiyorum, yine bulamıyorum, yine bulamıyorum...
Yabanmersini |
Bahsettiğim yeşil denizkabuklarından dayanamayıp aldım. Denizkabuğu falan satılan yerlerde denizyıldızları genellikle kum eleyen denizyıldızı (Astropecten bispinosus) oluyor. Bazen başka çeşitler de oluyor ama genellikle bu. Bu gereksiz bilgiyi neden verdiğim hakkında bir fikrim yok.
Kum eleyen denizyıldızı |
Keşke bir gölüm olsaydı, bayağı kendime ait bir göl. Başkası kenarına gelemesin, balık tutamasın, bitki toplayamasın falan için değil de içindeki flora ve faunayı tamamen ayarlayabileyim diye. Öyle bir şey olsa Türkiye faunasına kayıtlı olan şu canlıları kesinlikle içine koymak isterdim (Fotoğraflarıyla birlikte listeliyorum, burayı atlayabilirsiniz de. Aslında listeleyip sonra akvaryum benzeri bir kolaj yapacaktım ama üşendim):
Sazan (Cyprinus carpio) Özellikle aynalı sazan ve koi. Hatta yukarıda koyduğum resim de zaten gümüş koi.
En az bir çeşit mersinbalığı, türü o kadar önemli değil.
Kurbağa ve suyılanı
Çeşitli su böcekleri, su örümceği (Argyroneta aquatica)
Doğu Avrupa kereviti (Astacus leptodactylus) ve yengeç
Salyangozlar ve mikroskobik su omurgasızları: Supiresi, Gammarus, tubifex falan. Sonuçta onca balığın yemeğe ihtiyacı var
Golyan (Phoxinus phoxinus)
Acıbalık (Rhodeus sericeus)
Aphanius mento. Eeeh, devamını direkt yazıyorum, bununla da uğraşamam. Arada merak ettiğiniz olursa internetten bakarsınız: Turna balığı (Esox lucius) (Pek sevilen bir balık değildir ama bence çok güzel bir balık), Yılanbalığı (Anguilla anguilla), Taşısıran (Cobitis taenia), Tatlısu levreği (Perca fluviatilis) (Sevdiğim az sayıdaki çiklitten biri), Kızılkanat (Scardinius erythrophthalmus), Zebra midye (Dreissena polymorpha) (Yerli türleri seven akvaristler tarafından pek hoşlaşılan bir midye değildir ama ben seviyorum), Kızılgöz (Rutilus rutilus), Dağ alası (Salmo macrostigma), Dere pisisi (Platichthys flesus), tatlısu horozbinası (Salaria fluviatilis), Siyah şeritli deniziğnesi (Syngnathus abaster) (Muhtemelen öyle bir durumda da olsa bulamam ama şurada hayal kuruyoruz, elleşmeyin iki dakika), çeşitli yerli karidesler, lepistes (Her ne kadar anavatanı Orta Amerika olsa da Türkiye de dahil dünyadaki çoğu ülkedeki su kaynaklarına bırakılıp uyum sağlamış durumda. Bir de dayanıksız denir bu balıklara, peh! Bu arada gambusyalarla karıştırmıyorum, gambusyalardan nefret ederim. Gerçekten lepistesten bahsediyorum), Havuz balığı (Carassius carassius) (Japonbalığının yabanisi, başka bir şey değil), Japonbalığı (Carassius auratus) (Her ne kadar seçici üretimle üretilmiş bir balık olsa da uzakdoğudan Türkiye'ye dek Asya'daki çok çeşitli su kaynaklarına bir şekilde karışıp yerleşmiş balıklardır.), dere kayabalığı (Gobio gobio) (En sevdiğim yerli dip balığı olur kendisi), Ankara çamur balığı (Nemacheilus angorae) (Bir zamanlar Ankara civarına endemikken -adından da belli- bir şekilde bütün Ortadoğu'ya yayılan bir balık kendisi.), Barbatula barbatula (Ne yapayım, seviyorum dip balıklarını), çeşitli su kaplumbağaları, burduricus (Çok sevdiğim bir balıktır kendisi. Burdur dişlisazancığı), kangal balığı (Garra rufa. Hani şu Sivas'ın kaplıca balıkları).
Henüz Türkiye sularına yerleşmemiş birkaç tür de istiyorum ama (Tabi oradaki doğal ortamın içine etmeyeceğinin testleri yapıldıktan sonra. Gerekli testler, denemeden yapılmadan salınan gambusyaların nelere neden olduğunu herhangi bir akvaryum forumundan öğrenebilirsiniz); bunlar zaten az olduğundan yukarıdaki gibi listeleyeceğim:
Tetrazon (Puntius tetrazona). Terörist bir balık olması, akvaryumda mafya kurup haraç kesmesi gibi nedenlerle tecrübeli akvaristlerce pek sevilmeyen, sevilse bile karma akvaryumlara dahil edilmeyen bir balıktır. Şaka bir yana kendinden küçük balıkları yer, kendinden büyük balıkların yüzgeç ve kuyruklarını yer, üstüne bir de sürü balığıdır ve dörtlü, altılı, sekizli gruplarla takılır, o sebepten de her ne kadar karma akvaryum balığı olarak geçse de karma akvaryumlara pek dahil edilmez. Neyse, benim bu balığa sevgimi şöyle anlatabilirim: Bunun bulaşmayacağı balıklarla (Siyah tetra mesela, kendileriyle hemen hemen aynı boyda ve sarkık kuyruk ve yüzgeçleri yok) bir akvaryum bile kurabilirim bu arkadaşlar için. Çok güzel balıklar aslında ama işte biraz gıcıklar.
Melekbalığı. Sevdiğim az sayıdaki çiklitten.
Frenatus ama albino frenatus. Kendisi top 10 akvaryum balığı listesi yapsam ilk beşe girer, o kadar seviyorum bu balığı.
Kırmızı gözlü tetra. En sevdiğim tetra türü. Bu arada kurduğum ilk "bilinçli" akvaryumda, yani neyi nasıl yapacağımı bilerek kurduğum ilk akvaryumda frenatus ve kırmızı gözlü tetralar vardı (bir de çöpçü balığı ve birkaç balık daha) bu iki balığa o yüzden kalbimde özel yer ayırmış olabilirim.
Aslında daha makrakanta (Ben yıllardır bu balığın adını makranta biliyordum lan. Makrakanta imiş) falan bir sürü balık sayabilirim ama bu kadar yabancı tür yeterli bir göl için. Dört bile fazla. Lepistes falan da var yabancı kontenjanından.
Peki ben bunu niye anlattım? Pek bilmiyorum ama şu şekil: Youtube gitti nereden önerdiyse akvaryum videoları önerdi, ben de içine düştüm, daraldım. Ama bir nano akvaryum kuracağım, Balıkesir'le burası arasında taşıyacağım, artık bu iş fazla oldu. Gerçi bitki, karides, salyangoz, belki cüce vatoz diye başladığım yolda akvaryum videoları yüzünden melekbalığı, discus (İkisi de kesinlikle o tür bir akvaryumda yaşayamaz), Beta, frenatus (Bu ikisi de karidesleri yer, affetmez; üstüne bir de birbirleriyle kavga ederler) falan istemeye başladım. Ha bitki için tabi ışık falan lazım, ohooo... Zormuş bu iş ya, ben nasıl sürdürdüm bunca sene? Neyse, o önemli değil. Bir şekilde hallederiz, filtre sesi duymamaktan kafayı yiyeceğim artık. (Eskiden yeşil filtreler vardı, ortalığı inletirlerdi çalışırken. Sonra hafif bir vızıltı çıkaran filtreler çıktı da rahat ettik) Bu arada o akvaryuma şu kırmızı gözlü tetralardan koyayım ben, "Belki lepistes" diyordum ama kırmızı gözlü tetralara karşı büyük bir hasretim var. Yer mi ki bunlar karidesleri? Yiyorlarmış ya, tüh. O zaman kırmızı gözlüler olmayacak. Belki neon tetra olur yine de, onlar da onlu grupla yaşıyor en az, oha be. O kadar yerim olsa zaten kocaman bir akvaryum kurarım. Büyük akvaryumları kesinlikle küçüklerden daha çok seviyorum. Öyle işte, o kadar. Şimdi Kaguya-sama okumaya devam edeceğim, bir yandan da Youtube'da başka akvaryum videolarına bakayım. Kafama s... Gerisini artık siz tamamlayın, so... mu sı... mı başka mı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder