Ama öyle bahar yağmuru, yaz yağmuru filan değil ha; bildiğin fırtına, ben kışın bile bu kadar şiddetli yağmur... Gördüm gerçi ama daha şiddetlisini görmedim. Bir sürü gök gürültüsü, sağanak...
Lan ilkbaharın son haftasındayız, mevsimler iklimler kafayı yedi iyice. Aslında, şu Şubat'la oynayıp 29 filan olayını yapmadan yıl belli zamanlarda geri ya da ileri giderek ve tüm aylar 30 gün halde bıraksaydık, muhtemelen şu an bu havaya uygun bir ayda olacaktık. Ne bileyim, Mart ya da Eylül'de mesela.
Bir başka konu, pazartesi finallerim başladığı halde benim yazma ve izlemeye devam etme konusunda anlamsız bir ısrarım olması. Çalışıyorum da ama çalışmıyorum değil.
FRP'lerde "Kaotik nötral" diye bir kavram vardır, şimdi bunu açıklamakla uğraşamayacağım ama bilinmesi gereken, gerçek hayata uygun tek kişilik tipi kaotik olanlardır. Ve insanların neredeyse tamamı kaotik nötral'dır. Bunu da araya sıkıştırdığımıza göre sonraki konuya geçiyoruz.
Danganronpa 3: Zetsubou-hen'in ilk birkaç bölümü komedi tarzıydı, hani "Bu gerçekten Danganronpa mı?" gibisinden, karakterler de farklı olunca. Nihayet Danganronpa'nın alameti farikası umutsuzluk ve pembe-mor kan geri döndü de doğru olduğunu anladım. Tabii SIBNET dışında hiçbir kaynaktan izleyememem feci sinirimi bozuyor, nesi var şu lanet Odnoklasniki'nin? VK zaten gıcıklık yapıyordu da Odnok niye böyle delirdi?
Bir başka konu, bu sezon oldukça ilginç bir sezon. Hani öyle "Ya arada bakarım..." ya da "Bir ara izlerim." diyeceğin bir şey yok, ya izliyorsun ya da "Bu izlenir mi lan?" diyorsun. Hop, ne sezonu olduğundan pek bahsetmedim sanırım; 2018 bahar anime sezonunu kastediyorum. Myanimelist spring season 2018 diye aratırsanız bu sezondaki animeleri rahatça görürsünüz.
Şu dizi olayında, izleme yerlerinin gıcık biçimde takılıp durması ve yabancı dizilerden izleyeceklerimi zaten bir yere kadar da olsa izlediğim, yerli dizilerse hayvan gibi bölüm uzunluğuna sahip olduğu için "Eeeh eytera bea" şeklinde cinnet geçirmiş Şener Şen koşuşu eşliğinde "İzlemiyorum ulan dizi mizi, anime yeter bana." şeklinde bir düşünce vuku bularak cümleyi daha fazla uzatamayacağım da belli olduğuna göre karar verdim işte. Bu cümleyi çevirecek olan Translate ya da Blogger hangi çeviri sistemini kullanıyorsa o sisteme feci acıyorum.
Saat henüz beş ama hava deli gibi karanlık, çünkü yağmur bulutları bütün göğü kapatıyor. Şu yazma mazma işlerine verdiğim arayı bitirdim uzu süre önce, aksi takdirde kafayı yiyecektim çünkü. İçimi, duygu, düşünce ve deliliğimi boşaltmak için yazıyorum sonuçta.
Yaşasın tam bağımsız ruh hastaları!
Bir ara Face'te böyle bir sayfa vardı, muhtemelen hâlâ vardır, elbette paylaşım filan hak getire. Neticede Facebook şu an terk edilmiş ve çeşitli grupların hayatta kalma mücadelesi ile kendi içine kapanarak birbirine savaş açtığı bir şehir kıvamında. Grup derken Facebook gruplarını kastediyorum, onlar hala yaşıyor. Kastetmek birleşik mi yazılır ki, "kasıt" olduğuna göre birleşik, evet.
Bir başka konu, bir süredir mustarip olduğum, bu arada "mustarip"in bu şekilde yazılması çok tuhaf değil mi ya, söylerken açıkça "muzdarip" diyoruz. Ama şu şekilde baktığımızda mustarip doğru; mustarip, Arapça "Mu" ön-eki, ki doğrudan çevrilemez ama sahiplik benzeri bir anlam verir, mesela "Muhakeme" yani "Hakeme'ye sahip olan, hakeme yapan, hakeme ile alakalı, hakeme'yi içeren.", hakeme de hakim, hakem ve mahkeme'nin kökü, ayrıca tek başına Arap harfleriyle yazıldığında "Hüküm" diye okunuyor. Neyse, işte mustarip de aynı mantıkla "Mu" ön eki ve Istırap sözlerinden oluşuyor, haliyle doğru yazımı "mustarip." Yalnız şimdi baktım, Arapça yazılışı Dad-Tı-Ra-Be'den oluşuyormuş, Arapça'dan geçen ve B ile biten bütün sözler Günümüz Türkiye Türkçesi'nde P'ye dönüştüğü için orada sıkıntı yok; ancak Osmanlıca'da Dad ekseriyetle Z diye okunur, Tı da çoğu durumda D diye okunur, bu yüzden aslında ızdırap şeklinde yazmak daha doğru ki söylerken zaten öyle söylüyoruz ama TDK ne hikmetse ıstırap şeklinin doğru olduğunu söylemiş. Neyse, bir süredir mustarip olduğum zırhsızlık ve kılıçsızlık olayının yakın zamanda inşallah bitecek olması. Ulan hâlâ neleri kovalıyorum ya, hey Allah'ım...
Hadi ben artık kaçtım, Danganronpa'ya devam etmeli, Gintama ve Saiki Kusuo izlemeli, Hoshi no Samidare okumalı, yayınlanınca Re:Zero'nun çevrilen son bölümünü okumalı, Youtube'da dolaşmalıyım. Yani yapacak bir sürü işim var, öte yandan çalışma konusuna gelirsek ders çalıştım bile yani bunun konumuzla bir ilgisi yok.
Öne Çıkan Yayın
Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)
İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~
26 Mayıs 2018 Cumartesi
23 Mayıs 2018 Çarşamba
Oh Be ve Bazı Denetlemeler
Uyuşmazlıkları belirtmek lazım, mesela bu ilave kimlikteki kilon farklı.
Evet, neredeyse kimsenin anlamayacağı ve açıklamayı reddettiğim şu cümleyi şöyle bırakıyorum ve konuya geçiyorum.
Nihayet Danganronpa 3: Zetsubou-hen'i izlemeyi başarabildim. İkinci oyunu animeleştirmeden direkt üçe atladıkları için ben de başka bir şeye atlamak istiyorum ya neyse.
Bir kaç gündür tam ekşiciye bağladım, hayır zaten Ekşi hesabım var da, çaylağım gerçi, gülerken sandalyeden düşmek gibi huylarım yoktu eskiden. Amma iki gündür Gintama yüzünden koltuktan düşüyorum. Ulan sizin amacınız ne, gülmekten öldürmeye mi çalışıyorsunuz? Belki benim gülesim varmış olabilir zira bazen çok komik şeylere bile "he he" ile yetiniyorum, galiba iki gündür benim gülesim var, neyse.
Bir kişinin köpekten korkmaması isteniyorsa büyüdüğü evde köpek olması epey yardımcı olacaktır, konuyla bir ilgisi yok, aklıma geldi araya sıkıştırayım dedim.
Ramazan iyi geçiyor, iki hafta geçti bile. Çok acayip...
Bugün bir işim vardı, yolda giderken tavukların arasında bir beçtavuğu gördüm. La sen tek başına ne arıyorsun orada? Adında "tavuk" var var olmasına da sen başka bir türsün. Evet, tavukla akrabalığın var ama keklikle daha yakın akrabasın.
Evet, neredeyse kimsenin anlamayacağı ve açıklamayı reddettiğim şu cümleyi şöyle bırakıyorum ve konuya geçiyorum.
Nihayet Danganronpa 3: Zetsubou-hen'i izlemeyi başarabildim. İkinci oyunu animeleştirmeden direkt üçe atladıkları için ben de başka bir şeye atlamak istiyorum ya neyse.
Bir kaç gündür tam ekşiciye bağladım, hayır zaten Ekşi hesabım var da, çaylağım gerçi, gülerken sandalyeden düşmek gibi huylarım yoktu eskiden. Amma iki gündür Gintama yüzünden koltuktan düşüyorum. Ulan sizin amacınız ne, gülmekten öldürmeye mi çalışıyorsunuz? Belki benim gülesim varmış olabilir zira bazen çok komik şeylere bile "he he" ile yetiniyorum, galiba iki gündür benim gülesim var, neyse.
Bir kişinin köpekten korkmaması isteniyorsa büyüdüğü evde köpek olması epey yardımcı olacaktır, konuyla bir ilgisi yok, aklıma geldi araya sıkıştırayım dedim.
Ramazan iyi geçiyor, iki hafta geçti bile. Çok acayip...
Bugün bir işim vardı, yolda giderken tavukların arasında bir beçtavuğu gördüm. La sen tek başına ne arıyorsun orada? Adında "tavuk" var var olmasına da sen başka bir türsün. Evet, tavukla akrabalığın var ama keklikle daha yakın akrabasın.
22 Mayıs 2018 Salı
Ortadoğuda Bilinip Tüketilmesine Rağmen Avrupa'ya Ancak Coğrafi Keşiflerle Gitmiş 12 Bitkisel Besin
Bunların çoğunun Ortadoğu'da da bilinmediği sanılır. Külliyen yalan! Avrupalı cahildi diye niye geçtiğimiz topraklarda doğal olarak yetişen şeyleri bilmiyor olalım ki? Mesela çoğu kişi biberi Amerika kökenli sanır, oysa Hindistan kökenli, fasulye de Mısır kökenli. Yani bazılarının iddia ettiği gibi Osmanlı'da, Selçuklu'da, Hun devletinde bu yiyecekler bilinmiyor değildi. Gayet de biliniyor ve tüketiliyordu.
1) Pirinç
Pirinç, Asya, Avustralya ve Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Çin ve Hindistan'da iyi bir şekilde yetiştirilen pirinç, ipek ve baharat yollarıyla ve komşulukla İran, Anadolu ve Ortadoğu'ya getiriliyordu; ayrıca Mısır'da da iyi bir şekilde yetiştiriliyordu. Avrupalıların pirinçle tanışmasıysa coğrafi keşifler sayesinde olmuştur.
2) Patlıcan
Patlıcan; Çin ve Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir. Orta Asya'da tarım yapan halklar, patlıcan yetiştiriyordu ve batıya göçle Ortadoğu'da da patlıcan tanındı. Avrupalılar ise Amerika keşfedilip Azteklerin patlıcan tarlalarını görmeden önce varlığını bilmiyordu.
3) Biber
Biber de Hindistan ve Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Eski çağlardan beri Çin, Orta Asya ve Ortadoğu'da yetiştirilip tüketiliyordu. Avrupalılarsa biberi ancak coğrafi keşiflerle gördüler.
4) Çilek
Günümüzde yetiştirilen bahçe çileği, Kuzey Amerika kökenlidir ve Avrupa'dan dünyaya yayılmıştır. Yetiştirilmese de yabani çilek çeşitleri Anadolu ve Hindistan'da yetişiyor ve yerel halk tarafından tüketiliyordu.
5) Bambu
Bambunun kökleri ve filizleri yenilebilirdir ama besin olarak Avrupa'da tüketilmiyor, bu yüzden odun-şeklinde alacağım. Bambu; Hindistan, Çin, Moğolistan'ın bazı kesimleri, Kore, Japonya, Avustralya, Çinhindi ve Güney Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Eski zamanlarda Mısır'da yerel bazı türleri biliniyordu ama kullanımı Uzakdoğu (Hindistan da uzakdoğuya dahildir) ve Güney Amerika ile sınırlıydı.
6) Kabak
Balkabağı tamamen Amerika kökenli ancak sakız kabağı olarak tabir ettiğimiz uzun kabaklar, Girit kabağı, su kabağı ve başka kabak türleri Ege adaları, Kıbrıs, Amerika ve Mısır kökenli, ayrıca eski çağlardan beri Hindistan ve Çin'de yetiştiriliyordu. Avrupalılar yine Amerika'nın keşfiyle kabağı öğrendiler.
7) Turp
Turp, köken olarak zaten Ortadoğu'ya ait bir bitki ve coğrafi keşifler ile Hindistan'dan Avrupa'ya getirildi.
8) Kavun
Kavunun kesin kökeni bilinmiyor ancak İran, Mısır, Anadolu arasında kalan bir bölge olduğu biliniyor. Ve eski çağlardan beri Hindistan, Orta Asya ve Çin'de yetiştiriliyor. Coğrafi keşifler ile de Hindistan ve Çin'den Avrupa'ya getirildi.
9) Nohut
Nohut da kökeni Mezopotamya olan ve çok eski çağlardan veri Balkanlar, Anadolu, Kuzey Afrika, İran ve Kafkasya'da yetiştirilen bir bitki. Yine Hindistan üzerinden Avrupa'ya götürüldü. Zaten Hindistan ve Amerika olmasa Avrupalılar anca kirpi, ördek, yaban domuzu ve elma yerdi. İnanmıyorsanız Ortaçağ Avrupa Mutfağı'nı araştırın.
10) Yabanmersini
Yabanmersinin birkaç türü var ve günümüzde ticari olarak yetiştirilen türü Amerika kökenli. Ama Kafkasya ve Karadeniz civarında doğal olarak yetişiyor, yerel halk tarafından tüketiliyor ve yapraklarından çay yapılıyordu.
11) Çay
Çay, Hindistan ve Çin kökenli ve uzun çağlardır Uzakdoğu'da her çeşidi yetiştiriliyor. Çay, Moğolistan, Orta Asya ve İran'da da yetiştirilen ve sevilerek içilen bir içecekti, ancak bu günümüzdeki siyah çay değil, yeşil ya da beyaz çaydı ve çoğunlukla içine yerel bitkilerin yaprakları da dahil ediliyordu. Çay, daha sonra Mısır'da da sevilerek tüketildi. Anadolu ve Ortadoğu'nun genelinde bilinip tüketilmesine rağmen yetiştirilmiyordu, Avrupalılar Hindistan'dan çay getirip İngilizler Moğollardan öğrendiği sütlü çayı kendi adetleri yaptıktan sonra yetiştirilmeye başlandı. İnanmıyorsanız Suute tsai'ın ne olduğunu araştırın, hatta Moğolca araştırın: сүүтэй цай. Okunuşu "Süte çay" bu arada. Ben burada belgelerle, kanıtlarla konuşuyorum. Niye siyasetçiye bağladıysam.
12) Fasulye
Fasulye de Ortadoğu'da uzun çağlardır yetiştirilen bir bitki ve Avrupa'ya Hindistan üzerinden gitti. Şu İngilizler Hindistan'ı sömürgeleştirmeseydi bugün ağzınızı açık bıraktıran Avrupa mutfağı diye bir şey olmazdı zaten. Olurdu da patates ve domatesle, bir de Yunan, Balkan, Rus, Macar, İskandinav ve İtalyan mutfaklarıyla sınırlı kalırdı. Yani İngiliz, İspanyol, Alman mutfağı diye kavramlar olmazdı. Zaten bunlar günümüzde de Orta Avrupa Mutfağı içinde sınıflandırılıyor ve zayıf mutfaklar kabul ediliyor.
1) Pirinç
Pirinç, Asya, Avustralya ve Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Çin ve Hindistan'da iyi bir şekilde yetiştirilen pirinç, ipek ve baharat yollarıyla ve komşulukla İran, Anadolu ve Ortadoğu'ya getiriliyordu; ayrıca Mısır'da da iyi bir şekilde yetiştiriliyordu. Avrupalıların pirinçle tanışmasıysa coğrafi keşifler sayesinde olmuştur.
2) Patlıcan
Patlıcan; Çin ve Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir. Orta Asya'da tarım yapan halklar, patlıcan yetiştiriyordu ve batıya göçle Ortadoğu'da da patlıcan tanındı. Avrupalılar ise Amerika keşfedilip Azteklerin patlıcan tarlalarını görmeden önce varlığını bilmiyordu.
3) Biber
Biber de Hindistan ve Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Eski çağlardan beri Çin, Orta Asya ve Ortadoğu'da yetiştirilip tüketiliyordu. Avrupalılarsa biberi ancak coğrafi keşiflerle gördüler.
4) Çilek
Günümüzde yetiştirilen bahçe çileği, Kuzey Amerika kökenlidir ve Avrupa'dan dünyaya yayılmıştır. Yetiştirilmese de yabani çilek çeşitleri Anadolu ve Hindistan'da yetişiyor ve yerel halk tarafından tüketiliyordu.
5) Bambu
Bambunun kökleri ve filizleri yenilebilirdir ama besin olarak Avrupa'da tüketilmiyor, bu yüzden odun-şeklinde alacağım. Bambu; Hindistan, Çin, Moğolistan'ın bazı kesimleri, Kore, Japonya, Avustralya, Çinhindi ve Güney Amerika'da birçok türü yetişen bir bitkidir. Eski zamanlarda Mısır'da yerel bazı türleri biliniyordu ama kullanımı Uzakdoğu (Hindistan da uzakdoğuya dahildir) ve Güney Amerika ile sınırlıydı.
6) Kabak
Balkabağı tamamen Amerika kökenli ancak sakız kabağı olarak tabir ettiğimiz uzun kabaklar, Girit kabağı, su kabağı ve başka kabak türleri Ege adaları, Kıbrıs, Amerika ve Mısır kökenli, ayrıca eski çağlardan beri Hindistan ve Çin'de yetiştiriliyordu. Avrupalılar yine Amerika'nın keşfiyle kabağı öğrendiler.
7) Turp
Turp, köken olarak zaten Ortadoğu'ya ait bir bitki ve coğrafi keşifler ile Hindistan'dan Avrupa'ya getirildi.
8) Kavun
Kavunun kesin kökeni bilinmiyor ancak İran, Mısır, Anadolu arasında kalan bir bölge olduğu biliniyor. Ve eski çağlardan beri Hindistan, Orta Asya ve Çin'de yetiştiriliyor. Coğrafi keşifler ile de Hindistan ve Çin'den Avrupa'ya getirildi.
9) Nohut
Nohut da kökeni Mezopotamya olan ve çok eski çağlardan veri Balkanlar, Anadolu, Kuzey Afrika, İran ve Kafkasya'da yetiştirilen bir bitki. Yine Hindistan üzerinden Avrupa'ya götürüldü. Zaten Hindistan ve Amerika olmasa Avrupalılar anca kirpi, ördek, yaban domuzu ve elma yerdi. İnanmıyorsanız Ortaçağ Avrupa Mutfağı'nı araştırın.
10) Yabanmersini
Yabanmersinin birkaç türü var ve günümüzde ticari olarak yetiştirilen türü Amerika kökenli. Ama Kafkasya ve Karadeniz civarında doğal olarak yetişiyor, yerel halk tarafından tüketiliyor ve yapraklarından çay yapılıyordu.
11) Çay
Çay, Hindistan ve Çin kökenli ve uzun çağlardır Uzakdoğu'da her çeşidi yetiştiriliyor. Çay, Moğolistan, Orta Asya ve İran'da da yetiştirilen ve sevilerek içilen bir içecekti, ancak bu günümüzdeki siyah çay değil, yeşil ya da beyaz çaydı ve çoğunlukla içine yerel bitkilerin yaprakları da dahil ediliyordu. Çay, daha sonra Mısır'da da sevilerek tüketildi. Anadolu ve Ortadoğu'nun genelinde bilinip tüketilmesine rağmen yetiştirilmiyordu, Avrupalılar Hindistan'dan çay getirip İngilizler Moğollardan öğrendiği sütlü çayı kendi adetleri yaptıktan sonra yetiştirilmeye başlandı. İnanmıyorsanız Suute tsai'ın ne olduğunu araştırın, hatta Moğolca araştırın: сүүтэй цай. Okunuşu "Süte çay" bu arada. Ben burada belgelerle, kanıtlarla konuşuyorum. Niye siyasetçiye bağladıysam.
12) Fasulye
Fasulye de Ortadoğu'da uzun çağlardır yetiştirilen bir bitki ve Avrupa'ya Hindistan üzerinden gitti. Şu İngilizler Hindistan'ı sömürgeleştirmeseydi bugün ağzınızı açık bıraktıran Avrupa mutfağı diye bir şey olmazdı zaten. Olurdu da patates ve domatesle, bir de Yunan, Balkan, Rus, Macar, İskandinav ve İtalyan mutfaklarıyla sınırlı kalırdı. Yani İngiliz, İspanyol, Alman mutfağı diye kavramlar olmazdı. Zaten bunlar günümüzde de Orta Avrupa Mutfağı içinde sınıflandırılıyor ve zayıf mutfaklar kabul ediliyor.
21 Mayıs 2018 Pazartesi
Karar Verildi ve Biraz Şikayet
Öncelikle baştan uyarayım, bu yazı tamamen kişisel zırvalamalardan oluşacak. O yüzden okumamakta serbestsiniz. (Sanki zorla okutabilecekmiş gibi)
Danganronpa Zetsubou-hen'i bir türlü izleyemiyorum arkadaş, sinir oldum. Odnoklasniki saçma sapan bir uyarı veriyor, Mail.ru zaten uzun süredir açılmıyor, VK, MYVI bir türlü dolmuyor ve takılıp takılıp duruyor, SIBNET desen aynı şekilde. Nereden izleyeceğim lan ben bunu? Şu... Neyse, spoiler vermeden anlatayım şikayetimi.
Zihgirimi kaybettim Etnospor'da, yakın zamanda yeni bir tane yaptıracağım. Ayrıca kılıç vs. için de birikim yapmaya başladım, inşallah yazın halledeceğim. Bir de bir zırh yapacağım. "Zırhı nasıl yapaca'n la?" diyenler için: Şövalye zırhı demedik ulan. Türk-Moğol tarzı bir deri zırh yapacağım, malzemeler hazır bile. Sadece malzemeleri temin etmek kaldı. Evet, hazır ama henüz temin etmedim. Malzeme efendiler köyde konaklıyor şu aralar. Zamanı gelince onları alacağım. Bir de bir iki malzemeyi almam gerekiyor ama hallederiz onu da.
O kadar işte, günler geçiyor yavaşça. Hadi ben kaçtım, muhtemelen uzun süre yazı gelmeyecek zira Youtube'la, Türkanime'yle, Epik Novel'la, Facebook'taki anime gruplarıyla, ARK: Survival Evolved'le, House Flippers'la, Papers Please'le, Warband'la filan çok meşgulüm.
Danganronpa Zetsubou-hen'i bir türlü izleyemiyorum arkadaş, sinir oldum. Odnoklasniki saçma sapan bir uyarı veriyor, Mail.ru zaten uzun süredir açılmıyor, VK, MYVI bir türlü dolmuyor ve takılıp takılıp duruyor, SIBNET desen aynı şekilde. Nereden izleyeceğim lan ben bunu? Şu... Neyse, spoiler vermeden anlatayım şikayetimi.
Zihgirimi kaybettim Etnospor'da, yakın zamanda yeni bir tane yaptıracağım. Ayrıca kılıç vs. için de birikim yapmaya başladım, inşallah yazın halledeceğim. Bir de bir zırh yapacağım. "Zırhı nasıl yapaca'n la?" diyenler için: Şövalye zırhı demedik ulan. Türk-Moğol tarzı bir deri zırh yapacağım, malzemeler hazır bile. Sadece malzemeleri temin etmek kaldı. Evet, hazır ama henüz temin etmedim. Malzeme efendiler köyde konaklıyor şu aralar. Zamanı gelince onları alacağım. Bir de bir iki malzemeyi almam gerekiyor ama hallederiz onu da.
O kadar işte, günler geçiyor yavaşça. Hadi ben kaçtım, muhtemelen uzun süre yazı gelmeyecek zira Youtube'la, Türkanime'yle, Epik Novel'la, Facebook'taki anime gruplarıyla, ARK: Survival Evolved'le, House Flippers'la, Papers Please'le, Warband'la filan çok meşgulüm.
19 Mayıs 2018 Cumartesi
Eski Ramazanlardan Durum Güncellemesi
Evet, başlıkta "Eski Ramazanlar" geyiğine göndermemizi yaptığımıza göre yazının geri kalanının o konuyla bir alakası yok.
Ve başlık bulamazsam yapıştırıyorum "Durum güncellemesi"ni, iyi alıştım ha... Neyse.
Ramazan'dan tam bir gün önce, pek Ramazan havasına girememiştim. Tek olunca "Haa" diye kalıyor insan.
Onun dışında, ders olan zamanlar derse gidiyorum, olmayan zamanlar da akşama kadar Facebook-Youtube-anime... Ha, şu aralar Light novel okumaya başladım. Aslında kitap halinde çevrilse çoktan başlayacaktım, hatta Japonya'ya gidersem birkaç tane alıp orijinalinden okumayı bile düşünüyordum. Kanji'lerin furigana'larını belirttikleri sürece sıkıntı yok. Hiragana ve katakanatı tam olarak yazamasam da sorunsuzca okuyabiliyorum. Bak bir de böyle bir durum var, bazı alfabeler böyledir. Mesela Arap alfabesi ve Arap alfabesi kökenli Fars alfabesi ve Fars alfabesi kökenli Osmanlıca alfabe de böyledir. Okuma ve yazmayı aynı anda bilemeyebilirsin. Örneğin Arapça'yı okuyabiliyorum ama yazamıyorum, Osmanlıca'yı yazabiliyorum ama okuyamıyorum. Öte yandan, okuma ve yazmanın bir arada gittiği alfabeler istisnası olmayan ve genelde harf atlanmayan alfabelerdir. Mesela Yunan alfabesi, Yunan alfabesi kökenli Kiril ve Latin kökenli Türk alfabesi ile Latince alfabe böyledir. Latin kökenli İngiliz ve Fransız alfabeleri ise okuma ve yazmanın aynı anda götürülemediği alfabelerdendir. Aklıma gelmişken, Göktürk alfabesi, Latin kökenli Macar ve Alman alfabeleri de okuma ve yazmanın aynı anda götürülebildiği alfabelerdir. Ulan ranobe diyorduk, nereye geçtik.
Ranobe'yi bilgisayardan okumamak konusunda epey inat ettim çünkü gözümü yoruyordu ama telefondan okumak kolaymış, ben de atladım. Bu arada Ranobe, Light novel ya da Japonca yazılış ve okunuşuyla Raito-noberu'nun kısaltması.
Re:Zero'nun ranobesi bayağı ilginçmiş, bu arada animeye yansıtılamayacak birçok duygu geçişi de içeriyor. Mesela Subaru'nun bir zamanlar yavru bir kaplan istediğini tamamen laf arasında, alakasız bir şekilde söylüyor. Bunu animeye çok zorlasalar alabilirler ama yapımcıların genelde önemli yerleri bile atladığı düşünülürse bunları animeye almaları için bir sebep yok. Bu arada, ranobe'yi animenin bittiği yerden çevirmeye başlamışlar.
Şu Re:Zero'da güncele gelirsem, zira bütün kitap halinde değil bölüm bölüm, cilt cilt yayınlanıyorlar, neyse işte güncele gelirsem sırada NHK ni Youkoso -ki animesinin finali çok tatmin ediciydi, sanırım tamamını uyarlamışlar-, Monogatari serisi -bilen biliyor bu serinin ne kadar harika bir şey olduğunu-, Hikigaya'nın ranobe'si, ki adını unuttum ve netten bakmaya üşeniyorum, zaten uzunca bir adı vardı, aklıma gelmişken Yukino'yu da seviyorum ama Yui'yi destekliyorum, Yahari Ore no... ile başlıyor, baktım şimdi, bir de kısaltması vardı bunun, OreGairu, hah, neyse, bir de birkaç tane daha ki bunların animesi henüz yok.
Ramazan diyorduk. A101'de taze hurma buldum, cennet hurması değil yalnız. Bildiğimiz Medine hurmasının kurutulmamış, taze olanı.
Hadi ben kaçtım, Danganronpa acayip sardı, ulan Monokuma, ulan Monokuma... Ha, bir de araya iki üç dizi sıkıştıracaktım ama aklıma gelen diziler Friends, Supernatural ve Rick & Morty oldu, ben de eeeh iftara kadar sizi çekemem, dedim; belki şu... Neydi onun adı... Bir dizi vardı da... Neyse, belki Leyla ile Mecnun atarım araya bir yere.
Hah, The Big Bang Theory. Zaten bu saydıklarım, Gravity Falls ve filmler dışında İngilizce şey izleyemiyorum. Cidden sinirlerime dokunuyor, gıcığım İngilizce'ye. Fransızca'ya daha büyük gıcığım gerçi, Almanca'ya da gıcığım. Sonuç olarak Avrupa dillerinin bu üç büyüğüne gıcığım. Ama Latince, Yunanca, Danca, İsveççe'ye filan gıcık değilim. Fince, Estonca, Laponca ve Macarca'yı zaten Avrupa dili saymadığım için gıcık olmama da gerek yok. Aslında genel olarak Avrupa'ya gıcığım da, neyse.
Ha bir de, ilginç bu durum var. Avrupa'ya gıcığım ama bu, bütün Avrupalılara bireysel ve tek tek gıcık olduğum anlamına gelmiyor. Bir konsept, kavram, üst-birim olarak Avrupa'ya gıcığım ama gayet iyi anlaştığım, hiç gıcık olmadığım, sevdiğim vs. -burada sevmek kelimesini kesin başka yönlere çekenler olacak, insan olarak, arkadaş olarak sevmekten bahsediyorum- Avrupalılar da olabilir. Aklıma gelmişken, Estonya'nın altına ve Macaristan'ın batısına gıcığım, onu fark ettim. Yani Slavlar, Bulgarlar, Yunanlar, Boşnaklar, Sırplar, Ermeniler vs. gıcık olduğum konseptin dışında kalıyor. Batı Avrupa diyelim o zaman ona. Bu arada, Bulgarlar'ı Slavlara dahil etmeme sebebim safkan Slav olmamaları. Slav ve Türk olmak üzere iki kökenleri var, günümüzde Slav kökenleri daha ağır basıyor.
Bir de Çinlilere de gıcığım, o da Batı Avrupa ile aynı şekilde. Hatta Çince'yi ve Çin kültürünü severim. Yalnız Çince hakikatten kulağa doğa seslerinden oluşuyormuş gibi geliyor, tonlamalar biraz sıkıntılı gerçi. Hu ile Huu'nun anlamı alakasız olduğu için tonlu tonlu konuşuyorlar. Hu ve Huu tamamen örnek bu arada, Çince'de kesin bir anlamları vardır gerçi.
O zaman, bir Ramazan klasiğiyle bitirelim:
Ve başlık bulamazsam yapıştırıyorum "Durum güncellemesi"ni, iyi alıştım ha... Neyse.
Ramazan'dan tam bir gün önce, pek Ramazan havasına girememiştim. Tek olunca "Haa" diye kalıyor insan.
Onun dışında, ders olan zamanlar derse gidiyorum, olmayan zamanlar da akşama kadar Facebook-Youtube-anime... Ha, şu aralar Light novel okumaya başladım. Aslında kitap halinde çevrilse çoktan başlayacaktım, hatta Japonya'ya gidersem birkaç tane alıp orijinalinden okumayı bile düşünüyordum. Kanji'lerin furigana'larını belirttikleri sürece sıkıntı yok. Hiragana ve katakanatı tam olarak yazamasam da sorunsuzca okuyabiliyorum. Bak bir de böyle bir durum var, bazı alfabeler böyledir. Mesela Arap alfabesi ve Arap alfabesi kökenli Fars alfabesi ve Fars alfabesi kökenli Osmanlıca alfabe de böyledir. Okuma ve yazmayı aynı anda bilemeyebilirsin. Örneğin Arapça'yı okuyabiliyorum ama yazamıyorum, Osmanlıca'yı yazabiliyorum ama okuyamıyorum. Öte yandan, okuma ve yazmanın bir arada gittiği alfabeler istisnası olmayan ve genelde harf atlanmayan alfabelerdir. Mesela Yunan alfabesi, Yunan alfabesi kökenli Kiril ve Latin kökenli Türk alfabesi ile Latince alfabe böyledir. Latin kökenli İngiliz ve Fransız alfabeleri ise okuma ve yazmanın aynı anda götürülemediği alfabelerdendir. Aklıma gelmişken, Göktürk alfabesi, Latin kökenli Macar ve Alman alfabeleri de okuma ve yazmanın aynı anda götürülebildiği alfabelerdir. Ulan ranobe diyorduk, nereye geçtik.
Ranobe'yi bilgisayardan okumamak konusunda epey inat ettim çünkü gözümü yoruyordu ama telefondan okumak kolaymış, ben de atladım. Bu arada Ranobe, Light novel ya da Japonca yazılış ve okunuşuyla Raito-noberu'nun kısaltması.
Re:Zero'nun ranobesi bayağı ilginçmiş, bu arada animeye yansıtılamayacak birçok duygu geçişi de içeriyor. Mesela Subaru'nun bir zamanlar yavru bir kaplan istediğini tamamen laf arasında, alakasız bir şekilde söylüyor. Bunu animeye çok zorlasalar alabilirler ama yapımcıların genelde önemli yerleri bile atladığı düşünülürse bunları animeye almaları için bir sebep yok. Bu arada, ranobe'yi animenin bittiği yerden çevirmeye başlamışlar.
Şu Re:Zero'da güncele gelirsem, zira bütün kitap halinde değil bölüm bölüm, cilt cilt yayınlanıyorlar, neyse işte güncele gelirsem sırada NHK ni Youkoso -ki animesinin finali çok tatmin ediciydi, sanırım tamamını uyarlamışlar-, Monogatari serisi -bilen biliyor bu serinin ne kadar harika bir şey olduğunu-, Hikigaya'nın ranobe'si, ki adını unuttum ve netten bakmaya üşeniyorum, zaten uzunca bir adı vardı, aklıma gelmişken Yukino'yu da seviyorum ama Yui'yi destekliyorum, Yahari Ore no... ile başlıyor, baktım şimdi, bir de kısaltması vardı bunun, OreGairu, hah, neyse, bir de birkaç tane daha ki bunların animesi henüz yok.
Ramazan diyorduk. A101'de taze hurma buldum, cennet hurması değil yalnız. Bildiğimiz Medine hurmasının kurutulmamış, taze olanı.
Hadi ben kaçtım, Danganronpa acayip sardı, ulan Monokuma, ulan Monokuma... Ha, bir de araya iki üç dizi sıkıştıracaktım ama aklıma gelen diziler Friends, Supernatural ve Rick & Morty oldu, ben de eeeh iftara kadar sizi çekemem, dedim; belki şu... Neydi onun adı... Bir dizi vardı da... Neyse, belki Leyla ile Mecnun atarım araya bir yere.
Hah, The Big Bang Theory. Zaten bu saydıklarım, Gravity Falls ve filmler dışında İngilizce şey izleyemiyorum. Cidden sinirlerime dokunuyor, gıcığım İngilizce'ye. Fransızca'ya daha büyük gıcığım gerçi, Almanca'ya da gıcığım. Sonuç olarak Avrupa dillerinin bu üç büyüğüne gıcığım. Ama Latince, Yunanca, Danca, İsveççe'ye filan gıcık değilim. Fince, Estonca, Laponca ve Macarca'yı zaten Avrupa dili saymadığım için gıcık olmama da gerek yok. Aslında genel olarak Avrupa'ya gıcığım da, neyse.
Ha bir de, ilginç bu durum var. Avrupa'ya gıcığım ama bu, bütün Avrupalılara bireysel ve tek tek gıcık olduğum anlamına gelmiyor. Bir konsept, kavram, üst-birim olarak Avrupa'ya gıcığım ama gayet iyi anlaştığım, hiç gıcık olmadığım, sevdiğim vs. -burada sevmek kelimesini kesin başka yönlere çekenler olacak, insan olarak, arkadaş olarak sevmekten bahsediyorum- Avrupalılar da olabilir. Aklıma gelmişken, Estonya'nın altına ve Macaristan'ın batısına gıcığım, onu fark ettim. Yani Slavlar, Bulgarlar, Yunanlar, Boşnaklar, Sırplar, Ermeniler vs. gıcık olduğum konseptin dışında kalıyor. Batı Avrupa diyelim o zaman ona. Bu arada, Bulgarlar'ı Slavlara dahil etmeme sebebim safkan Slav olmamaları. Slav ve Türk olmak üzere iki kökenleri var, günümüzde Slav kökenleri daha ağır basıyor.
Bir de Çinlilere de gıcığım, o da Batı Avrupa ile aynı şekilde. Hatta Çince'yi ve Çin kültürünü severim. Yalnız Çince hakikatten kulağa doğa seslerinden oluşuyormuş gibi geliyor, tonlamalar biraz sıkıntılı gerçi. Hu ile Huu'nun anlamı alakasız olduğu için tonlu tonlu konuşuyorlar. Hu ve Huu tamamen örnek bu arada, Çince'de kesin bir anlamları vardır gerçi.
O zaman, bir Ramazan klasiğiyle bitirelim:
4 Mayıs 2018 Cuma
Türkiye Piyasasındaki Noodle'ların Karşılıştırılması
Evet, bugün yeni bir araştırmayla karşınızdayım. Türkiye'de bir zamanlar noodle sektörünü KungFu Ramen, Leader Ramen ve Indomie Noodle üstleniyordu, Leader Ramen Türkiye pazarından çekilmiş olacak ki bulunamıyor. Bunların yanında "Bu işte para var hacı" deyip el atan Nudo ve Japon hazır noodle devi Nissin'in ürünlerini Türkiye'de üretmeye başlayan Ülker var. Her biri sıfırdan ona puanlanacak parametrelere göre hesaplanacak, en sonda da en iyi üç ve en kötü üçü yazacağım. Başlıyoruz.
KUNGFU RAMEN BAHARATLI SIĞIR ETLİ
Tat: Kötü. 1
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10.
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 36
KUNGFU RAMEN KARİDESLİ
Tat: Kötü. 1
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 36
KUNGFU RAMEN KIZARMIŞ SIĞIR ETLİ
Tat: Eh işte, 2.
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10.
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
KUNGFU RAMEN BAHARATLI SIĞIR ETLİ
Tat: Kötü. 1
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10.
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 36
KUNGFU RAMEN KARİDESLİ
Tat: Kötü. 1
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 36
Tat: Eh işte, 2.
Aslına uygunluk: Çin usulüne uygun, 10.
Kalite: Kalitesiz, 0.
Kutu seçeneği: Sadece kutu seçeneği var, 5.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 37
INDOMIE NOODLE SPESİYAL
Tat: Fena değil, 3.
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0.
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0.
Toplam puan: 38
INDOMIE NOODLE SEBZELİ
Tat: Güzel, 5.
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 50
INDOMIE NOODLE SIĞIR ETLİ
Tat: Berbat. 0
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0.
Aslına uygunluk: Endonezya usulüne uygun, 10.
Kalite: Ortalama, 5.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0.
Toplam puan: 35
NUDO SOFRALIK
Tat: Tek başına tatsız, o yüzden ne yazık ki buradan puan veremiyoruz. 0
Aslına uygunluk: Uygun, 10
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Yok, gerçi gerek de yok ama 0.
Çeşniler: Yok, 0
Tarif yapılabilirlik: Zaten amacı o, 10.
Aslına uygunluk: Uygun, 10
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Yok, gerçi gerek de yok ama 0.
Çeşniler: Yok, 0
Tarif yapılabilirlik: Zaten amacı o, 10.
Toplam puan: 27
NUDO DOMATESLİ
Tat: Fena değil, 3
Aslına uygunluk: Domatesli noodle diye bir şey olmaz, 0.
Kalite: Kaliteli sayılır, 7.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0
Aslına uygunluk: Domatesli noodle diye bir şey olmaz, 0.
Kalite: Kaliteli sayılır, 7.
Kutu seçeneği: Var, 10.
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılamaz, 0
Toplam puan: 30
NUDO KÖRİLİ
Tat: Güzel, 8
Aslına uygunluk: Uygun sayılır, 5.
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10
Aslına uygunluk: Uygun sayılır, 5.
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10
Toplam puan: 50
NUDO GELENEKSEL
Tat: Ortalama, 5
Aslına uygunluk: Uygun, 10
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Aslına uygunluk: Uygun, 10
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 52
NUDO SEBZELİ
Tat: Fena değil, 3
Aslına uygunluk: Uygun sayılır, 5
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Aslına uygunluk: Uygun sayılır, 5
Kalite: Kaliteli sayılır, 7
Kutu seçeneği: Var, 10
Çeşniler: Yeterli, 10.
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir, 10.
Toplam puan: 45
NİSSİN TAVUKLU
Tat: Mükemmel, 10.
Aslına uygunluk: Uygun, 10.
Kalite: Kaliteli, 10.
Kutu seçeneği: Yok, 0.
Çeşniler: Yetersiz, 3
Aslına uygunluk: Uygun, 10.
Kalite: Kaliteli, 10.
Kutu seçeneği: Yok, 0.
Çeşniler: Yetersiz, 3
Tarif yapılabilirlik: Yapılabilir gibi, 5
Toplam puan: 38
Toplam puan: 38
Nissin ve Indomie'nin körilisini henüz tatmadığımdan listeye almadım.
SONUÇLAR
Sadece tada baktığımızda Nissin Tavuklu açık ara birinci ama diğer parametreler de dahil edildiğinde en iyi üçlü:
1) Nudo Geleneksel
2) Indomie Noodle Sebzeli & Nudo Körili
3) Nudo Sebzeli
En kötü üçlü:
1) Nudo Sofralık
2) Nudo Domatesli
3) Indomie Noodle Sığır Etli
Benim şahsi düşünceme göre bütün parametler dahil edildiğinde Nissin birinci, Kungfu Ramen sonuncu çıkacaktı ama demek ki değilmiş, ikisi de ortalardaymış.
Bütün Sonuçlar Açısından:
1) Nudo Geleneksel (Ki birinci olmasına hala şaşırıyorum)
2) Indomie Noodle Sebzeli & Nudo Körili
3) Nudo Sebzeli
4) Indomie Noodle Spesiyal & Nissin Tavuklu
5) Kungfu Ramen Kızarmış Sığır Etli
6) Kungfu Ramen Baharatlı Sığır Etli & Kungfu Ramen Karidesli
7) Indomie Noodle Sığır Etli
8) Nudo Domatesli
9) Nudo Sofralık
3 Mayıs 2018 Perşembe
Durum Bildirisi
Etnospor programı yayınlanmış, hazırlıklar tamam gibi.
Hamster'cığım Hamiko vefat etmiş, çimlik bir alana bıraktım. Ömrü boyu çim, toprak yüzü görmediği hayvancağız, bari orada yatsın diye.
Kelerim Fırat biraz iştahsız gibi. Ya da bir süredir deli gibi elime saldırdığı için tokluğu iştahsızlık sanıyorum. Yaklaşık 2 yıldır bende, 2-3 yıl da doğumdan büyüyene kadar olsa beş yaşında. Şimdi bu leopar kelerlerde ergenlik mevzusuna baktım, arkadaşın sağa sola saldırıp boyna teraryumdan çıkmaya uğraşması üreme dönemi belirtileriymiş meğer, zaten 1 yaşında ergenliğe giriyormuş arkadaşlar. Şimdi de üreme döneminden çıkmış olacak ki duruldu ve dışarıdan çok mağarasında vakit geçiriyor. O arkadaşa kilden yeni ve daha güzel bir mağara (nem kabı diye geçer ama ben mağara diyorum) koyacağım. Belki teraryumun tabanını da doğal görünüm adına kilden yapabilirim, tam olarak öyle kurak topraklar ve taş çöllerinde yaşıyorlar çünkü doğada.
Ulan ben esas başka bir şeyden bahsedecektim. Neyden bahsedeceğimi unuttum arkadaş, yukarıdaki üçü vardı da dördüncü bir şey daha vardı.
Neyse...
Hamster'cığım Hamiko vefat etmiş, çimlik bir alana bıraktım. Ömrü boyu çim, toprak yüzü görmediği hayvancağız, bari orada yatsın diye.
Kelerim Fırat biraz iştahsız gibi. Ya da bir süredir deli gibi elime saldırdığı için tokluğu iştahsızlık sanıyorum. Yaklaşık 2 yıldır bende, 2-3 yıl da doğumdan büyüyene kadar olsa beş yaşında. Şimdi bu leopar kelerlerde ergenlik mevzusuna baktım, arkadaşın sağa sola saldırıp boyna teraryumdan çıkmaya uğraşması üreme dönemi belirtileriymiş meğer, zaten 1 yaşında ergenliğe giriyormuş arkadaşlar. Şimdi de üreme döneminden çıkmış olacak ki duruldu ve dışarıdan çok mağarasında vakit geçiriyor. O arkadaşa kilden yeni ve daha güzel bir mağara (nem kabı diye geçer ama ben mağara diyorum) koyacağım. Belki teraryumun tabanını da doğal görünüm adına kilden yapabilirim, tam olarak öyle kurak topraklar ve taş çöllerinde yaşıyorlar çünkü doğada.
Ulan ben esas başka bir şeyden bahsedecektim. Neyden bahsedeceğimi unuttum arkadaş, yukarıdaki üçü vardı da dördüncü bir şey daha vardı.
Neyse...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)