Geçen hafta köydeydim. Hem köyde yapacak bir şey olmadığı* için hem de kısmen sırf bunun için gitmiş olduğumdan dolayı vaktimin çoğunu okuyarak geçirdim. Ham'li Çiftçi Giles'i (kitabî Latince ile söylersek Ægidius Agricola de Hammo) okurken aslında çoktandır farkında olduğum ama belirgin bir düşünce olarak zihnimde ilk kez beliren bir şey aklıma geldi: Fantastik edebiyat, doğaya diğer tüm türlerden daha çok itimat eder, belki pastoral edebiyatın bile olmadığı kadar göbekten bağlıdır. Bu durum belki fantastik edebiyatın babası Tolkien'in gayet aşikar olan doğa sevdasından (gerçi Tolkien'in çağdaşı ve arkadaşı C. S. Lewis'in Narnia Günlükleri'nde de aynı doğaya göbekten bağlılığı görebiliyoruz), belki de Tolkien'in faydalandığını hiç saklamadığı Cermen (İskandinav) mitolojisi ve İngiliz peri masalları da dahil çoğu mitolojinin ve halk hikayesinin insanlığın doğanın parçası olduğunu unutmadığı zamanların izlerini taşımasından kaynaklanıyordur. Bu arada adını geçirmişken Tolkien'in arkadaşları son derece elegant ve inanılmaz edebi bir biçimde laf sokuyormuş (Ham'li Çiftçi Giles, İthaki Yayınları, 11. Baskı, Eylül 2022, çeviri: Niran Elçi, sayfa 21) elwfamlsa.
*Bu arada ben köye yatmak için gittiğimden ve bir şeyler yapmaya kalksam sonra o yaptığımı yerinde bulamayacağımı bildiğimden yapacak bir şey yok. Yoksa iş olsa (kendi evim, kendi bahçem, en azından yaptıklarımın rahat bırakılmasının garantisi) köylerde yapacak iş bitmez. Hazır bunu demişken, aslında kurgusal olmayan (en azından büyük oranda kurgusal olmayan) bir şeyler yazmak için de böyle bir işe girişesim var ama onun için tamamen yalnız kalmaya ve mümkünse internet erişimiyle bir çeşit araca ihtiyacım var, hadi diğer ikisi neyse de tamamen yalnız olmazsam "kurgusal olan ve olmayan" kısmın dengesi kurgusal lehine tamamen bozulacak. Dolayısıyla ya boş verip tamamen kafamdan uyduracağım ya da uygun bir zaman gelene kadar bekleyeceğim. Ejderin Mührü'nün okuduğunu anlayamayan bir editör tarafından mahvedilmemiş versiyonunu hâlâ yayımlatamadığım için (bir yerden para kazanma yolu bulursam ilk yapacağım şeylerden biri de onu yayımlatmak olacak, tabii daha önce başka bir fırsatım olmamışsa -keşke olsa...-; artık gidip "Yalnız biz bunu kafamıza göre değiştirebiliriz, haberin olsun." antlaşması imzalatan doğrudan yayıncılıklara gideriz, onlar da mahvederse bir 3. sürüm işini ortaya atarız artık, nasılsa alıştık aq) bu tür şeyleri de beklemek için çok zamanım var.
Bu sezonun lanet olası romantik animelerinde saçma sapan bir yoruculuk var. Beni inanılmaz yoruyorlar. Ama neden bu kadar yorucu olduklarını da çözebilmiş değilim. Hayır, bu sefer sorun da bende değil, herkes yorucu olduklarında hemfikir. Gimai Seikatsu'yu (bu arada bu sezonun romantik animelerini garip adlarla tanımlayan bir görselde bunun üstünde "Incestn't" yazıyordu, aşırı güldüm, bundan sonra bu animeye böyle hitap edesim var) sırf "Bu saçma sapan gerginlik nereye varacak lan acaba?" (2. bölüme biri "Testo Taylan gerginliği var animede" yazmıştı, ona da çok gülmüştüm) diye izlemeye devam ediyorum, Koi wa Futago de Warikirenai'ı da 3. bölümün 13.40'ına kadar neden izlemeye devam ettiğimi bile bilmiyordum. Zaten normalde bölümü bitirip "Neden izlemeye devam ettiğimi bile bilmiyorum" diye yazacaktım ama 13.40'ta neden hâlâ izlediğimi hatırladım: Göndermeler ve yoğun geek/nerd/otaku (bu arada otaku genelde "anime otaku"nun kısaltması olarak kullanılıyor ama orijinal anlamı geek ile tamamen aynı) kültürü nedeniyle. Karakterlerin "Star Wars mı Star Trek mi?" diyaloğu yaptığı pek fazla anime bulamıyorsun neticede. "Bunlar popüler kültür"le gelmeyin; Star Wars, LOTR falan popüler kültür öğesi değildir, popüler kültürü yaratan eserler lan bunlar. Ayrıca çok daha niş göndermeler de var, ilk aklıma gelen bu olduğundan bunu yazdım. RoshiDere çok sağlam, nispeten de orijinal bir romantik komedi olarak zirveye oynayabilirdi ama o potansiyeli haremin bugüne dek sadece anime bazında bin bir varyasyonunu gördüğümüz (manga bazında 1,5, ranobe bazında en az üç katı) en beter formunu oynamak uğruna o potansiyeli çöpe atmayı tercih etti. Resmen saçmalık ya. En iyi MakeIne gidiyor, tabii ilk bölümdeki mavi saçlı kızla devam etseydi iyiydi ama o giriş ve o çizim tarzıyla hareme bağlamama gibi bir ihtimali zaten yoktu. Ha bir de Giji Harem ama o da zaten bu sezonun gizli mücevheri, onu bu sezonun animeleri arasında bile saymıyorum. Büyük oranda addan kaybediyor (harem sevmeyen adında haremi görünce izlemiyor, harem için izleyecek olan da ilk bölümden "E ama harem değil bu?" deyip bırakıyor; işte bunlar hep Japonca bilmemekten).
𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî
Delinin teki. Şu sıralar en öncelikli
istekleri aile evinden kurtulmak, Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla yazdığı kitabın (Ejderin
Mührü) Türkçe bilmeyen bir editör tarafından mahvedilmemiş olan versiyonunu
yayımlatmak (ve tabii onun üstüne yazdığı diğer şeyleri de; tabii bir de çizgi
roman gibi bir şey için kafa dengi bir çizer veya daha da iyisi edebiyat
dergisi kurabilecek birilerini bulabilse süper olacak ama onlar öncelikli işler
değil) ve(ya) biraz olsun para kazanacak bir yol bulmak. Sadece birini bile
elde edebilse diğer ikisini öne koyacağı farklı bir krize kadar rahat
duracağını düşünüyor ama üçü birden olsa daha iyi tabii. Ha bir de 26 yıldır
yalnız olduğundan umutsuzca bir sevgili istiyor ama bunu buraya yazmak
kendisine evlilik programına çıkmış gibi bir his veriyor, o yüzden boş verin
gitsin.
Bir sebepten iletişime geçmeniz gerekiyorsa. Gerçi niye geçesiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder