Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

7 Ağustos 2024 Çarşamba

Kötüyüm...

Son zamanlarda aşırı kötü hissediyorum. Tabii bunun birkaç ek sebebi var (ülkenin hâli ve ülkenin hâlinin daha da kötü hâle getirdiği kendi hâlim) ama temelde yoruldum ve bıktım. Neden? Yaşamaktan, daha doğrusu yaşayamamaktan. Hâlâ yaşamaya (pardon, hayatta kalmaya) devam etmemin üç sebebi var: İlki, geri zekalı editörün mahvettiği işimi düzeltip en azından Ejderin Mührü'nün düzeltilmiş ve yenilenmiş ikinci sürümünü yayımlatarak dünyada kendimden bir parça bırakmak istiyorum. Eğer ciddi biçimde intihara hazır hissedersem azıcık paramı öncelikle buna harcayacağım. İkincisi hâlâ yeterince hızlı ve acısız bir yöntem bulamadım. Uyku hapları? Korkaklık. Ayrıca kesin bir yöntem değil, bünyen o ilaca dayanıklıysa çok bir şeye yaramaz. İp? Son anda vazgeçme ihtimali çok yüksek. İp hâlâ boynundayken vazgeçme ihtimali daha da beter. Bıçak? Yeterince keskin bir bıçağı anlık bir sızıdan fazla hissetmezsin (parmağını kemiğe kadar yarmış biri olarak bunu gayet iyi biliyorum) ama kan kaybı öyle değil, acıtır. Kılıç? Tek hamlede başımı kesersem... ama bunu yapmak ne kadar mümkün? Kılıç kayarsa? Kendinizi boğmak mümkün değildir bu arada, yastık veya el gibi şeylerle kendinizi en fazla bayıltabilirsiniz, o zaman da hayatta kalma içgüdünüz devreye girip nefes alıp vermeye devam edersiniz. Su, ip falan gibi bir "ekstra" kullanmanız gerekir. Erotik asfiksi? 31 çekerek ölmeyi reddediyorum amk, öyle saçmalık mı olur? Yapayalnızız dediysek o kadar da değil. Yüksek bir yerden atlamak? Yükseklik korkusu... ama cidden kendimi öldürmeye karar verirsem yine de yüksekten korkacak mıyım ki? Üçüncü, umut. O umudun ben ta amına koyayım. Aslında son zamanlarda birçok şeye dair umudum da kalmadı, bu kadar kötü hissetmemin sebeplerinden biri bu. Aile evinden ayrılabileceğime dair umut (ne mucize bekliyorsam aq, neyse), Ejderin Mührü'nün düzeltilmiş ve yenilenmiş 2. sürümünü yayınevlerinden beter kendiliğinden yayıncılık servislerine mahkum etmek zorunda kalmamaya dair umut... Mutluluğa veya sevgiliye dair umudu zaten çoktan kaybetmiştim, hâlâ hayal ediyorum (hayal etmeden yaşayamam, rezil hayatımı hayallerime ve başkalarının hayallerine -kitaplara, filmlere, dizilere, animelere/mangalara...- sığınarak biraz olsun çekilir kılabiliyorum) ama umut? Beni terk edeli çok oldu. Sürünerek hayatta kalma mücadelesi verip yapayalnız geberip gideceğim. Bu durum üretimime yansıyor (beni hiçbir şey yapmak istemeyecek kadar kötü hissettirdiği "aşırı" dönemler dışında) ama o üretimleri yayımlatamazsam öldüğümle kalacağım. "Yayımlatabilirsen sanki bir bok olacak..." Eh, en azından ölümümden birkaç yüzyıl sonra efsanevi (olmadı değeri anlaşılamamış) bir yazar olarak anılma şansım var. Bak bir de şey var, ne zaman bir şey yapmaya kalksam önüme engel çıkarılıyor. "Ulan ben az buçuk bir şeyler çizebiliyorum, şu RedBubble'dan (dünyada en çok kullanılıp güvenilen "baskı tasarım satma" uygulamalarından biri bu) bir şeyler çizip iki üç dolar kazanayım hiç olmazsa..." derim ama iki dakika önce aklıma gelip çizdiğim şeylerden oluşan hesaba "Telif" gerekçesiyle ban atarlar. Telif işin bahanesi tabii, asıl olay şu: Bu amına ko'du'mun sömürge valileri Paypal'ı -bir tane yandaşın Paypal çakmasının selameti için, ki şu anki İnstagram yasağının sebebi de Hamas mamas falan değil sırf bu, daha bugün reklamını gördüm- yasakladığı için Türkiye'de RedBubble'dan para kazanabilmek için ya Payoneer diye bir şey üzerinden işini halletmen gerekiyor ya da gidip yurtdışında şirket açıp o şirket adına Paypal alıyorsun, mevcut hükümete de (Evet, devlete değil hükümete. Neden? Hükümet mensuplarının cebi doluyken devletin kasası neden boşsa o yüzden...) bir kuruş vergi (en azından bu konuda vergi, ki çoğu ülkede bu internet işleri gibi şeylerin vergisi de bayağı az ama TR'de Youtube kanalı açmak için fiziksel ofisiniz ve bu ofiste ofis sandalyeniz olması bekleniyor) ödemiyorsunuz. Payoneer üzerinden işinizi halledince de RedBubble yöneticileri bunu görüp "Dolandırıcı mısın lan sen, Paypal olacak demedik mi aq? Bu Payoneer falan ne iş, hayırdır? Bizim üzerimizden kara para mı aklıyo'n, n'apıyo'n sen?" deyip ban atıyorlar, ban gerekçesine de "Dolandırıcı piç" yazamayacakları için çizimler üzerinden giden bir sitede en güvenli liman olan "telif" bahanesine sığınıyorlar. Youtube kanalı açayım dedim, bir sürü konsept açısından oyun kanalına karar verdim (evet, sanki hiç oyun kanalı yokmuş gibi "oyun kanalı açayım" dedim) ama orada da işin içine "ana karakter olamama hastalığım" girdi. Çektiğim ilk birkaç videoyu izleyip "Sese bak amk!" deyip vazgeçtim. Sebep? Mikrofonum yok, kulaklıkla kayıt alıyorum; sesim zaten kötü, üstüne telaffuz da rezil [pelteklik (Özellikle "sü" hecesi asla anlaşılmıyor, ulan ben de diyorum "Millet dediğimi niye anlamıyor?" İyi bile anlıyorlarmış aq, neyse....) + hem öğrenememiş olmaktan hem de diş yapımdaki bozukluktan bu saatten sonra öğrensem bile pek bir işe yaramayacağı rotasizm], bu ikisi birleşince de tabii pek hoş şeyler olmuyor. Ha bir de daha önce de söylediğim gibi ben göz önünde olmaya uygun biri değilim, gölgelerde olmaya, en fazla bir tür destekçi olmaya uygunum. Mesela bir Youtube kanalının ekibi arasında olabilirim, edit medit işlerine bile girebilirim (burada da karşıma şimdi adını unuttuğum ama herkeste olan ve herkesin onu bilen birini aradığı uygulamanın bende olmaması ve pahalı olması -en azından TL'ye çevirince pahalı-, dolayısıyla bu saatten sonra alamayacağım ve çoktan para vermiş olduğum kendi elimdeki uygulamanın boşa gideceği anlamına gelmesi çıkıyor, dolayısıyla "freelance video editörlüğü" tarzı bir şey de söz konusu değil, hatta kalan şartların hepsinin uygun olduğu bir fırsatı da sırf bu uygulama yüzünden kaçırdım) ama "esas adam" olmak "başka bir hikayenin kahramanı" olmadığım sürece pek benlik değil. Sosyofobi + asosyallik + içedönüklük + içine kapanıklık (evet, bunların dördü de farklı şeyler) bir araya gelince sonuçları pek de hoş olmuyor. Sosyal deney gibi geziyorum aq. Neyse... Ama böyle sayıp dökmek biraz rahatlattı ha; kaç gündür göğsüme öküz oturmuş gibiydi, anca kendimi kurguya falan kaptırarak biraz olsun hafifletebiliyordum ama yazmak iyi geldi. Başta ilk cümleden devamını yazamayacağımı düşünmüştüm. Bunu direkt böyle yayımlayıp yayımlamamaktan da kararsızım... Biraz daha bekleyip ta ne zaman olacağı belli olmayan bir iki paragrafı daha mı beklesem yoksa direkt böyle yayınlasam mı? Bu arada Ejderin Mührü mahvedildiğiyle kaldı ha, ondan tek kuruş kazanmadım (üstüne cebimden para çıktı aq...). Bu arada Ejderin Mührü falan demişken bugüne kadar Wattpad'e çok laf ettim ama yasaklanmasını "Yayınevleri hep Wattpad şeyleri yayınlıyor yea..." diye savunan mallar gördüm. Sonra "AKP niye iktidar?" Ulan sen de zihniyet olarak zerrece farklı değilsin ki, sadece "taptığınız" şey başka o kadar. AKP'ninki para + Erdoğan (bu arada Erdoğan yarın ölse AKP diye bir parti kalmaz, onu da belirteyim; öyle Albayrak'la falan yürümez o iş, anında dağılırlar), seninki de artık her neyse. Bir kitap yayımlatmaya çalışın bakalım, Wattpad'deki ergen fantezilerinin devamlı matbu hâlde yayımlanması Wattpad'in mi yoksa yayınevlerinin mi suçuymuş, o zaman görürsünüz (ipucu: Kitap yayımlatmış biri olarak yayınevlerine yağmurlu havada su vermem). Bana Wattpad savundurttunuz amk. Bunu niye yazdım? Çünkü teker teker hikaye bölümü yayınlamalı bir işe girişesim var (daha önce bahsettiğim edebiyat dergisi işinin tek kişilik ve tamamen internet üzerinden olanı) ama onda da en fazla tanınırlık kazanırım, cebime tek kuruş girmez. Ki bende öyle bir şans da yok yani, hani tanınırlık manınırlık kazanamayacağımı çok iyi biliyorum, zaten olsa bile niş bir kitle tarafından okunup illa ünlü olacaksam da öldükten sonra ünlü olmayı tercih ederdim. Kick yayıncılığı işi olabilir ama orada da Youtube'la aynı sorunlar var, üstelik Twitch'te iki üç kişi izlese bile bit mit atarak destek olabiliyorlar ama Kick'te sadece abonelik + "Senin yayının şu kadar izlenmiş, o zaman al sana bu kadar para" diye bir sistem var. Bu da üstüne Kick'e borçlanabileceğim anlamına geliyor ("Hassiktir lan" demeyin, böyle bir şey olursa bana olur. Amk üniversitesi herkesin askerlik belgesini şubeye gönderiyor da bir bende sorun çıkıyorsa bunun altında şanssızlık veya kasıt dışında ne aramalıyım? Peki öğrenci işlerinin bana neden garezi olsun da evrakımı kasıtlı olarak ihmal etsinler? Evet sikik kişisel gelişimciler, sizden cevap bekliyorum? Kişisel gelişimci olduğu belli birinden mesaj gelse silip engellerim bu arada, o yüzden hiç kendinizi yormayın. Alın bunu okuyun da beyninizi kullanın azıcık.). Bende reklamcılık yok reklamcılık, kendimi satabilen biri olsaydım şimdi bambaşka yerlerdeydim amk. Sonuç olarak gelenin gelmesini bekliyorum, gelen de gelmiyor. Çünkü niye gelsin? Fiziksel dünyadaki işler desen o konuya hiç girmiyorum. Piramit inşa eden adamdan daha çok çalışıp daha az hakkın olup bir de üstüne daha az kazandığın iş olmaz. Onun adı kölelik, resmî olarak ta bilmem kaç yılında kaldırıldı. Kendi işini kurmak için de tabii öncesinde paranızın olması gerekiyor, bu da ayrı bir saçmalık. Türkiye'de şu an kapitalizm, neoliberalizm falan yok bu arada. Hiçbir şekilde iş kurup para kazanamadığın kapitalizm mi olur amk? Kapitalizmin olayı zaten senin önüne iki üç "plankton" atsınlar ki onlarla oyalanıp hâlinden pek şikayet etme, edersen de sistemi sarsamayacak cılız şikayetler olsun (bkz. Coca Cola, bkz. Iphone), o sırada "büyük balıklar" da ne var ne yoksa süpürsün (bkz. Pareto ilkesi, bkz. Elon Musk). Fatura + vergi ödemekten bir şey almaya paran kalmayan sistemin adı komünizm, hatta tam olarak adını koymak gerekirse Sovyet sistemi. Sonra "Ulan uzaya Amerikalılardan önce araç gönderecek teknolojisi olan Sovyetler niye yıkıldı/dağıldı acaba?" Ben olsam ben de dağılırım amk, ülke haklı. Ben asıl Türkiye'nin varlığına -hiç olmazsa resmiyette- nasıl hâlâ devam edebildiğine şaşırıyorum. Normalde çoktan anarşik düzene geçmiş olmamız lazımdı ama belli başlılara her şey serbest, belli başlılara her şey yasak, arada kalanın da canı çıksın gibi dünyada eşi benzeri görülmemiş saçma sapan bir durum var ortada. Bunu da yarın falan sağlam kafayla okuyup düzenler, hemen yayınlarım artık (vazgeçtim, şimdi yayınlayacağım, son kez okuyorum). Bu arada Kick açma işi -belki aile evinde durmaktan artık iyice kafayı sıyırdığımdan, belki de bazı fikirlerin ilk anda olduğundan daha parlak görünmesinden- bir mantıklı geldi, ben onu bir düşüneyim. Ha bak, bir de bu "yoluma taş koyulması" hakkındaki şeylerden başı da aile evinde hayat mücadelesi vermek çekiyor. Enerji emici, heves kırıcı bir babayla aynı evde yaşarken insan herhangi bir şeye pek de uzun süre motive olamıyor. Bir de kafama göre takılamama sorunu var: Ben ne zaman üretken oluyorum? Uyku düzenim yarrağı yediğinde. İznik'te gecem gündüzüm birbirine karışmıştı, gecenin üçünde uyanıp dondurulmuş pizzayla kahvaltı yapıyor, gün doğduktan sonra geri yatıyor, öğleden sonra uyanıp sabaha kadar ayakta kalıyor, bir sonraki gün 9-10 gibi yatıyor... biçiminde düzensiz bir düzenim vardı. Ne yaptım ben İznik'te? Hayattaki tek başarımı gerçekleştirdim: Ejderin Mührü'nü yayımlattım (editör olacak bir mal içinden geçse de). Niye? Çünkü bir introvertin üretken olabilmesi, motive olabilmesi için kendisine pek karışılmaması, ilişilmemesi gerekir. Her gün saçma sapan sebeplerden "espri" adı altında laf yediğin ortamda nereye motive oluyorsun? Motive oldum mesela, gittim "Ben şunu yapmaya karar verdim." dedim. Sonuç olarak babamdan o işin neden olmayacağının dökümünü alıyorum, herif kişisel gelişim kitaplarının şeytani ikizinin vücut bulmuş hâli gibi amk. Be amına koyduğum ben bunları bilmiyor muyum? Sence bunların hiçbirini düşünmemiş, tecrübe etmemiş olabilir miyim? Niye bir kez olsun destekçi olduğunu göremiyorum ben senin? Ha ama "İşe girsen destekçi oluruz yav..." diyor. Ulan daha sözel olarak destekçi olamıyorsun amk, kölelik yapıp üstüne bu sikik evde kalmaya devam etmek zorundayken nereye destek oluyorsun? Öyle bir dünya mı var? Para vermek destek olmak mı lan? Hayır destek falan da istediğim yok amk, mal mal reddiyelerle niye uğraşmak zorundayım ben? Sonra "Niye çalışmıyorsun?" Ulan niye çalışayım, adamda heves mi bıraktın? Neyse, İznik'te uyku düzenimin sikilmiş olması konusuna dönüyorum: Akşam 8 gibi sofraya çağrıldığın ortamda üretim müretim yapamazsın. Niye? Çünkü belki tam da o saatte ilham geldi, kendini kaptırdın, "Tık tık tık. Yemek hazır." Ne oldu? Büyü bozuldu. O kıvılcım belki bir daha dönmeyecek. Aynısı orrrrrrrospu çocuğu hoparlör kökleyici müezzinlerde de var bak: Şu an saat 4.13, hüzünlendim, gideceğim hüzünlü şarkı dinleyeceğim. Yok dinleyemeyeceğim. Niye? Çünkü piç ne zaman böğürecek belli değil, üstüne hoparlörü de gelip odama kurmuş it. Caminin dibinde bu kadar yüksek ses gelmiyor amk. Gün içinde fıskiyeyle, vantilatörle camı kapatıp sesi engelliyorum ama şu an onu yapsam ertesi gün babamdan laf yiyeceğim. Niye? Sebebi yok, canı fırça kaymak istiyor. Ayrıca her nedense müezzin olacak it oğlu itin ne kadar aşırı sesli olduğunu algılayamıyor ama benim gece yaptığım en ufak tıkırtıda uyanıyor. Sonuç olarak orrrrrospu çocuğu müezzin canı istediği zaman ezan olduğunu iddia ettiği (çünkü ezan falan değil, olsa olsa eza) saçmalığı bağırana (evet, okuyana değil, bağırana) kadar elim kolum bağlı kalıyor. Zamanı belli değil mi? Değil. Diyanet'te güneş var, imsak var, müezzin bu ikisi arasında ne zaman canı isterse o zaman bağırıyor. Lan siktiğimin diyaneti, siz de o amına koyduğumun bütçesini götünüze mi sokuyorsunuz ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama bari şuna bir standart getirin de "Lan bu sabah ezanı kaçta okunuyor?" diye sorunca bulabilelim. Bize niye "Dün güneşe bir saat kala okudu, demek ki şimdi de... Oha ulan imsaktan daha yarım saat geçti, imsakla güneş arasında nereden baksan iki saat var, şimdiden mi okuyorsun?" gibi hesaplamalar yaptırıyorsun amk? Matematiği kötü olan sabah namazı kılamasın diye mi? Ha bu arada Suudi Arabistan'da bizdeki kadar yüksek ayarlı cami hoparlörü yasak, adamı "Lan böyle ezan mı okunur?" diye asıyorlar amk. Konuya dönersek özet olarak aile evinde yaşarken özgür olamazsın, özgür olamayınca da özgürlüğü kazanmak dışında bir motivasyonun olmaz. Eee, aile evinden bile ayrılamayacaksam niye kölelik yapayım ki? Ama o Kick işini harbiden bir düşüneyim ben, zaten çok fazla seçeneğim de yok amk. Tek sorun ilk yayına kimi nasıl çekeceğim? Aileden çekmek istemiyorum (belki kardeşime derim "Bari arkada açık kalsın, istersen sesi kapat" falan diye ama anne baba ve kardeşleri olmaz, kuzenler... yaaaani.... bilemedim) ama etrafımda da kimse yok ki aq, sıfır kişiye mi yayın yapayım? Millet nasıl başlıyor ki? Bazısı (aslında çoğu) başka yayıncıların yanında pişerek başlıyor (ilk takipçiler de büyük oranda oradan geliyor) da benim öyle bir tanıdığım da yok, olsa zaten direkt "Şu Youtube işini ben hallederim." diye dalardım, kendim de canlı yayın falan işine anca "ekip" kapsamında dahil olurdum. Şu an bunları konuşuyor olmazdık. Ha bak ilişki falan umutsuzluğundan bahsederken bir şey diyecektim, onu da sonrasında başka konulardan bahsettiğim için unuttum, iyi hatırladım: Yapayalnız geberip gideceğimi nihayet kabullendim ama inanılmaz istediğim bir şey var. Eskiden tanıdığım biriyle bir yerde tekrar karşılaşıp konuşmak istiyorum. Bir zamanlar ondan hoşlandığımı söylemek (gerçi ilişki gibi şeylerden bahsedince hâlâ o hatunu düşündüğüm göz önünde bulundurulursa... iyi de karşıma sonradan başkası çıkmadı ki amk, hatun "son aşkım" lan resmen) ve hiçbir zaman bir şansım olup olmadığını öğrenmek. Sonucunda da "Ben seni arkadaş olarak görüyor(d)um." minvalinde bir yanıt alıp rahatlamak. Hayır bak çünkü daha öncekiler ağzıma sıçtı (ayrıca birinin ona âşık olduğumu gayet iyi bildiğine de eminim) ama bu bahsettiğim kız aynı değil. Ona açılmamak tamamen kendi salaklığımdı (kısmen de hislerimden emin olamamaktandı, aslında şimdi bile "Ulan ben bu kıza âşık mıydım yoksa 'güzelmiş/sevimliymiş'ten öte bir şeyler hissettiğim hatunlar arasında -%99 ihtimalle üç aya kalmadan ayrılacak olsak da- beni kabul etme ihtimali olan tek kişi olduğundan takıntı yapıp hayatımdan çıktıktan sonra mı âşık oldum?" sorusuna cevap veremiyorum), o yüzden hiç değilse bilmesini istiyorum. Kabul etmese de olur. Aslında "Yok, açılsan reddederdim." gibi bir cevap alırsam muhtemelen rahatlarım çünkü "Ya aslında bir şansın olabilirdi..." gibi bir yanıt alırsam ne bok yerim en ufak bir fikrim yok. Hele üstüne "O zamanlar ben de senden hoşlanıyordum ama şimdi sevgilim var." gibi bir yanıt alırsam muhtemelen beni doğrudan oradan alıp gömmeniz gerekir. Hayır aslında muhtemelen nerede yaşadığını da biliyorum (hâlâ orada yaşadığını varsayıyorum ve bunun için aslında stereotipik olsalar da birkaç sağlam sebebim var) ama ne yapacağım, gidip orada tekrar karşılaşma umuduyla mal gibi gezinecek miyim? Nerede kalacağım, sokakta mı? Bu da son cümle olarak yarrak gibi oldu. Aynı hayatım gibi amk...

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder