Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

13 Kasım 2022 Pazar

Durum Raporu: YT Music'in Kafasına Göre Takılma Sorunu, Yöresel/Tarihî Kıyafetler Hakkındaki Sorun, Geniş Aile (Dizi Olan) ve Deprem Tatbikatı Neyimize Yaradı?

Şimdi malum aile evinde yaşıyorum. Bu sikik medyanın durumu da belli, kategorisi komedi olan dizileri bile trajedi dolu drama çevirmeyi bir şekilde başarıyorlar. Ben de bu hıyarların beynimi ve zaten dokunsalar yıkılacak durumdaki psikolojimi daha fazla etkilemesine izin vermemek için bolca müzik dinlemeye başladım. Takıyorum kulaklığı, siktiğimin medyasının üstümüze boca ettiği saçmalıklardan korunuyorum. Bak bir "Müzik dinlemek beyni küçültür!" diye açıklama yapan bir tip vardı kimdi neciydi hatırlamıyorum şimdi, ona şunu sormak istiyorum: Bu yarak kürek dizilerden daha çok mu küçültüyor yani? Açıkçası hiçbir şeyin hem psikolojiye hem de fizyolojik anlamda beyne dönemimizin Türk dizileri kadar zarar vereceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla takıyorum kulaklığı, rahatım. Yok, değilim. Neden? Benim Youtube Music benim "İndir lan şunları!" dediğim oynatma listelerini "Hacı bi' dak'ka." diye bekletip kafasına göre farklı farklı müzikler, hatta oynatma listeleri falan indirdiği için (Lan şunun çözümünü bilen varsa bir şekilde bana yazsın n'olur, Google'a yazıyorum "Youtube Music'te şarkı şöyle indirilir..." diye anlatıyor. Lan onu biliyorum zaten, bu benim sorunumu çözmüyor ki? Otomatik indirmeyi mi kapatayım ne bok yiyeyim? "Kablosuz ağda olmasan bile indir" diyorum, bu sefer de gidip hayatımda duymadığım şarkılar indiriyor.) yeni yeni müziklerle muhatap oluyorum. Bunların bir kısmı -aslında büyük bir kısmı- hakikatten güzel, sevdiğim/seveceğim türde şarkılar da önce benim kendi listelerimi indirsene lan? Sonra öbür kısma bakarsın. Hah, neyse. Bu şarkılardan biri de Papyon diye bir grubun "Seni Kimler Aldı" diye bir şarkısı. Şarkı güzel güzel olmasına da şöyle bir kısmı var: "Seni kimler aldı, kimler öpüyor seni/Dudağında, dilinde ellerin izi var." Lan insan eski sevgiliye (ya da platonik de olabilir, şarkıda orası net değil) "Kimle yalaşıyo'n hacıt?" diye sorar mı? Hani öpme tamam, dudak kısmı da tamam da dili mili ne karıştırıyorsun birader? Şimdi o kız bu şarkı üstüne "Hıyarın tekiymiş, iyi ki terk etmişim/yüz vermemişim" dese haksız mı yani? O değil de şarkı Sezen Aksu'nunmuş. Kız değil de herif bu durumda (Yani... Sezen Aksu'nun lez olmadığını varsayıyorum). Peki Youtube Music bana niye Papyon versiyonunu indirdi? Benimki de soru tabii. Kumralım'ın orijinal (Yaşar) hâli oynatma listelerimin birindeyken onu o oynatma listesinde indirmeden bekletip aynı şarkının İbrahim Tatlıses (veya Müslüm Gürses, şimdi emin olamadım ama bir arabeskçi işte. Galiba Müslüm'dü ya [askerlik arkadaşı sanki amk].) versiyonunu indiren uygulamadan ne bekliyorsam? Bu koca paragrafı sırf "Seni Kimler Aldı" kısmına gelip ilerisini yazmak için yazdım bu arada. Pişman değilim, aklım hâlâ yazamadıklarımda.

Bu arada bizde geleneksel/yöresel kıyafetler ve tarihî dizi kostümleri hakkında çok büyük bazı sıkıntılar var. Mesela çakşırlar, poturlar falan hep siyahtır, sadece kadın şalvarları renkli, süslü gibi gösterilir. Halbuki Osmanlı'da Müslümanların siyah alt giymesi yasaktı, tek istisnası deri gibi bir şeyden yani kendi rengi siyah olan şeylerden yapılmış olanlardı. Ağırlıklı olarak kırmızı, yeşil, mavi, sarı gibi renkler giyiyorlardı. Hani kahverengi, gri falan da değil yani; doğrudan parlak/açık renkler giyiniliyordu. Hele padişah şalvarlarına falan bakarsanız hep çiçek böcek desenlidir, bizim pazarcılara teslim etsen padişah madişah dinlemez direkt kadın şalvarı olarak satarlar. Bu konuda muhtemel bir istisnayı belirtmek istiyorum: Yörükân taifesi muhtemelen keçi kılından ördükleri şalvarları giydiği için onlarınki siyah olabilir tabii çünkü kumaşı yaptıkları kıl zaten siyah (Batı Anadolu'da kara keçi, Güneydoğu Anadolu'da kara koyun yetiştirilirdi), hâliyle kumaş (çul, aba, keçe, dra kumaş...) da boyasız biçimde zaten siyah olduğundan buna izin verilecektir. Ya da mesela çizmeler de hep ya siyah ya kahverengi gösterilir, oysa askerî birimlerdeki özel olarak rengi belirlenmiş çizmeler haricinde siyah çizme pek giyilmezdi. Neden? Gayrimüslimlerin sarı çizme giymesi yasaktı da ondan. Hatta Rumlar ayrı Ermeniler ayrı renkte çizmeler giyebiliyor ve giyemiyordu. E, iyi de bunun konuyla ne ilgisi var? Şu ilgisi var: Müslüman ahali bu yasak sebebiyle çoğunlukla sarı çizme giyiyordu, hani "Aman beni gavur sanmasınlar!" gibisinden. Sarı çizmeli Mehmet Ağa o yüzden sarı çizmeli zaten, balıkçı olduğu için değil. Tabii bu dediklerim orta-erken, orta ve orta-geç yani "klasik" Osmanlı dönemi için, Selçuklu/Pers ve Türkmen etkisinin daha yoğun olduğu çok erken dönemler, batılılaşma hareketleri ve Arap etkisi arasında salınan son dönemler, Pers etkisine kapılı hâldeki son dönem Selçuklu, çok fazla etki altında olmadan doğrudan Türk(men) kültürünün hâkim olduğu erken Selçuklu gibi dönemlerde muhtemelen daha farklı kurallar ve uygulamalar vardı.

İzninizle biraz Geniş Aile (dizi olan) öveceğim. Geniş Aile çok büyük diziydi, şimdi daha iyi anlıyor insan. Neden çok büyük diziydi? Çünkü Leyla ile Mecnun olsun, Gibi olsun, Üsküdar'a Giderken (Ulan Kanal D, ulan Kanal D... Ne biçim yediniz bu güzelim diziyi be.) olsun bunlar niş kitlesi olan yapımlardır. Yani bu tür yapımlara öyle herkes gülmez. Gülmeniz için o kafaya ulaşabilmeniz gerekir. Bu arada Gibi hakkında şöyle bir şey fark ettim: Gibi'nin komik olmadığını söyleyenler genelde kahkaha attırmasını bekliyor, oysa dizinin olayı bu değil. Dizinin olayı bütün bölümü hafif bir sırıtmayla geçirmek. Tabii onu da yapmayanlar var ki dediğim gibi bu tür yapımların kaderidir bu. Hah ama işte Geniş Aile de aşağı yukarı bu üç dizi ayarında bir komedi olmasına karşın onu herkes sevdi. Onu İncici liseli de Ekşici entel de üniversiteli yeni işsiz de (gerçi o zamanlar üni okuyanlar iyi kötü bir iş bulabiliyordu da konu bu değil) devlet memuru da kahvedeki esnaf dayı da sevdi. Tabii bunda "sıradan halk kafası"na saydığım üçünün alternatif kafasından daha yakın olmasının da payı vardır.

Şu deprem tatbikatı yaptık ya biz, onu tam anlamadım. Hani betonuna bırak deniz kumunu bazen hiç kum katılmamış, deprem bölgesinin göbeğinde 3.0'da iskambil kule gibi yıkılacak şekilde inşa edilmiş binada "yat-çök-kapan" tam olarak ne işimize yarayacak? Üstümüze düşen betonlar bizi daha kolay ezebilsin de Surilere, Afganlara, Pakilere yer açılsın diye herhalde. Hayır şu olaya "Japonya'da da öyle yapıyorlar" diyen var. Ulan Japon'un diktiği gökdelen 9.5 sallanıyor da camları bile çatlamıyor, bizim üç katlı -ve güya betondan yapılmış- kıytırık apartman 2.5'te domino parkuru gibi devriliyor. Önce Japonya ayarında binalar yapın, sonra tatbikatı da Japonya'dan alırsınız. Bizim binalarda yat-çök-kapan yapmak yerine kendinizi camdan atsanız hayatta kalma şansınız daha yüksek (Yatırım tavsiyesi değildir janslads). Sen Japonya, Amerika ayarında sistem kurdun, o ayarda bina yaptın da bir tatbikatımız eksikti çünkü değil mi? Ulan en baştan doğru düzgün depreme dayanıklılık standartları olsa zaten milletin burnu bile kanamayacak. Hani o "Deprem öldürmez tedbirsizlik öldürür" deniyor ya? Hah, bu tedbirsizlik halkın tedbirsizliği değil. Senin doğru düzgün denetimin olsa, depreme dayanıklı olmayan binalara izin vermesen, standartları koruyarak iş görsen ondan sonra tatbikatı da yap. Japonya'daki adam yat-çök-kapan vs. tatbikatı yapıyor çünkü ya tepesine yıkılmayacağından emin olduğu veya tepesine yıkılsa bile kendisine zarar vermeyeceğinden emin olduğu gerçek anlamda kâğıt inceliğinde bambudan yapılma binalarda yaşıyor, yat-çök-kapan da üstüne devrilen masadan, sandalyeden korunmak için zaten. Hakeza Kaliforniya gibi Amerika'nın deprem bölgesi olan yerlerinde yaşayan da aynı, farkları kâğıttan binalarda bambu değil ahşap kullanılması ama inceliği aynı. Bizde ne oluyor? Her şeyinden çalınmış, iki daire arasında nefes sesleri bile iletilen binalar "Depremde çok hasar vermesin diye böyle boşluklu malzemeden yapıyoruz." diye savunulur. Ulan o öyle bir şey değil! Ayrıca bir şeyin depreme dayanıklı olması için olabildiğince katı ve kalın olması gerekir. Kayalık zemine inşa edilen bina mı depreme daha dayanıklı olur kum zemine mi bir düşünün bakalım, sonra bunları savunun. Amacınız gerçekten depremde hasar vermemesiyse ya gerçekten kâğıt inceliğindeki bambu/ahşap vs. malzemeden yaparsınız veya olabildiğince sağlam ve kaliteli malzemeden, olabildiğince kalın örerek inşa edersiniz. Ondan sonra depremde masa, sandalye, dolap üstümüze devrilince çok hasar vermesin diye yat-çök-kapan tatbikatı da yaparsınız. Dışarıda tsunami olurken evinin sağlamlığının rahatlığıyla çayını içen insanların yaşadığı ülkelerden apardığınız şeyi burada direkt uygulamaya kalkıyorsunuz. Ulan iyi de o adamın yaşadığı binayla bizimki bir değil ki.

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. Düzelteceğiz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder