Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

24 Mart 2021 Çarşamba

Kendi Kendime Şikayetleniyorum Ya, Sizlik Bir Şey Yok

Bir şeyleri yazmakla uğraşırken pek de "Haftalık yazayım, yayınlayayım." tipi olmadığıma karar verdim. Daha çok bütün halde yazıp bittikten sonra halletmek bana daha uygun. E zaten o yüzden her bir şey yarım kalıyor, neyse. Kısa Kısa acayip okunma alıyor lan, niye öyle o? Herhangi bir şey beklemiyordum ben ondan, yazarken de yayınlarken de ama en çok okunan o; o niye? Korku hikayeleriyle mi devam etsem? Gerçi Kısa Kısa korkudan ziyade gerilim sayılır, fantastik-psikolojik dengesi de biraz havada: Hani "Bu yaşanıyor mu yoksa karakter mi şizofren?" anlayamıyorsun. Ben de anlayamıyorum, evet; tam olarak amacım oydu onda zaten. Hah, neyse; bir ileriden yazdığım, bir geriyi değiştirdiğim, bir bir şeyler yaptığım için öyle düzenli yayınlama bana uygun değil. Bir de ben kaotik bir insanım, düzen müzen gelmiyor bana; gün, saat hesabım falan (Bence gün altı saat olmalı: 3 gece, 3 gündüz. Orta Afrika'da bir ülkede öyleydi ama neresiydi acaba?) hiç olmadığından o gelmiyor bana. Böyle her şey darmadağınık, belirsiz olacak... Düzen, sabitlik, her şeyin çok yolunda gitmesi falan beni yoruyor. Ha, böyle böyle hayatımın içinden geçtim demek ki... Tamam, şimdi anlaşıldı. Neyse, öyle yani.

Geçen insan çizeyim dedim (Durup durup bu konuya sarıyorum ben de), sıkıntımın anatomi olmadığını fark ettim. Anatomiyi hallediyorum, ha detaylarda çuvallıyorum ama temel vücut proporsiyonunda sıkıntı yok. Yüzleri çizemiyorum, yüzler sanki gerçekmiş gibi hissettirmiyorlar. Yok, hayır; çizmeye çalıştığım şey o fotoğrafımsı portreler değil, yüzler yapay duruyor, kastettiğim bu. Sanki insan değilmiş gibi hissettiriyor, bir çizgi romana, oyuna falan koysan karakterle bağ kuramaz yani gözlemci (Okuyucu, izleyici, oyuncu vs. Nasıl ortak paydada buluşturayım ben bunları? Turizm konusu olsa "Misafir" derim. "Müşteri" mi diyeyim, ne istiyorsunuz?); o sıkıntı.

Bu arada New Game izliyorum şu aralar, bunu SAO falan gibi bir şeydir diye çıktığı dönem sallamamıştım. Belki sebebi başkaydı ama sonuçta SoL komedi olmasına ve bolca (belki biraz fazla... Shoujo Ai olan Urasekai Picnic'te bu kadar yoktu. Gerçi onda sadece adı yuri olan Yuru Yuri'den bile az vardı, o ayrı bir konu.) yuri göndermesine sahip olmasına yani tam da benim en sevdiğim tür olmasına, üstelik yayınlandığı zamanlar onları sevdiğimi fark etmeye başlamama (İlk zamanlar tam kanser shounen'ciydim ya, bir sürü SoL'u yarım bırakmıştım. Şimdi "Shounen ne aq?" diyorum, harbi shounen nedir ya? Tabii güzel shounen'ler olduğunu da inkâr edemem, hele SoL shounen efsane oluyor: Gin no Saji, Horimiya [ama animesi değil mangası], Koe no Katachi, her ne kadar önceki üçlüye kıyasla sönük kalsa da Nichijou...) rağmen izlememiş, sallamıştım bunu. Şu çizim işine tekrar sarmamın bir sebebi de bu olsa gerek, neyse. Yalnız harbiden ben hikayeci değilim ya, en azından hikaye anlatıcı değilim. En ince ayrıntısına kadar evren kurabilirim, kuralları muralları ki SKvKC'nin çığırından çıkmış yaklaşık 20 bölümlük (Bölüm uzunlukları farklı olduğundan sayfa sayısıyla ifade edersek: 24 punto başlıklar, 12 punto yazı, her bölümün ilk harfinin devasa olması durumunda, 2,5 cm. kenar boşluğuyla MS Word "letter" sayfa boyutunda [21 küsür*27 küsür, A4'ten biraz daha dar ama biraz daha uzun yani hemen hemen aynı] 92 sayfalık) prologa sahip olma sebebi de evrenin çıtasını iyice kurup esas hikayeyi ondan sonra başlatmak istemem; ek ayrıntılar falan derken işler iyice çığırından çıkıyor tabii. LOTR da böyleydi gerçi ama onda önce hikaye başlıyor, evren kuruluşu sonraya bırakılıyordu; benim daha önce tutarsızlıktan falan çok dilim yandığından öyle oldu. Bir karakteri geçmişinden geleceğine, kişiliğine, düşünce yapısına, en ufak fiziksel özelliğine ve hatta başka karakterlerle ilişkilerine kadar tasarlayabilirim ama bunları hikaye içinde nereye konumlandıracağım belli olmuyor o zaman, çöpe gidebiliyorlar; zaten o yüzden de karakterleri yolda kurgulama yolunu seçiyorum. Ya da evrenin yapısı açısından çok önemli ve hoş olsa da hikaye açısından gereksiz, hatta kopukluk oluşturan bölümler falan oluyor. Bak, senaryo yazamama sebebimi de buldum: Senaryoda sadece hikaye vardır, karakterler, evren falan zaten kuruludur, direkt hikayeyi anlatırsın. Benim durumumda, ben bir anlatıcı değilim, o yüzden işler sarpa sarıyor. Bak diyalog yazarı bana daha çok uyan bir unvan, karakterler hiçbir şey yapmadan oturup sohbet etsinler... Ki galiba SoL anime bağımlısı olma sebebim de bu temanın onlara çok uygun olması. Bunu yaratıkların cirit attığı Puklinya'da durmadan birbirleriyle sohbet eden Utpa-Kyouka ikilisinden (Ejderha ve Mühür; bu arada 2. perde aksiyonlu olacak ama ben aksiyon yazamıyorum, dolayısıyla onun için başka planlarım var. Gerçi aksiyon yazmada geliştirdim kendimi ama Ejderha ve Mühür için planladığım aksiyon ve büyü sahneleri beni korkutuyor, yine de 2. perdeyi de yazmak gibi fikirler geçmiyor değil aklımdan.), sadece yarı-üvey abisine ("O nasıl oluyor?" Gidin okuyun. George R.R. Martin de her soruya böyle diyordu bir ara: "Okumaya devam edin." Neyse ki bende yayınlanmış kısımda cevabı var.) karşı konuşkan olan İkunade'den (Tüccarın Puslu Yolculuğu. Yavaş yavaş yazıyorum bunu da okuyan yok. İşin iyi yanı: SKvKC'nin aksine bundan herhangi bir beklentim yok, o yüzden okunmaması beni üzmüyor. Gerçi okunsa daha hızlı yazardım, en azından haftalık yetiştirmeye çalışırdım; "Nasılsa okuyan yok." diye iyice saldım çayıra bunu. Bu arada SKvKC'nin ikinci okuması benim değil galiba ya, onu ayarlamışlardır algoritmadan [Blogger'da açıp kapatabiliyorsun. Daha doğrusu kapatıp açabiliyorsun, otomatik hali açık olduğundan.] bu durumda 3 kişi okumuş, 1 kişi beğenmiş oluyor. İyi bence. Onu bir ara deneyeyim.) ve önlerinde zırhlı kılıçlı tipler varken birbirlerine saç rengini soran (Kitapta böyle bir muhabbet yok ama aynı ayarda, yani ayarsızlıkta muhabbet çok) Klatkoserrada'dan (Sahte Kahramanlar ve Kara Cadı) anlayabiliyoruz (Hazır saç rengi demişken: O evreni kurayım derken karakterleri yolda tamamlamaya kalkınca göz renginin tek bir kez, ta sona yakın bir yerlerde telaffuz edildiği karakterler de oluyor. Gidin bakın, yayınlanmış kısımda İrah'ın göz rengine dair tek bir ifade yok. Bu arada başa tutturulmuş yazıdan Sweek'e ulaşabilirsiniz. İyice reklamcı gibi olduk ha... N'apalım, biz de ekmeğimizin peşindeyiz. Ulan sanki Sweek'ten para veriyorlar. Sweek'in self-publishing [Buna karşılık bulmamışlar. Kendinyayıncılık? Özyayıncılık? Kendi kendine yayıncılık çok uzun ama en sağlıklısı onu kullanmak gibi. Ha, "Şahsi yayıncılık" denebilir bak.] olayını anlayamadım, üyeliği orijinal siteden bağımsız, ana sayfanın Türkçesi var da asıl yayın kısmının yok, editör diyor ama editör nereli, kim belli değil... Onu çözemedim bir türlü. Hayır Sweek'ten direkt hikayemizi aktarabilsek yayıncılık için sıkıntı çözülecek ama öyle bir kısım da ya göremedim ya da İngilizcem yetmedi. Gerçi İngilizce olduğundan pek etraflı incelemedim de. Hayır kitabın dilini Türkçe seçebiliyorsun ama sayfanın Türkçe seçeneği yok. Editör nereli olacak peki? Onu bir çözebilsem bayağı yol kat edeceğim ama...). Kısa Kısa zaten bir antoloji, bir de henüz yayınlamadığım birkaç şey var; dolayısıyla bu üçünden örnek verebiliyorum durup durup. (Durup durup da Ege ağzı gibi oluyor ha, cümlenin sonuna gelince fark ettim.)

Ben bunu yayınlıyorum bu arada ya... Neyse ne artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder