Blog bir anda hiç beklemediğim şekilde okunma aldı, niye oldu ki o? Son bir haftanın çoğu Amerika'dan bu arada, ne aratarak geldikleri belli değil. Bir şey aratmamışlar gerçi, link falan paylaşılmış olsa gerek. İyi de niye? Geçen yazıda o kadar da önemli bir şey söylemedim lan ben, bilgi yazısı falan da değildi? Neyse.
Akra'da Bulunan Elyazması'nı okuyorum şu anda, iki şey diyeceğim: Birincisi, bunun yerine gerçek elyazması olsaydı da okusaydım. Ne olacak arkadaş benim bu tarihî eşya sevdam? Bayılıyorum antika olsun, tarihî eser olsun, bilmem ne döneminden kalmış yıkıntı olsun, ok yay olsun, kılıç olsun, geleneksel giysi olsun, çini olsun, mozaik olsun, naht olsun, çamçak olsun, kırba (Kırbaç değil. Ha savaş kamçısı severim o ayrı.) olsun... Ulan ateşli silahlardan bile sevdiklerim fitilli tüfekler (bizde yaygın olanı misket tüfeği; bu arada bu misket tüfeğinin etimolojisi bayağı acayip ha, bir araştırın), piştov ve revolver. Normalde altıpatlar kelimesini tercih ederim bu arada revolver, Türkçeye geçmiş olarak onaylanan bir kelime olmasına rağmen ama revolverlerin sekiz kurşunluk olanları da var ki onları altı kurşunluklardan daha çok seviyorum. Ateşli silah falan demişken, "El şeyini görmeyen kendininkini Cezayir tüfeği sanır." diye bir söz vardır; burada "Cezayir" yerine piyade de konulabiliyor. "Cezayir tüfeği ne lan?" diye düşünmüş müydünüz hiç? Bir misket tüfeğinde olduğu gibi, Cezayir tüfeği için doğru düzgün bir şey çıkmıyor; ama... Amaaaaa... Cezayil (İng. Jezail) denen oymalı, kakmalı, süslü bir fitilli tüfek cinsi var; daha ziyade Sovyetler öncesi Orta Asya'da ve İngiliz işgali öncesi Afganistan'da popüler olan. Bu tüfeğin en önemli noktası, sapında (kabza mı denir bilemedim ki; tüfek terminolojisinden anlamam ben) enteresan bir eğrilik, kıvrıklık olmasıdır. Hani bakınca sanki devenin boynundan ilham alınmış gibi gelir insana. İşte bu sözdeki "Cezayir tüfeği", muhtemelen esasen "cezayil" idi ki Türkçede bu çeşitte bir ton yuvarlama vardır. Nasıl bir şeymiş diye merak eden internete "jezail" diye yazsın, yeterince sonuç çıkıyor.
Ulan konu nerelere kaydı, benim Akra'da Bulunan Elyazması hakkında asıl diyeceğim ikinci kısımdı. O da şu: Paulo Abi'miz (Abimiz? Bunun nasıl olması gerekiyor ki? İki türlüsü de doğru gelmiyor.) veya Simyacı -ki gerçekten müthiştir- hayranları kusura bakmasın, bu kitap roman falan değil. Ya kişisel gelişim kitabı ya da kutsal kitap. Eh, bildiğim kadarıyla Paulo Coelho henüz peygamberliğini ilan etmedi (gerçi kutsal kitap mevzusunda alimlerin vs. yazdıkları da kutsal kitap kabul edilebiliyor ama ortada halihazırda bir din olması lazım bu durumda da); o zaman kişisel gelişim kitabı. Yine de Paulo'yu (Askerlik arkadaşım sanki aq, bu ne samimiyet hayırdır?) bir konuda tebrik etmek istiyorum; o da şu: Bu, okurken fırlatıp atmak istemediğim ilk kişisel gelişim kitabı. Diğerleri saçma sapan boş yaparken bu adamın, bu kitabın bir derdi, bir teması, bir çerçevesi var en azından. Ha zaman zaman boş yaptığı kısımlar var ama "kişisel gelişim kitabı" dediğin şey boş yapmanın kağıda dökülüp ciltlenip keriz parası odaklı olarak piyasaya sürülmüş halidir zaten, ister istemez olacak.
Eti Negro, adını Eti Nero olarak değiştirdi. aJDAHJS... Ulan... Şimdi burada koskoca kurumsal firmaların duyarlılık bilmem ne ayağına (He duyarlılık he, ben de yedim. Önce etik kakao temin edin lan. Öyle bisküvinin adını değiştirince resmiyette özgür olan Afrikalı kölelere kendi topraklarında ürettirilip sadece Batı'ya para kazandıran kakao aklanıyor mu?) Amerika'dan ithal edilmiş saçma sapan bir alt kültüre saplanıp kalmış, ülkenin ve dahi hayatın gerçeklerinden habersiz bir avuç tuzu kuru, pembe götlü geri zekalıya yaranmak için adı bazı Latin dillerinde "siyah" demek olan bisküvinin adının yine bir Latin dilinde "siyah" anlamına gelen kelimeyle değiştirilmesinin ne kadar salakça olduğundan bahsetmeyeceğim. Bu yaranılmaya çalışılan tayfa dışında aklını azıcık kullanabilen herkes fark edebilir. Ulan, iyi de... Koyduğunuz isim daha sıkıntılı? Bisküvinin adı "Nigger" değildi ki lan? Şimdi ne oldu? Roma'yı yakan, Hristiyanlara zulmeden, tarihin en sıkıntılı, en çok nefret edilen hükümdarlarından birinin adını koydunuz bisküviye (Gerçi bazı kayıtlar Hristiyan kökenli Batı tarihçiliğinin iddia ettiğinin aksine Nero'nun sevilen bir hükümdar olduğunu iddia eder ama konu bu değil şimdi.)? Bu isim de İtalyanlar ve Rumlar, hatta Antik Roma coğrafyasının -ki Britanya'dan İran'a, Fransa'dan Arap Yarımadası'na dek uzanır- bütün Hristiyan halkları için ofansif? Eee, ne oldu şimdi, daha mı iyi oldu yani? Resmen kaş yapayım derken göz çıkarmanın Latincesi ulan bu? Oldu olacak "Eti Caligula" koysaydınız yeni ismi. Bu konu hakkında gördüğüm en mantıklı yorum şuydu bak: "Paketi küçültecekler, sığsın diye değiştirmişler; şimdi bahane uyduruyorlar." Arkadaşım bu ülkenin %99'u Müslüman (Oha, girdin mi gerçekten bu geyiğe?), bu %99'un %70'i Tengrici/Şamanist ve diğer Orta ve/veya Batı Asya yerel inançlarından (başlıcası Mecusilik) izleri, uygulamaları, inançları ve hatta ritüelleri (kurşun döktürme, nazar boncuğu, başlı başına cincilik ve cinci hocalık müessesi, türbeler, kelime tabusu* vb.) büyük oranda içeren Türk İslam'ına bağlı**. O kadar duyarlıysanız Eti Cin'in adını da Eti 3Harf falan yapın madem. Al sana alternatif, bu işi Eti'ye bu fikri veren artık hangi gereksiz departmansa onlara bıraksak talep ciddiye alınıp uygulansa bile (gerçekten ciddiye alabilirler çünkü; güvenemiyorum da) "Eti Üç Harfli" yaparlardı. Hayır bak şimdi aklıma geldi, yaklaşık 2010'lu yılların başından beri Eti Negro'yla dalga geçiliyordu "ırkçı bisküvi lan jksöas" falan diye, acaba onu mu ciddiye aldılar? Hayır arkadaşım, sizin samimiyetinizi sikeyim ayrıca; "kimsenin kalbi kırılmasın" istiyorsunuz da (isim değiştirme gerekçeleri de bu ha, resmen taşak geçiyorlar) niye ebesinin 2020'sinde (2022'ye gireceğiz birkaç haftaya, ben hâlâ 2021'de olduğumuzu kabullenemedim; bu yıl benim için 2020 arkadaş, bana ne) değiştirdiniz bu ismi, 2016'da değiştirseydiniz? Veya en baştan Eti Nero diye çıkarsaydınız ki "Nero" da çöpsüz üzüm bir isim değil ki. Lan koca şirkette bir tane mi "Bakın biz bunu böyle yapıyoruz ama nero neymiş, renk adından başka anlamı var mıymış önce bir bakalım." diyen insan evladı yoktu? Ayrıca sırf bisküvi kakaolu diye "siyah" anlamındaki isimlerde ısrar etmek hangi ismi koyduğunuzdan bağımsız olarak ırkçı bir davranış değil mi? İlla kimsenin kalbi kırılmasın istiyorsanız (Ya ben sizin samimiyetinizi sikeyim emi. Eti'ye söylemiyorum bu arada bunu, bütün büyük, kurumsal şirketlere söylüyorum.) en başından doğru düzgün isimler bulun lan şu bisküvilere, çikolatalara falan.
*Hani cin yerin üç harfli, ölü yerine rahmetli, it yerine köpek dememize neden olan şey; gerçi köpek genelleşip kelimenin aslı haline geldi, bu da esas kelimeyi hakaret olarak anlam daralmasına uğrattı ama ortaya çıkışı Oğuzlarda köpek kültü olduğu için Türkiye Türklerinin zamanla it yerine "kabaran, köpüren, kabarıcı, köpürücü" anlamında "köpek" (Köp- kökünden, etimolojik olarak "köpük" ile benzer mantıkla -[a/e]k ekiyle. "Köpük" ve "köpek" kelimesinin etimolojik farkı köpük=köpürmüş, kabarmış; köpek=köpüren, kabaran şeklinde zamanlama açısından geçerli. Köpük geçmiş, köpek geniş zamanlı yani. Köpük sıfatlanmış, köpek eylemde bulunan [bulunmuş değil, bulunan].) demeye başlaması şeklinde gerçekleşiyor; zaten bildiğim kadarıyla günümüz Türkiye Türkçesi dışında her Türk dilinde hâlâ, aşağılama amacı gütmeksizin, "it" deniyor bu arkadaşlara.
**Bir de şöyle bir durum var bu eski inançların izlerinden vs. bağımsız olarak: Şia içinde Alevîlik, Ehlisünnet içinde de Maturidîlik ve itikadi olarak Maturidî olan Hanefilik bir Türk yorumu olarak kabul edilir. Bak dikkat edersen daha küçük (yani Türkiye'de mensubu ve izi nispeten az görülen) yorumlara, mesela hem Alevîliği hem Hanefiliği derinden ve fazlaca etkilemiş olan Yesevîliğe, tarikatlara, gruplara, esasen Türk yorumu kabul edilmese de Türkiye dışında neredeyse hiç görülmeyen ve Osmanlı sarayına kılıç alayı törenleri için görevli olarak girebilmiş Mevleviliğe (aslında bu konu biraz sıkıntılı ve fazlaca etnik milliyetçilik ile "bizim alimimiz" kavgası içeren bir tartışma, bana kalsa ben Mevleviliği Türk yorumu olarak kabul ederim) falan hiç girmedim.
Asgari ücret-kira karşılaştırmasını gördüm... Şehir merkezinde ev kirası 1261 TL imiş sayın bakana göre. Bu konuda yorum yapmayacağım; sadece şunu diyeceğim: İznik'te, tam anlamıyla bir "arka sokak"taki evime ben 1400 TL kira ödüyorum. İznik nasıl bir yer bir de onu anlatayım: Kendisi, henüz 18. yy.daki seyahatnamelerde "Lan köy gibi olmuş burası da ha..." diye anılan, sırf vakti zamanında Roma'ya başkentlik, Selçuklu'ya sınır kapılığı, Osmanlı sarayına çinicilik (Topkapı'daki 16. yy. öncesi çinilerin alayı İznik çinisi mesela, 17. yy. döneminde Hollanda'dan ithal etmeye başlanmış.) yaptığı için köy yapılıp Yenişehir'e bağlanmak yerine (Mesela kargo bana "Senin kargonu teslim edemedik, gel Yenişehir şubesinden al." diye mesaj atıyor. Lan eben, ben niye sırf bir kargoyu almak için ta Yenişehir'e geleyim? İznik'e şube açın lan o zaman, gidip alalım. Arada kaç km var senin haberin var mı? Alıcı ödemeliydi zaten, firmayla uğraşsın dursun şerefsiz kargo. Bunu teslim etmezseniz sizin başınıza ekşiyecek firma parasını alamadığı için, uğraşın durun pezevenkler.) hâlâ ilçe olarak tutulan bir yer. Şehirdeki mimari anlayışın tam olarak Selçuklular İznik'i fethettiği sırada dondurulduğundan ve evdeki bilumum sorundan (kafam kadar tespihböcekleri falan) daha önce bahsettim. Şimdi, eğer ben bu ortamda bu eve yuvarlak halde 1,5 bin kira veriyorsam... Yuvarlak halde bin lira kiraya sahip ev tam olarak hangi şehrin hangi merkezinde?
Stardew'i yeterince övemedim gibi geliyor, az daha öveceğim. Bunu yaparken de senelerin efsanesi Minecraft'ı hafif gömeceğim (Hafif mi?). Stardew'in kurguplanından ("lore") bahsettim, bak mesela Minecraft bir geçmişin yıkıntıları hikâyesi, esaslı bir tarihçe için mükemmel bir ortama, mükemmel bir evrene sahip. Herobrine gibi rahatça kullanabileceğiniz efsaneler de var. "Bu iskeletler ne, zombiler ne, Steve/Alex ne yapıyor burada tek başına..." Ama sonuç olarak senelerdir Steve'i bile içermeyen iki interaktif oyun dışında Minecraft kurguplanına dair tek bir şey göremedik. Halbuki dediğim gibi "geçmişin yıkıntıları" hikâyesi için inanılmaz uygun bir ortam Minecraft evreni, o tuzaklı tapınaklar, raylı madenler... Bu arada Stardew Valley konusuna dönersek (Dönmek? Ha, dümdüz Mine gömünce tabii...) arada videolar vs. izliyorum da... Ulan bütün Türkler Sebastian'a "Sebo" diye hitap ediyor ya. Ben de dahilim ha. Böyle kolektif bir lakapçılık olamaz. Ha Abigail'e de herkes Abby diyor ama oyun içinde panoya ilan astığında bile kendi adını Abby diye yazıyor o zaten, o yüzden sayılmaz. Bu arada biraz da oyunun çevirmenlerini övmek istiyorum. Müthiş bir çevirisi var lan, "slime"ı "balçıkça" diye çevirmek mesela. Ne dümdüz "balçık" diye çevirmenin yalapşap iş yapmaklığı var ne de "slime" diye bırakmanın yorma beni şimdiliği. Bundan böyle herkes yaratık olan "slime"ı balçıkça diye çevirsin arkadaş, al sana doğru düzgün çeviri.
Eskişehir ismi de bir acayip. Şimdi, yeni kurulan bir şehre Yenişehir, işte Yenikent, ne bileyim Nevşehir (Bunun dalgası bayağı geçilir ama etimolojik olarak Nevşehir gerçekten "yeni şehir" demek. İşte bunlar hep Hint-Avrupa Dil Ailesi.) falan dersin... Ama bir yere Eskişehir demen için onun tam olarak ne kadar eski olması gerekiyor ki? Hani "Biz geldiğimizde buradaydı zaten, eski bu şehir." gibi bir tavır mı var burada nedir? İşin ilginç tarafı bu "Eskişehir" adının bayağı yeni olması, Sultanönü deniyordu mesela uzun zamanlar boyunca. Bu arada bir baktım, W.M. Ramsay (arkeolog ve Ahit araştırmacısı imiş kendisi) bu Eskişehir isminin başta Şarhöyük'e (erken tunç çağı yerleşim birimi Dorylaion) verilen isim olup sonra genelleştiğine dair bir fikir öne sürmüş. Hani ciddi ciddi "Biz geldiğimizde bu zaten buradaydı, eski bu şehir, bizle ilgisi yok." diye koymuşlar lan şehrin adını eğer Ramsay Efendi'nin teorisi doğruysa hjagadk. Vay amk.