Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

5 Şubat 2019 Salı

Hobilerim Burnumda Tütüyor ve Blogger'a Bir Şey Olmuş

Google+ yorumları kaldırılacak, taşınamayacak, Google+ desteği kalkacak filan diyor lan... Neden ki? Google+'ı kimse kullanmadığı için olabilir esasen... Neyse. Bir de şablon değişimi filan demiş, yirmi bin saat uğraşacağım kesin onla. Hayır ne alaka ki? Blogger da Google'a ait, şirket içi anlaşmazlık filan mı çıktı ne oldu? Neyin peşindesiniz?

Gel gelelim esas konuya... Hobilerimden en zevk aldıklarım, en "olmazsa olmazım" dediklerim şunlar: Akvaryum, birincisi bu. Hatırladığım en eski anıda dahi akvaryum var. Yeşil devasa filtre ve Japonbalıkları. Aslında en eski anım Japonbalıklı mı yoksa su kaplumbağalı mı tam hatırlayamasam da balık beslemeyi kaplumbağadan daha eskiden beri yaptığımı biliyorum. Bu arada şu adalı saçma plastik kaplarda kaplumbağa beslenmez, UV ışığı ve geniş alan lazım RES'ler yani Red Eared Slider'lar yani Kırmızı Yanaklı/Kulaklı Su Kaplumbağaları yani Trachemys scripta elegans'lar için. Ne biçim büyüyor o hayvan... Fanusta balık olayına hiç girmiyorum bak, ağzımı bozarım yoksa. Fanus çiçek bakmak içindir, aslında tam olarak karayosunu teraryumu kurmak amaçlıdır. Moss terrarium diye arayarak fanusun gerçek kullanım amacıyla kullanımını görebilirsiniz. Bir tek beta fanusta yaşayabilir bir de küçük karides türleri. Japonbalığı için hayvan gibi yer lazım, sonra "üç günde ölüyor." Ölür tabii, seni fanusa koysam sen de üç günde ölürsün. Neyse...

İkincisi denizkabuğu toplama, aslında genel olarak koleksiyon yapma ama denizkabuklarının yeri apayrı bende. Yine de şu an denizkabuğu koleksiyonum için para harcamam gerekiyor çünkü Türkiye sularında bulunabilecek kabukların çoğunu topladım. Birkaç yabancı denizkabuğuna da sahibim.

Üçüncüsü geleneksel okçuluk. Bu arada geleneksel okçuluk kursuna gitmeyi çok da istemiyordum, kendi kendime öğrenirim diyordum ama iyi ki kursa gitmişim. Kendi kendime asla öğrenemeyeceğim, öğrensem bile doğru bir şekilde uygulayamayacağım çok fazla şey öğrendim o kursta. Bu arada geleneksel okçuluk demişken, dünyanın her yerinde savaş baltası kavramı vardır. Kore'de de Çin'de de Orta Asya'da da Ortadoğu'da Avrupa'da da kolonileşme öncesi Amerika'da da savaş baltası var. Günümüzde daha çok Vikinglerin savaş baltası biliniyor ama Aztek savaş baltaları var, Cermen savaş baltaları var, Roma savaş baltaları var, Türk-Moğol savaş baltaları var, İran ve Arap savaş baltaları var... Var da var yani. Aslında geleneksel okçulukla bu balta konusunun çok da ilgisi yok, benim zaten savaş baltalarıyla ilgili bir şeyler söyleyesim vardı, bahane oldu. Savaş baltaları boyuna -ve tabi kullananın boyuna- göre sırta ya da bele asılırdı bu arada.

Dördüncü... Sanırım bu kadar. Amatör bir şeyler yazmaya çalışıyorum ama "Bu benim bir parçam" diyemem, özellikle de uzun süredir bir şeyler karalamadığım göz önünde bulundurulursa... Yine küçüklüğümde çok fazla resim çizerdim -neredeyse her zaman balıkların ve su canlılarının resimleri- ama uzun zamandır resim de çizmiyorum. Yani çizim hakkında da "Benim bir parçam" diyemem. Ah, anime, tabii... Tabi ile tabii arasındaki farka bir göz atmam gerekiyor bu arada, hangisi hangisiydi unuttum, ondan böyle tutarsız, bir tabii bir tabi yazıyorum. Biri doğal, elbette anlamında diğeri bağlı, bağımlı anlamında. Neyse, anime izleyiciliğimi bir parçam olarak kabul edebilir miyim? Muhtemelen... Dördüncüyü de bulduk. İşin ilginç yanı, dört uzakdoğu kültüründe uğursuz bir sayıdır çünkü Çince "Si", Japonca "Shi", Korece "Sa" diye okunur. (Japonca ve Korece'de Yon ve Net okunuşu da var ama onlar şimdi konumuzla alakasız). Çinci Si ölüm demektir. Japonca Shi ölüm, Shinu ölmek anlamına gelen kelimelerdir. Korece'de ölüm cezasına Sa-Hyeong, ölen kişiye "Sa-Mang" denir. Ondan dolayı da dört, Uzakdoğu kültürlerinin tamamında uğursuz kabul edilir. Daha ayrıntılı bilgi ve bizde de bayağı benzerleri olduğunu görmek için "Sözcük tabusu" diye araştırabilirsiniz. Tamamen doğa ruhlarına inanılan eski inançlarla ilgili bir olay bu aslında. Japonların geleneksel inancı Şintoizm esasen Şamanizm'in bir türü, yeri gelmişken Japonca'da "tanrı" anlamına gelen "Kami" kelimesinin Türkçe'deki "Kam" ile etimolojik bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Korelilerin geleneksel inancı Kore şamanizmi diye geçiyor, Çin'de de genel olarak düalist veya paganist inançlar hâkimdi eski çağlarda. Günümüzde Uzakdoğu'da yaygın olan Tibet budizmi de doğanın kutsallığına inanılan bir inanç. Neyse, anime diyorduk... Anime ayrılmaz bir parçam mı? Emin değilim açıkçası... Ne olursa olsun anime izlemeye devam etmeyi planlıyorum ama "ayrılmaz parça"? Sanmıyorum açıkçası... Uzakdoğu kültürüne merak olabilir belki, bu merak her ne kadar anime izlemeye başlamamla başlamış olsa da şu anda anime izlemeyi bıraksam bile uzakdoğu kültürüne -spesifik olarak Kore, Moğol ve Japon; ve evet, Moğolistan da Uzakdoğu'ya dahil. Hatta Hindistan bile Uzakdoğu'ya dahil- ilgi duymaya merak edeceğim muhtemelen.

Neyse, üniversiteyi kazandığımdan beri Balıkesir-Gökçeada arasında git-gel yapıp durduğumdan bir akvaryum kurmaya da ok atmaya da fırsatım olmadı. Zaten şu an herhangi bir kulübe dahil olmadığım için yarışmalara da katılamıyorum. Yaptığım antrenman kağıdı da... Sınavlar başladığında ara verdim, çünkü sınavlara doğru düzgün çalışmak istedim ve sonra antrenmanları hepten bıraktım. Okul açılınca geri başlayacağım ama... Bir de adada okçuluk çalışabileceğim güzel bir yer buldum, onu da hallederim...

Akvaryuma gelince... Yakın zamanda nehir kenarı, göl kıyısı vs. bir yere gidip oranın havasını, su kaynağının kendine özgü kokusunu içime çekince kendime gelirim... Acaba nereye gitsem? Balıkesir işi yaş zira en yakın yer Değirmenboğazı ve otobüs gidiyor mu bilmiyorum... Kendim zaten gidemem. O zaman Gökçeada'da bir bisiklet ayarlayıp Zeytinli barajına gitsem iyi olacak gibi... Acaba Gökçeada'nın deniz kıyısı yeterince iyi olur mu? Yıldızkoyu'nda çok güzel domates anemonları, karabaş balıkları, keşiş yengeçleri filan var... Karabaş balığı diye girince bayağı sonuç çıkıyor bu arada, Tubitak'ın Türkiye tür listesine bu adla eklenmişti ama bazı canlılar da saçma sapan, kullanılmayan veya farklı canlılar için kullanılan adlarla eklendiğinden güvenememiştim tam olarak... Ama karabaş balığı gerçekten yaygın kullanımmış. Çok güzel bir balık ama, tam akvaryumda beslemelik... Acayip şeker lan.

Neyse, işte o kadar. Şimdi bu kadar yazdın anafikir neydi diye sorarsanız, ben de "Ne anafikri lan?" derim haliyle... Yok arkadaşım anafikir filan, canım istedi yazdım, Allah Allah...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder