Boku no Tsuma wa Kanjou ga Nai ilk bölümü çok güzeldi lan. Vivy'nin (Bu animenin tam adı Vivy miydi lan? Neyse.) SoL romantik komedi versiyonu gibi hjadzdbsjk. Yalnız bölüm boyunca tek bir şeyi anlayamadım: Şimdi bizim eleman memur gibi bir şey (daha doğrusu özel sektörde ona denk olan şey, adı artık her neyse) ama ben bunun nasıl olabildiğini tam anlayamadığımdan bölümün yarısını "La nasıl?" diye düşünerek geçirdim. Ev işleri yapmak için kodlayabildiğiniz, yemeğin üstüne ketçapla kalp çizebilecek kadar gelişkin olan insansı robotları bu belgedir, tasniftir falan işleri için kodlayamıyor musunuz yani? Aklıma gelen tek mantıklı açıklama hikayenin geçtiği evrenin Japonya'sında işsizlik (daha doğrusu NEET) karşıtı yasaların buna izin vermemesi. Hayır bir de çok da yaygın bir teknoloji olmama ihtimali var ama baş karakter Mina hakkında devamlı "2. el, eski model" deyip duruyor. Bilindik, alışıldık ve -son modelin sıfırı değil de eski modellerden bir 2. el ise- ofis çalışanı maaşıyla alınabilecek kadar ucuz bir şey yani. Bu durumda geriye tek ihtimal NEET karşıtı yasalar kalıyor.
Tasuuketsu'nun konusunu okudum da pek hoşuma gitmedi. Bir beş yıl önce olsa "Kesin izlerim." derdim ama... Hani sırf kapağın sağındaki hatun için izlersem izlerim gibi bir hissim var. Tabii bunu sırf konuyu okuyarak yazıyorum (çünkü konuyu okuyunca "Mirai Nikki lan bu?" diyorsun), henüz izlemedim. İzledikten sonra kararım değişebilir ama daha önce de dediğim gibi ben artık bu Japonların son yapamama olayından bıktım, e hayatı da eskiden olduğundan çok daha çekilmez bulmaya başladım (hayatla aram asla iyi olmadı, beş yaşındayken bile hayattan pek de memnun sayılmazdım ama büyüdükçe ve daha çok saçmalığın farkına varıp daha çok salaklığa maruz kaldıkça azalmak yerine katlanarak arttı; halbuki mutlu ve huzurlu olup dünyadan bihaber olmayı yeğlerdim), dolayısıyla gelsin isekai gitsin SoL şeklinde bir zevkim oluştu. Tabii arada istisnalar oluyor, hâlâ korku filmi hastasıyım mesela (Bu da eskiden kalma, on yaşımda uyumayıp gizli gizli korku filmi izliyordum, o dönemde gece 12-1 falan gibi korku ya da macera filmleri yayınlanırdı, pazar sabahları da çocuk filmleri. Niye? Çünkü bir dizi 3 saat sürmezdi de ondan.) veya ReLife gibi insanın -özellikle de zaten hayatı pek de makbul bulmayan benim gibi insanların, ki asıl hedef kitlesinin zaten bu tür insanlar olduğunu düşünüyorum- ciğerini solduran (Romantik komedi olmasına aldanmayın, en sağlam addedilen dram animelerinde olmadığı kadar kalbim sıkıştı. Ha son birkaç yıldır istisna dışında dram izlememiş, izlediğim maksimum dram benim hayatta dram etiketi basmayacağım Frieren falan olmuş olması da etkili olabilir ama bu, ReLife'ın kalp sıkıştırdığı gerçeğini değiştirmiyor. Benzer bir durum Ao Haru Ride'da da var, özellikle tema şarkısının Türkçe versiyonunu ne zaman dinlesem kalbime bıçak saplanmış gibi hissediyorum.) serileri de sırf ağzımıza yüzümüze dram basmak yerine bir dertleri, farklı bir noktaları falan olduğu için seviyorum ama bunlar koskoca bir okyanustaki birkaç su damlasından ibaret. Bak dikkat ettiyseniz hayvan gibi paragraf yazdım ama Tasuuketsu'dan bahsetmedim. Neden? Çünkü daha izlemedim, bu paragrafı yazmakla meşguldüm. Bak cidden bu anime beş-altı, hatta yedi-sekiz yıl önce yapılmalıymış. Yıl olmuş 2024, yolda rastgele yürürken teker teker göstererek "ekibi tanıtma" mı kaldı ya? Hollywood bile yapmıyor lan artık bunu (gerçi son beş-altı senede çıkan herhangi bir Hollywood yapımı izleyip izlemediğimden de emin değilim ama konu bu değil). Yeminle gecikmiş bu anime ya! Daha 3. dakikaya gelmeden en son 2018'de gördüğüm (o da ben geç izlediğimden, yoksa animenin yapım tarihi 2016'ydı) "sınıf arkadaşları arasında shounen komedisi"ne maruz kaldım. Danshi Koukousei no Nichijou ta 2012'de (o da anime bazında, mangayı ele alıyorsak daha da önceden) içinizden geçmedi mi oğlum, niye hâlâ böyle şeyler yapıyorsunuz lan? Ve bir "shounen" klasiği olarak annesi ölmüş karakter... Birader ben dandik korku diye gelmiştim? Dandik shounen izlemek istesem gider Boruto izlerim lan? Babası da yurt dışındaymış, sadece arada bir para yolluyormuş. Aman ne kadar şaşırtıcı (!), ne kadar orijinal (!). Ben zaten bir tane shounen ana karakteri görmedim ki anası babası olsun, ya ölüler ya uzaktalar ya da götler (ana karakterin son büyük düşmanı olarak karşısına babasını koymak gibi bir eğilim vardı zamanında, neyse ki çok uzun sürmedi). Bak şimdi şu an bir sahne var, animenin asıl konusuna giriş sahnesi gibi olduğundan ayrıntı vermeyeceğim ama zerrece vuruculuğu yok lan sahnenin. Hani "Oha amk! N'oluyo' lan?" dedirtmesi gereken bir sahne ama benim aklımdaki tek düşünce "Cidden mi ya? Bundan sonraki klişe ne olacak acaba?". Anime resmen batıyor lan bana, istemsizce kusur arıyorum amk. Bak 6. dakikada biraz ilgi çekici hâle geldi, bir beş altı yıl olsa o kısımda "Tamam lan, izliyorum." derdim ama yok... Yani her karakterin saç şeklinden (ve renginden) hepsinin teker teker hangi tipte/türde karakter olduğunu, hatta olası sonlarını bile sayabilirim (hem çok fazla anime izlemiş, manga okumuş olup hem günlerinin çeyreğinden fazlasını TvTropes'ta geçirmenin bu tür yarar mı yoksa zarar mı olduğuna hâlâ karar veremediğim etkileri oluyor). Ha tabii mangaka ters köşe yapmaya da çalışıyor olabilir, "Kesin tsundere amk. En sertinden bir de, arıza çıkarmama ihtimali yok. Kesin -gerek karakter, gerek izleyen- herkesin nefretini kazanacak." dediğim karakteri grubun fahri lideri falan da yapabilir ama benim -Madoka Magica'yı izlemiş olduğum günlerin aksine- buna katlanabilecek kadar sabrım kalmadı. Zaten hep azdı ama yaşlandıkça iyice bitmeye başladı. Hani öyle bir durumu eğer hemen bu ilk bölümden yüzümüze vurmazlarsa anca anime bittikten/yeterince ilerledikten sonra bir yerlerde "Klişe gibi başlıyor ama olayı o, aslında değil." tarzında bir paylaşım falan görürsem buna dönerim gibi. Yine de ilk bölümü bitirmeye çalışacağım, izlersem de %90 ihtimalle kızlar için izlerim (bak bu da 26 yaşında eline kız eli değmemiş olmasının olumsuz sonuçları). Bak, şu bahsettiğim "tsundere" var ya? Tam 8.35'te tam olarak dediğim şeye yol açacak tepkiyi verdi. Hani bir "Hassiktir... Tamam çok orijinal sayılmaz ama en azından klişe de değil." dediğim bir gelişme oldu, üstünden bir dakika bile geçmedi arkadaş... Bir de bu karakter tsundere de değil, daha beteri: Dümdüz tsuntsun lan bu! Hiç çekilmez... Tsundere bağımlıları bile tsuntsunların %90'ından nefret ediyor lan (kendimden biliyorum). Başkarakterimiz de hiçbir şey anlamıyormuş olup biten karşısında, gerçekten acayip şaşırdım (!)... Yani öyle böyle şaşırmadım harbi, acayip orijinal (!) bir fikirmiş ya. Çünkü ortalıkta zaten yeterince malın önce gideni, gözünün önünde olup biteni anlayamayan hıyar başkarakter yoktu, biliyor musunuz? Yetmez lan, daha da atın üstümüze! Oooh, burama da mal karakter, oooh, şurama da mal karakter... Sizin ben yapacağınız işi... Neyse. Ayrıca neredeyse 10. dakikaya geldik, yani neredeyse animenin yarısı bitti, ben hâlâ "Mirai Nikki ulan bu?" diye düşünüyorum. Hafiften de Another'dan esintiler var, ki sevdiğim nadir korku animelerinden olmasına rağmen (gerçi onu da şimdi izlesem muhtemelen sevmeyip sırf Misaki için devam ederim, ilk izlediğim korku animesi olduğundan ona karşı biraz romantik bir tavrım var) orada da mal karakterden geçilmiyordu. Ha ama yine de Tasuuketsu, şu geçen sene mi önceki sene mi ne çıkan kötü CGI'lı Mirai Nikki çakmasından iyidir; en azından kötü CGI yok ve "Oğlum Mirai Nikki'den çaktığımız çok belli olur lan, telefon değil de bilgisayar olsun bu sefer." diyebilecek kadar zekaya sahip olan bir mangakası var. Bak 13. dakika civarında başkarakter bir fikir ortaya attı ve gözümde bayağı yükseldi. Ha tabii konunun illa oraya gelmesi gerekiyordu, anca mangaka bir tür ters köşeye niyetliyse anime farklı bir yöne kayacaktı, yani belli olmayan bir şey değildi ama bir başkarakterin bu işe sürüklenmek yerine bunu kendi düşünüp planlayıp bir de üstüne grubun lideri sayılabilecek kişiye (Ayrıca şimdiye kadar "İzlersem sırf onun için izlerim." dediğim bu "grubun fahri lideri", ne tür bir karakter olduğuna emin olmadığım karakterlerden biriydi çünkü saçının içi kırmızı, dışı kahverengi ve atkuyruğu var. Gerçi yine de şimdiye dek tahminlerimin dışında bir eğilim göstermişliği yok, o ayrı.) özel bir buluşmayla söylemesi falan bu tür animeler için nereden baksan özgün bir senaryo. Yalnız Saaya da (şu bahsettiğim saçının içi kırmızı, dışı açık kahverengi olan karakter ve evet, önceki tasvirimde "açık" demedim) ekmeğinde ha... Sırf "ekmeğindeki" hâli tatlı olduğundan laf etmiyorum, zaten anime her ne kadar nispeten ilgi çekici hâle gelmiş olsa da muhtemelen sırf onun için izlemeye devam edeceğim. O değil de sonlara doğru anime bir heyecanlandı. Ha tabii o kahverengi saçlı kız olmasa muhtemelen ya birkaç bölüme salar ya da "Amaaan, sonra izlerim." deyip listenin en dibine kaydederdim ama izlenesi hâle geldi nihayet. Bu arada bölümün sonunu hiç beklemiyordum lan. O son soru ve sonucu... Ha sonuç farklı olsaydı muhtemelen animeyi "Yürü git ya..." deyip bırakırdım ama kesin izleyeceğim. İyi ki bölüm sonuna kadar dayanmışım lan.
Maougun Saikyou no Majutsushi wa Ningen datta, hakkında ne düşüneceğimi bilemediğim bir anime. Hani konu aslında güzel (gerçi daha iki sezon mu önce benzer bir konuyu işleyen bir anime vardı ama burada olaylar onun tam tersi biçiminde gelişiyor), işleniş de güzel ama... Bilmiyorum, bu anime bana anlamsız bir biçimde itici geliyor. Hani itici gelmesi için aslında hiçbir sebep yok. Konusu bile evet aşina olunmayan bir konu değil, herhangi bir özgünlüğü yok ama henüz klişe olacak kadar sık da kullanılmamış olan bir konu ve aslında benim sevdiğim tarzda bir konu. Bilemedim. Taglardaki fantastik-aksiyon-macera itiyor galiba beni. Maou da maou yalnız ha... Oğlum 26 yıldır yalnızım lan, az idare edin beni (ya da bana sevgili bulun diyeceğim ama onu da "Duygusuz ilişkiye karşıyım aga. Az da olsa bir şeyler hissetmediğim biriyle olamam." diye reddetme salaklığını yapacağımdan hiç kuşkum yok. Fi fonksiyonundan da nefret ediyorum lan! Böylece nefret etmediğim fonksiyonlar olarak Ne, Ni, Si ve Te kalıyor. Vay aq...). Tamam, 2. bölümde bu animeyle derdim bitti, izlerim (harem komedisine bağladığı için herhalde... Ulan galiba düşündüğümden daha da kötü durumdayım?). Burun buruna kızları da gösterdiler, tam oldu...
Shinmai Ossan Boukensha konusunu okuyup taglarına bakınca beklemediğim ama tam da istediğim gibi başladı. Başkaraktere âşık taş loncacımız zaten olmazsa olmaz (yalnız bu karakterlerin bir kere de gerçekten hareme girebildiğini görmüş değilim he, sadece MC'ye âşık figüran kapsamında oluyorlar lan)... O değil de reis Tanaka gibi göğüsten hatun tanıyor dsfksfk. Ulan ya... Kibirli hizmetçi de bulduk, tam oldu... Gerçi böyle olacağı belliydi ama izlemesi yine de eğlenceli.
RoshiDere (kısaltılmamış adıyla Tokidoki Bosotto Roshiago de Dereru Tonari no Alya-san) daha çıkmadan çok önce "Kesin izlerim." dediğim bir animeydi. Böyle bir de Nokotan var (tam adını aramakla uğraşamam şimdi, geyikli kızın animesi, iki aydır ortamlarda fragmanları falan dönüyor). Yalnız başkarakter olan Alya'dan çok Kuze'ye (Alya'nın muhtemel sevgilisi, gerçi muhtemelen çocukluk arkadaşı ve şansı yok ama olsun; 2.30. dakikadayım bu arada) bayıldım lan, çok kafa adam. Hani gerçek hayatta olsa hayatımda isteyeceğim tarzda insanlardan biri ve benim için o türden pek fazla karakter yok, olanların çoğu da kadın karakter. Niye kadın karakter? Çünkü 26 yıl diyorum lan! Neyse, sakinim. Sakin olmadığımı iddia edeni alıp... Öhöm. Neyse. O değil de ben bunu SoL diye bekliyordum ama bildiğin romantik komedi lan bu? Gerçi iki türlü de işime geliyor, özellikle Kuze'nin -her ne kadar anime muhtemelen son bölümlere kadar ikiliyi sadece çevrelerinin şakaları bağlamında "çift" olarak tanımlayacak olsa da- bu romantizm ayağının ikincisi olduğu gayet açık olduğu için. Birbirleriyle uğraşarak flörtleşmeleri (gerçi uğraşan taraf sadece Alya gibi ama konu bu değil) aşırı tatlı lan. Oğlum bak 26 yıl diyorum, hadi ilk 15 yılı sil 11 yıl, bu şeyler artık kalbime fazla gelmeye başladı. Kendim bir sik yaşayamamış olduğumdan gerek kurgusal olsun gerek gerçek olsun mutlu çiftlere karşı kıskançlıkla karışık bir "onlar adına mutlu olma" duygum oluyor. Ha ama AVM'de gördüğüm çiftlerin çoğu için "Vay amk... Bir ben mi yalnızım lan?"dan fazla bir şey hissetmiyorum, hissedersem de genelde pek olumlu duygular olmuyor, orası farklı bir konu. Hayır çünkü gerek olmadıkça dışarı çıkmadığım için AVM'ye de anca çok gerekliyse gidiyorum, o gereklilikler de nedense hep yalnızlığımın iyice üstüme çöktüğü zamanlara denk geliyor. O değil de Kuze sırf kıza yaranmak için Rusça öğrenmiş amk, patladım kwndlfs. Ha "kıza yaranma" kısmını söylemediler, ona ben kendi başıma karar verdim tabii o ayrı ama başka bir ihtimal mi var aq? Yarı Japon yarı Rus bir kıza âşık olan bir Japon başka ne sebeple Rusça öğrensin? Ya kıza yaranmak için ya kıza asılmak için, zaten ikisi de sonuç olarak aynı kapıya çıkıyor, sadece yöntemler farklı (26 Yıllık Yalnızdan İlişkiler Üzerine Tavsiyeler'i dinlediniz. Daha fazlası için takipte kalmayı unutmayın. Her Perşembe 01.30'da Blog FM'de.). Bu arada ondan da değil amk, adam resmen tesadüfen öğrenmiş lan kwewfsnjlfs. O değil de bu animenin hareme kaymasını da hiç beklemiyordum. Gerçi bu karakter de mi Kuze'ye yanık yoksa sadece Alya'yı kıskandırmaya çalışan bir shipper on deck mi ona karar vermeye çalışmak için daha çok erken. Aslında nedense ikisi birden olduğunu düşünüyorum: Hem esas ikilimizin arasını yapmaya çalışıyor hem de kendisi de Kuze'ye âşık. Bu arada Kuze'nin o "küçükken oynadığı ve böylece Rusça öğrendiği Rus kız" Alya değilse ben de bugüne kadar izlediğim ne varsa boşa izlemiş, okuduğum ne varsa boşa okumuşumdur. Aha bu kadar da netim bu konuda. Öbür kız biliyor (veya tahmin ediyor) mu lan acaba? Kuze'yle anaokulundan mı ilkokuldan mı ne beri beraber okuyorlarmış çünkü? O değil de kız durduk yere oğlanda ayak fetişine neden oldu amk jwdlfkedsşğ. Hani bu animenin beni yanıltmayacağını, kesin izleyeceğimi zaten biliyordum da bu kadar iyi olmasını da hiç beklememiştim.
Gimai Seikatsu, taglardan ve konudan anladığım kadarıyla arada bir çıkan üvey kardeş romantizmi animelerinden biri. Bu arada bütün bu animelerin atası OreImo olmasına rağmen (ha öncesinde VN'lerde falan bu tür şeyler var ama anime olarak böyle bir tür oluşturan serilerden biri OreImo, zaten diğer ikisi de Kiss x Sis ile Yosuga no Sora) bu animelerin hemen hemen hepsinde kardeşler arasında sıfır kan bağı olmasına özen gösteriliyor. Neden? Hem ensest için izleyenleri kaçırmasınlar ("Üvey müvey, kardeş sonuçta oğlum.") hem de biri bir şey derse kendilerini savunabilsinler ("Kan bağları yok ki la.") diye. Bunu izler miyim? Komedi olursa izlerim. Yok dram mram işine girişirlerse salarım. Bu arada daha bölümün başından "Üvey kardeş aslında yabancıdır."ı çaktılar, yani tam olarak şu "neden" kısmında ikinci bahsettiğim olay. Yalnız çok boğucu başladı, aslında komedi bekliyordum. Taglarda vardı sanki? Taglarda yoksa bile konuyu okuduğumda öyle algılamıştım. Neyse, biraz daha bakalım, bazı seriler "tabanı oluşturmak" için böyle şeyler yapabiliyor. Peki, komedi bekliyordum ama daha çok dramedi gibi. Bu arada o "Aramızdaki sınırı sürdürelim." (taglarda romantizm olduğuna göre yarrağımı sürdürürsünüz bu arada da neyse) muhabbeti animeyi ilgi çekici hâle getirdi. Hani dümdüz "Ensest anime yapmak istiyo'm ben ya..." şeklinde yapılmamış (gerçi komedi olduğu sürece ona da itirazım yok da konu bu değil), bir "derdi", anlatmak istediği belli bir şey olan bir anime. Karakterler de ilgi çekici, gerçi Saki'nin sesindeki kuruluk insanı geren bir tonda. Seiyuusuna baktım, özellikle bu tonda konuşuyor; biliyorum çünkü bu seiyuunun seslendirdiği ve bildiğim başka karakterlerin hiçbiri bu "cızırtılı" sesle konuşmuyor (mesela Tasuuketsu'da da seslendirdiği bir karakter var, o dümdüz "gıcık tsundere" ses tonuna sahip, zaten kendisi Tasuuketsu'dan bahsederken bahsettiğim tsuntsun olan karakter). Evet, cızırtılı; izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız, daha ziyade insanı boğan dram animelerinin karakterlerinde görülen tarzda bir ses tonu. Beni geren kısmı da o zaten. Hoş karakterin nasıl bir karakter olduğunu az çok anladığım için aslında bu ses tonundan daha uygununu düşünemiyorum ama yine de bu, beni gerdiği gerçeğini değiştirmiyor. Tasuuketsu'dan -ki kendisi gerilim animesi- daha çok geriliyorum amk. Tamam, daha bölüm bitmemiş olsa da bu animeyi izleyip izlemeyeceğime üçüncü bölümde (herhangi bir animenin gerçek ilk bölümü -ilk iki bölüm sadece öndeyiştir-) karar vereceğim. Bizim elemanın (erkek MC'nin) iş arkadaşı olan hatuna da ayrı bayıldım bu arada, hani daha çok görünen bir karakter olursa 3. bölümde(n sonra) sırf onun için bile devam edebilirim (26 yıl diyorum oğlum, 26 yıl ne lan?).
𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃
𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى
Erdem Ö. Hayalî
Delinin teki. Şu sıralar en öncelikli istekleri
aile evinden kurtulmak, Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla yazdığı kitabın (Ejderin
Mührü) Türkçe bilmeyen bir editör tarafından mahvedilmemiş olan versiyonunu
yayımlatmak (ve tabii onun üstüne yazdığı diğer şeyleri de; tabii bir de çizgi
roman gibi bir şey için kafa dengi bir çizer veya daha da iyisi edebiyat
dergisi kurabilecek birilerini bulabilse süper olacak ama onlar öncelikli işler değil)
ve(ya) biraz olsun para kazanacak bir yol bulmak. Sadece birini bile elde
edebilse diğer ikisini öne koyacağı farklı bir krize kadar rahat duracağını
düşünüyor ama üçü birden olsa daha iyi tabii. Ha bir de 26 yıldır yalnız
olduğundan umutsuzca bir sevgili istiyor ama bunu buraya yazmak kendisine evlilik programına
çıkmış gibi bir his veriyor, o yüzden boş verin gitsin.
Bir sebepten iletişime geçmeniz
gerekiyorsa. Gerçi niye geçesiniz?