Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

20 Ekim 2021 Çarşamba

Durum Raporu: Squid Game (Hiç Geri Kalır mıyım? Evet), Ekonomiden Anlamadığımı Söylemeyi Bırakıyorum, Samsung'u Telefon Markası Sanan Tiplere Laflar

Squid Game'i anca izledim. Neden anca izledim? Çünkü her yerde dönen yapımlara, hele bir de dramsa, kılım. "Moda dediğin insan çobanıdır" ve "Dram izlemek istesem akşam haberlerini izlerim" şeklindeki güzide düşüncelerimin birleşiminin sonucu bu. Her neyse, burada konudan, övgüden, sövgüden, mantık hatasından, senaryo matematiğinden, iyisinden kötüsünden vs. bahsetmeyeceğim, neredeyse siyasi mitinglerde bile anlatacaklar, Squid Game yorumlayacaklar zira; sadece diziyi sevdim, akıyor yani, üç günde bitirdim (ki üç bölümlük nice şeyi beş günde bitirmişliğim var), onu diyeceğim ama ben asıl başka bir şey diyeceğim: Birden fazla kişiden abartılı Kore (daha doğrusu Uzakdoğu) oyunculuğuna, bağırtıya ve Uzakdoğu sinema/TV klişelerine dair eleştiriler gördüm ama benim gözüme pek batmadı. Bakın "yoktu" demiyorum, "gözüme batmadı" diyorum ki bunun sebebi muhtemelen zamanında Kore dizisi izlemiş (Yeri gelmişken K-drama'dan da nefret ederim, bizim TV dramlarından beterler.) biri olup aynı zamanda uzun süredir anime izliyor olmam, haliyle alışkınım, bağışıklığım var. Bir de Korece fonetiği sevmeyenlere tavsiyem, sadece üç bölüm donghua (Çin animesi) izlemeleri, Çinceyi gördükten sonra tekrar düşünün. Ha herkes her dilin fonetiğini sevmek zorunda değil elbet ama objektif olarak baktığımızda Çince seslendirme (seslendirme derken dublaj anlamında değil, yani sadece o anlamda değil), Korece seslendirmeye rahmet okutup hele Japonca seslendirmeyi kuş cıvıltısı gibi görmenizi sağlıyor. İşin ilginç yanı, ben Çincenin ses yapısını Koreceye kıyasla da Japoncaya kıyasla da daha çok severim. Bu arada bana gidip Translate'e elle "sae-byeok" yazdıran senariste ve çevirmene de laflar hazırladım. Allahtan "hangeul" okuyup yazabiliyorum da sorun olmadı, bir de nasıl yazıldığını aramakla uğraşacak ya da Latin'den çevirmesini bekleyecektim yoksa. Senariste neden laflar hazırladım? Çünkü hatuna "güzel isim" deyip duruyorlar, lan anlamı ne anlamı? "Güzel isim, sana uyuyor, uymuyor" yorumları için anlamını bilmemiz gerekiyor. Hadi senarist Koreli, haliyle Korece yazdı senaryoyu, çeviriyi düşünmek gibi bir zorunluluğu da yükümlülüğü de yok... Sana ne oluyor lan altyazı çevirmeni, sana? Yanına parantez içinde Türkçesini yazsana şu ismin? Buradan amme hizmeti veriyorum. Korece yazılışı şu: 새벽, anlamı da "şafak" ("bilemedin başak"). Kang Sae-byeok halinde de (Bu arada dizide adını hatırlayabildiğim üç-dört kişiden biri bu karakter, acayip güzel olmasıyla da hiçbir ilgisi yok çünkü adını hatırlayabildiğim diğer karakterler erkek. Gerçi üç tane mi kadın karakterin adını söylüyorlardı zaten, gerisi figüran. Korece isimler akılda kalmıyor ki arkadaş, Çince isimler bile daha akılda kalıcı ya; Japonca isimler zaten direkt beyne işliyor nasıl oluyorsa. Bak üstte dedim Kore dizisi izlediğim [Aslında sürüklendiğim, kuzenlerim izliyordu, ben de arada bir baktım; sıkı takipçi olmadım hiç. Zaten genel anlamda dizi de sevmem.] bir dönem oldu, aklımda kalan herhangi bir isim var mı? Var, Jang-geum ["Cangım", "Canggum" falan desem belki daha çok canlanır bilenlerin aklında]; hem K-drama hem "hanguk aeni" [Kore animesi, gerçi direkt Kore animasyonu diye çevrilse daha doğru olacak.] versiyonunu izlediğim için o da.) "Nehir şafağı" demek (O da "강 새벽" diye yazılıyor). Ha bir de Kang Sae-byeok (şu Çinlilerle Korelilerin tam isim söyleme tribine de ayrı hastayım ha, gerçi soyadı azlığından kaynaklanıyor genel olarak) demişken, misket oyununda diğer kızı (adını da numarasını da hatırlamıyorum, evet; bu da Sae-byeok'un adını hatırlamama dair söylediklerimin başlıca kanıtı) duvara dayadığında bir öpüşme sahnesi bekledim. Ama böyle bir sahneyi sapık olduğumdan beklemedim (gerçi sapıklık değilse de saplığın ufak [ufak mı?] bir etkisi olabilir), -her ne kadar senaryo orijinalde Netflix'e satılmak için yazılmış olmasa da- bu bir Netflix dizisi olduğu için bekledim.

Artık "ekonomiden anlamıyorum" dememeye karar verdim. Neden? "Sanki dolarla maaş alıyorsun" veya "Ekmeği dolarla mı alıyoruz?" diyen tiplerin yanında ekonomi profesörü gibi kalıyorum da ondan amk! Ulan dolarla maaş alsam dolar her arttığında zil takıp oynarım. Ayrıca evet, maaşı da ekmeği de dolarla alıyoruz. Neden? Çünkü dolara endeksli ekonomi, çünkü süper güç Amerika! Hayır en olası rakiplerine bakıyorum da belki de Amerikalıları öpüp başımıza koymamız lazım, Çinliler alayımızı kazığa oturtabilir çünkü; Ruslara hele hiç girmiyorum. Türk de dolarla alıyor İngiliz de dolarla alıyor Japon da dolarla alıyor Papua Yeni Gineli de dolarla alıyor, inanır mısın, uluslararası takasa konu olan diğer para birimi Euro'nun geçtiği ülkelerde bile dolarla alıyorlar maaşı da ekmeği de. Neden? Çünkü Euro da dolara endeksli amk! Sinirlendirdiniz insanı gece gece (An itibariyle saat 03.21). Ulan ayrıca bir kere de "Neden ben adını kültürünün özü hayvancılık olan bir halktan almış, hâlâ yaşayanlar da dahil tarihinde var olmuş hemen hemen bütün toplumların hayvancılıkla fazlaca uğraştığı ("Hayvancılıkla fazlaca uğraşmayan halk mı var?" Evet, mesela Hintler ile Çinliler; hayvansal gıdalarının da kökeni büyük oranda avcılıktı ki günümüzde bile bu mutfaklar et yönünden zayıftır.) bir ülkede kırmızı eti lüks olarak sınıflamak zorunda kalıyorum ben aq?" veya "Bu şeylere sucuk, sosis demek zamanında eti daha uzun süre saklamak ve daha kolay taşımak için göçebelerin icat ettiği orijinal sosis çeşitlerine (sucuk da kendi içinde çeşitlere ayrılsa da teknik olarak o da sosisin bir türü) hakaret değil mi?" diye sorun, ne ekmekmiş be. O kadar karbonhidrata abanınca beyin fazla çalışamıyor tabii. "E o Samsung telefonları*, Xiaomi robot süpürgeleri vs. yapan Uzakdoğulular sabah akşam pilav yiyor ama?" örneği gelmeden -çünkü ben de yaptım bu hayvanlığı, yine olsa yine yaparım- söyleyeyim: Çinlinin, Korelinin, Japon'un yediği pirinç bizdekiler gibi değil, fazlaca protein içeriyor çünkü biz Ortadoğu mutfağına uygun Mısır, Yemen, olmadı İran menşeli pirinçlerden kendi pirinçlerimizi üretmişken onlar Çinhindi bölgesinin kendi mutfaklarına uygun pirinçlerinden kendi pirinç çeşitlerini ürettiler. Buna ne diyoruz? Yapay seçilim.

*O değil de Türkiye'de Samsung'u telefon markası sanan büyük bir kitle var. G. Kore ordusuna tank üretiyor lan bu firma? Böyle sananların çoğu da Apple fan ha, amk telefon köleleri. Özgürlüğümü kısıtlayan her türlü şeye kılım arkadaş, IOS'a da kılım AKTS'ye de kılım kıyafet koduna ("dress code") da kılım. Kafama göre değişiklik yapamayacaksam, firmanın dayattığına mahkumsam sikerler öyle telefonu da işletim sistemini de performansı da. Bir şeyi muhtemelen yapmayacak olsam bile yapabileceğimi bilmek kadar beni rahat hissettiren bir şey yok. Mesela TV kırk yılda bir izlerim ama evde olması lazım, istediğim zaman açabileceğimi bilmeliyim; varsın hiç açmayayım. Yani benim derdim bunun bir zorunluluk olmasıyla, örneğin günümüzde bilgisayarlar genelde Windows yüklü geliyorlar ama "Windows'u kaldırıp Linux yükleyemezsin" demediği için bu bir dayatma veya zorunluluk olmuyor, sadece tembellik hakkı oluyor. Ayrıca sen, malzeme kalitesi gibi laflar eden insan, sana diyorum: Apple'dan Xiaomi'ye kadar bütün markaların telefon ekranlarını Samsung üretiyor, malzeme kalitesi mi dediydin? E ekran aynı, nasıl birinin kalitesi diğerinden kötü oluyor? Ha Samsung'a da Apple'a özenip telefon kablosunu özelleştirmek, çentiği kaldırmak gibi saçma sapan işlere giriştiğinden ayrı gıcığım, o ayrı. Ayrıca siktiğimin Amerikalılarının ürününü kullanmaktansa Korelilerin ürününü kullanırım, sikeyim Batı'yı da kültürünü de teknolojisini de. Uzakdoğu teknolojisi, Türkeli (ilçe olan değil, Vikipedi'deki Türkistan maddesinin Coğrafi Konum başlığının Batı Türkistan alt başlığının üçüncü paragrafını okuyarak bile yeterli malumata sahip olabilirsiniz) kültürü neyimize yetmiyorsa aq. Oh be, rahatladım. Ne biçim dolmuşum. Kaç yazıdır "kültür kültürdür", "zamanın şartları", "işe sosyoloji açısından bakmak (sosyolog sanki tipini siktiğim, niye bilimsel bakış açısı işlerine girdiyse artık)" gibi şeylere kastığımdan biraz sinir yaptı da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder