KAMBEK YAZITLARI HAKKINDA BİLGİ
Kambek yazıtları, Umaroğullarının beyi Noyan Ulkayın Bey oğlu Sırıtır Şambek Bey'in kardeşi Kambek Alacı Bey tarafından yaptırılmıştır. Yemen'de bulunur. Yapıldığı dönemde "Umar bengitaşlar" denmiş, çok sonra Kambek yazıtları şeklinde anılmaya başlanmıştır. Kambek Yazıtları; Moğol alfabesiyle, Moğol alfabesinin yetmediği yerde Fars alfabesiyle yazılmıştır. Her birine "Taşbölü" denen üç kısımdan oluşur. "Geçtaşı" denen ilk bölüm, gerçek bilgiden ziyade hikayeler, anlatılar, kitaplar, belgelerden derlemedir. Umaroğullarının o günlere nasıl geldiği ve önemli, çok saygı duyulan beylerin hikayeleri ile ilginç hikayeli beyler anlatılır. "İmdaşı" denen ikinci bölüm, Umaroğulları'nın o sıradaki durumunu ve Kambek'in kim olduğunu anlatır. "Altaşı" denen son bölümde Umaroğulları için temenni ve dualarda bulunulur, sonraki nesillere öğütler verilir. Taşbölü'lerin hepsinde, bugün "Paragraf" diyebileceğimiz; "İçbölü" denen kısa yerler bulunur. Bazı İçbölü'lerin sonunda, "Bu anlatının sonunda dönem illeri şudur:" denilerek haritalar verilmiştir. (Bu yazı, Orhun alfabesiyle yazılmıştır)
KAMBEK YAZITLARI TAM METNİ
"GEÇTAŞI"
"1. İÇBÖLÜ"
Atam Umar geldi, obadan ayrıldı; akça otağını kuru yerde kurdu. Moloğulları'ndan Havva'dan iki oğlu oldu. Büyük oğlu Ahmet'in üç kızı oldu. Küçük oğlu atam Arçap'ın iki oğlu oldu. Ahmet kızı Düma Hatun, Dumağ'ın anası oldu. Ahmet kızı Abrı Hatun, Abır'ın anası oldu. Ahmet kızı Sesli Hatun, Asda'nın anası oldu. Atam Arçap oğlu atam İldiyen Eldime'nin atası, atam Arçap oğlu Motun Batur Okzıma'nın atası oldu. Atam İldiyen'in oğlu atam Nacakçı Mahmut bey oldu. Zaman geçti; soy soylandı, boy boylandı; Umaroğulları oba oldu. Eldime ile Okzıma'nın ağası erkeklerden, öteki üç sülalenin abası kadınlardan seçilir oldu. Beye akça, ağayla abaya boz, akaya kara, vezire kızıl, imama yeşil, şifacıya, cinciye mavi otağ verilir oldu. Umaroğulları soylarını Oğuz'a yazar oldu. Kara kara keçileri sever, soyunu unutmaz oldu. Gel zaman git zaman vakit geçti, atam Ayıoğlu Mustafa bey oldu. Ayıoğlu Mustafa'yı bilir misiniz? Atam Karıncayiyen Mahmut'un oğlu idi. Doğunca obaya kafir saldırmış, bunu kaybetmiş idi. Karıncayiyen Mahmut bey çok ağladı, dövündü. Börtü böcekle yoğurttan başka şey yemez, dere suyundan başka şey içmez oldu. Ayıoğlu Mustafa'yı ormanda ayılar buldu, yetiştirdi. Bir gün avdan dönen beylerle karşılaştı. Beyler baktılar, bu Umaroğulları gibi giyinir. Beyler baktılar, bu ayı gibi davranır. Beylerden Oksuz Bey derler bir bey var idi, yay tutmayı bilmez idi. Der:
Bre ağalar ben bunla güreşeyim,
Eğer yenersem obaya getireyim.
Yenemezsem bunu ayılar büyütmüştür,
Beni yerler.
Besmele çekti, gitti Ayıoğlu'nun karşısına dikildi. Ayıoğlu der:
Bre tanıdık kokarsın,
Bre sen insansın.
Ben ayıyım,
Sen niye ben gibi kokarsın?
Yine der:
İnsanlar Tanrı bilmez,
İnsanlar hazıra düşkün,
Biz ayılar öyle değiliz,
Sen niye tanıdıksın?
Oksuz Bey der:
Bre sen ayı değil insansın,
Soyunu inkar mı edersin?
Bre ayılar güreşte iyidir,
Sen benle güreş.
Yenersen ayı olduğuna inanayım,
Avınız olup teslim olayım.
Ben yenersem insan olduğuna inan,
Benle obaya gel.
Beyimizin bebekken kaçırılan bir oğlu vardıi
Ona benzersin.
Senin elinden nehir suyundan başka içki içerse,
Senin elinden börtü böcekten başka et yerse,
Bil ki sen beyimizin oğlu Mustafa'sın.
Yine der:
Bre burada besmele çektim, görmedin mi?
Namaz bile kılmazsın, bize imansız dersin.
Ayıların ne dediğini sanki anlarsın.
Bak bizle insan gibi konuşuyorsun.
Bak biz gibi giyiniyorsun.
Bre sen nasıl ayısın?
Ayıoğlu der:
Tamam güreş edelim.
İnsan olduğuma inanayım.
Oldu güreş edelim.
Mümin olduğuna inanayım.
Peki güreş edelim.
Yenersem seni yiyeyim,
Sen yenersen beni obana götür.
Ayıoğlu Mustafa de,
Ben yenersem geri kalanınız obaya dönsün,
Ayıoğlu Ayı desin.
Bundan sonra Oksuz Bey yerinden ok gibi fırladı, Ayıoğlu'nun boynunu tuttu, yere çaldı. Ayıoğlu'nun sırtı yere gelmedi, kalktı, Oksuz Bey'i dürttü, düşürdü. Oksuz Bey'in sırtı yere gelmedi kalktı, Ayıoğlu'nu belinden tuttu, yere çaldı. Ayıoğlu'yla bir kendi de düştü, kalktı, Ayıoğlu kalkamadı.
Ayıoğlu der:
Bre belimden tutup yere çaldın,
Kaç kafire galebe çaldın?
Bre boynumdan tutup yere çaldın,
Kaç düşmandan yengi aldın?
Oksuz Bey der:
Yirmi kafire tek başıma,
Yüz elli kale kafire obayla vurdum.
On sekiz düşmana tek başıma,
Yedi düvel düşmana obayla yengi çaldım.
Ayıoğlu der:
Meğer ben insanmışım.
Tamam, obaya gelirim.
Beyinizin oğlu muyum, bilmem.
Yalnız deri kaftan isterim,
Aman ha ayı derisi olmasın.
Ayılar benim manevi babamdır,
Ayılar benim süt anamdır.
İnsan sütü yerine ayı sütü içtim,
Ata bineceğime ayıya bindim,
Özümü inkar ettim.
Affet ya Rab!
Ayıoğlu ile beyler obaya geldiler; Ayıoğlu, Karıncayiyen Mahmut Bey'e kımız uzattı, Karıncayiyen içti. Ayıoğlu, Karıncayiyen Mahmut Bey'e kebap verdi, Karıncayiyen yedi. Karıncayiyen Mahmut şevke geldi, buz gibi erimiş kardan abdest aldı, kalktı şükür namazı kıldı.
Der:
Meğer oğlum hayattaymış,
Boş yere dövünmüşüm.
Meğer oğlum yaşarmış,
Elçimin sözüne uymamışım.
Ben bu günahla nasıl yaşarım?
Ayıoğlu der:
Aman baba aman,
Tanrı'nın birliğine yoktur güman. (Şüphe)
Ayıoğlu ile Karıncayiyen sarıldılar, bir (birlikte) ağlaştılar. Karıncayiyen ziyafet verdi, kırk gün kırk gece davullar çaldı, yemekler yendi, şaraplar (tatlı, şekerli içecekler) içildi. Vakit geldi, Ayıoğlu Mustafa bey oldu. Beylik alıp tam bir sefa pezevengi oldu. Kendi rahata, hazıra alıştı; obayı da alıştırdı. Hayvanlar telef oldu, millet silah kullanmayı unuttu, tarlalarda ürün bitmez oldu. Vakit geçti, yirmi bey değişti, durum değişmedi.
"2. İÇBÖLÜ"
En son atam Çelikçi Recep bey oldu, durum aynı kaldı. Çelikçi Recep Bey'in iki oğlu oldu. Küçük oğul Oktay rahatına düşkün oldu, gitti, kale beyi oldu. Êl-Han oldu. Büyük oğul atam Akpapak Erdem, devletin paşası oldu; durumu değiştirmeye çalıştı. Bey olmadan değiştiremeyeceğini anladı, babasıyla mücadeleye girdi. Kendine ak koyun postundan bir papak yaptı, "Kardeşim Karapapaklar vardır, ben de Akpapak'ım" dedi, adı kaldı. Yanına on alp aldı, hayvancılık ile tarımı tekrar tahsis etti. Ata toprağı Pazarcık'ı, Bozüyük'ü övdü; obayı oraya göçtürttü. O dönemler tek kişilik, ufak bir çadır yapamayana beylik vermezler; "Sekiz direği doğrultamayan sekiz yüz çadırlık obayı nasıl doğrultsun? Üç alpa hükmedemeyen üç bin kişiye nasıl hükmetsin?" derlerdi. Akpapak yanına üç alpını, kardeşini ve anası Arife Hatun'u aldı; dedesi Sonradan Umar Bey'in gösterdiği gibi çadırı kurdu. O zamanlar obanın kendi sancağı yoktu, ataları Kayıların sancağını kullanırlardı. Sancağı çadıra astı, kendine yirmi sekiz ok yaptırdı. Toyda beyliği almadan evvel vardı, halka söyledi.
Akpapak der:
Dünya, para esizdir
Daim olan sessizdir
Erdem işi nefistir
Dağlar bağrı ağlaşır
İyi kötü daimdir
Tanrı işi naimdir
Alper kişi kaimdir
Gökler üstü yaylaşır
Oğuz soyu faiktir
Boy sayısı yirmi'k'tir.
Bey buyruğ yay oktır
Yerler neyi dağlaşır
Akpapak Erdem der ki:
Atam Oğuz, babamdır
Anam Gök-Kal Hatın'dır
Kedi köpek dalaşır
Beylik aldıktan sonra geldi, yine der:
Eğer ki beyliği çıkar yaparsam, (kendi çıkarıma kullanırsam) kara başım önüme düşsün, (kafam kesilsin) ak saçım dökülsün, (başım çürüsün) adım kalmasın, (unutulayım) kütüğüm devrilsin. (Soyum kurusun) Bu yeminde; yerdeki yılan, sözdeki yalan şahidim olsun!
Atam Akpapak medreseye gitti, orada Tekfur Yağız Emir'le vuruştu, yenişemedi. Yemin etti, kelleni alacağım dedi, gitti. Yıllar sonra devletle baskına gitti, andını yuttu, Yağız Emir'in kellesini aldı; destekçilerine gönderdi.
Yugçü derler kafir bir Yugur obası var idi. Akpapak onlarla karşı geldi. Akpapak ve Umaroğulları ile Yugzü obasının beyi ve ordusu karşılaşmıştı. Yugzü beyi Salkazın der:
Bre sultan mısın?
Değilsen n'edersin?
Bre korkmaz mısın?
Öyleyse ne savaşırsın?
Bre neye güvenirsin?
Yoksa ne gelirsin?
Yine der:
Ellerin kurusun,
Dilin çürüsün,
İçmeye su bulama!
Ben Salkazın,
Sen Akpapak;
Bu iş burada bitecek!
Akpapak der:
Sultan değilim, beyim.
Paşası olduğum devlet adına savaşırım.
Korkmam, Tanrım vardır.
Savaşırım, fetih gerektir.
Halkım vardır, ona güvenirim.
Yine der:
Kötü sözdür sahibine gider,
İyi sözdür sahibini över.
Ellerin kurusun demem, elini keserim.
Dilin çürüsün demem, dilini keserim.
Susuz kal demem, başını keserim.
Bu sözden sonra ordular birbirine bir girdi ki! Akpapak'ın beş alpından her biri tek başına on kafir devirdi, vezirlerin hepsi yirmi kafir devirdi. Abalar, ağalar, akalar, beylerin her biri yüzer kafir devirdi. Yugzü'ler korktu, çeribaşları der:
Bre bu oba ne büyüktür,
Bre o oba ne küçüktür.
Bunlar canavardır, kıyanttır!
O böyle derken Akpapak kellesini aldı, yüz bir kafir öldürmüş oldu. Akpapak n üç haricindeki tek sayıları sevmez, huylanırdı. Gitti, Salkazın'ın kellesini aldı, yüz iki kafir gebertmiş oldu, rahatladı. Yugzüler korktu, ölmeyen en yüksek rütbeli kişi der:
Bre biz neye çattık?
Aman paşa aman,
Tanrının birliğine yoktur güman! (Şüphe)
Akpapak der:
Bre inanmadığınız Tanrı'ya ne yalvarırsınız?
Daha evvel tekfur hakkında yemin ettim,
O da sizin gibi kafirdi.
Kelleni alacağım dedim,
Aldım.
Amma sana yemin etmedim, beyinizin kellesini aldım, rahatladım.
Şimdi senin canını hırıldatıp alırsam yüz üç leşim olacak,
Gidin, izin veririm. Gidin de buraların hakiminin Devlet-i Aziz olduğunu bilin.
Yugzü'ler pılısını pırtısını topladı, Umaroğulları'na ölü sayısınca altın verdi, hayvanlarının onda birini hep Umaroğulları'na verdi, tarlalarının tohumlarını hep Umaroğulları'na verdi, çekti gitti.
Bir gün yine atam Akpapak'ın elleri kaşındı, veziri vardı, obaya haber verdi. Toy geldi, savaşa karşı çıktı. Akpapak tamam dedi, yerine oturdu.
Atam Akpapak yönetiminde tarlalar büyüdü, hayvanlar güzelleşti, silahlar, aletler çevrede ateş pahasına satılır oldu.
Bir gün Akpapak'ın Rus çarlığından misafirleri oldu; çevredeki dost düşman paşa ve beyleri çağırdı; koca otağ kurdurup yirmi kazan aynı yemekten pişirtti. Kişi sayısının on katı tabak koydurdu; beylere, halka çanak yağması yaptırdı. Düşmanlarına gözdağı verdi, müttefikleri ile halkını mesut etti. Tabakların her biri gümüştendi, elmasla, zümrütle süslü idi. Dostlarına, halkına en kaliteli şarapları, kımızları, yemekleri verdi. Düşmanlarına kararmış yemekleri, olmamış şarapları, ekşimiş inek sütünü verdi. Kalktı, yirmi otağ kurdurdu; en kaliteli, ipek kumaşlardan, bulunması zor odunlardan yaptırdı; içine sandıklarca takı, altın döşetti. Bu otağları yağmalattı, dostlarını, halkını mutlu; düşmanlarını müteessir etti. Gitti dostlara kebaplar, düşmanlara ağaç kabukları koydu. Düşmanlar sinirli sinirli dağıldı, dostlar gitti, Akpapak mesut oldu.
"3. İÇBÖLÜ"
Bir gün Akpapak dolaşmaya çıktı, eşkıyalar bunu gördü; gitti, oranın tekfuruna haber verdi. Tekfur tapınakçılarına dedi, haçlılar geldi, on atlı Akpapak'ı sıkıştırdılar, Akpapak yedisini öldürdü, eşkıyalar arkadan dolandı, kalleşçe Akpapak'ı alıp elini ayağını bağladı, haçlıların kalesine götürdü. Domuz damına attı, yemek namına kuru ekmek verildi. Akpapak üç defa kaçtı, haçlılar arkadan vurup geri koydu. Bir gün Akpapak'ı gösteriye çıkardılar, eline bir kör bıçak verdiler, önüne yaban domuzu koydular. Akpapak durdu, "Yetişin ya!" diye çığırdı, domuza saldırdı. Domuzu boynundan tutup devirdi, ters çevirdi; kalktı seyircilerin yanına geldi, oturdu. Meğer Akpapak'ın kardeşi Êl-Han Oktay Bey'in haçlı kalesinde casusu var idi, vardı Êl-Han'a yetiştirdi. Êl-Han vardı, obaya haber saldı. Yanına alplar aldı, haçlı kalesine yetişti. Görelim bakalım kimler yetişti: Êl-Han Oktay Bey'in kalede yardımcı, obada haberci, yaban elde koruması kırk altı yiğit alpı dört nala yetişti. Vezirler, akalar hep yetişti. Akpapak'ın Sakarya'da elli kaleyi haçlının başına geçirmesine yardım eden on üç yiğit alpı, yedi has alpı dört nala yetişti. Ağalar, abalar ve bunların yüzlerce alpları hep yetişti. Akpapak'ın babası atam Çelikçi Recep Bey ile üç has alpı, beş koruması, sekiz inançlısı dört nala yetişti. Karapapazlar, Çekençerler, Geçençerler hep yetişti. Bunlar vardı, kaleye saldırdı, kapıyı açtırdı. Haçlı çil yavrusu gibi kaçıştı. Alplar, beyler geldi, hiç birini sağ bırakmadı, en son tekfur ile on iki adamı geldi, "Aman alplar aman, Tanrı'nın birliğine yoktur güman. (Şüphe)" dedi, onu vergiyle serbest eylediler, Akpapak'ı çözdüler. Kaleyi hep yağmaladılar, ahırlardaki domuzları ormana saldılar. Tekfur bunlara yüz at, yüz koyun, yüz keçi, yüz sığır, elli dönümlük arsa verdi; beyler, alplar hep otağlarını, yurtlarını kurdular; kırk gün kırk gece ziyafet eylediler. Civar dost beyleri, paşaları hep çağırdılar. Ballı şarap içtiler, süt kaynattılar. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdiler, içine pilav doldurdular, hep yediler. Biryanlar, çorbalar hep yendi, içildi. Kalenin kilerini açtılar; Karapapazlara domuz etini, sütünü, yağını verdiler; kendileri ekmekleri, kuş etlerini yedi; şarapları, inek sütünü, tahılları hep yediler. Kalenin yağmalamadıkları kısmını beylere, paşalara gösterdiler; onlara yağmalattılar. Sultanın casusu vardı, Devlet-i Aziz hükümdarına haber verdi. Sultan sevindi, "Aferin" dedi. Kendi maiyetini topladı, ziyafet verdirdi. Dost, düşman hükümdarları hep çağırdı. Akpapak'a on küfe altın, on küfe pastırma ve sucuk, on küfe taze, kolay işlenir odun, on küfe kap kacak, on küfe geyik derisi, on küfe hindi, kartal tüyü, on küfe Şam çeliğinden temren, on küfe has Şam çeliği, on küfe nere balığı (Mersinbalığı), on küfe turna balığı, on küfe de kağıt gönderdi. Akpapak sevindi, sultana teşekkürlerini beş alpıyla iletti, kaledeki nadide parçalardan beş tanesini sultana gönderdi.
"4. İÇBÖLÜ"
Hacışerifoğullarından Kargıcı Mahmut derler bir alp var idi. Alp er Uğur'un inançlısı, yiğidi idi. Alp er Uğur vardı, buna görev verdi. Git, Akpapak'ı pusuya düşür, Tekfur Abdullaz'ın kalesine hapseyle, dedi. Kargıcı Mahmut gitti, Tekfur ile görüştü. Tekfur yanına on iki haçlı verdi, bunlar Akpapak'ın yolunda pusu kurdu. Meğer atam Akpapak Tekfur ile görüşe gelirdi. On iki azgın haçlı şarapçı ile Kargıcı Mahmut Akpapak'ı sopayla dürttü, attan düştü. Vardılar, elini ayağını bağladılar. Tekfura teslim ettiler. Kargıcı Mahmut'un yüreğine kuşku düştü, vardı, araştırdı, soruşturdu. Milletin onu hep iyi tanıdığını gördü. Vardı, sultana gitti. Sultan buna kızdı, kovdu. Sultanın yanında Sofoğullarından, Arslanalp Yalancı Durmuş derler bir yiğit var idi. Er meydanında yaptığı hilenin haddi hesabı olmazdı; ancak başka zaman çok dürüsttü. Aslanlarla güreş eder, yenerdi. O gitti vardı, paşalara, obalara haber verdi. Akpapak'ın düşmanları sevindi, ziyafet kurdu. Akpapak'ın dostları üzüldü, dövündü. Kargıcı Mahmut vardı, tekfurun kalesinin yakınında otağ kurdu. Kızıl başlı (Alevi) dervişleri, ozanları çağırdı, söyleşti. Yeşil giyimli (Sünni) dervişleri, ozanları çağırdı, söyleşti. Mavi giyimli (Şamanist) dervişleri, ozanları çağırdı, söyleşti. Kara giyimli (Hristiyan) dervişleri, ozanları çağırdı, söyleşti. Vardı, obadan yanına on beş alp buldu. Umaroğulları'na vardı, haberleşti, beyleri, alpları hep aldı. Sofoğulları'na vardı, Arslanalp Yalancı Durmuş ile kırk korumasını aldı. Sultana vardı, yanına dört yüz yiğit aldı. Vardı, tekfurun kalesini kuşattı. Hep yağmaladı, tekfur ile adamlarını, cellatlarını öldürdü, aman dileyenleri saldı. Akpapak'ı kurtardı, atam Akpapak vardı, ziyafet verdi. Tekfur ile on iki has adamının kellelerini Alp er Uğur Bey'e gönderdi. Kaleden yağmaladıkları ballı, baharatlı şarapları içtiler; kaleden yağmaladıkları tohumları ektiler. Sultan sevindi, bu yiğide küfe küfe altın, çelik, yemek gönderdi. Kargıcı Mahmut atam Akpapak'ın ok attığı yerde otağ kurdu, Kargıcıoğulları'nın atası oldu. Atam Akpapak gitti, casus diye Melik Hasan-ı Ahmar'ın kalesine vardı. Orada kendini sevdirdi, cariyelerle oynaştı, sıkılınca vardı, meliğin başını aldı, kaçtı. Geçtiği yolda yaz kış tüten su vardı, onla gusül aldı, obaya vardı. Atam Akpapak evlendi, kırk gün kırk gece düğün oldu. Attan, deveden kımızlar su gibi aktı. Ok attı, düştüğü yerde gelin evini kurdurdu. Bundan sonra atam Akpapak duruldu mu sanırsınız? Ne durulması be, daha beter oldu! Atam Akpapak vardı, yanında hiç alpı yokken iki kafirin, üç tekfurun, bir meliğin kalesini aldı. Kafirler ile tekfurların kalelerini yağmaladı, yağmalattı; meliğin kalesine dost paşalardan birini yerleştirdi, malları Büyük Arap Devleti'ne gönderdi. İzmit'te mavi takkelilerin (Yahudilerin) kalesi vardı, Metzuda derlerdi. Akpapak yanına hanımını, alplarını, kardeşini, kardeşi ve hanımının alplarını, herkesin vezirlerini, akaları, ağaları, abaları hep aldı; Sofoğulları'nın beyine, Özenli Abdullah Paşa ile Çakır Artun Paşa'ya haber saldı, kalktı, Metzuda'ya vardı. Kale beyi ile yedi inançlısını geberttiler, gerisinin aman dileyenini saldılar. Sultan sevindi; bunlara yirmi yedi atlı yiğit verdi. Karapapazlardan elli ikisi taşkınlık etti, yenileri istemedi. Atam Akpapak, Karapapaz Yahya Aka'ya kaş göz etti, elli iki kara giyimli (Hristiyan) atam Akpapak'ın inançlısı uzun İngiliz yaylarını çekti, elli iki taşkını vurdu. Her biri gitti, bir yere ok attı. Elli iki yerde ziyafet otağı kuruldu. Bin tanrılı (Hindu, Şinto vs.) dervişler geldi, söyleşti. Oturan inançlı (Budist) dervişler geldi, söyleşti. Kızıl başlı (Alevi), yeşil sarıklı (Sünni), kara giyimli (Hristiyan), mavi börklü (Şamanist) dervişler, ozanlar, beyler, paşalar hep geldi, söyleşti. Kara giyimli (Hristiyan) tekfurlar, başında aklı noksan inançsız (Ateist) tekfurlar hep geldi. Altın, gümüş taslarda şarap, kımız, çay, çorba içildi. Altın, gümüş kazanlarda tiride, daneye (pilava) kaşık atıldı. Aşıklar aşık attı, erler güreş etti, biniciler bindi, okçular ok çekti, on üç gün gösteri edildi. On ikinci gün kara giyimliler (Hristiysanlar) maiyetini topladı, ayrıldı. Tarçınlı, çaylı, ballı, üzümlü, böğürtlenli, çilekli, aluçlu (şeftalili), gezenli (havuçlu), kavunlu, karpuzlu, kayısılı, elmalı, erikli, armutlu, üzümlü şerbetler su gibi aktı. Bütüge (patlıcan) reçeli, turmuz (hıyar) turşusu hep kaşıklandı. İnce kıyım turma (Turp) dağıtıldı, çanak yağması yapıldı, dostlar eve mesut döndüler. Çanak yağmasında biri otağdan koca bir elması, bir başkası da otağdaki kadınlardan birinin altın kolyesini yürüttü, arandı, bulundu, elleri kırıldı; mallar sahiplerine verildi.
Hırsız der:
Bre bu yağma değildi?
Bre ne hırsızlığı idi?
Onu bulanlardan Akçaderili Memed Ali derler bir alp var idi. Beyden, sultandan sözünü sakınmaz; kimseye tabii olmaz idi.
Akçaderili Memed Ali der:
Bre bu çanak yağmasıdır
Otağ yağması değil.
O böyle edince hırsızın gözleri doldu, Akçaderili Memed Ali'nin ayaklarına kapandı, aman buyurdu.
Hırsız der:
Aman yiğit aman,
Tanrı'nın birliğine yoktur güman. (Şüphe)
Akçaderili Memed Ali der:
Bre zaten ellerini kırdık,
Beyimiz buyurdu,
Cepçinin elini kesin.
Ulu Tanrı yüce kitabında buyurdu,
Hırsızın elini kesin.
Hem bey buyruğunu hem Tanrı buyruğunu getirdik.
İmdi sen ne diye aman dilersin?
Daha ileriye gitmemizi mi istersin?
Kalk ayağımdan, düzgün iş yap.
Karımıza, kızımıza sarkma.
Obadan kırk gün kırk bir gece uzak dur.
Sonra istersen tarlalarımızı yurt eyle.
Lakin o vakit sana kımıl zararlısı gibi davranacağımızı bil,
Sözümü işit.
Ulu Tanrının emirlerine uy,
Hırsızlık yapma.
Sultandan sırf o diye sakınma.
Ancak Allah'tan kork,
İmdi var git yoluna,
Kırk gün çıkma karşıma.
Bu söz yanındaki kale beylerinden Atsız Nihal Paşa'ya hoş gelmedi, vardı, atam Akpapak ile haberleşti. Bu söz atam Akpapak'a hoş geldi, Akçaderili'yi çağırdı, ona yurt, otağ, kırk alp verdi. Akçaderili vazgeçti, beylik senin olsun dedi, deli gibi (coşkun) yaşama devam etti. Atam Akpapak ardından baktı, gıpta etti, işine döndü.
"5. İÇBÖLÜ"
Engürü'de (Ankara'da) Yiğitbacı Sude Hatun derler bir hanım var idi, cesurlukta, er meydanında kırk yiğide denk idi. Kalede bunu on adam kıstırdı, Yiğitbacı aradan sıvıştı, kaçtı; dostu Devlet-i Aziz sultanının sarayına sığındı. Sıkıştıranlar aradılar, atam Akpapak'la, Özenli Kaan Paşa ile, Çakır Artun Paşa ile yan yana çarpıştığını buldu. Aradı, Akpapak'a pusu kurdu. Akpapak giderken etrafını bu on atlı ile ayarttıkları her birinden iki kişi, toplam otuz atlı sardı. Atam akpapak'la soruştular, atam dedi "Bilmem." Mütecavizler tatmin olmadı, yeniden sordu. Akpapak dedi, "Ulan size yalan borcum mu var? Vallahi de billahi de bilmem." Mütecavizler sevindi, başları "Paşa iyi and içti" dedi. Öbürleri başıyla onayladı. Yine de tatmin olmadı, bir daha sordu. Akpapak dellendi, atını şahlandırdı, on mütecavizin tatlı canını hırıldatarak aldı. Geri kalan yirminin onunu gebertti, beşini esir aldı, aman dileyen beşini hadım edip saldı. Vardı, esirleri sultana gönderdi, durumu haber etti, dedi: "Yiğitbacı bunlarla ne yaparsa yapsın."
"6. İÇBÖLÜ"
Balıkesir'de Dumankaleli Kübra Hatun derler kadın bir kale beyi var idi. Dumankale, kalesinin adı idi. Akpapak geçmişte bunu görüp vurulmuş idi. O sarhoşlukla Yavuzoğlu İbram Paşa'ya esir düşmüş idi. İmdi şaşırdınız, değil mi? Devletin paşası nasıl devletin paşasına esir düşer diye... Behey, kardeşin kardeşi kırdığına; esizin (hainin) kendi obasının suyunu kuruttuğuna, ayının adam büyüttüğüne şaşırmıyorsun da, buna mı şaşırıyorsun! Meğer atam Akpapak ile Yavuzoğlu İbram Paşa arasında eskiden gelme anlaşmazlık var idi. Her fırsatta birbirlerinin gırtlağına çökerler, yine de ziyafetlerde, yağmalarda beraber bulunurlar idi. Yavuzoğlu İbram paşa yirmi sekiz meliğim kalesini almış, seksen tekfura diz çöktürmüş, yine de kah insanlardan, kah hayvanlardan, kah cinlerden dört yüz otuz tümen (milyon) ordusuyla bir küçücük Umaroğulları obasına, onu geçtim bir adama galebe çalamamış idi. Akpapak bir besmele çekti, kalenin altında akan ufak sudan abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, vardı, muhafızları öldürüp kaleden kaçtı. Yavuzoğlu İbram Paşa sorun etmedi, Akpapak'ı kaleden kaçtığı için verdiği ziyafette aynı safta yer aldı. Tam kırk ay atam Akpapak o çileyi atlatamadı, kalbinden söküp atamadı. Kırk ay sonra düzeldi, yine de yan yana gelmemeye özen gösterdi. Bir kırk ay daha sonra karşısına bir hatun çıktı, vuruldu, evlendi. Kaç oğlu, kaç kızı oldu, muamma. Bundan sonra atam Akpapak kırk çeri (asker) ocağına haber saldı, Umaroğulları'nın yiğitlerini, alplarını, çerilerini hep topladı. Kendi başa geçti, gitti, Yavuzoğlu İbram Paşa'nın kalesini bastı. Yavuzoğlu İbram Paşa'nın koca ordusundan bir aman dileyen yüz kişi, bir de Umaroğulları'nın el koymadığı hayvanlar ile Yavuzoğlu İbram Paşa'nın inançlısı gizlileri (cinleri) kaldı. Yavuzoğlu İbram Paşa esir alındı, obaya getirildi. Meydana bileklerinden kelepçelendi, her gün sirke ve kuru ekmekle beslendi. Her yemek öncesi, sonrası birer kırbaç vuruldu. Vaziyet on üç gün devam etti, Akpapak esiri bıraktırdı, mükellef sofra kurdurup buyur etti. Yediler, içtiler; çevreden paşalar hep yetiştiler. En son herkes kalesine döndü, Akpapak vardı, sultanla haberleşmeye gitti. Meğer o gün sultan davet vermiş idi, Akpapak dedi: "Dalmak yakışmaz." Yanında Akçaderili'yi getirmişti, o vardı, içeri daldı, elçileri, kralları çiğneyip sultanın karşısına oturdu, masadakilerden yemeye, içmeye başladı. Sultan gördü, Akpapak'ı çağırdı. Meğer o davette Moğol, Koreli, Japon, Macar ve Romalılar varmış. Akpapak bunlarla kendi dillerinde haberleşti. Moğol, Macar ve Romalılar ile ittifak kuruldu; Macarlarla Romalılar Yunanlar'ı Batıdan, Moğollar da Arap ve Rusları Doğu'dan sıkıştıracaktı. Onlar gitti, sultanın yüreğine sıkıntı çöktü. Akpapak sordu, sultan dedi. Meğer sultan bunların fetihleri, Devlet-i Aziz topraklarına kadar genişlerse ne olur diye sıkıntılı idi. Akpapak güven verdi, "o vakit def ederiz." dedi, gitti, yandaki ozanın defini aldı, salladı, güldü.
"7. İÇBÖLÜ"
Karapapaz Yahya Aka gezintideyken tapınakçılar yakaladı, engizisyona çıkardı. Engizisyon suçladı, meğer Akpapak'ın orada casusu var idi, vardı atam Akpapak'a haber eyledi, Akpapak tahtadan derme bir haç yaptı, engizisyona vardı. Avrupa tarzı kılıcını çekti, Karapapaz Yahya Aka'yı şovalye eyledi. Bunu gören şovalyeler şevke geldi, engizisyonu dağıttı, Akpapak ile Karapapaz kaçtı.
"8. İÇBÖLÜ"
Bir gün atam Akpapak sütten çıkmış ak atına binmiş, dağlarda gezinir, kekik toplardı. Birden etrafını yedi gök börklü keşiş (Şaman) sardı. Akpapak'ı dürttüler, "Dininden dön, cübbeni çıkar (inancını reddet)" dediler. Akpapak reddetti, bunları hep atlarından düşürdü, başlarını kesti.
Bu anlatının sonunda dönem illeri şudur:
"9. İÇBÖLÜ"
Atam Akpapak öldü, Umaroğulları en Batı'ya, en Güney'e ve en Doğu'ya gittiler. Buradaki beyler bilinmez, yazı tutulmamış, hikaye olmamıştır. Belki de kendileri istemişlerdir. En son fetheyleyip hepsi doğuya gittiler.
Bu anlatının sonunda dönem illeri şudur:
"10. İÇBÖLÜ"
Aradan belki beş, belki on beş bey geçti. Atam Karabörü Elden bey oldu. Yok, yok, doğumundan başlayalım. Atam doğdu, adını Elden koydular. Neden mi? Neden olacak be, anası ona başka yerde hamile kaldı, o başka yerde doğdu da ondan. O vakit Umaroğulları Nahçıvan'da idi. Oraya da Kars'tan göçmüşler idi. Anası Kars'ta hamile kalmış, o Nahçıvan'da doğmuştu. Ondan adı Elden oldu. Vakit geçti, atam Elden koca omuzlu bir yiğit oldu. Kendine yoldaş olup kara bir köpek seçti, adını Karabörü (Siyah kurt) koydu. Zaman geçti, atam Elden Bey nice avdan, gazadan zaferle döner oldu. Yanında hep Karabörü vardı. Karabörü adı köpekten geçti, yiğide kondu. Atam Elden Bey atam Karabörü oldu. Vakit geçti, toy oldu, atam Karabörü bey oldu. O vakit Güney'den Persler, Kuzey'den Urus (Ruslar) saldırırdı. Atam Karabörü kalktı, tek başına Güney savaşına daldı, tek başına koca müfrezeyi gebertti. Sultan sevindi, Umaroğullarına adam sayısının iki katınca Şam çeliği zincir giyim (zırh), adam sayısının üç katınca gümüş cenk-börk (miğfer), sekiz katınca Macar yayı gönderdi. Atam Karabörü sevindi, ziyafet verdi, çanak yağması ilan etti. Beyler, paşalar, hükümdarlar hep geldi; şarap, kımız, soda, sulaş (çorba) içti; dane (pilav), yahni, güveç yedi. Pastırmalar, sucuklar, gözlemeler hep pişti, yendi. Atam Karabörü sevindi, yanına yirmi sekiz has alpı ile vezirlerini aldı, yanına ağaları, abaları, akaları aldı; ta Bakı'ya (Bakü'ye) kadar aldı. Sonra döndü, obaya vardı. Bir gün yine canı sıkıldı; sultanın yanında Antakya'ya, Bayırbucak'a sefere gitti. Oraları hep aldı, döndü. Vakit geçti, Nevroz oldu. Od yakıldı, üstünden atlandı, gül ağacına dilek bağlandı, dualar edildi, yirmi bir yerde sofra otağı kuruldu; hep yağma oldu. Atam Karabörü hızını alamadı, yanında yüz seksen alp ve sultanın üç yüz has çerisiyle (askeriyle) vardı, Halep meliğinin Cerablus'taki üç kalesinin kilidini çaldı, hep yağmaladı. Aşağı (Güneye) indi, Halep'teki Melik Hessen bin Husayin'in tüm kalelerini aldı, bu kalelerin hepsinde Devlet-i Aziz sultanı ile adamları, Moğol hanı ile adamları; paşalar, dost beyler hep yağmada bulundu. Vakit geçti, atam Karabörü öldü.
Bu anlatının sonunda dönem illeri şudur:
"İMDAŞI"
"1. İÇBÖLÜ"
Aradan yirmi bey geçti, atam Akpapak'ın yaktığı, atam Karabörü'nün takipçisi olduğu ışık sönmedi, daha harlandı. Babam Devlet-i Aziz'in paşası olmak yerine, müttefik Moğolları'n noyan'ı oldu, adı Noyan oldu. Babam yanında alplar, obalarla Sirya'nın (Suriye'nin) üstünden girip altından çıktı, Yemen'e kadar vardı. Sonra ben oldum, vakit geçti ağabeyim bey oldu; bize de noyan'lık düştü. Vakit geçti, ağabeyim döndü, tanrısının adı başkalaştı. (Din değiştirdi) Toy toplandı, ağabeyimden beyliği aldılar, bana verdiler. İyi kötü işler yaptık, Batum'u, Kırım'ı aldık; Batı'da Tuna'ya vardık. Bunlarda ağabeyim, kardaşım (kardeşim), on üç has alpım ve vezirlerimin payı, obamın, toyumun hükmü, törem, atam Akpapak'ın yaktığı ışığın payı büyüktür. Aslan payı benim değil, onlarındır. Yalnız ben de tek başıma sultanın müfrezesini komuta edip Girit'i aldım, n'aber?
"2. İÇBÖLÜ"
Devlet-i Aziz'de hep hükmümüz geçer oldu, saygı duyuldu. Zaman geçti, amma Ayıoğlu'nun sefasını Akpapak'ın değiştirmesi değişmedi. Ağalar, abalar, akalar hiç ihanet etmedi.
Bu anlatının sonunda dönem illeri şudur:
"ALTAŞI"
"1. İÇBÖLÜ"
Ey bunları okuyacak sonrakiler! Atam Akpapak'ın yolundan sapmayın, Ayıoğlu gibi olmayın. Tanrı'nın kutlu yolundan ayrılmayın. İnşallah Allah'ın zaferi üzerinize olsun, obanız domuz baskınından sağ çıksın, yemeğiniz, ziyafetiniz daim olsun...