Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

25 Kasım 2017 Cumartesi

Yaban Kedileri: Evimizdeki Manyağın Ormandaki Atası

Benim moralim biraz bozuk. Çünkü bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde yaban kedilerinin soylarının tükenmekte olduğu aklıma geldi.

YABAN KEDİSİ NEDİR?
felis sylvestris ile ilgili görsel sonucu
Yaban kedisi; evcil kedilerin yabani atalarıdır. Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere üç alt türü vardır ve bizim evcil kedilerimiz büyük ihtimalle Afrika ve Avrupa yaban kedilerinin kırmalarıdır.

YABAN KEDİSİNİ GÖRÜRSEK TANIR MIYIZ, EVCİL KEDİDEN NASIL AYIRT EDİLİR?

Yaban kedileri topluca tekir kedilerdir; yazın tüyleri shorthair kediler gibi kısadır, Afrika yaban kedisinin daima kısadır. Afrika yaban kedilerinin yüksek yerlerde yaşayanları benekli ve siyah renktir; Avrupa yaban kedisinin (ki Türkiye'de yaşayan alt türü bu olduğundan yazının geri kalanında onu tarif edeceğim) yüzü ev kedilerine göre daha yuvarlaktır, hatta yusyuvarlaktır. (Asya yaban kedilerinin ise daha köpeksi bir yüz hattı vardır) Yaban kedilerinin kuyruğunun ucunda siyah bir parça vardır, çizgileri ev kedilerinden ziyade kaplanlara benzer, kesinlikle tüyden kaynaklanan bir şişmanlıkları yoktur ve kışın tüyleri uzar ama asla bir İran kedisi ya da longhair'in tüy uzunluğuna ulaşmaz.

NEDEN SOYLARI TÜKENİYOR?
felis sylvestris sylverstris ile ilgili görsel sonucu
Yabani kedi görünümünü büyük oranda korumayı başarmış, kışın çekilmiş bir kedicik
Baş aktör tabii ki insan. Şöyle ki: Doğal yaşam alanları yok oluyor, çünkü bu hayvanlar evcil torunlar gibi şehirlerde hayatta kalamazlar. Onlar ormanlarda, dağlarda hayatta kalabilir. Bazısı köylere giriyor (ki bu arkadaşla tanıştım ben) ama yine de insanlar arasında olmaktan hoşnut değil. Sadece gece ortaya çıkıp insan gördüğü an kaçması buna bir kanıt.

Yaban kedileri omurgasız, sürüngen, kemirgen ve kuşlarla beslenir; kuşlar artık şehirlere göçmeye başladı çünkü insanların kırıntılarını yiyebiliyorlar, sürüngenlerin "şeytan", kemirgenlerin de "zararlı" diye diye neredeyse soylarını tükettiğimiz düşünülürse yemek de bulamıyorlar. Haliyle yamyamlık yapıyorlar, kendi yavrularını yiyorlar. (Yaban kedileri, yavrularını yemeye evcil kedilerden daha az meyillidir)

Ama yaban kedilerinin en büyük düşmanı evcilleşmiş torunları. Şöyle ki: Sokak kedileri, şehirde yeterli yiyecek bulamayınca yaban kedilerinin yemeklerine ortak oluyorlar; ama asıl sorun bu değil. Yaban kedilerinin sayıları az olduğu ve evcil kediler, onların evcillerinden başka bir şey olmadığı için yaban kedileri ve evcil kediler çiftleşiyor; haliyle doğan yavru yaban kedisinin değil, evcil kedinin genlerine sahip oluyor. Kurt-köpek kırmalarının kurt değil de köpek genine sahip olmasıyla aynı şey.

SONUÇ

Arkadaşım bakamayacaksanız hiç sahiplenmeye kalkmayın, sokağa kedileri atmayın, yaban kedilerine de yaşam alanı bırakın. Hadi koçum.

22 Kasım 2017 Çarşamba

Osmanlı Kılıç Tekniği Neden Oldukça Gelişmişti?

Aslında biraz düşününce anlamak yeterli ama başlayalım.

Osmanlı Kılıç tekniğini anlamak için kademeli olarak gitmeliyiz ve İskitlerden başlamalıyız.

1) İSKİT KILIÇ TEKNİĞİ
iskit kılıcı ile ilgili görsel sonucu
İskitler bunlar dışında muhtemelen ilkel yatağanlar da kullanıyordu.
İskitler, fazlaca uzun kamalara benzeyen üçgen kılıçlar kullanıyorlardı ve bu nedenle kendilerine has bir kılıç kullanma stilleri vardı. İskit kılıç stiliyle Kafkas ama özellikle Pers kılıç stili çok büyük etkileşimde bulunmuştur.

2) HUN KILIÇ TEKNİĞİ
dao ile ilgili görsel sonucu
Orijinal tipte bir Dao çizimi. Yalmanlı, hatta mızraklı olan türler de var.
Hunlar, İskitlerden miras aldıkları ve Pers tekniğiyle geliştirilmiş kılıç stilini; kendi kullandıkları uzun ve eğri kılıçlara uyarladılar, zaman içinde gereksiz hareketleri törpüleyip daha yeni yollar buldular ve bu esnada Çinli ve Hintli kılıç stiliyle çok büyük etkileşimlerde bulundular. Çinliler, Türklerin eğri kılıçlarından esinlenerek "Dao" adlı kılıçlar yaptılar. Avrupa Hunları Batı ama özellikle Roma tekniğinin gelişimine katkıda bulundu, Asya Hunları'ysa miraslarını diğer Türklere devrettiler.

3) GÖKTÜRK KILIÇ TEKNİĞİ
göktürk kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Göktürkler, Hunların mirasını taşıyan toplumları yeniden topladı ve farklı yollara gitmiş kılıç tekniklerini tek potada erittiler; Yunan, Pers, Hint, Arap, Çinli, Koreli ve Japon kılıç stillerinden etkilenip kullanışlarını geliştirdiler. Göktürkler döneminde birçok kılıç türü ve kullanımı denendi ama sonunda kılıç tekniği Göktürk kılıç tekniği olarak mükemmelleşti.

4) KARAHANLI KILIÇ TEKNİĞİ

Karahanlılar; Göktürklerden miras aldıkları kılıç tekniğini Yunan, Arap, Pers, Hintli ve batılı toplumlarla etkileşime soktular ve kılıç tekniğine ilk kez dini anlamlar yüklediler. Bu arada dikkat ettiyseniz tekrar tekrar aynı milletlerle etkileşime giriyorlar; çünkü bu etkileşimler çok taraflı ve her iki taraf da farklı yollarda gelişiyor, bu nedenle İskitlerin etkilendiği Pers stiliyle Karahanlıların etkilendiği Pers stili aynı olmuyor.

5) SELÇUKLU KILIÇ TEKNİĞİ
selçuklu kılıç ile ilgili görsel sonucu
Hisart Museum'dan ortadan ikiye yarılmış Selçuklu kılıcı. Dikkat edin, koş kılıç (çift kılıç, Zülfikar) gibi bütün olarak ayrılmamış; bildiğin ortadan ikiye yarılmış.
Selçuklular da Karahanlı mirasını geliştirip Arap, Hintli, Kafkas, Rum ama özellikle Pers kılıç tekniğiyle etkileşimde bulundular; kılıçları yatay olarak ikiye ayırarak daha önce görülmemiş yollar uyguladılar.

6) OSMANLI KILIÇ TEKNİĞİ
fatih'in kılıcı ile ilgili görsel sonucu
Türk kılıçları önce gitgide eğrilmiş, sonra gitgide eğriliğini kaybetmeye başlamıştır. Resimde Fatih Sultan Mehmed'in kılıcını görmektesiniz.
Osmanlılar Selçuklu mirasını geliştirip Avrupa Hunlarının mirasını almış Macarların, Almanların ve hemen hemen tüm Avrupa milletlerinin kılıç tekniklerini alıp kendilerine uyarladılar; Hintli, Pers, Arap, Kafkas, Slav, Rum, Çerkes gibi milletlerin kılıç tekniğinini de tek bir kılıç tekniği haline getirdiler.

İLGİNÇ BİLGİLER
saber sword ile ilgili görsel sonucu
Saber
Avrupalıların "Saber" dediği eğri süvari kılıçları; Avrupa Hunları ve Macarlardan etkilenilmiş ama genel bir kullanım alması için Osmanlı'nın güçlenmesi gerekmiştir. Önceden Avrupa'da süvariler de atla kullanmaya çok uygun olmayan düz kılıçlar kullanmışlardır; ama bu Avrupalıların hiç eğri kılıcı yok demek değildir. Roma gladyatör kılıçları genelde yaprak formunda olsa da nadiren eğri olduğu da görülürdü, ayrıca Spartalıların Türkler tarafından "Ağır kılıç" diye adlandırılan, İngilizce kaynakların bugün "Massive kilij" dediği garip şekilli palaları vardı.
magyar sword ile ilgili görsel sonucu
Hun kılıcının tüm özelliklerini gösteren Macar kılıcı
İlgili resim
Spartalılar ayrıca enli palalar ve şekli daha düzgün kılıçlar da kullanmıştır
massive kilij ile ilgili görsel sonucu
Bir başka Sparta kılıcı.
gladiator sword ile ilgili görsel sonucu
Bir eğri gladyatör kılıcı
gladiator sword ile ilgili görsel sonucu
Bu da "yaprak kılıç"a örnek bir resim.
Araplar, Türklerle derin iletişim kurmadan önce pala, yatağan ve koş kılıç dışında eğri kılıç kullanmazlardı. Geleneksel Arap kılıçlarının sapı eğri, kendisi düz, önü ise yuvarlaktır.
sahabe kılıçları ile ilgili görsel sonucu
scimitar ile ilgili görsel sonucu
Bu da enli pala; yalmanlı pala da denebilir gerçi

15 Kasım 2017 Çarşamba

Sadece söğüt ağacı kullanarak bir yay yapmak

Şimdi anlatacağım yay için sadece söğüt ağacına ya da benzer, esnek bir ağaca ihtiyacınız var. Apache kızılderililerinin yayıdır; fazlaca ilkel ve pek uzağa atış yapamayacağınız bir yay olsa da doğada hayatta kalmaya çalışırken işinizi görür. Geliştirmek için hayvan kemikleri, boynuz, sarmaşıklar, hayvan sinirleri ya da deriyle (tercihen işlenmemiş, ham, kürklü deri) birleştirebilirsiniz.

İhtiyacınız olan şeyler: Bir adet söğüt ağacı.

Söğüt ağacının kalın dallarından 3-5 tanesini bir araya getirip söğüt ağacının filiz ve ince dallarıyla iyice bağlıyoruz; ardından üstten ve alttan birleştirip dümdüz duran şeyi yay formuna getiriyoruz.
Evet, sadece bu kadar.

Ha, bunu tek dalla da yapabilirsiniz ama o zaman çok güçsüz olur.

apache bow ile ilgili görsel sonucu

13 Kasım 2017 Pazartesi

Durum raporu

Uzun zamandır yazmıyorum; peki neden? Biraz üşengeçlik, biraz yazmaya değer bir şey olmadığından. Yine de kendimi unutturmamak için -sanki okuyan varmış gibi- bir durum raporu vereceğim.

Az önce "ateş pistonu" (fire piston) diye bir ateş yakma yöntemi öğrendim. Ona geleceğim; ama bugün ilk vizeme girdim. Sonuç? Yazdım bir şeyler ama... Fransız menüsü için örnek bir menü oluşturacaktık; Fransız ya da Klasik menü şu şekilde:

Soğuk ordörv
Zeytinyağlılar, karides kokteyl gibi yiyecekler
Çorbalar
Çorbalar
Sıcak ordörv
Börekler, Arnavut ciğeri gibi yiyecekler
Balıklar
Balıklar
Ana yemek
Ana yemek(ler)
Sıcak yemek
Mantar sufle benzeri yiyecekler
Soğuk ara yemek
Kaz ciğeri pate benzeri yiyecekler
Kızartma & salata
Kızartmalar, salatalar
Sebzeler
Sebze yemekleri
Tatlılar
Tatlılar
Peynirler
Peynirler
Meyve
Meyve salatası benzeri yiyecekler
Kahveler
Kahveler

Aha bu da benim sınavdaki cevabım, takdir hocanın ve sizin:

Soğuk ordörv
Çiğ köfte
Çorbalar
Gulaş çorbası
Sıcak ordörv
İçli köfte
Balıklar
Izgara mezgit
Ana yemek
Mantarlı kuzu dolması
Sıcak yemek
Spagetti bolognese
Soğuk ara yemek
Kaz ciğeri
Kızartma
Havuç kızartması
Salata
Çoban salatası
Sebzeler
(Buna ne yazdığımı hatırlamıyorum)
Tatlılar
Çikolatalı sufle
Peynirler
Ezine peyniri, lor
Meyve
Meyve salatası
Kahveler
Latte, espresso
Kızartma-salata ayırmasını ben yapmadım bu arada, o kısım zaten doluydu.

Hale bak, kültür mozaiği gibi; yemeklerin biri Hanya'dan biri Konya'dan. Aslında yazarken aklıma Uzakdoğu yemekleri de geldi ama "Abartma" dedim kendi kendime.

Ateş pistonunu daha çok Güneydoğu Asya'da bambu ya da içi boş kemiklerden (bilgi: kuş kemiklerinin içi boş olur, deve kuşları ve tarih öncesi dev kuşlar da dahil) yararlanılarak yapılan bir yöntemmiş. Peki nereden gördüm? "Ulan hiçbir şey yok mu kodumun televizyonunda" modunda zap zap dolaşırken (bkz. zaplamak) sonunda penguenlerin sevimliliğinden dolayı TRT Belgesel'de karar kıldım. (Ne var kardeşim, penguenler hakkında ihtiyacım olan her şeyi zaten biliyorum) Sınava gittim, geldim; haliyle TV'de TRT Belgesel çıktı açınca, Bear Grylls vardı. Herif adıyla değil, ruhuyla ayı la bu arada; o isim iyi gitmiş ona. Bunu neden diyorum, çünkü geçenlerde Youtube'da rastgele dolaşırken (bak aklına kötü bir şeyler gelen varsa diye söylüyorum: Komik videolar arıyordum) Bear'ın (askerlik arkadaşım çünkü, ayı oğlu ayı deriz biz kendi aramızda ona) yabani arıların bal kovanına dumansız, kıyafetsiz; çıplak elle daldığı bir video gördüm. Öyle yapan başka hangi canlı var doğada? Ayılarla bal porsukları var, bir de bizim ayı oğlu ayı var işte. Neyse, video:


Bu arada Gökçeada temelli %100 yerli ve milli bir deniz akvaryumu yapma fikrim var, neyse.

Şu sıralar oyunlara taktım; oynamak anlamında değil ama. Elimde çeşitli oyun senaryoları var. Neyse, hadi bay bayın.

3 Kasım 2017 Cuma

Türklerin İslam'ı kabulünde katliam teorisi

Türklerin İslam'ı kabulünün "Aa bunların inancı bize benziyor, hadi Müslüman olalım" şeklinde olmadığı aşikardır. Bu yıllar süren bir süreçtir; Türklerin genel olarak Müslüman olması Yavuz Sultan Selim dönemine rastlar hatta ama konumuz bu değil.

Yalnız şöyle de bir şey var ki "Araplar bizi katletti o yüzden Müslüman olduk" diye bir durum da yoktur. Eğer olsaydı çoktan Tengriciliği bırakıp komple Çin paganı olmuş olmamız gerekirdi o dönemde. Şöyle ki: Doğu İran ve yakınlarında, Türkler ve Müslümanların gerçek anlamda iç içe yaşaması ilk filizlerini vermiştir. Bu bölgede Türkler, Persler, Hintliler, Araplar ve bir çok halk yaşamaktaydı. Bu halklar gerek dini, gerek siyasi, gerek milli bahanelerle birbirlerine her fırsatta saldırmış, birbirlerine yapmadık eziyet bırakmamış, bu esnada bazı Tengrici (örn. Elleri göğe açarak dua etme) ve Zerdüşt (örn. Ateşe saygı) İslam'a geçmiş, zamanla bu bölgedeki diğer halklar İslam'ı kabul etmiş ama bölgedeki İslam'ın İslam'la alakası kalmamıştır. Zaman içerisinde İslam, buranın Türk ve Persleri tarafından diğer Türk ve Perslere taşınmış; zamanla Karluk denen Uygur boyu genel anlamda İslam'ı benimsemiştir, Karluklarla yoğun genetik ve kültürel ilgileri bulunan Karahanlıların ilk Türk-İslam Devlet sistemini kurması şaşılacak bir şey değildir bu durumda. Zaman içinde Uygurlar'ın geneli ve birçok Türk halkı Müslüman hale gelmiş; Şii İslam'ın Tengricilik başta olmak üzere Türk inanç ve adetleriyle karışmasıyla da Alevilik oluşmuştur. Yalnız şöyle bir durum vardır: Alevi, yalnızca Oğuz kökenli Şii'lere denir; Azeriler gibi mesela. Kazak ya da Kırgız şiilerine "Alevi" denmez. İslam'a en yoğun direnen halklar Kıpçak ve Oğuzlar olmuştur; Oğuzlar Tengricilik başta olmak üzere eski inanç ve adetleri sürdürme konusunda ısrarcı olmuş, Kıpçaklar'ın da doğuda, Asya'da kalanları genel anlamda Şii İslam'ı kabul etmesine rağmen Batı Kıpçakları'nın çoğu Hristiyan olmuştur (Ki bu da büyük oranda kılıç zoruyla olmuştur, Kıpçaklar çok erken dönemde -Avrupa Hun birliği dağıldıktan çok kısa süre sonra- Avrupalılarla anlaşma yapıp onların ordularına girmişler ve zamanla Hristiyanlaşmışlardır. Ha, ne alaka kılıç zoru? Şu alaka: Avrupa Hunları dağılınca Avrupalılar Türkleri -ki çoğunluğu Kıpçak'tır- gördükleri yerde kılıçtan geçirmeye başlamıştır. Yani Batı Kıpçakları soykırımdan korunmak için Avrupalılarla ittifak kurup onların ordularına paralı askerlik yapmaya başlamış ve zamanla Hristiyanlığı kabul etmişlerdir). Oğuzlar'ın hükümdar aileleri genel anlamda Müslüman olsa da bu ailelerin bile yan kollarının çoğunluğu eski inançlarında kalmada ısrar etmiştir. Mesela Selçuklu devleti dağıldığında, Kınık boyundan olan Selçuklu Hanedan Ailesinin hükmetmeyen kanadının çoğunluğu Tengrici, Türk şamanisti ya da Türk paganıydı. Osmanlılar, bilindiği gibi Kayı boyunun Karakeçili aşiretinden Süleymanşahlar (Daha sonra Osmanoğulları denir) ailesine mensuptur. Süleymanşahlar ailesinin bile hükmetmeyen kanadının çoğunluğu eski inançlarında ısrarcıydı ve daha önce de değindiğim gibi bu ısrar Yavuz Sultan Selim dönemine kadar sürdü. Yavuz Sultan Selim "katliamcı" olarak bilinir; ama aslında İslam'ı kabul etmeyenler üstüne sefer düzenliyordu, bu seferlerle saldırılanların çoğu Yavuz'un gazabından kurtulmak için Alevi olmuş, sonra da bunu iyice benimsemiştir; zaten Yavuz'un Alevilere soykırım yaptığı söylentisi de buradan çıkmıştır. Her şeye rağmen, Yavuz Sultan Selim döneminin sonlarından başlayıp Kanuni Sultan Süleyman döneminin ortalarına dek gelinen bir süreçte Anadolu Türkleri, Azeriler ve Türkmenlerin çoğunluğu Müslüman haline gelmiştir ve sonra Alevi olanlar Alevi, Sünni olanlar Sünni İslam'ı benimsemiş ama çoğunluğu görünüşte Sünni olmasına rağmen tüm inançları karıştırıp kendince bir yol tutturmuştur, günümüzde Sünni olduğunu iddia eden Yörüklerin çoğu Tengricilik, Alevilik, Sünni İslam karışımı bir inanç yoluna sahiptir. Bunu aşağılamak için söylemiyorum; ben de o Yörüklerden biri, en azından onların soyundan gelen biri olduğum için söylüyorum bunu. Mesela Bilecik Karakeçililerinin çoğu Osmanlı'yı içinden çıkarmakla övünür ve Hanefi olduğunu iddia eder ama Tengrici ve Alevi adetlerini uygulamaktan da geri kalmaz, iyi ki de kalmaz çünkü bu gerçekten kültürü artıran, çeşitlendiren ve renklendiren bir şeydir.

Özetle: Türkler İslam'ı ne okullarda anlatıldığı gibi "Hadi la" diye pat diye, ne de bazı kişilerin iddia ettiği gibi soykırım sonucu kabul etmemiştir. Türklerin İslam'ı kabulü Talas savaşında, hatta belki de daha önceye, 2., hatta 1. Göktürk Kağanlığı'nda başlayan ve Kanuni döneminin ortaları, belki de sonlarına ve hatta daha sonraya kadar giden geniş ve öyle tek bir koşula ya da birkaç basit olaya dayandırılamayacak bir süreçte kabul etmiştir.