Bak şimdi, TDK kaligrafi (ve eski adı olan, günümüzde kısaca "hat" dediğimiz hüsnühat) için "güzel yazı sanatı" diye bir karşılık veriyor. Bu tanım değil, bayağı "biz kaligrafi/hat için bir ad bulalım; biri Fransızca, öbürü Arapça, böyle olmuyor" diye bulunmuş bir karşılık. Yalnız tek kelimeyi üç kelimelik, tanım benzeri bir ifadeye çevirme dandikliğini yaparken tabii ki kaligraf/hattat için ne diyeceğimizi görmezden gelmişler ("kaligraf" kelimesinin varlığını da kabul etmiyorlar bu arada). Kaligrafiye aslında tanımından (hüsnühatta doğrudan doğruya çevirisinden) ibaret olan "güzel yazı sanatı" adını vermişsin aferin ama bunu yapan sanatçıya (kaligraf/hattat) ne diyeceğiz, "güzel yazı sanatçısı" gibi dandik bir unvana (Bu kelime de TDK'nin garezine uğrayanlardan. Başta ünvandı, sonra unvan oldu, şimdi yine ünvan yapmışlar. Kafanıza göre oynamasanıza lan şu kelimelerle! Canınız mı sıkılıyor?) bizi niye mahkum ediyorsunuz? İlla karşılık bulacaksan tek, olmadı iki kelimelik karşılık bul (bkz. konuya nereden yaklaştığınıza göre bir veya iki kelime olarak sayabileceğiniz, TDK'nin -şimdilik- tek kelime kabul ettiği "bilgisayar"), tanımı neden karşılık diye sunuyorsun?
Uzumaki'nin siyah beyaz olduğunu görünce "Hacı hiç uyarlamasaydınız, gidip mangadan okurduk?" demiştim ama o kasvetli, rahatsız edici, sinir bozucu havayı daha iyi yansıtmış. Renkli olsa bu kadar yansıtamazdı bence. Ama en azından önemli karakterler renklendirilebilirdi diye düşünüyorum, hani Durarara'daki gibi, mesela Kirie malının (Kirie'ye neden mal dediğimi mangayı okuyanlar anladı, animeyi izleyenler de birkaç bölüme anlar) saçları ve kıyafetleri renklendirilebilirdi. Arka plan ve genel çizimler, figüranlar falan siyah-beyaz kalabilirdi, hatta Kirie'nin teni, gözü falan da boyanmayıp sadece kıyafetleri ve/veya saçları boyanabilirdi ama tercih tabii ve vurucu bir tercih. Ha animasyon dandik, bazı kısımlarda bildiğin kukla gösterisi gibi, o ayrı. Daha önce "2.5-jigen no Ririsa'da niye harem tagı var ki aq?" demiştim. 13. bölüm itibarıyla şunda karar kıldım: "Harem"den kastedilen erkek MC'nin değil, Ririsa'nın haremi. "Reverse harem" yani. Gerçi bu animenin durumunda daha çok lez harem. Düzeltiyorum: Lez tsundere harem.
26 yıl boyunca bu ülkede, aklım erdiği zamanlardan beri bu hükümetle yaşamak zaman içinde bazı radikal kararlar geliştirmemi sağladı. Öncelikle "askeri vesayet": Normal şartlara sahip bir ülkede ordunun görevi sadece ülkeyi korumaktır, siyasete karışmaz ama Türkiye gibi (burada gibi kelimesini hangi anlamda istiyorsanız o anlamda alın) ülkelerde askeriye, siyasilerin üstünde Demokles'in kılıcı görevi yapmalıdır ki ülke "din kardeşlerimiz", "ensar-muhacir" vs. adı altında topsuz tüfeksiz işgale uğramasın. İkincisi düşünce özgürlüğü. Düşünce özgürlüğü tanımında bir gariplik var esasen; çünkü bunun düşünebilen insana verilmesi gerekir. Ama son yıllarda (burada da "son yıllar"ı canınızın istediği yıldan itibaren sayabilirsiniz) düşünce özgürlüğü adı altında hayatında bir an bile düşünme ihtiyacı duymamış yüzlerce tipin saçmalamalarına maruz kalıyoruz. Sonra "Devlet fabrika mı açar mk?" konusu. Şimdi şöyle ki sen hard liberal bir ekonomiysen evet, devlet fabrika açmaz tabii ama hard liberal bir ekonomide Paypal da yasaklanmaz (Paypal yasağının bayrak taşıyanı Çin'i hangi parti yönetiyor, bir bakın bence. İpucu: Kısaltması ÇKP.). Devlet fabrika açmazsa ben açayım diyenin önüne de bin türlü engel çıkarıyorsunuz (ha "birtakım tanıdıklarınız" varsa hiçbir engel çıkmıyor, sit alanına bile fabrika kurabiliyorsunuz, o ayrı bir konu), sonra "Ehonomi aslında çoh eyi de dış minnaklar, marketler falan şaapıyo'..." gibi cümle bitmeden kendinizle çelişiyorsunuz. Yani özetle devlet fabrika açar amk. Niye açmasın? Samsung bugünlere devlet desteği olmadan mı geldi sanıyorsunuz? Öyle olsa Kore ordusu için bedavaya tank üretir mi lan adamlar? Samsung'u telefoncu sanan gerizekalı Apple fanboylarla da hiç uğraşamam. Dediklerimi anlayabilecek kadar zeki olsa zaten Apple fanboy olmazdı. Asıl konuya dönersek devletin fabrika açmadığı yerde de özel teşebbüsler engellenmez, herkes kafasına göre şirket kurar, tutan tutar, tutmayan da batar. Buna en güzel örnek de ben de dahil bu ülkenin (ve sadece bu ülkenin de değil, Avrupa dahil dünyanın geri kalanının) %90'ının farklı farklı sebeplerden garip bir imrenme-iğrenme ilişkisi ("sevgi-nefret ilişkisi" tabirinin nefret kısmı bir bakıma doğru ama sevgi çoğu durumda burada aslolan duyguya pek yakın değil) içinde olduğu ABD'dir. Mark Zuckerberg'e "Ofis sandalyesi alacaksın yalnız. Öyle 'Ben işimi internetten hallediyo'm ya, ne ofisi?' anlamam ben." dense Facebook bugün Facebook olur muydu? Bu arada "Facebook öldü." safsatasına da hiç girmeyin, bir tek bizim ülkede genç ve orta yaşlı normieler için öldü. Kaç tane kara mizah grubunda hâlâ çatır çatır paylaşım yapılıyor, o kapalı gruplarda değilseniz bilemezsiniz tabii. BGY öldü mü sizce amk? Ondan mı "En komik 'tweet'ler" listelerinde mutlaka en az bir BGY paylaşımının ekran alıntısı oluyor? O değil de ben konunun buralara gelmesini beklemiyordum, aslında farklı bir şeyden bahsedecektim. Ne diyecektim lan ben? Hah, hatırladım: Bir de tabii devletin fabrika açmadığı ülkelerde eşek, ne eşeği lan bildiğin fil yüküyle vergi ve haraç (hayır, yanlış yazmadım) da alınmaz. O kadar vergiyle sıfırdan ülke kurulurdu amk, bir zahmet ya girişimcinin önünü ottan boktan vergi alıp tıkama ya da kendin teşebbüslerde bulun.
Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya
ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî
mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan
yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış
yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog”
kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.
Ha bir de şuna bir bakmanızı rica ediyor:
https://www.youtube.com/@Xyali-ye9yt
*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder