Uzun sayılabilecek bir süredir yazmıyordum (en azından bana uzun geldi). Peki neden? Yazacak bir şey yoktu da ondan... Evde vakit geçirmeyi tercih eden biri olup dışarı çıkmanı gerektirecek de hiçbir şeyin olmayınca (iş olsun, okul olsun...) insan uzun süre evde kalabiliyor. Uzun süre evde kalınca ne oluyor? Şu: Beklenmedik bir durum çıkmadığı sürece bahsedecek (bahsetmeye değer) pek de bir şeyin olmuyor, özellikle de "hoşsohbet" olarak tanımlanmaktan uzak ve "small talk"tan nefret eden biriysen. Gündem desen ekstrem koşullar haricinde bahsetmeyeceğimi daha önce de söyledim, zaten gündemden bahsetmeyi eskiden beri sevmem. Peki neden sevmem? Çünkü konuyu papağan gibi tekrarlamanın kime ne faydası var? Bir çözüm önerisi sunabilecek miyim? %99 ihtimalle çoktan birilerinin aklına gelip de zaten destek toplamamış herhangi bir öneri sunamayacağım. Hadi diyelim sundum, dinleyecekler ve uygulayacaklar mı? O da "yoooo". Bu arada "uygulayacaklar mı" derken şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, mevcut hükümetin en büyük başarısı muhalifleri kendilerinin beceriksiz salaklar olduğuna ikna etmiş olmalarıdır. Halbuki işlerine gelen konularda ne kadar başarılı ve "kıvrak zekalı" olduklarını biraz düşünseniz rahatlıkla fark edebilirsiniz. Örneğin hiç "cumhurbaşkanına hakaret edip" tutuklanmayan birini gördünüz veya duydunuz mu? Aynısı siyasetçilerin tamamı (yani partidir, görüştür ayırmadan tüm siyasiler) için de farklı bir yönden geçerli: Hiç milletvekili maaşına zam teklifine "hayır" oyu veren herhangi bir milletvekili duydunuz mu? Duymadınız mı? Ne tesadüf, ben de... Halbuki bunların içinde kendilerine liberal deyip memuriyetin kaldırılmasını talep edenler, kendilerine solcu deyip her fırsatta fakir edebiyatı yapanlar falan da var ama... siyasi görüşleri kendi maaşlarına kadarsa demek ki...
Hazır yazmak falan demişken, hikayedir romandır yazmaya devam ediyorum tabii ve bunların yayımlatılması konusunda... Aslında az da olsa gelirim olsa gidip kendim bastıracağım* -en azından Ejderin Mührü'nün "düzeltilmiş" hâlini- ama aile evinde hayatta kalma mücadelesi veren işsiz bir memur çocuğu olarak fiyatından bağımsız olarak böyle bir işe kalkışamam. Kalkışabilecek olsam önce bu evden taşınırdım (Oha! Ev fiyatlarıyla kiralardan haberin yok herhalde?). Doğrudan yayıncılık (self publishing) desen o da aynı hesap, sayfa düzeni falan için ücret ödüyorsun (o işleri de kendin halletmediysen tabii). Ayrıca ülkenin ilk ve hâlâ en "etkili" doğrudan yayıncılık sisteminin antlaşmasında "Yalnız biz bunu canımızın istediği gibi değiştirebiliriz ha, haberin olsun." tarzında (tabii bu üslupla değil ama anlamları bu) cümlelerin olması doğrudan yayıncılık kullanmayı son seçenekten başka bir şey olarak değerlendiremememe neden oluyor, özellikle de bu çileyi çekmemin en önemli sebeplerinden biri kendini çok zeki sanan bir editörün kitabımın içinden geçip benim asla yazmadığım bir şeye çevirmesi olduğundan (Nasıl bir editleme süreci cümlelerin %90'ını tam tersi anlam ifade edecek kadar değiştirebilir ya? Kasıt arıyorum lan artık...). Eğer bir şekilde bir yerden azıcık para kazanabilirsem (tabii tek seferlik bir kazançtan bahsetmiyorum, "gelir" olarak adlandırılan şeyden bahsediyorum) ilk yapacağım şeylerden biri -tabii o zamana kadar farklı bir fırsat karşıma çıkmazsa, ki umudu keseli biraz oluyor- Ejderin Mührü'nün 2. sürümünü bastırmak olacak. Dediğim gibi olay maliyet değil, kazandığım para da değil (yani gelir ayda 1 TL gibi "saçmalık" derecesinde bir şey bile olsa yapacağım); yeme içme falan işinde ailemin parasını kullanırken çekinmiyorum (sonuçta bu amk dünyasına gelmeyi ben talep etmedim, ettiysem de kafama sıçayım), akvaryuma makvaryuma da (o proje de muhtemelen bu yıl içinde yayınlanır, keşke part part yayınlasaydım ama iş işten geçti artık) "Sonuçta lazım." diye para harcayabiliyorum ama kitabı yayınlatmak tamamen benim ego (Latince "ben" demek) meselem, o yüzden o iş için ailemin parasını kullanmak... Bir nevi gurur meselesi, gururdan çok kibir gerçi ("ego" konusuna dönüyoruz) ama... öyle bir şey işte ya, tam olarak tanımlayamıyorum. Hissettiklerini çok iyi bilmenin böyle bir zararı var, hangi kelimeyi kullanırsan kullan bir yeri eksik gedik kalmış, sanki kastettiğin anlamın yarısı yolda dökülüp saçılmış gibi geliyor. Belki romandır hikayedir türü şeyler yazmayı da bu yüzden seviyorumdur, kurgusal karakterlerin duygularını tanımlayan kelimeleri rahatça görebildiğimden. Lan aslında şöyle kafa dengi üç beş arkadaşın olacak, on yirmi kişiden fazlasının okumadığı (okurların yarısı da kurucularla yazarlar zaten) bir edebiyat dergisi kuracaksın. Hem akmasa da damlayacak (Gerçi bu ekonomide dergiyi dolarla, Euro'yla falan satmadığın sürece nah damlar; damlamayı bırak maliyetini bile çıkarmaz da konu bu değil. Hayal kuruyoruz şurada...) hem de bu elindeki hikayeleri, romanları, çizgi romanları (evet, onlar da var ama insan çizmeyi bir türlü öğrenemediğimden -öğrenmeyi bir nevi reddettiğimden- hiç adamakıllı girişmedim) şunları bunları tefrika edip hem okuyucu tepkilerine göre aklında birden fazla yön varsa onlardan birini seçeceksin -gerçi okurlara "Siktirin lan, bu benim hikayem." demenin zevki de bir başkadır ama "gözlemci" tepkisinin önemli olduğu inkar edilemez- hem de tefrikası bittikten sonra dergi aracılığıyla gerçek (bütün) kitap hâlinde de bastıracaksın. Bu tefrika işinin bir faydası da karakterler ve evren hakkında bazı bilgileri -örn. alfabe- kitabın içine yedirmek veya sonda/başta listelemek zorunda olmadan "yan bilgi" olarak verebilmen, aynısı blogda da yapılabiliyor. Gerçi yapılabiliyor diye azıcık suyunu çıkardım, Yöresiz'de hiçbirini daha yayınlamadığım beş tane falan evren içi bilgi içeren PDF var ve bu PDF'lerden biri hikayenin duraksadığı noktanın bayağı ilerisinde.
*Evet, yapılabiliyor ama tamamen kendiniz "pazarlamanız" gerekiyor ve öncesinde alınması gereken birkaç izin/belge var; gerçi o izin/belge gibi şeyler olmadan da bir matbaayla falan anlaşabiliyorsunuz sanırım. Onun dışında yine benzer şekilde e-kitap olarak da yayımlatabiliyorsunuz ama bazı konularda gelenekselliğim ağır basabiliyor (kitap konusu da öyle; benim için kitap dediğin şey kağıttan, olmadı ahşaptan, taştan falan yapılır; yani dijital değil, fiziksel bir nesnedir), o yüzden elime matbu olarak geçme şansını sonuna kadar zorlayacağım.
𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃
𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى
Erdem Ö. Hayalî
Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya
ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî
mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan
yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış
yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog”
kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.
*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım
kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla
dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü
lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık
o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık”
diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini
yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)
𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى
INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne
RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral
*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder