Doll's Frontiline'ı çevrildikçe izliyorum. Yalnız... Lan niye kaldırdınız Negev'in altı köşeli yıldızlarını? Yıldızsız Negev mi olur? Bugün Negev'in yıldızlarını kaldıran yarın da Zangetsu'nun svastikasını kaldırır. Bir uyarlama yapıyorsanız doğru düzgün yapın lan. Zaten animenin adıyla oyunun adının farklı olmasına hâlâ anlam veremiyorum. Black Rock shooter'ın yeni sezonu çıktı lan. İlk sezon gibi yine bir halt anlaşılmıyor ama izletiyor da kendini. Karakterler marakterler de farklı tamamen. Zaten bu 2. sezon değil de daha ziyade "spin-off"umsu bir şeymiş. Hoş ilk animenin de oyunlarla alakası yokmuş. Ya o değil de bir Hatsune Miku şarkısından nerelere geldi konu... Vay arkadaş. Bu arada en iyi Vocaloid, Gumi'dir; bunu da buradan tekrar belirtmek istiyorum. Deaimon diye bir anime çıktı, yeni nesil Barakamon. İzlerim ben bunu. Çevirisinin yarım kalma veya aksama ihtimali var ama çok yüksek değil çünkü bizim anime izleyicileri "Sevimli kızlar sevimli şeyler yapıyor" temasından pek hoşlanmıyor (halbuki en iyi tema odur) ama bu tür baba-kız, dayı-yeğen ilişkisi (İlişki derken o anlamda değil lan öküz!) gibi şeyleri seviyorlar. Küçük kıza annelik yapacak ama konu asla romantik bir yere bağlanmayacak, sadece gönderme ve hayranları çıldırtmayla kalacak bir kadın karakter de ekledin mi... ki öyle bir kadın karakter ilk bölümün sonunda, daha doğrusu "2. bölüm tanıtımı"nda görülüyor zaten. Özlemişim lan animeden bahsetmeyi. Neyse. Takagi-san'ın 3. sezonu bitti ama ben de bittim. Ya bu mangaka niye böyle? Adamın hiçbir işi sonuca bağlanmıyor. Lan alooo, Nishikata, alt tarafı bir "Seni seviyorum." diyeceksin oğlum ya! Bak tekrar et: "Anata ga suki." Hadi dediğin şey zaten aşağı yukarı o anlama geliyor tamam ama bari bir öpüşseydiniz. Bende bir "öpüştürme" sevdası hasıl oldu son zamanlarda. Uluslararası anime topluluğunda acayip sık kullanılan "Lets kiss!"* yazıresmine (yazıresim: "meme", "caps") döndüm. Genjitsu Shugi Yuusha mı ne onda da ana karakterle Liscia öpüşünce bir gaza geldim. Bu durumum sapıklıktan değil ama; saplıktan! Kendim öpüşemediğimden** ben de işte karakterlere falan sardım. Tate no Yuusha çöpünün 2. sezonunda bahsetmek istemiyorum. Bu arada Slow Loop çevrilmiyor. Akebi-chan da bitmedi galiba ama emin değilim. Şaşırdık mı? Şaşırmadık. Anca öteutandırıcı ("cringe") romantizm, anca dandik sulu "ecchi" (kaliteli "ecchi"ler de -az da olsa- var bu arada), anca çakma "shounen" çeviririn a... Ben Shiroi Suna no Aquatope'un -her ne kadar kırk yılda bir yeni bölüm de gelse- çevrilmeye devam etmesine şaşırıyorum esas. Bizim "aşkı ölçmeye çalışan bilim insanları"mızın yeni sezonu gelmiş ama karakterler azıcık sinir bozucu sanki. İlk sezon efsaneydi oysa. Şimdi iki ana karakterimiz bir garip... Ben zaten ilk sezonda da en çok loli senpaiyi severdim gerçi, şimdi de bir tane "tükürük fetişisti"miz çıktı. Yorumlarda fark ettim, "Ya bu animenin yapımcısında mı uyarlamaysa uyarlamanın yazarında/çizerinde mi ne bir fetiş vardı sanki... Bacak fetişi miydi..." diye düşünürken Türkanime yorumları beni kurtardı. Evet ya, çorap fetişi vardı*** bu animenin yapımcısında! Oh be... Yalnız Magi izliyorum. Çinli komutanlar her zamanki gibi şerefsiz. Bu arada Türkanime yorumlarında, en azından Magi izleyicileri arasında geri zekalı olmayan oranı bolmuş; hoşuma gitti. Türk anime kitlesi, hele hele Türkanime kullanıcılarının çoğu geri zekalıdır zira. Magi'deki Kouga kabilesi Türk değil Moğol bu arada. Kıyafetlerinden anlaşılıyor. İşte Türk anime kitlesine dair umutlanmamı sağlayan şey de bu: Kougaların Moğol olduğunu anlayabilen bayağı kişi vardı yorumlarda. Türk olduklarını varsayan da vardı ama o da tamamen geri zekalılık değil, göçebe obaları ayırt etmesi zor. Türk mü Moğol mu Soğd mu eğer bu işlere kafayı takıp da içgüdüsel olarak ayırt edebilecek seviyeye gelmediysen veya antropolog, tarihçi falan değilsen pek anlayamazsın. "Sıradan" insanın en kolay ayırt edebileceği nokta bunların kıyafetleridir, en büyük ve en göze çarpan ayrım kıyafetlerdedir. Otome Game Sekai diye bir anime başladı, bir yandan HameFura'nın çakması gibi duruyor, bir yandan nispeten özgün, KonoSuba ayarında bir iş olacakmış gibi duruyor bir yandan da Tate no Yuusha veya Arifureta gibi serilere bağlamasından korkutuyor. Şu Yuru Camp filmi ne zaman gelecek ya? Japonya'da bu sene çıkıyor galiba... Bize ta 2024 gibi gelir. Hay... Takagi-san'ın Moto filmi de aynı şekilde yıl sürecek. Bak bu arada Türkanime'ye daha da sinir oldum. Türkanime'de 3. bölümü bile yok Slow Loop'un, TRAnimeizle'de var. Yeter lan. Şu izlenmişler, izlenecekler, izleniyorlar vs. listemi taşımaya üşenmesem ya da bunun kolay bir yolunu bulsam vallahi direkt geçerim TRAnimeizle'ye. Türkanime yorumlarından banlıyım zaten, nedeni de belli değil. Böyle geri zekalı bir topluluk olamaz ya. Shijou Saikyou diye başlayan bir anime var, biri Saikyou kenja öteki Maou Gakuin diye başlayan iki animenin çocuğu gibi duruyor. Ha annemiz acayip tatlıymış bak orası doğru. Maou Gakuin'deki de öyleydi gerçi. Hatta her ne kadar bu isekai olmasa da "anneden doğmalı isekai"larda (bunların bir de gökten düşenleri falan var çünkü) genel olarak anneleri hem karakter hem görünüş anlamında acayip güzel çiziyorlar. Anlamadım ki isekai çizen herkesin atlatamadığı bir Oedipus Kompleksi falan mı var nedir? Yalnız ben bu animeyi "Yani... İzlenecek bir şey değil ama izliyoruz işte..." seviyesinde bekliyordum ama bayağı bayağı eğlenceli lan bu. Yalnızlığını romantik komediyle, karamsarlığını düz komediyle bastıran benim için bulunmaz nimet. "Yuusha, Yamemasu"nun da benzer bir iş olmasını beklemiştim ama bildiğin KonoSuba ve ranobesini KonoSuba'yla aynı yazarın yazdığı, şeytani örgütten krallığın kahramanına dönüşen tipin adını unuttuğum animesi ile benzer kafada bir iş. Yaşasın anlamsız komedi! Gaikotsu Kishi-sama diye başlayan animeye hem tanıtım yazısı hem tagları nedeniyle biraz önyargılıydım, bölümün tecavüz sahnesiyle açılması da bu önyargımı perçinledi ama "opening" ve sonrası şimdilik iyi ilerliyor. Her an boka sarabilecek bir anime olarak beşinci bölümden önce karar vermeyeceğim bunu izleyip izlemeyeceğime. Daha doğrusu beşinci bölüme gelmeden devam etme kararı almak için animenin muhteşem ötesi olması gerekiyor ama üçüncü, hatta ikinci bölümde bırakabilirim de. Yalnız başkarakterin tepkileri tam olarak "MMORPG içinde isekailandığımda ben" aşkalfs. Bu da geçen sezonun müthiş elf hatunu (Leadele'in Cayna'sı) gibi oyunu oynarken ölenlerden herhalde, işaretler onu gösteriyor. Ulan herif karışım gibi. Şu "slime" yetiştiricisi çocuk vardı, onun gibi anında leydi düşürdü (en azından "slime" yetiştirmekten fazlasını yaptı), Overlord'un adını hatırlamadığım başkarakteri gibi iskelet, az önce Cayna'yı dedim zaten... Kiritoluk da var biraz, daha ilk sahne tecavüz olunca... Lan adam ne kadar eli yüzü düzgün, popüler, sevilen isekai-oyun animesi varsa karıştırmış sdlçmşsdfş. Cayna'nın animesi popüler değildi gerçi ama tam bir gizli cevherdi. Oyunu oynarken ölüp isekailanan da sadece Cayna değil zaten.
*Çünkü bu Japonlarda bir "konuyu romantizmin kıyısına kadar getirip bırakma" huyu var. Adamlar daha ilerisini sadece hentai için kullanıyor aw. Buradan da daha ilk bölümde öpüşen Sukitte Ii na Yo ana karakterlerini tekrar tebrik ediyorum.
**Burada olay yapmamak değil, yapamamak. Sevgilim olsa da o eğer istemiyorsa yapmazdım. Mesele yapabilecek olmam. Bir şeyleri yapabileceğimi bilmeliyim, muhtemelen yapmayacak olsam da.
***Animeyi bilen ne dediğimi anladı. Bilmeyen de sineğin yağından anlam çıkarmakla uğraşmak yerine gidip aralardaki, beş esas karakterin de görüldüğü bölümlerden birini izlesin kardeşim. Allah Allah...
"Türk askeri Afganistan havaalanı yerine sınırı korusun da gelmeyelim" diyen bir Afgan mülteci videosu vardı Onedio'da. Hayır bir yandan adama söveceğim ama bir yandan da haklı herif. Acayip arada kaldım. Hazır yeri gelmişken neden ülkenin sorunları, genel şeyler vs.den de bahsetmediğimi yazayım sanki bu bloğu okuyan varmış gibi: Ülke zaten batmış batacağı kadar. Markete bir gidiyorsun, fiyatlar ucuz mu pahalı mı asla anlayamıyorsun. "Pahalı" olduğuna hükmedersen hiçbir şey alamıyorsun, "ucuz" olduğuna hükmedersen üç parça şey yaklaşık 100 TL tutuyor. Kaç mülteci var, bunlar arasında kaç gizli (hatta belki de açık) terörist, kaç casus var belli değil. Hadi Suriyelileri sınır komşuluğu vs. yönünden anladık diyelim; arada bir sürü başka ülke varken Afganlar niye bize geliyor o da belli değil. E ülkenin kendi içinde de sapığı, manyağı, katili bol. Bir de ben niye bunlardan bahsedeyim? Bir önerim olduğunda veya uzun uzadıya yazabildiğimde belli temalara odaklanıp yazıyorum zaten. Sosyal medyada, kahvede, yolda belde her yerde aynı muhabbet. Akşama kadar zamlardan ve mültecilerden şikayet edip sonra hükümeti öven adam tanıyorum! Bir de benim papağan gibi tekrarlamam neyi değiştirecek? Bu konuda bir şeyler yapmak hükümetin görevi. Hükümetin görevini yapmasını sağlamak da muhalefetin görevi. Onlar kendi kavgasına düşmüş, ben mi kurtaracağım ülkeyi? Ya bir ülkedeki vatandaşlar neden tekel başkanının adını sanını bilir ya? Ha "normal şartlar altında" çaba gösterebilirdim ama hükümet de muhalefet de sorunları öteleyip kendi gündemlerini öne koyuyor, bir yetkiliye bir öneri yaptığında -bak eleştiri bile değil, sadece öneri- vatan hainliğinden din düşmanlığına, Amerikan ajanından Rusçu anarşiste kadar ayarsız bir skalada acayip acayip suçlamalarla yüzleşebilirsin. Amerikan, Rus falan demişken buradan Stalin denen hıyarı da kınıyorum. NATO'nun kucağına itti şerefsiz bizi. Ne dediğimi anlamadıysanız Google'a "Stalin Kars" yazın. Bak cümle kurmaya bile gerek yok, ikisi de özel isim olan iki kelime yeterli. Suçlamalar muçlamalar konusuna dönersek: "Ev ülkü ocağı gibi" diye hikâyeye başlayan, "Peki suyu ağızda dolandırdık..." tiplerine (Yiğit Özgür'ün şu karikatürü de amma kolaylaştırdı be işimi şu konudan bahsederken) "Sen Allah'ı kandırmaya mı çalışıyorsun?" diyen Oğuzhan Uğur'a "din düşmanı solcu" olduğu gerekçesiyle dava açılan bir ülke burası. Hayır işin garibi, TCK böyle bir suç tanımlamıyor. Yani gerçekten öyle olduğunda bile dava açılması için bir gerekçe yok ortada. "Sıradan vatandaş" ne diye uğraşsın bu durumda? Kendi sorununa, kendi hayatına odaklanmaya mecbur kılıyor durumlar onu. Ben de aynı işte. Kendim yeterince sorunum var, ülkenin de sorunları var... E o zaman ülkenin sorunlarını, üstelik yeni olan kesinlikle hiçbir şey söylemeyecekken, ne diye tekrar edeyim ben?
Bugün bir dışarı çıkayım dedim de ne güzeldi lan hava. Nostalji yüklenip döndüm dışarıdan. Neden dışarı çıktım? Ya artık alıştım o kadar kulağıma batmıyor ya da müezzin kendini az da olsa düzeltti, ben de "Hazır Ramazan, boş boş durmayayım..." deyip cumaya gittim. Bu seccade götürme, aralık bırakma şeyleri falan kaldırılmış, oradan bir nostalji puanı. Hava mis gibi, oradan bir nostalji puanı. Şimdi havaya nostalji puanı vermem garip gelebilir ama benim çocukluğum, gençliğim "Küresel ısınıyor!" ortamında geçti. Küresel ısınma muhabbeti yanılmıyorsam benim çocukluğumda başladı ama gerçek etkisi uzun süreye yayılmış bir süreçti. MEB'in kobayı mı olmadık kedi kanı muhabbetlerine mi şahit olmadık... Neyse. Camiden dönerken hazır hava da güzel dedim, markete girdim. Öfleyip pöflerken "Hâlâ var mıymış bunlardan ya?" ürünleriyle muhatap oldum. Bak misal Kat Kat Tat hâlâ varmış. Canpare var, fındıklısı efsanedir; az mı yedik be lisede... İlk zamanlar 1 TL civarında bir fiyatı diye vardı diye hatırlıyorum, sonra 3... Şimdilerde 5 TL. Bu ekonomide Canpare gibi bir şeyin beş lira olması mucize lan resmen. En son elim limonlu Popkek'e uzanmışken "Aaa!" dedim. "Ulan ben abur cubur aramıyorum ki burada! Çocukluğumu, gençliğimi arıyorum..." Eh benim çocukluğumda, ilk gençliğimde bahar ve yaz arasındaki hava buydu. Tatlı bahar esintisini hissettim... Ulan eve dönesim gelmedi! Ki ihtiyaçlarımı garanti edip kendi halime bıraksan bir ay boyunca evden çıkmadan yaşayabileceğime inanıyorum. Su maymuncuğu canlı mı muhabbetlerini bile özledim lan. Gözlerim doldu bak yeminle, burnum kaşınıyor. Dublaj Türkçesini özledim lan Dublaj Türkçesi! Ben çocukken, gençken ülkenin sıkıntısı yok muydu? Vardı ama daha azdı. Ne gibi daha azdı? Ben lisedeyken siyasetle isteyen ilgilenirdi, bizi deney faresi olarak kullanan MEB'in bile başında kim olduğunu bilmezdik. Ülke bu kadar siyasete, yönetime ve ayrışmaya batmamıştı o dönem. Lisedeyken "ekonomi kötü" derlerdi ama bugünkü gibi iliklerimize dek hissetmezdik o kötü ekonomiyi. İnternet yine hem yavaş hem pahalıydı, markete gidince yine torbayı ağzına kadar doldurmak için halinin vaktinin bayağı bir yerinde olması gerekiyordu ama bugünkü gibi pahalılık her tarafı sarmamıştı. İliklere kadar hissedilmiyordu. Hani o dönemde "Ekonomi iyi lan bence?" diyen birinin ağzına telefon tıkmazdı kimse. Bir de insanların hâlâ umudu vardı. Suriyeliler yeni yeni gelmeye başlamıştı ben lisedeyken, o dönemde insanlar hâlâ "E, ülkeleri mahvoldu... Yapacak bir şey yok." diyordu. Yani buradan "Mülteci sorunu var!" diyenleri ırkçılıkla suçlayanlara duyurulur: Suriler milletin gözüne güya kaçtıkları, güya canlarının tehlikede olduğu ülkeye özel günlerde gidip sonra dönmeye başlayınca*, "Biz ne Türkçe öğreneceğiz lan? Siz Arapça öğrenin." kafasına girdikçe, tepemize çıkıp ülkenin sahipleriymiş gibi davranmaya başladıkça ve hem iktidar hem muhalefet tarafından ekmeklerine yağ sürüldükçe ama söz konusu yağı vatandaş rüyasında bile görememeye başladıkça battı. Adam oldukları, "mağdur" oldukları, beraber yaşamak için çabaladıkları vakit -kimsenin kaile almadığı birkaç istisna dışında- kimsenin Surilerle bir sorunu yoktu. Kimse neden ülkenin yerleşik, halihazırda var olan ve toplumun içine dahil olan "yerel" Anadolu Araplarından (Mardin vs. civarında yaşayanları diyorum) veya başta Surilerle benzer şekillerde gelmiş Tatarlardan, Çerkezlerden, hadi "Onlar yüz sene önce geldi, alıştı millet." diyorsanız Ege civarındaki Afro-Türkleri saymazsak ülke için nispeten yeni bir olay olan zencilerden** şikayet etmiyor da (dediğim gibi kaile alınmayan istisnaları geçiyoruz) Surileri istemiyor biraz düşünseniz konuyu anlayacaksınız ama millete çemkirmek daha çok işinize geliyor tabii. Bak mesela Suri değil Suriyeli deniyordu ki esasında Suri demek durumu biraz kanıksattırıyor. Aynı yukarıda dediğim "Anadolu Arapları" konusu gibi bir yere getiriyor olayı. Neyse, nostalji konusuna dönersek: İnsanların hâlâ umudu vardı. Hayal kurabiliyordu lan insanlar! "Ülkeden kaçma" arzusu gençlerde o zamanda vardı ama bu ailesel temelli bir kaçıştı. Esasen ülkeden değil toplumdan, daha da öte aileden bir kaçıştı söz konusu olan.
*Bu arada şu uluslararası hukuk diye bik bik edenler acaba neden Yunanistan'ın mülteci botlarına bomba atması hakkında tek laf etmez? Sikerler lan, bir tek biz mi bağlıyız uluslararası hukuka? Ayrıca "can güvenliği"nin tehlikede olduğu bir yere başında asker, ardında ordu, yanında diplomatik belge vs. olmadan geçici de olsa gidebiliyorsan tehlike geçmiş demektir.
**Bu arada zencinin ırkçılık anlamı yoktur. "Zenci=Nigga, ırkçılık!" bağlantısı kurmak dünyanın etimoloji ve filolojiden en uzak şeyi olmakla beraber zaten "Zenci=Nigga" bağlantısı da doğru değildir, Zenci=Siyahi bağlantısı vardır. Biri Arapça, diğeri Farsçadır. Türkçesini arıyorsanız "kara oğlan", "kara kız" ve sözlük anlamına bakarsanız "nigga" ile eşleştirebileceğiniz, yani gerçekten ayrımcılık ihtiva eden ama illa cinsiyetsiz bir şey arıyorsanız eldeki tek seçenek olan "marsık" (TDK sözlüğüne göre: 1. Üretilirken gerektiği biçimde ve ölçüde yanmamış bulunması nedeniyle, yakıldığı zaman tüterek ve koku vererek yanan, niteliksiz odunkömürü. 2. [Argo] kara renkli, esmer [kimse], zenci.) seçeneklerimiz var. Ayrıca "Niger" de orijinalinde Latin dillerinde siyah demektir zaten, Amerika'nın sikik tarihinde birtakım bozunmuş halleri zamanla ırkçı anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır ama bunun sebebi ırkçılığın kendisidir. Bir topluluğun adı hakaret için kullanıldığı için ayrımcılığa uğramaz (O "değişim dilde başlar" argümanınızı da sakince götünüze sokmanızı rica edeceğim. Yarağımı dilde başlar zira.), o topluluğa ayrımcılık yapıldığı için zamanla aslında onlara verilen isim hakaret anlamına gelir. Fahişeliğin kutsandığı bir toplumda ("Öyle bir toplum yok." demeyin, zamanında anaerkil kültür hâkimken belki de vardı. Ayrıca olmak zorunda da değil, farazi olarak konuşmayı bilmez misiniz siz?) bugün aşağı yukarı her dilde hakaret olan "orospu" sözü büyük ihtimalle bir övgü haline gelecekti. Öte yandan, gerçekten de aslında bir topluluğun adı olup hakaret anlamında kullanılan bir kelimeyi -misal ibne- "normalleştirirseniz" bu sonuç verecek bir çaba olurdu ama bu durumda kelimeyi sansürlemek veya değiştirmek değil, tam tersine hakaret olmadan direkt asıl anlamıyla kullanmanız gerek. Yani burada bağlantı yanlış, "İbne demeyelim gey diyelim."den ziyade "İbne olmayana ibne demeyelim." tavrı kelimeyi asıl normalleştirecek şeydir. Kelimeyi normalleştirirsen değişim sağlarsın evet ama yine de bunu tersinden uygulamak, yani topluluğu normalleştirip kelimenin kendisinden hakaret olarak kullanımının gitmesini sağlamak daha etkili bir yoldur. Hoş o zaman çaba harcamak gerekir, Twitter'dan millete çemkirmeye benzemez; bir de bu sıkı sıkıya sarıldığınız ideoloji amacına ulaşırsa öne çıkmanız için kendinizce orijinal bir yol bulmanız gerekir, malum artık sağa sola sataşmanın bir anlamı kalmayacak; o yüzden işinize gelmiyor olabilir.
Delinin teki. Israrla umut
etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla
kitap* yazdı.
*Ejderin Mührü
Kaotik nötral INFP 6w5
sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3) IEI-Ni RLUEI EFVL melankolik-flegmatik.
☉♓︎ ☽♌︎ Asc♊︎ ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎
☣ ☪ ۞ 🏹 ➳ 𐰾𐰠𐰾 🐏 🍎
𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠶᠡᠷᠦᠳᠧᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer
ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ
埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р