Merhaba, merhaba. Ben Gece. Gece Sora (Kurt). Utpa Kurt ve Mizuno Kyouka Kurt'un kızı. Kam Erlik soyundan, Kurt neslinden Kam Utpa kızı Gece Sora. Ufak bir şey için babamın saçma hatıratının arasına giriyorum, sonra benim hâlâ bebek olduğum zamanların anlatmaktan bıkmadığı hikayelerine döner; şu sıralar 15 yaşındayım ve vermem gereken önemli bir karar var. Aslında iki tane var, daha önemsiz olan babamın bana romantik ya da cinsel anlamda ilgi duyabilecek herkesi uzak tutacak olan, "korunma tılsımı" diye verdiği şeyin gerçekte ne işe yaradığını fark ettiğimi söylemeli miyim yoksa bilmezden mi gelmeliyim? Şimdilik öyle bir isteğim olmadığından tılsımı pek umursamıyorum, gerçi sırf trollemek için bir gün birini peşime takıp sevgilim olarak tanıtma planım var. İkincisi ise: Enderun eğitimi almam gerekip gerekmediği. Erliklilerin eğitimi yedi yaşında başlar ve bu yaştan itibaren hem okulda öğretilen/öğretilmesi gereken şeyler (ki tam olarak şunlar oluyor: Dil, matematik, sanat, doğa bilimleri ki simya da buna dahil, sağlık/ilkyardım, tarih, felsefe ve psikoloji) okul bağlamından koparılıp daha ayrıntılı ve özünü anlayacak şekilde (Erlikli düşüncesinde öz her şeydir, şeklin anlamı yoktur çünkü öz doğru oldukça şekil kendisini düzeltmeye, öz yanlış ya da eksikse şekil kendisini bozmaya meyillidir) hem dövüş eğitimi (ailemize özgü bir dövüş tarzı, okçuluk ve bunun gibi şeylerle ikisini istediğimiz yerden, diğerini de Uzakdoğu'dan seçeceğimiz üç dövüş sanatı) hem de büyü, din, efsaneler ve onlar gibi şeyler hakkında olayı kavramayı sağlayacak bir eğitim verilir; çoğu Erlikli çocuğu gerçek bir okula gitmez. Ben şanslıyım, Puklinya'da yaşadığımdan annem de babam da gerçek bir okulun benim için iyi bir deneyim olacağını düşündü, orada yaratıklar ve ruhlar var sonuçta. Babam da gerçek bir okula gittiğinden iyi bir deneyim olduğunu söyledi. On beş yaş ise bir kırılma noktasıdır. Kişi "Evsel eğitim" ve "Enderun eğitimi" arasında seçim yapar. Evsel eğitim, babamın aldığı eğitim oluyor; oldukça ayrıntılı ve çok fazla farklı konu hakkında. Aslında babam dokuz yaşında evsel eğitime başlamış, amcam ve halam da öyle; Enderun'a isteseler yine de gidebilirlermiş ama üçü de zaten başlamış olan evsel eğitimlerini tamamlamayı seçmiş. Enderun eğitimi çok daha ayrıntılıdır, deneyseldir, çalışma ve icada daha çok izin verir ama belli bir yol, ana konu veya tema seçip eğitimini onun üzerine yoğunlaştırmanı gerektirir. Bir de enderun eğitimde her an eğitimini tehlikeye sokabilecek sınavlar vardır, evsel eğitimde de birkaç sınav olsa da bunların sonucu eğitimini etkilemez; ayrıca enderun başkalarıyla yarıştığın için daha farklı bir sınav hissi verecektir. Aslında evsel eğitimin ilk iki yılından sonra enderuna geçmek veya başka bir eğitime kaymak (örneğin evliç eğitimi, şifacı eğitimi, cinci eğitimi ya da onun gibi şeyler) mümkün, amcam öyle yapmış. Babamın en temel öğüdü kendisi gibi olmamamdı, o yüzden enderun eğitimi almayı düşünüyorum. Bu arada sadece enderun değil, Erliklilerin birkaç büyük okulu var, eğitim sistemleri, yöntemleri ve konseptleri genel olarak aynı olsa da alımlar için kendilerince şartlar ve onun gibi şeyler var. Bu büyük okullara "Okunga" deriz. İlk Okunga, adından da belli olduğu gibi Erliklilerin ilk okungasıdır ve uzun süre de tek okunga olmuştur, ikinci açıldıktan bir süre sonra da sadece Şamanist veya Tengricilere hizmet vermeye başlamıştır. İlk Okunga ya da Batır Yabgu Okungası'nın bina yapısı yoktur, bugün Moğolistan sınırlarında kalan bir dağın kendisidir. Buranın Kam Erlik'in hiçbir kayıtta yer almayan oğlu Batıryabgu tarafından kurulduğuna inanılır, Batıryabgu'nun ise kayıtlarda yer almadığından ya aforoz edildiği ya da bir çeşit kuma ya da cariyenin falan oğlu olduğu fikri hakimdir. Gerçi ilk kayıtlar Kam Erlik'in ölümünden çok sonra yazıldı (bu yüzden kesin zamanı tayin edemiyoruz) ve onlar da nesilden nesle sözlü olarak aktarılan hikayelerin, geleneklerin ve fikirlerin yazıya geçirilmesinden ibaretti, ilk ciddi kayıtlar ki soy kaydı da buna dahil ve geçmiş hakkında doğru düzgün araştırma raporları ondan da yıllar sonra tutulmaya başlandı. İkinci okunga olan Küntegin Musa Okungası ya da "Enderun" ise Semerkant'tadır, buraya sadece Müslümanlar alınır. Annem ve "Neden iki tarafa da ibadet edemeyesin ki?" deyip duran Ayçiçek halam için üzgünüm ama ben babamın inancına bağlıyım, en azından daha yakınım. Üçüncü okunga olan Batuhan Kılıç Okungası ya da "Aziz Şamanlar Manastırı" Budapeşte'dedir, sadece Hristiyanlar alınır. Dördüncü olan Yıldız Okungası, bir zamanlar İtil olarak anılan şehirdeydi ama I. Svyatoslav'ın yıkımından kurtulamadı, bir süre binasız eğitim verdikten sonra Astrahan'da tekrar inşa edildi. Buraya sadece Museviler alınır. Beşinci olan Sonderun ise diğer bütün inançlardan olanlar ya da inançsızlar için kuruldu ve Kanada'nın kuzeyinde bir yerlerde. Hepsi yapıldığı çağ, coğrafya ve içindeki kurallara uygun mimarilerle inşa edilmişlerdir. İşte... Enderuna mı gitmeliyim yoksa evsel eğitim mi almalıyım? Ne yaparsam yapayım ailem onaylayacaktır; eğitim konusunda şanslıydım, babamın oldukça gevşek bir eğitim tarzı vardı ve evsel eğitimi zamanı gelince başlatmaya karar verdi ki zamanı geldiği için zaten şu an sorunum var. Annemden aldığım miko eğitimiyse gerçek anlamda cehennemdi. İşin kötüsü babamın eğitimiyle çakışıp çeliştiği noktalar da vardı, bu konuyu ve canımı sıktığımı aileme söylediğimde aldığım tepki hayatıma yön verecek şey oldu.
Utpa: "Bazen bazı şeyler göründüğünden daha basittir ya da daha karmaşık, insanların çoğu her iki konuda da yanılır. Kültürel çelişkiler sadece hatıranın yorumlama farkları ve o hatıraların farklı tecrübelere yol açmasındandır. Unutma: Öz doğru oldukça şekil kendi kendini düzeltir."
O zamandan beri herhangi bir fikre itiraz etmeden önce özünü ve kökenini anlamaya çalışıyorum. Cidden ne yapmalıyım? Gökyüzünde hoş bir dolunay var; annem ne kendisinin ne de babamın Gece (Gece Sora) ismini önceden düşünmediğini, "yıldızlarla parlayan gecenin rengindeki" saçlarımı görünce aniden karar verdiğini söyler hep. Bazen babamın şiirselliğinden nefret ediyorum, dışarı çıkmak için hareketlendim. Babam korumacı biridir, ergenliğe girdiğimden beri daha da korumacı oldu ama ilginçtir ki nereye gittiğim ve ne yapıyor olduğum konusunda beni asla sorgulamadı. Yine de bu, gecenin bir yarısı dışarı çıkan sevgili kızını takip etmeyeceği anlamına gelmiyor. Kafanı görebiliyorum, baba. Enderun eğitimini seçip seni bırakacağım diye için içini yiyor, değil mi? Evlendiğimde ne yapacaksın acaba? Ah, doğru ya; şu tılsım varken herhangi biriyle o türden bir ilişki kuramam. Her neyse... Tam kapıya uzanıyordum ki bekledim.
Kyouka: "Eşik dünyaları ayırır."
Annemin ve babamın eğitiminde benzer şeyler olurdu bazen ama tamamen ortak olan tek nokta buydu sanırım. Yani, tılsımlar ve benzeri şeyler haricinde; büyüyü destekleyen inanç ve onlar gibi konularda.
"Ey yok edicilerin en kutsalı, beni koru. Ateşten zırh, Zümrüd-ü Anka'nın emaneti."
Konu kızıl büyüyse babamın tarzını takip etmeyi tercih ederim, ak büyüyse annemin. Kapıyı açıp dolaşmaya çıktım, evden kolayca ulaşılabilen, Puklinya çevresindeki bir ormanda biraz dolaştım. Yanıma bıçak falan da almadım, en azından gümüş çakıyı alsaydım bari. Tam bunu düşünürken yüzünü seçemediğim biriyle karşılaştım.
Kişi: "Gecenin bu vakti genç bir kız ormanda, yalnız başına ne yapıyor?"
Ah, ses tonu iğrenç. Şu tılsım işlevselliğini mi kaybetti? Şimdi düşündüm de araştırmam bu tılsımın bana ilgi duyabilecek herkesi uzak tutacağını söylüyordu ama sınıfımdaki erkeklerin benden uzak durduğu falan yok, biri hariç. Ah; ama o... Evet... Üzgünüm, duygularına karşılık veremediğim için. Ay ışığının yüzünü aydınlatmaya yetmediği kişinin uzattığı elle donakalmama rağmen, babamın verdiği tılsımın aniden parlamasıyla aynı anda o kişinin eli çekilip diz çöktürüldü.
Utpa: "Kızıma dokunursan seni hadım ederim. Defol!"
Ay ışığıyla hayal meyal görebildiğim ve ancak o zaman insandan çok bir çeşit yaratık olduğunu anlayabildiğim figür hızla uzaklaştı.
"Kendim de halledebilirdim. Düşündüğüm gibi beni mi takip ediyordun? Ya sevgilimin evine falan gidiyor olsaydın?"
Utpa: "Tılsımın var. Ne işe yaradığını fark etmediğini söyleme sakın, araştırdığını fark etmedim mi sandın? Her neyse, bir an önce eve dönmezsek annen kıskançlıktan beni doğrayacak. Dua edelim de sen de arada kaynama."
"İma ettiğin şey iğrenç, baba."
Utpa: "Tabii ki öyle! Ama bu annenin kıskançlığını azaltacağı ya da saçma bulacağı anlamına gelmiyor."
Dönerken biraz lafladık.
Utpa: "Düşündüğüm gibi, eğitimin konusunda kararsızsın. Eh, mutlu olacağın seçimi yap. Sana verdiğim en temel öğretim buydu, değil mi?"
"Enderunu seçersem gitmeyeyim diye ayaklarıma yapışmayacak mısın yani?"
Utpa: "Yapışacağım tabii! Babanım ben senin, beni bırakıp nereye gittiğini sanıyorsun?"
Güldüm.
"Yalnız, tılsım işe yaramıyor sanki?"
Utpa: "İzole yaşamanı istemedim, o yüzden yarı gücünde çalışıyor. Kötü niyet, cinsel ya da duygusal türden arzular olmadıkça işlevselliği yok. Olunca da parlıyor işte, gerçi orada olmasaydım tılsım o kişiyi zaten perişan ederdi; yani her halükarda korkmana gerek yoktu."
"O yüzden sınıfımdaki erkeklerden benden uzak duran tek kişi bana aşık olan, öyle mi?"
Utpa: "Kimmiş o? Adını ve adresini ver."
Ah, ağzımdan kaçırdım. Ad ve adres konusunda da gayet ciddi. Ona ne yapmayı düşünüyorsun?
"Hadi ama baba... Beni sonsuza kadar kendine saklayamazsın; hem kardeşlerim var, onlarla ilgilensene?"
Utpa: "Oğuz, Oğuz işte... Nehir de benden nefret ediyor."
"Öyle mi? Halam gibi olmadığına emin misin? Kardelen halamı demiyorum, Yaprak halamı diyorum."
Utpa: "Öyleyse bile ikisi de Kyouka'ya düşkün. Ayrıca ablamla eşdeğer düzeyde tsundere olan bir kızım olsun istemiyorum."
"Evet çünkü ilk çocuğun olduğumdan onlar doğduğunda bile gözün annem ve benden başka kimseyi görmüyordu. Ayrıca halam gibi olsa ne fark eder ki? Öyleyse, sana daha düşkün olduğu anlamına gelmez mi?"
Utpa: "Beni başından atmak için kardeşinin başına sarmaya mı çalışıyorsun?"
"Çok mu belli oluyor?"
Utpa: "Gördüğüm en kötü ablasın, Gece. İnanılmazsın cidden!"
"Bu arada... Erliklilerde niye gece ve ay teması bu kadar yoğun? Gündüzün, güneşin suyu mu çıktı?"
Utpa: "Kam Erlik kara kamdı, hatırladın mı? Bunu öğretmiştim. O yüzden biz Erlikliler için gecenin örtüsü korkunç bir şey değil, kanımız için bir kalkan."
Aniden biraz durup fısıldadı.
Utpa: "Ey arındırıcıların en kutsalı, bütün hayatın kaynağı su. Bizi şelale gibi sar ve koru: Sudan bıçak."
Eve döndüğümüzde annemi, tıpkı babamın tahmin ettiği gibi yüzünde psikopat bir gülümseme ve elinde babamın kılıcıyla bulduk.
Kyouka: "Neredeydiniz, ikiniz? Bu yaptığınız doğa dışı ve iğrenç bir şey, biliyor musunuz?"
Şeytani gülümsemesi asla çarpılmıyor. Babamın bu kadar haklı olduğunu fark edememiştim, konu annemse babamı daha çok ciddiye almalıyım sanırım. Ama babam gidip anneme yandan sarıldı ve kılıcı elinden alıp kapının yanına koydu.
Utpa: "Günbiçen'i kenara koyalım, birine zarar gelsin istemeyiz. Gece eğitimi konusunda endişeliymiş de o yüzden biraz dolaştık. Kalbimin yarısı, senden başkasına bakabileceğimi nasıl düşünürsün? Bak, kızımız korkuyor. Kızımız Gece, ikimizin aşkının kanıtı değil mi?"
Annem daha utanmış ve sevgi dolu bir moda girdi, cidden konu annemse babamı asla hafife almamalıyım. Neden lafını annemin dudağıyla yanağının birleştiği yeri yalayarak bitirdin peki, baba? En azından benim önümde yapmasaydın! Veya sadece öpseydin, yalamak ne oluyor? İçeri girerken aniden üstüme küçük bir şey atladı ve bacağımdan tırmanıp omzuma çıktı.
Kyouka: "Buğday seni gerçekten seviyor, benim salak evcil hayvanımın aksine."
Shiro da hemen atladı: "Kime salak diyorsunuz, Kyouka hazretleri? Kutsal bir hizmetkarım ben, evcil hayvan değilim."
Buğday, Erlikli eğitimim için baktığım heybeli sıçanın adı.
"Zeytin'den bayağı endişeliydim ama onunla da iyi anlaşıyorlar, değil mi?"
Buğday: "Vik"
Shiro: "Senden nefret ettiğini söyledi."
Utpa: "Öyle bir şey söylemedi. Köpek Sözü'nü hafife mi alıyorsun, sayın yılan yahnisi?"
Shiro: "Bu şaka bayatlamadı mı artık! Beni yahni yapın da kurtulayım şu şakadan, yeter ya!"
Kyouka: "Sakinleş, stres cildin için iyi değil."
Shiro: "Yılanım ben, farkında mısın? Deri değiştiriyorum?"
Utpa: "Zeytin'in dokunmayacağından emindim zaten, daha çok Shiro'dan yana endişeleniyordum."
Buğday: "Vik"
Shiro: "Sen de sus bir tarlafaresi! Sırf şu ikisi için katlanıyorum sana!"
Anne babamı kastettiği belli tabii.
Utpa: "Haklıymışım. Yalnız... Erlikli eğitimi doğal olarak hayvan beslemeyi içerir ama şimdiye kadar gördüğüm hiçbir Erlikli evi bizimki kadar hayvan parkından hallice değildi."
Kyouka: "Çünkü hiçbir hayvanı kovmuyorsun, onlar da eve yerleşip zamanla evcil hayvanlarımız oluyor. 'Karga kovmak uğursuzluk getirir, süleymancık kovmak evin bereketini kaçırır, yılan ocağın koruyucusudur dokunmayalım, yarasa şeşe kuşunun varisidir lanetlenmeyelim, örümcek peygamberi korudu, kurbağa lanetli ateşi söndürmeye uğraştı, kaplumbağa yeryüzünün yükünü taşır, kurt soyumun hükümdarıdır, tilki kurtların kralına kafa tutup sarayını yaktı takışmayalım...' Her şey için bir bahanen var."
Shiro: "Beni evden kovmak istediğinizi mi duydum, yanlış mı duydum acaba, Kyouka hazretleri?"
Utpa: "Öyle ama... Bu doğanın hanemizi kutsadığı anlamına geliyor, iyi değil mi? Shiro konusunda haklısın ama."
Shiro: "Şimdi böyle bir konuda mutabık olmayın lan! Ayrıca haşere kontrolcüsü olarak kullanılmamızdan ne ben ne de evdeki diğer hayvanlar memnun değiliz, yeri gelmişken belirteyim."
Utpa: "Bir anlaşmamız var. Sinekler ve hamamböcekleri evime girerlerse, zehirli hayvanlar aileme zarar vermeye yeltenirlerse, tarım zararlıları bahçemi talan etmeye kalkarlarsa cezalarını çekerler. Cezalandırma işi de hayvanlar olarak sizin göreviniz. Bu anlaşmayı yaptık, yapmadık mı? Gökbörü'den tut Byakko'ya, Alasığın'dan tut Pegasus'a, Zümrüd-ü Anka'dan tut Mürg-i Süleyman Hüdhüd'e kadar bütün hayvan hükümdarları oradaydı; Etügen, Natıkay, Gaia ve Mikail de oradaydı. Anlaşmanın taraflarından biri olarak benim hükmümdeki siz evcil hayvanlar, hayvanlara ceza vermelisiniz."
Shiro: "Tatava yapma lan! Sadece kendin sinek ve hamamböceklerini görmeye katlanamıyorsun işte!"
Gidip Shiro'nun başını okşadım.
"Annem ve babam sana niye bu kadar kötü davranıyor, abi?"
Shiro güldü.
Utpa: "Gece, lütfen. Evcil hayvanlar ailenin parçasıdır, bunu sana öğreten bendim ama şerefsiz bir yılana abi demeni de istemiyorum. Dayı falan belki."
Shiro: "Hey, o kadar yaşlı değilim! Kyouka beni bulduğunda yumurtadan yeni çıkmıştım, yani ikinizden daha gencim en azından!"
Utpa: "Onu buldun mu? Neden kendi haline bırakmadın?"
Kyouka: "Başıma nasıl bir bela aldığımı bilmiyordum diyelim."
Anne babam cidden Shiro'ya çok kötü davranıyor gibi gözüküyor ama annem her gün işten gelirken Shiro için özel bir şeyler alıyor, babam da kahvaltıda mutlaka bir şeyler veriyor. Aslında bir yılanın domates, salatalık, peynir, ekmek veya onun gibi şeyler yemesinin tuhaf olduğunu fark edeli bile çok olmadı, Shiro ile birlikte yılan belgeseli izlerken fark ettim bu durumun doğal olmadığını. Belgeselin yılanların çiftleşmesiyle ilgili olan kısmıysa... Eh, o kısım gerçekten korkunç bir deneyimdi; her ne kadar kutsal bir hizmetkar olsa da Shiro da bir erkek sonuçta. O da utanıyordur muhtemelen.
Buğday: "Vik!"
Shiro'ya diş mi gösterdin sen? Neden yaptın ki bunu?
Utpa: "Sakin ol Buğday, o sapık yılanın sahibini elinden alacağı falan yok."
Babam bu yana bakmadı bile. Köpek Sözü gerçekten bayağı işlevsel olsa gerek, keşke onu miras alsaydım.
Shiro: "Nerem sapıkmış benim?"
Utpa: "Belgesel desem hatırlar mısın? Kızım sana abi diyor, böyle bir utanca rağmen hem de."
Babam onu nereden biliyor ki? Tılsımdan mı? Ama Shiro sadece bir yılan sonuçta, büyürken üçü de bu konuda başımın etini yediler. "Bazı müstesna özellikleri ve bolca ruhani gücü var ama o sadece bir yılan." Shiro hakkında bunu duyarak büyüdüm ben, tılsım o sebeple etkinleşir mi? Belki bir çeşit bildirim falan göndermiştir, yarı güçte çalışması bir yana boyutu da ayırt edebilmesi lazım. Babam bunu ayarlayacak kadar titiz ve mükemmeliyetçi biri... Şimdi düşündüm de aslında her şeyi aynı sınıflandırsa da şaşırtıcı olmaz, onu bırakıp gideceğimden neden bu kadar korkuyor ki? Bir kez gidersem bir daha asla yüzümü göremeyeceğini falan mı düşünüyor? Annemin ilk sevgilisi olduğunu söylemişti, tekrar yalnızlıktan mı korkuyor ki?
Shiro: "Pisleşecek miyiz yani şaman çocuk? Annesiyle baş başa kaldığınız 'o' zamanlarda nasıl bir kişiliğin olduğunu duysa kızın bir daha yüzüne bakmaz, biliyor musun? Gece, tatlım; babanın üst düzey okul kıyafeti fe..."
"Lütfen, susun artık! Bunu duymama gerek yok!"
Utpa: "Sen sadece on beş yaşında bunca şeyi, bir de o tılsım varken nereden biliyorsun ki ya! Belli bir düzeyde tamam ama..."
"Fetiş fetişisti denecek kadar farklı fetiş sahibi bir babam, sapık bir yılan olan bir abim, ağzını pek sıkı tutamayan bir annem ve bunlar da dahil hiçbir muhabbetten geri kalmayı hazmedemeyen bir en yakın arkadaşım var. Sence nereden biliyorum bunca ayrıntıyı, ha?"
O söz konusu arkadaşımı tanımıyorlar bu arada. Özellikle sakladığım falan yok, sadece denk gelmedi.
Utpa: "Ağzını pek sıkı tutamayan bir annem var ne demek ki? Kyouka'nın böyle şeyler anlatmadığından eminim."
"Uykusunu iyi alamadığı zamanlar ağzından kaçırmaya meyilli oluyor, yeri gelmişken: O sıralarda ben de pek iyi uyuyamıyorum, bilesiniz. Sesiniz ama özellikle annemin sesi çok çıkıyor, yastık falan kullanmayı deneyin."
Utpa: "Kimsin sen, Gece'yi geri ver! Benim sevgili masum kızıma ne oldu?"
Beklemediğim bir tepki değildi tabii.
"Baba, cidden büyüdüğümü kabullenmen gerek."
Utpa: "Büyümedin, öyle olduğunu sanıyorsun."
Bir anda aşırı ciddileşti, işte bunu beklemiyordum.
Utpa: "Sonra yanıldığını anlayacak ve bu kez büyüdüğünü sanacaksın, tekrar, tekrar... İnan bana sevgili kızım, hayat büyüdüğünü sanmak ve o zamanlar aslında çocuk olduğunu fark etmekten ibaret. Yirmilerine gelince ilk aydınlanmayı yaşarsın, sonrasında da belirli aralıklarla buna tekrar edersin."
"Seksen yaşında gibi konuşmaz mısın?"
Utpa: "Çok ayıp! Pansekizlercilik'in kurucusuyum ben! Kam Erlik'le, Kayra Han'la, Sekiz Oğuzların ilk ilterişleriyle muhabbetim var! Biraz bilgeliğim olmalı ama değil mi? Ebeveyn-arkadaş dengesini tutturamadım mı ben?"
Kyouka: "Kendimizi kandırmayalım hayatım: Başından beri öyle bir dengen yoktu."
Annemin babama karşı yaptığı, nazik gülümseme altındaki kırıcı yorumlar benim bile kalbimi acıtırken ona nasıl hissettiriyor acaba?
Utpa: "Sahi, şu arkadaşını bizimle tanıştırmayı düşünüyor musun artık?"
"Özellikle sakladığım falan yok, sadece denk gelmedi."
Utpa: "Ben hep buradayım, bir kez olsun gelmemiş olamaz değil mi?"
"Devamlı olarak bir şeyler yapıyorsun. Sekizler'i bir araya getirmek, Düzen Bürosu işleri, şunlar bunlar... Ben annemin yerinde olsam çoktan boşamıştım seni."
Utpa: "Öyle şeyler söyleme!"
Gülüp geçmesini beklemiyordum ama yine de beklediğimden çok daha büyük tepki verdi.
Kyouka: "Merak etme, seni bırakmayı düşünmüyorum. Kaç yıl oldu ve üç çocuğumuz var ama yine de aşamadın bunu."
Utpa: "Sonuç olarak kararın ne?"
Bana döndü. İç çektim.
"Bilmiyorum."
Kyouka: "İç çekmek..."
"Mutluluğu alıp götürür, biliyorum. Eğitim... Biraz daha düşüneceğim. Belki birilerine sorarım."
Anne babam birbirlerine baktılar.
Kyouka: "Senin çevrende hep evsel eğitim olanlar var. Ha, şu simyacıya ne dersin? Kütüphanede karşılaştığımız?"
Utpa: "Kızlarımdan birinin golem, tulpa ve kimera haremine sahip bir sapıkla aynı ortamda bulunmasını istediğimi sanmıyorum."
Kyouka: "O çocuk nasıl o hale geldi?"
Utpa: "Sen beni kurtarmasaydın ben de o hale gelebilirdim ama bu konuyu bırakalım artık. Enderun, enderun... Neyse ne, Büyük Kütüphane zamanı yaklaşıyor. Orada illaki danışacak birileri çıkacaktır."
"Başından mı savdın? Peki, yarın eve bir sevgili getiriyorum, görürsün sen!"
Utpa: "Marketten alabileceğin bir şey olmadığının farkında mısın? Gerçi özel olarak başka birini isteyenler haricinde seni reddedecek biri olduğunu da sanmıyorum ama konumuz bu değil!"
Kyouka: "Öyle mi? Hangimiz daha güzeliz, seçimini yap!"
Utpa: "Öz kızını mı kıskanıyorsun? Ahahaha! Sevimli, çok sevimli!"
"Fingirdeşeceksiniz odanızda yapın."
Utpa: "Ergen tribi yapma bana! Tamam, Enderun'da hocalık yapan ama kendisi evsel eğitim almış birini tanıyorum. Pek muhabbetim yok ama en azından fikir vermende yardımcı olur, her iki eğitimin de iyi ve kötü noktalarını fark edebilecek bir konumda olduğundan... Hatta Okunga'da eğitim alıp evsel eğitimler için hocalık yapan biri vardı Yıldız Nesli'nde, tanıyorsa onu da çağırırız."
"Peki, peki... Tılsımı da al, lazım olur."
Babam şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor, paha biçilemez bir an.
Utpa: "Tamam, pes ettim. Sadece kötü niyeti engelleyecek şekilde çalışmasını sağlayacağım, saf duygulara karşı gelmeyecek. Öyle olur mu? Her zaman seni korumak için orada olmayacağım."
"Puklinya'da ya da Erliklilerin arasında olduğum sürece Utpa'nın kızı Gece Sora olmak beni korumaya yeterli bence. Fark etmemiş olabilirsin ama epey meşhursun."
Utpa: "Kötü niyet insanın bedenini ele geçirmişse karşısındakinin kim olduğunun önemi yoktur. Özellikle 'o' uzuv, senin düşündüğünden çok daha basit ama çok daha güçlü bir şey; merak etme, kötü niyet olmadığı sürece etkinleşmeyecek. Yani... Ah, hayır, bunu söylemeyeceğim!"
Ne söylemeye çalışıyordu ki? Annem pis pis sırıttığına göre babamın ne söylemeye çalıştığını anladı ve yanıma geldi.
Kyouka: "Sen de istediğin sürece her şeyi yapabileceğin şekilde ayarlayacak."
"Her şeyi derken?"
Gerçekten anlamıyorum.
Kyouka: "Ben ve baban gibi olmak istediğin birini bulursan olabilirsin, bu anlama geliyor."
Babam içeriden bağırdı.
Utpa: "Kyouka, ne anlatıyorsun ona? Öyle şeyler söyleme!"
Ha, kastettiği buydu demek.
Kyouka: "Bu arada tılsım seni sadece o türden kötü niyetten değil her türlü kötü niyetten koruyor; kapkaç, öldürme, zorbalık... Asıl amacına çok odaklandığından fark etmemiştin değil mi?"
Etmemiştim.