Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

21 Mart 2020 Cumartesi

Öyle Bir Yazı İşte, Çok Takmayın

Evet, kararımı verdim: Kara Kanatlı Gezgin'in ikinci sezonuna (pek sezon denemez aslında, yan seri belki?) başlayacağım. Karakteri kafamda oturttum, karakter üzerinden kendime bazı sınırlar çizeceğim. "Evren Çemberinin Ateşi" Nasıl? Havalı isim d'i' mi? Bu sefer o pişmanlıklar üzerine eğileceğim.

Aslında aklımda birkaç şey vardı ama şimdi hatırlamıyorum, neyse.

Kavun aromalı şeyler hep aynı kokuyor ama katiyen kavun gibi kokmuyorlar.

"Beyblade ne demek?" diye düşündüm bir an. Blade bıçak demek (aslında tam olarak bıçak demek değil ama Türkçede onun birebir karşılığı yok, en yakın kelime bıçak), bey... "Bey bıçağı" mı demek oluyor beyblade şimdi, ne demek oluyor? Blade kısmına gelirsek: Aslında "keskin şey" gibi bir anlamı var; bıçak da "blade"dir, hançer de "machete" de hatta baltanın keskin/namlu kısmı da.

Bir takım şeyler düşünüyorum. Her zamanki depresif düşüncelerden değil, saçma saçma, önemsiz şeyler. Aslında bunları da her zaman düşünüyorum ama konumuz o değil. Neyse, birinin iyi bir konuşmacı olması iyi yazabileceği anlamına gelmiyor; iyi yazabilmesi de iyi konuşabileceği anlamına. İkisini de yapabilenler var tabii. Ben mi? Ben ikisinde de kötüyüm. Gerçekten iyi olduğum bir şey yok. Gerçi, bazı şeyleri eskisi kadar takmamaya başladım. Bu yılı sağ atlatabileceğimi düşünmüyorum ve bu biraz huzurlu, daha az düşünmeme yardımcı oluyor. Hiçbir şeyde iyi olmadığımı, bu yılı atlatsam bile muhtemelen yalnız öleceğim gerçeğini, asla gerçekleştiremeyeceğimi bildiğim bir takım hayalleri... Daha az düşünüyorum. Bu yazıyı epeydir ilerletemedim, acaba yarım kalan şeylerden mi olacak bu da? Merak ediyorum. Her halükarda havalar hâlâ soğuk ve güneş kendini göstermekte biraz cimri, daha fazla beklemeliyim. Bahar havası ortaya çıkınca güzel bir gün olacak. Ölmek için güzel bir gün. Muhtemelen bu yıl da hayatta kalacağım, ne gerek varsa artık. Umudum kıyametin gerçekten kopuyor olması, o zaman kesin ölürüm. Daha fazla anlamsız bir şekilde çabalamam gerekmez. Gerçi yarım kalan birçok şey olacak... İzleyeceğim şeyler, okuyacağım kitaplar. Eh, her zaman olmayacak mı? Onları öldükten sonra, eğer iyi bir yere gidersem de yapabilirim. Her zaman bu zamana, bu dünyaya uygun olmadığıma inanmışımdır ama bu doğru değil, değil mi? Bu dünyada, bu zamanda doğmamış olsaydım çok geçmeden ölürdüm. İstediğim bu değil mi ki? En başta dünyada sevmediğim bir çok şey var. İnsanları sevmiyorum, hayatı sevmiyorum... Hm? Her zamanki depresif düşünceler değil, dedim ama sonuç yine oraya geldi ha? Belli ki biraz doluymuşum. Eh, neyse, kendi kendime bulanık bir suda debelenip durmaya devam edeceğim, ölüm beni bulup oradan çıkarana dek. O zamana kadar, hayatta kalmak için elimden geleni yapacağım. Yapacak mıyım ki? Aslında ondan da emin değilim.

Bu karantina olayı ilginç oldu bak. Millet "canımız sıkıldı" diye kafayı yiyor. Ben mi? Benim yaşam tarzım zaten zorunda olmadıkça evden çıkmamak üzere kurulu; yani zaten böyle bir olay olmasa da zorunlu olmadıkça pek evden çıkmıyorum. Nedir o zorunluluklar? İşte okul, çöp atma, alışveriş falan. Otururum evimde, bir şey izlerim, bir şey okurum, uyurum, uyanırım; oh, rahat. Her zamanki hayat halim zaten, benim için değişen bir şey olmadı.

Kılıç savururken ya nefes almadığımı (sadece nefes verdiğimi) ya da çok hızlı aldığımı fark ettim. Hayır zaten nasıl savurmam gerektiğini bilmiyorum, bir de nefes sıkıntısı var; şimdilik nefes ve duruş üzerine yoğunlaşacağım. Aslında talim öncesi biraz nefes egzersizi yapıyordum ama birkaç saniyelik nefes egzersizi pek bir şeye yaramıyor demek ki.

Türkiye'de film seslendirmesi yapan toplam kaç kişi var merak ediyorum. Aslında animasyonlarda, dublajlı yabancı dizilerde falan farklı sesler duymaya alışkınız ama filmlerde, özellikle de Hollywood'un torna tezgahından çıkmış birbirinin aynı filmlerde, hep aynı seslendirmeler var. Başroldeki sarışın kadının sesi hep aynı, başroldeki bağımlı umutsuz dedektifin sesi hep aynı, arabada donut yiyerek bekleyen siyahi polisin sesi hep aynı, mahkemedeki itiraz eden tipin sesi hep aynı, aile sorunları olan ergenin (gerçi dünya üzerinde ailesiyle sorunları olmayan ergen yok, o ayrı bir konu) sesi hep aynı, başrolün küçük kızı ve küçük oğlunun sesi hep aynı. Toplam on kişi falan var, Hollywood tezgahından çıkan filmleri hep bunlar seslendiriyor. Diğer seslendirmenler "Beni böyle dandik şeylerle uğraştırmayın." falan mı diyor ne oluyor anlayamadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder