Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

9 Ocak 2019 Çarşamba

Ölmedim ölmedim, koleksiyonlar ve belki birkaç şey daha

Öncelikle, yorgunluğum ara ara nüksetse de genel olarak mutlu bir ruh halindeyim. En azından karamsarlıktan çıktım, belki "amaçlarım"a ulaşabilirim. Belki... İnşallah, aslında.

Bir şeyleri toplayıp biriktirmeyi çok seviyorum. Sevdiğim şeylerin koleksiyonları olsun istiyorum. Şu anda taş (çoğunlukla deniz taşları, az miktarda karasal taş ve birkaç ham durumda mücevher -çoğunlukla pek de değerli olmayan kuvars türleri-) ve deniz kabuğu koleksiyonum var. Deniz kabuklarını çok seviyorum, deniz kabuğu koleksiyonu da oldukça ilginç. Birçok kısmını kendim topladım ama bir kısmını satın aldım. Bir natulius kabuğu, şu an koleksiyonumun en önemli eksiği. Bu arada bu koleksiyonda birkaç tatlısuya ait kabuk (çoğunlukla salyangoz) da var. Onun dışında, bir ara akvaryumda beslediğim balıkların ölülerini kurutup sakladım. Bir nevi ayrılsak da beraberiz olayı, elbette onları hayatta tutmak için çaba sarf ettim ama ölenleri de kuruttum. Bunu yapmadan önce ölü balıkları gömüyordum. Bu "su canlısı" koleksiyonunda -aslında bunu koleksiyondan ziyade bir tür "türbe", bir çeşit tümülüs olarak görüyorum.

Devam etmeden önce, tam bu yazıyı yazarken çöken ve yirmi saattir %1'de kendini sıfırlamaya çalışan bilgisayarıma bir alkış istiyorum. Allah belanı versin.

Neyse... O Tümülüste birçok akvaryum balığının yanısıra bir semender ve bir kurbağa da var. Türkiye'de en kolay bulunan iki amfibi: Ateş karınlı semender (Çin semenderi mi Japon semenderi mi onu bilmiyorum ama) ve pençeli Afrika kurbağası, tabii ki albino.

Ama ilginçtir kaplumbağalarımın hepsinin ölüsünü gömdüm. İhtiyaçlarını anladıktan sonra kızıl yanaklı şu kaplumbağası beslemedim hiç zaten, hayvan gibi yer lazım onlar için. İleride tekrar besleyebilirim amag; güzel, şekil bir akuateraryumda.

Telefondan uzun yazı yazmak iğrenç bir şey, hay senin otomatik düzeltmene... Ben düzeltiyorum asıl. Koleksiyon diyorduk... Çoğunu bizzat yaptığım güzide ok koleksiyonumu da unutmamak lazım tabii. O da genişleyecek, süper bir koleksiyon olacak.

Gelecekte bıçak-kılıç koleksiyonu yapmayı istiyorum, bıçakları ve kılıçları çok seviyorum. Uzunkılıç, meç, yalmanlı kılıç, burmalı kılıç, Jian, katana... Hepsi çok güzel. Mutfak bıçakları, hançer ve kamalar ama özellikle kamp ve av bıçakları. Onlar en güzelleri... Elbette bu koleksiyonda ortamı tamamlayacak mızrak, savaş baltası, kalkan gibi şeyler önemli.

Onun dışında geleneksel kıyafetler... Sadece Türk tipi kıyafetler değil; Avrupa ve Uzakdoğu, özellikle Uzakdoğu geleneksel giysileri de çok güzel.

Uzunkılıç falan demişken şu sıralar fantastik bir evrende kaotik nötralize karakterlerin hikayesini anlatıyorum, hikaye nereye gidiyor belli değil... Evren dallanıp budaklanıyor, karakterler yerinde sayıyor. Yazmanın farklı amaçları vardır... Mesela Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin yazarı George R.R. (bunlar neyin R'si ola ki?) Martin savaş karşıtlığı için yazıyor. Benim amacım sadece evren oluşturmak, sınırsız hikayenin anlatılabileceği bir evren.

Tabii diyebilursiniz madem önemli olan evren, neden karakterlerin yerinde sayması seni rahatsız ediyor? Çünkü kitabın sonu ve evrenin karakterlerden sonraki hali şimdiden belli, karakterlerin gelişimi ve yaptıkları bunda önemli rol oynuyor.

Şimdi evreni filan geçelim... Ben ev-tipi bir doğaseverim, bunu fark ettim. Yani şöyle: ormanın ortasında, tercihen göl kıyısında evim, tercihen ahşaptan evim olacak ama ev olacak sonuçta. Pek çadır-tipi değilim. Tabii çadır var çadır var... Beş mevsimlik, güzelce hava alan, ısı yalıtımlı bir çadırla da memnun olurum. Bu arada 2018-2019 yaptığım tüm kamplar yazısı var, 2019 sonunda gelecek. 2018 kısmı çok boş ve planlamayla geçtiği 2019'u dahil ettim. Aslında bir yurt-çadırla da oldukça mutlu olabilirim ama yapımı neredeyse evden farksız zaten. İleride, köyde (duruma göre başka bir yerde de olabilir) yaptırdığım ahşap evin bahçesinde güzel, büyük bir yurt çadırı olacak ama... Tabii o evi yaptırabilecek kadar kazanacağım da, mimar dediğim gibi çizecek de... Ohoo, ölme eşeğim ölme. Bir de şu onaylama, izin filan zımbırtıları var. Bir bize var ama nedense Ali Ağaoğlu'na yok. Sebep? Adam zengin. Sonra zenginsen her şeyi yapabiliyorsun deyince yapamadığın ne var diyorsunuz. Delirttiniz ulan beni...

Bir de ben üninin ilk senesinde inkılaptan nasıl geçtim lan? Ne dersi dinledim ne sınava çalıştım, bir de üstüne yakın tarih (16. Yy.dan sonrası) en kötü olduğum tarih kısmıdır. Bayağı da iyi not almışım.

Neyse... Hadi ben kaçtım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder