İnanılmaz derecede saçmalayasım var şu sıralar. O zaman başlıyorum.
Topluluğa yemek yapmakla bir sorunum yok; gaza gelebiliyorum ama sırf kendime yemek yapmak tam bir eziyet. Neden? Çünkü eeeh dediğim için tadı da güzel olmuyor. Hayır, şerefsiz beğenmiyor da yemekleri, ben de eeeh senle mi uğraşacağım, diyip kendime yemek yapmaktansa hazırları tüketmeyi tercih ediyorum; ama mesela geçen gün akrabalar vardı, Asoiaf usulü ballı tavuk yapasım geldi, yaptım. Kendim tek olsam "Lan senle mi uğraşacağım..." derdim; bir de malzemelerin çürüyüp gitmesi var tabii. Ballı tavuk demişken; Ortaçağ'dan beri Avrupa kraliyet ve zengin sofralarında beyaz et çoğu zaman ballı olarak sunulur; envai çeşit tarif var. Sadece tavuğu balla kaplayıp öylece kızartırsan da ballı tavuk oluyor; ballı ayrı bir sos yapıp üstüne dökersen de, mürdüm erikli yaparsan da...
Yamada-kun no 7-nin no Majo'nun mangasını okuyorum; lan ben animeyi bitirmek için cadı güçlerinden kurtulduklarını sanıyordum; meğer mangada da alakalıymış. Spoiler kısmına girersem de aslında yok olmamış. Kendiniz gidip okuyun, daha çok ayrıntı vermeyeceğim.
Onun dışında Filmler ve Filimler'in Hile adlı dizisini izlemekteyim şu sıralar, hayvan gibi heyecanlandırıyor.
Öne Çıkan Yayın
Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)
İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~
19 Temmuz 2018 Perşembe
17 Temmuz 2018 Salı
Eti Karam Bambaşkadır & Caretta caretta vs. Burduricus
Eveeeet, geldik efendim kah saçmaladığım kah bir şeyler dediğim saçma sapan videolardan birine. Evet, video; yazı mı sanmıştınız? Benim ne zaman yazdığımı gördüğünüz? Bu saçmalığı daha fazla uzatmadan esas saçmalığa geliyorum.
Eti Karam Gurme diye bir çikolata var, bitter. Sloganları "Bitter vardır, Eti Karam bambaşkadır." Lan hakkatten de başkaymış ya la. La bu ne la... Bitteri hiç sevmediğim halde hastası oldum bu çikolatanın.
Evet, geldik diğer konumuza. Türkiye'de gezmek istediğim yerler konusunda araştırma yaparken rotamı Kaş'a kaydırdım, lan çok güzel yerler varmış ya. Kendiniz araştırın, ben kaynağımı ve öğrenimimi açıklamayacağım. Çünkü neden, çünkü gıcıklık, itlik, kopukluk.
Bir de Burdur'da Lisinia doğal yaşam köyü ve Muğla'da Dekamer var. Neymiş ne değilmiş kendiniz araştırın.
Onun dışında da bir sürü planım var; Eskişehir, Aydın, Van ve Bolu'yu kapsayan.
Eti Karam Gurme diye bir çikolata var, bitter. Sloganları "Bitter vardır, Eti Karam bambaşkadır." Lan hakkatten de başkaymış ya la. La bu ne la... Bitteri hiç sevmediğim halde hastası oldum bu çikolatanın.
Evet, geldik diğer konumuza. Türkiye'de gezmek istediğim yerler konusunda araştırma yaparken rotamı Kaş'a kaydırdım, lan çok güzel yerler varmış ya. Kendiniz araştırın, ben kaynağımı ve öğrenimimi açıklamayacağım. Çünkü neden, çünkü gıcıklık, itlik, kopukluk.
Bir de Burdur'da Lisinia doğal yaşam köyü ve Muğla'da Dekamer var. Neymiş ne değilmiş kendiniz araştırın.
Onun dışında da bir sürü planım var; Eskişehir, Aydın, Van ve Bolu'yu kapsayan.
8 Temmuz 2018 Pazar
Türk Yazı Sistemlerinin Tarihi Gelişimi
1) İSKİT-HUN YAZISI
Evet, sanılanın aksine Türkler'in ilk yazısı Orhun alfabesi değildir; Orta Asya'da İskit kurganlarında iki satırlık İskitçe bir yazı, Avrupa'da da aynı yazıdan Hunca ve Macarca metinler bulunmuştur. Bu yazı sağdan sola yazılmaktadır.
2) YENİSEY YAZISI
Hun yazısı geliştirilerek Göktürkçe'nin ilk formu olan bu yazı ortaya çıkmıştır. Bazen de bilerek tamgalar değiştirilmiştir, resimler basitleştirilerek tamga haline getirilmiştir. Bu yazı sağdan sola da soldan sağa da yazılabilmektedir ama soldan sağa yazmaya daha uygundur.
3) ORHUN TAMGALIĞI
Geldik herkesin Göktürk alfabesi olarak bildiği Orhun'a. Orhun yazısı, Yenisey yazısının kendi kendine değişmesi ve bazen de bilinçli olarak tamgaların değiştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Bu yazı sağdan sola da soldan sağa da yazılabilmektedir ama sağdan sola yazmaya daha uygundur.
4) ANTİK UYGUR YAZISI
Sanılanın aksine Türkler bir anda Orhun yazısından pat diye Arap alfabesine geçmemiştir. Uygurlar, Çin ve Hint metinlerini daha kolay çevirebilmek için Çin, Hint ve Antik Fars alfabelerini temel alıp bu alfabeyi geliştirdiler. Bu alfabe Karahanlılar döneminde de kullanılmıştır, Cengiz Han ise bu alfabeyi temel alarak geleneksel Moğol alfabesini yaptırmıştı. Bu yazı yukarıdan aşağı harfler birbirine birleştirilerek yazılır ve kağıdın sağından başlanır. Bu arada Çinli, Koreli ve Japonlar da batılılaşma hareketlerinden önce kağıdın sağından başlardı.
5) KURAN ELİFBASI
Karahanlıların son dönemlerinde Kuran harfleri, harekeler ile birlikte alındı. Eh, takdir edersiniz ki bu Türkçeye çok da uygun bir alfabe değildi.
6) İRAN ALFABESİ
Arapça temel alınarak Farsçaya uygun şekilde yapılmış bu alfabe, Selçuklu boyunca kullanılmıştır. Türkçeye %60 oranında uygun bir alfabedir zira Arapça'da bulunmayan G sesi ve birkaç ek ses de vardır. İranlılar okunuş kurallarını tümüyle değiştirmiş, yeni harfler eklemiş ve bazı harflerin şeklini değiştirmişti. İran'da hâlâ bu yazı kullanılır.
7) OSMANLI ELİFBASI
Osmanlılar, İran Alfabesinin yazım ve okunuş kurallarını biraz değiştirdiler, yeni harfler ekleyip bazı harfleri çıkarttılar, bazı harflerin yazımını değiştirdiler ve Türkiye Türkçesi'ne %90 oranında uygun yeni bir alfabe ürettiler.
9) TÜRK-LATİN ALFABESİ
Bunun tarihini biliyorsunuz zaten. Yalnız bilmediğiniz şey şu: Bu yazı, sanılanın aksine Türkiye Türkçesine %100 uygun değildir, %93 oranında uygundur. %100 oranında uygun olması için şu harfleri de ihtiva etmesi gerekirdi ama bu harfler yok: Ä, Ë, Ƒ (Türkiye Türkçesinde iki F sesi vardır: Biri eskiden beri olan üfleme, rüzgar benzeri F yani burada gösterdiğim kancalı harf, ikincisi Arapça ve Farsça kökenli veya P'den dönüşmüş kalın F), Ƣ (Ğ yumuşak bir harftir ama onun serti de Türkiye Türkçesinde bulunmaktadır), X (Kalın, gırtlaktan çıkan bir H. Türkçede dört çeşit H vardır: Biri Arapça kökenli yumuşak H, biri yine Arapça kökenli sert H, biri Ⱪ harfinden dönüşümle oluşan H yani burada X ile gösterdiğim harf, diğeri de üfleme, ohlama benzeri seslerden çıkan aşırı yumuşak H), Ï (Türkçe'de Yı ve Yi diye sesler başlangıçtaysa aslında yoktur, bunlar ï diye belirttiğim harftir. Yılan değil, Ïlan; ama meseli İyi sözü Ïi ya da İï şeklinde ifade edilemez çünkü ondaki Y serttir), Ⱪ (Türkçede ince K sesi, Arapça kökenli Q sesi ve eski Türkçede de olan Ⱪ sesi olmak üzere üç K sesi vardır), Ñ (Göktürkçe ng diye yazılan ses aslında tek sestir ve Latin alfabesinde böyle ifade edilir), Ň (Bu da birleşik Ny sesidir, günümüz Türkiye Türkçesinde pek örneği kalmasa da hâlâ yaşamaktadır), W (Türkçede iki çeşit V sesi vardır: Biri B, P gibi seslerden bozma ve bugün bildiğim V, diğeri de Arapça kelimelerde bulunan ayrıca Ğ'den dönüşümle ya da üfleme benzeri doğal seslerle de ortaya çıkabilen açık V, yani W).
Bunlar haricinde Ṡ, Ḋ, Ṫ ve Ż harfleri de Arapça kökenlidir ama Türkçede asla doğru ses değerleriyle kullanılmadıkları için gerek yoktur. Hatta Osmanlıca, büyük oranda bu harfleri ayıklamamaktan kaybetmiştir.
10) TÜRK KİRİL ALFABESİ
Sovyetler döneminde Ruslar, Türk ve Moğollara kiril alfabesini dayattılar; kullanan her halk da diline uygun biçimde bu alfabeyi düzenledi.
11) DIŞ TÜRK LATİN ALFABELERİ
Türkiye'nin Latin alfabesi etkisi, Azeriler, Türkmenler ve Özbekler'in kendi dillerine uygun olarak Latin kökenli alfabelere geçmelerini sağladı. Bu alfabeler Türkiye Türkçesi'ne belli bir oranda, kendi lehçelerine ise %99 uygundur. Şimdi baktım da Kazaklar da Latin kökenli alfabeye geçmiş.
12) UNİFORM TÜRK ALFABESİ
http://www.wiki-zero.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvT3J0YWtfVMO8cmvDp2VfYWxmYWJlc2k
Tüm Türk lehçelerinde kullanılması için, Türkçeye ucundan kıyısından bulaşmış her türlü ses değerini ifade edecek bir alfabedir. Henüz tamamlanmamıştır ve üstünde tartışmalar vardır.
Hun yazısının Macar alfabesiyle Latinizasyonu. Şuradan kolaylıkla bu harflerin Türkçe değerlerine ulaşabilirsiniz: http://www.wiki-zero.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvTWFjYXJfYWxmYWJlc2k |
2) YENİSEY YAZISI
Yenisey alfabesinin Kırgızca'ya uyarlanmışı, çoğu harf aynı ama Göktürk Yeniseyi ile arasında biraz fark da var. İnce B yani B2 Göktürk Yenisey'inde daha süslüdür mesela. 1 numaralı harfler kalın, 2 numaralı harfler ince. |
3) ORHUN TAMGALIĞI
OU dediği O ve U, ÖÜ dediği de Ö ve Ü sesi veriyor; yanlış olmasın. |
4) ANTİK UYGUR YAZISI
W/V'den hemen sonraki Ğ, üstünde im olan kalın Z, X=H, Q kalın K, üstü imli C=Ç, üstü imli S=Ş |
5) KURAN ELİFBASI
Karahanlıların son dönemlerinde Kuran harfleri, harekeler ile birlikte alındı. Eh, takdir edersiniz ki bu Türkçeye çok da uygun bir alfabe değildi.
6) İRAN ALFABESİ
Arapça temel alınarak Farsçaya uygun şekilde yapılmış bu alfabe, Selçuklu boyunca kullanılmıştır. Türkçeye %60 oranında uygun bir alfabedir zira Arapça'da bulunmayan G sesi ve birkaç ek ses de vardır. İranlılar okunuş kurallarını tümüyle değiştirmiş, yeni harfler eklemiş ve bazı harflerin şeklini değiştirmişti. İran'da hâlâ bu yazı kullanılır.
7) OSMANLI ELİFBASI
Rika yani günlük hayatta sık kullanılan hat. Klasik Kuran tarzı harflere ise matbu hat denirdi ve ancak basımlarda kullanılırdı. |
9) TÜRK-LATİN ALFABESİ
Bunun tarihini biliyorsunuz zaten. Yalnız bilmediğiniz şey şu: Bu yazı, sanılanın aksine Türkiye Türkçesine %100 uygun değildir, %93 oranında uygundur. %100 oranında uygun olması için şu harfleri de ihtiva etmesi gerekirdi ama bu harfler yok: Ä, Ë, Ƒ (Türkiye Türkçesinde iki F sesi vardır: Biri eskiden beri olan üfleme, rüzgar benzeri F yani burada gösterdiğim kancalı harf, ikincisi Arapça ve Farsça kökenli veya P'den dönüşmüş kalın F), Ƣ (Ğ yumuşak bir harftir ama onun serti de Türkiye Türkçesinde bulunmaktadır), X (Kalın, gırtlaktan çıkan bir H. Türkçede dört çeşit H vardır: Biri Arapça kökenli yumuşak H, biri yine Arapça kökenli sert H, biri Ⱪ harfinden dönüşümle oluşan H yani burada X ile gösterdiğim harf, diğeri de üfleme, ohlama benzeri seslerden çıkan aşırı yumuşak H), Ï (Türkçe'de Yı ve Yi diye sesler başlangıçtaysa aslında yoktur, bunlar ï diye belirttiğim harftir. Yılan değil, Ïlan; ama meseli İyi sözü Ïi ya da İï şeklinde ifade edilemez çünkü ondaki Y serttir), Ⱪ (Türkçede ince K sesi, Arapça kökenli Q sesi ve eski Türkçede de olan Ⱪ sesi olmak üzere üç K sesi vardır), Ñ (Göktürkçe ng diye yazılan ses aslında tek sestir ve Latin alfabesinde böyle ifade edilir), Ň (Bu da birleşik Ny sesidir, günümüz Türkiye Türkçesinde pek örneği kalmasa da hâlâ yaşamaktadır), W (Türkçede iki çeşit V sesi vardır: Biri B, P gibi seslerden bozma ve bugün bildiğim V, diğeri de Arapça kelimelerde bulunan ayrıca Ğ'den dönüşümle ya da üfleme benzeri doğal seslerle de ortaya çıkabilen açık V, yani W).
Bunlar haricinde Ṡ, Ḋ, Ṫ ve Ż harfleri de Arapça kökenlidir ama Türkçede asla doğru ses değerleriyle kullanılmadıkları için gerek yoktur. Hatta Osmanlıca, büyük oranda bu harfleri ayıklamamaktan kaybetmiştir.
10) TÜRK KİRİL ALFABESİ
Kırgız Kiril alfabesi. |
11) DIŞ TÜRK LATİN ALFABELERİ
Türkiye'nin Latin alfabesi etkisi, Azeriler, Türkmenler ve Özbekler'in kendi dillerine uygun olarak Latin kökenli alfabelere geçmelerini sağladı. Bu alfabeler Türkiye Türkçesi'ne belli bir oranda, kendi lehçelerine ise %99 uygundur. Şimdi baktım da Kazaklar da Latin kökenli alfabeye geçmiş.
12) UNİFORM TÜRK ALFABESİ
http://www.wiki-zero.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvT3J0YWtfVMO8cmvDp2VfYWxmYWJlc2k
Tüm Türk lehçelerinde kullanılması için, Türkçeye ucundan kıyısından bulaşmış her türlü ses değerini ifade edecek bir alfabedir. Henüz tamamlanmamıştır ve üstünde tartışmalar vardır.
2 Temmuz 2018 Pazartesi
Büyük Proje İçin Malzemeler Toplanıyor
Bir süredir, aslında uzun süredir bir projem vardı: Evi minyatür bir hayvanat bahçesine çevirmek.
Bunun için daha önce yaptıklarım:
1) Akvaryum kurmak (Bozmak, tekrar kurmak, farklı konseptler, bu işin ruhunda var bu) Şimdiye dek çiklit (ki bu benim projem değildi, bu akvaryum çiklit için yetersiz dediğim halde babam ısrar etti), Japon balığı, yırtıcı (Frenatus, ters yüzen çöpçü, kerevit, bir kaç tür daha vardı sanırım), bitkili karides (salynagoz ve lepistes de vardı), yerli tatlısu (Renkli sazan ve Aspius aspius), tropik bitkili, yarı-tropik bitkili, karma olarak birçok akvaryum kurdum; ayrıca birkaç paludaryum deneyimim de oldu.
2) Salyangoz bakmak (Fiyasko no. 1. Bahçe salyangozları yem kabul etmedi.)
3) Peygamberdevesi bakmak (Fiyasko no. 2. Muhtemelen şartlar sağlanamadı ya da zaten ömürlerinin son demlerindeydiler.)
4) Kaplumbağa bakmak. Klasik kırmızı yanaklılara ek olarak Çin yumuşak kabuklu kaplumbağası da baktım.
5) Ateş karınlı semender ve Afrika pençeli kurbağası bakmak. Bunlar da ilk maddedeki paludaryum olayına dahil.
Bunun için şu an yaptıklarım:
1) Leopar geko bakmak.
2) Un ve morio kurdu bakmak.
Ama esas işim bundan sonra başlıyor. Kahverengi ev cırcırları bakmaya başlayacağım, bunun için yaptıklarım:
Kabı hazırladım.
Torf ve fısfıs aldım.
Yapacaklarım:
Kedi ya da köpek maması almak.
Su kristali almak. (Cırcırlarla birlikte)
Ve ev cırcırları işi tamam olduğunda işi çıyan ve bulabilirsem akrep yönünde geliştireceğim.
Öte yandan akvaryumdan, sudan kopamıyorum bir türlü. Gökçeada'da teke karidesleri kalbimi çaldılar, bir nano deniz akvaryumu kuracağım. Bunun için sadece cama cam bir akvaryum almam ve bir Protein ayrıştırıcı yapmam gerekiyor.
Diğer malzemelerim tamam. Teke karideslerine ek olarak Gökçeada'da domates anemonları (Actinia equina), çeşitli mercan ve anemonlar, hiç canlı olarak görmediğim halde iki kez kıyıya vurmuş halde gördüğüm mantar mercanları (muhroom coral; Fungiidae), güzel ve küçük dip balıkları ve inanılmaz güzel kabuk renklerine sahip deniz salyangozları ile keşiş yengeçleri (hermit crab) var. Yani %100 yerli ve milli bir resif akvaryumu kurmak için önümdeki tek engel ekipmanların ithal olması ama canlılar tamamen bize ait olacak. Zaten oldum olası yerli sürüngen ve deniz balıklarını yabancılardan daha çok sevmiş, daha güzel ve gösterişli bulmuşumdur. Bizde dülger var bir kere, yani Kuhlia mugil denen balığa dibi düşen yabancılar, bizim karagöz namlı Diplodus vulgaris'i görseler bir daha K. mugil'in yüzüne bakmazlar. Hele dülger namlı Zeus faber, arovanadan da tetik balıklarından (Triggerfish) da Acreichthys radiatus'tan da daha gösterişli.
Bunun için daha önce yaptıklarım:
1) Akvaryum kurmak (Bozmak, tekrar kurmak, farklı konseptler, bu işin ruhunda var bu) Şimdiye dek çiklit (ki bu benim projem değildi, bu akvaryum çiklit için yetersiz dediğim halde babam ısrar etti), Japon balığı, yırtıcı (Frenatus, ters yüzen çöpçü, kerevit, bir kaç tür daha vardı sanırım), bitkili karides (salynagoz ve lepistes de vardı), yerli tatlısu (Renkli sazan ve Aspius aspius), tropik bitkili, yarı-tropik bitkili, karma olarak birçok akvaryum kurdum; ayrıca birkaç paludaryum deneyimim de oldu.
2) Salyangoz bakmak (Fiyasko no. 1. Bahçe salyangozları yem kabul etmedi.)
3) Peygamberdevesi bakmak (Fiyasko no. 2. Muhtemelen şartlar sağlanamadı ya da zaten ömürlerinin son demlerindeydiler.)
4) Kaplumbağa bakmak. Klasik kırmızı yanaklılara ek olarak Çin yumuşak kabuklu kaplumbağası da baktım.
5) Ateş karınlı semender ve Afrika pençeli kurbağası bakmak. Bunlar da ilk maddedeki paludaryum olayına dahil.
Bunun için şu an yaptıklarım:
1) Leopar geko bakmak.
2) Un ve morio kurdu bakmak.
Ama esas işim bundan sonra başlıyor. Kahverengi ev cırcırları bakmaya başlayacağım, bunun için yaptıklarım:
Kabı hazırladım.
Torf ve fısfıs aldım.
Yapacaklarım:
Kedi ya da köpek maması almak.
Su kristali almak. (Cırcırlarla birlikte)
Ve ev cırcırları işi tamam olduğunda işi çıyan ve bulabilirsem akrep yönünde geliştireceğim.
Öte yandan akvaryumdan, sudan kopamıyorum bir türlü. Gökçeada'da teke karidesleri kalbimi çaldılar, bir nano deniz akvaryumu kuracağım. Bunun için sadece cama cam bir akvaryum almam ve bir Protein ayrıştırıcı yapmam gerekiyor.
Diğer malzemelerim tamam. Teke karideslerine ek olarak Gökçeada'da domates anemonları (Actinia equina), çeşitli mercan ve anemonlar, hiç canlı olarak görmediğim halde iki kez kıyıya vurmuş halde gördüğüm mantar mercanları (muhroom coral; Fungiidae), güzel ve küçük dip balıkları ve inanılmaz güzel kabuk renklerine sahip deniz salyangozları ile keşiş yengeçleri (hermit crab) var. Yani %100 yerli ve milli bir resif akvaryumu kurmak için önümdeki tek engel ekipmanların ithal olması ama canlılar tamamen bize ait olacak. Zaten oldum olası yerli sürüngen ve deniz balıklarını yabancılardan daha çok sevmiş, daha güzel ve gösterişli bulmuşumdur. Bizde dülger var bir kere, yani Kuhlia mugil denen balığa dibi düşen yabancılar, bizim karagöz namlı Diplodus vulgaris'i görseler bir daha K. mugil'in yüzüne bakmazlar. Hele dülger namlı Zeus faber, arovanadan da tetik balıklarından (Triggerfish) da Acreichthys radiatus'tan da daha gösterişli.
Kuhlia mugil |
Karagöz ağa. |
Tetik balıklarından biri. |
A. radiatus |
Bizim dülger, nam-ı diğer "Balıkların kralı" |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)