Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

29 Nisan 2023 Cumartesi

Klasik Anime Muhabbeti, Çok da Şey Bir Şey (Ney? Ney Değil Zurna.) Değil... Ha Bir de Arada Ejderin Mührü (Editörüm Olacak Geri Zekalının Katlettiği Kitap) Hakkında Birkaç Cümle

Boku no Kokoro no Yabai Yatsu hakkında ne düşüneceğimden tam olarak emin değilim... Hayır izleyeceğim ama "esas kıza âşık olduğunun farkında olmayan sınıfın sessiz çocuğu" (Sınıfın sessiz çocuğu klişesini bilmeyen kalmamıştır herhalde, değil mi?) x "modellik yapan, aşırı güzel ama aynı derecede salak kız" (En azından sarışın değil, bu da bir şeydir. En azından sarışın değili sarışın sevmediğimden demediğimin farkındasınızdır umarım. Gerçi gerçekten sarışın sevmem ama mesele bambaşka.) temasını dünyanın en iğrenç, buz gibi şakalarıyla -ki ben soğuk espridir, kelime şakasıdır vs. severim yani- ne kadar sürdürebilecekler acaba? Bir aşamada "arka sıradaki üçlü"ye (bizde dörtlüdür bu ama bu animede üçlü) biraz fazla güvenecekler gibime geliyor.

Tonikaku Kawaii'nin ikinci sezonu da birinci sezonla aynı: İzlerken insanın içi yaşama isteğiyle doluyor, bölüm bitince "Ulan hayat..." oluyorsun. Yani ben oluyorum, sizi bilemem. Hiç sevgilim olmadığından herhalde. Yalnız bu sezonun ilk bölümü mangada yoktu, varsa da daha Türkçeye çevrilmemiş fazlasıyla ileri kısımlarında var. Belki çeviri atlanmış olabilir ama olduğu hâlde unuttuğumu pek sanmıyorum. Sonrasında standart, mangada olan bölümlere ve sıraya (Gerçi sıra olmayabilir. Malum bu tür animelerde sıralama bazı bölümler, olaylar ve sahneler dışında pek de önemli olmuyor.) döndüler.

Kuma Kuma Kuma Bear da işte her zamanki gibi. "SoL komedi isekai"ın kölesi olduğumu zaten biliyorsunuz. Yalnız ya benim gülmeye aşırı derecede ihtiyacım var ya da bu sezon mizah anlamında ilk sezondan daha iyi. Facebook'taki kara mizah, tezek ("shitpost") vs. sayfalarında/gruplarında takıla takıla mizah algım çarpılmış, olur olmadık her halta gülmeye başlamış da olabilirim tabii. Acaba hangisi?

Spy Kyoushitsu'nun o kadar dandik bir çeviri takvimi vardı ki son bölümü izleyemedim. Ben bunu daha sonra tam olarak izleyeceğim, bu nedir ya? Şu siktiğimin çevirilerini zamanlı atsanıza aq? Biz niye manyak gibi bölüm kaçırıp kaçırmadığımızı takip etmeye çalışalım? Uzun zaman sonra atıyorsan da toplu atma, teker teker at da kaçtan başladın anlayalım. Hayır bir de çeviri takvimi bu kadar dandik olmasa sıradan çerezlik bir seri olarak izleyip geçer, sonrasında serinin adını bile zar zor hatırlardım ama sizin yüzünüzden ta sıfırdan izlemem gerekecek. İş mi yani bu? Balçıkçacı ("Slime" için yapılan muhteşem "balçıkça" çevirisi kaynaklı bir kez daha Stardew Valley çevirmenlerine buradan bir teşekkürü Youtube "slime"ı ile "fantastik evren slimeı" arasındaki farkı bilen herkes için borçlu olduğumuzu belirtmek istiyorum. Belirttim.) çocuğun (Kami-tachi bilmem ne otoko falan...) 2. sezonunun da çeviri takvimi gecikiyor (zaten geç başlanmıştı) ama bölüm kaybolacak, insana manyak gibi "Lan ben bölüm atlamadım değil mi?" diye önceki bölümlere baktıracak biçimde dandik ilerlemiyor. Dandiklikle gecikme arasında çok büyük fark var.

Isekai wa Smartphone to Tomo ni 2. sezonunun çıkmasını asla beklemediğim bir animeydi ama çıkmış. Bu anime benim için garip bir konumda ya... Bak aslında aşırı kötü, biliyorum ama yine de seviyorum. En sevdiğim harem animelerinden biri hatta. Leadale serisi öyle değildi bak, o gerçekten güzeldi ama bu kendi janrının (İsekai harem SoL. Evet, bu üç kelime tek bir janrı tanımlıyor.) yüz karası serilerden biri olmasına rağmen bayağı seviyorum. Buna karşı objektif olamam ben, dolayısıyla yorum falan da yapmayıp 2. sezonu sessiz sedasız izleyeceğim. İlk sezonda da hangi kızı destekleyeceğimi bilememiştim zaten, neyse ki bu bilememezliğe daha fazla gerek yok. 

Oshi no Ko zaten.... Yani, mangayı okuyanların çoğu için sezonun favorilerindendi. Bu arada uzun zaman sonra ilk kez doğru düzgün, tam ve mangadakiyle olabildiğince aynı biçimde yapılmış bir anime görüyorum, o da iyi geldi. Bu arada elimdeki bölüm birikmeleri (sezon başında meşguldüm de) nedeniyle yaptığım ertelemeler sonucunda muhtemelen bu, bu sezon izleyeceğim iki "as" animeden (yani 2. sezon, 3. sezon, spin-off vs. olmayan animelerden) biri olacak. Renk geçişleri falan acayip iyi bu arada, renklendirme işiyle her kim ilgileniyorsa renklerin ve tonların insan psikolojisi üstündeki etkilerinden iyi anlıyor. Mangada da benzer "kararma" sahneleri vardı diye hatırlıyorum (ama emin değilim), yine de o manga sonuçta. Mangada siyah beyazı gölge rengine çevirdiğinde hallediyorsun ama renklendirme bambaşka bir olay. Lan daha birinci bölümü bile bitirmedim ama renk (ve efekt) geçişleri harbi aşırı iyi lan. Çizim yapma geçmişim var benim, bu tür şeyler benim için önemli. Hikâye önemsiz mi? O da önemli, hatta çizimlerden daha önemli. Kitap çıkarmış insanım sonuçta. Öte yandan yazarlık ciddi bir titr, öylece üstüme alabileceğim bir şey değil. Bu da kitaptan alıntı, başkarakterin cümlesi. Ben bu cümleye yazarlıktan sonra parantez içinde "çizerlik de" ekliyorum. Şu "yenileme ve düzeltme" işinin tam anlamıyla çıkmaza girmiş olması acayip sinirimi bozuyor. Ta sonunda ikinci bir internet sitesi açıp kitaplarımı orada yayımlayacağım, yeter lan. Yazarlık zaten -hele de bizim ülkede- kazandıran bir iş değil, zaten ben roman yazma işinin bir meslek olarak görülmesine de karşıyım; dolayısıyla yazma işini para kazanmak için yapmıyorum. Öyle olsa gidip dandik, onu yapabilecek birine zaten söylemenin bir anlamının olmadığı ve bu kitaplardan medet umacak kadar çaresiz olanların isteseler de gerçekleştiremeyeceği tavsiyelerle* dolu kişisel gelişim kitaplarından birkaç tane yazar, böylece kolayca yayınevi de bulurdum ve editörle yayınevinin yaptığı dandik değişiklikler, ortadan bölünerek anlamsız hâle getirilmiş cümleler (Hayır bir de bunlar yüzünden Türkçe bilmemekle suçlanacak kişi editör değil bizzat benim ya, en çok da o kanıma dokunuyor.) falan zaten yazdığım şeyden etimle kemiğimle nefret edeceğimden zerrece umurumda olmazdı. Bu arada Oshi no Ko'nun ilk bölümünün 1,5 saat olduğunu görünce "Oha ama artık!" demiştim ama bölüm bitirince şunu diyorum ki bu, doğru bir stratejiydi.

*Hayat adil değil. Bazılarımızın patronlar altında, iş arkadaşları yanında para kazanması gerekiyor ve o kişiler "toksik insanları hayatınızdan çıkarın" tavsiyesinin uygulanabileceği kişiler değil. Aile evinde yaşayan bir işsizseniz ana babanızı da ne kadar toksik olurlarsa olsunlar hayatınızdan çıkarmanız mümkün değil. Zorunlu eğitim olan bir ülkede okul okuyorsanız hocalar, okul müdürleri ve sınıf arkadaşları da ne kadar toksik olurlarsa olsunlar hayatımızdan çıkarılabilecek kişiler değil. İzole yaşayabilecek kadar zengin değilseniz bu lanet olası tavsiyeleri uygulamanızın imkanı yok ve o kadar zenginseniz de zaten "kitap" demenin kitaplara hakaret olduğu bu gereksiz metinlerle işiniz olmaz. Ha o zaman da psikologla psikiyatrla işiniz olabilir ama konu bu değil.

Ousama Ranking'in de 2. sezonunu asla beklemiyordum. Bir de hikâye bitmemiş miydi ya? 1. sezonda atladıkları yerleri mi gösteriyorlar (Orijinal değil miydi ki bu?), tam olarak ne gösteriyorlar?

O değil de Yuru Camp'in filmi çıkmadı la? Çıktıysa niye çevrilmedi? Gidip İngilizce çevirisi var mı ona bir bakayım ben.

Mahoutsukai no Yome'nin 2. sezonundan önce 3 bölümlük bir OVA (OVA mı? OVA galiba.) serisiyle 1. sezonun sonunda yarım kalan hikâyeyi tamamladılar, ki bence bu da doğru bir stratejiydi. 2. sezonu direkt oradan başlatıp sonra "Chise'nin okul yılları" konusuna geçselerdi geçiş biraz sert olurdu. Ranobede/mangada (Bunun aslının ne olduğundan emin değilim.) nasıldı ona da bir bakmak lazım tabii. Bu arada Türkçe çeviride "kolej" diye çevrilmiş ama İngilizcedeki "college" ve Türkçedeki "kolej" aynı şey değil. Bizde kolej lise dengi bir okul, yani bir "lise" bir de "kolej" var ama İngilizcede o okul "highschool" iken bir "university" bir de "college" var ki biz ikisine de "üniversite" diyoruz. Gerçi üniforma falan işin içine girdiğine göre bizdeki kolej olsa gerek. Bu arada evet, bizdeki kolejmiş.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

(Erdem ˁÖ. Ḫayâlî)

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

Deliniŋ teki. Iṣrārla umut ėtmeye çalışıyor. Gölgesiŋi kovalamakla mäşġūl. Erdem ˁÖ. Ḫayâlî maḫlaṣıyla kitāp* yazdı, şimdi de yayınewleriniŋ yamyamlıkları wä doğrudan yayıncılık servisleriniŋ onlardan da bätär olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitāplarıŋı yazdığı maḫlaṣı artık bloğunda da (Ewet, “blog” kälimäsiniŋ G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü

(Äjdäriŋ Mührü)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

(ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

24 Nisan 2023 Pazartesi

Gündemin Gölgesi Altında Durum Raporu ve Sezon Başı Olduğundan Anime Muhabbeti

Her şeye daha ne kadar katlanabileceğimden emin değilim. Planım yazdıklarımı tamamlayıp yayımlattıktan sonra hayatım hâlâ yarak gibiyse intihar etme fikrini ciddi bir biçimde düşünmekti... ama şu an herhangi bir şey yayımlatamıyorum da (yavşak yayınevlerinin bok yemesi yüzünden). Dolayısıyla öylece kalakaldım. "Şelale projesi" aşırı derecede yavaş ilerliyor, o kadar yavaş ki o iş tamamlanmadan kafayı kırabilirim. Sadece klasik mevsim geçişi depresifliği yaşayıp yaşamadığımdan emin değilim ama o tür bir şeyse bile bütün şartları [Aile evinde işsiz ve beş parasız (Ailemin parası benim param değil. Kaldı ki ailemin parası da şu anki ekonomide pek bir sike yarayan bir miktar değil.) kapana kısılmak, asla sevgilim olmamış olması ve geleceğe dair zaten bulanık bir çamurun içindeki umutlarımın günden güne tükenmesi (Porno ve hentai ile ömrümü çürütüyorum. Ne uğruna? Bir gün gerçekten kullanma fırsatım olursa arıza çıkarıp çıkarmayacağı meçhul olan malum bir uzvu tatmin etmek! Sikeyim böyle hayatı. "Dile vurmak" diye buna deniyor, gördüğünüz gibi.), şerefsiz yayınevlerine karşı aradığım çıkış yolu hakkındaki endişelerim, aile evi durumundan bağımsız olarak işsizlik (Youtuber, Twitch yayıncısı falan bile olamıyorum amk. Neden? Çünkü ses var. Ne sesi? TV sesi amk, başka ne olacak? Lanet olası televizyonun lanet olası açılma sesine bile katlanamayacak duruma geldim. Oradaki "lanet"ler "fuck" anlamındaki lanetler, evet.), ha evet parantezi yazınca hatırladığım gibi her gün yarak kürek dizilere maruz kalmak ve bunlardan mümkün mertebe korunmaya çalışırken günün hiçbir şey yapamadan heba olması, hoparlör fetişisti karga müezzin, ekonominin yarağı yemiş olması, bu şartlar altında seçime kadar sanki hiç var olmamış gibi davransalar bile kazanacak ana muhalefet kanadından durduk yere iktidarın ekmeğine yağ süren açıklamalar* gelmesi...] üst üste kattığımızda her zamankinden çok daha fazla, toparlanamayacak ölçüde dağılacağım aşamanın sınırına yakın bir biçimde yaşıyorum. Ben zaten çoktandır yarı-deli olduğumdan bunu diğer "yüzlerime" paslayıp yumuşatabiliyorum neyse ki de toplumun tamamının muzdarip olduğu konuları toplumun kalanı kadar etkin hissetmiyorum. Hissedecek olursam da topu ya hayatla mücadele yolu her haltı dalgaya vurmak olan beyni erimiş benliğime ya hâlâ çeşitli umutları olan idealist benliğime veya en olmadı kaderci, kolaycı, uymacı benliğime (Bu yavşağı bir elime geçirirsem çok fena pataklayacağım ama hep kaçıyor puşt.) atıyorum. Kendi orijinal, çürümüş, rezalet benliğim de böylece tamamen toz olmadan durabiliyor.

*AKP'lilerden beter hâle gelmiş kırmızı koyunlar bu açıklamanın varlığından muhtemelen haberdar değildir, o yüzden ben söyleyeyim: Özgür Özel'in "Ben HDP'nin biz PKK'nın uzantısıyız dediğini hiç duymadım" açıklaması. Birincisi bu açıklamaların oy oranını arttıracağına inanan kişi ya geri zekalıdır ya da iktidarın elindeki propaganda gücü hakkında hiçbir fikri yoktur, oy oranını arttırmayacağını -aksine oyları böleceğini- bildiği hâlde bu açıklamaları yapıyorsa da iktidarın maşasıdır (hani şu, kendisini katlayarak kazanabilecek iki adayı önemli bir kısmı "Belediyeyi mi kaybedelim?" gibi gereğinden fazla salakça olan çeşitli bahanelerle alta alıp seçimi kaybetmek pahasına aday olan Kılıçdaroğlu dışındaki herkesi devamlı suçladıkları şey, evet). İkincisi "Apo'nun heykelini dikeceğiz!" ve benzeri HDP açıklamaları ne lan o zaman? Ben de AKP'nin "Oy çaldık, yolsuzluk yaptık, adam kayırdık." dediğini hiç duymadım (ki evde günaşırı AKP propagandasına, her gün de sosyal medyada iktidarın rezilliklerini katlayan açıklamalara maruz kalıyorum bak, düşün); yapmamış mı oluyorlar bu durumda? Bak bu konuda bir de "HDP'nin % bilmem kaç oyu var, o yüzden terörist denemez." diye bir argüman var. Eeee hacı AKP'nin de %50 oyu var, bunlara din tüccarı demeyelim mi yani? Değiller mi? Sizin olmayan mantığınıza göre AKP de Naziler de dünyanın en meşru organizasyonları. Nazilerin de %60 mı ne oyu vardı bu arada, tam oranı hatırlamıyorum ama iktidara rakiplerine ezici bir fark atarak halk tarafından getirildiler**. O kadar oy oranları olduğuna göre Naziler de soykırımcı değil. Vallahi iyiymiş ya... Ama bir dakika unuttum, bu mantık sadece HDP'ye özel; dünyanın herhangi bir yerinde diğer partiler için geçerli değil [nedense (!)]. Ulan mevcut iktidarın bir an önce gırtlağımızdan ellerini çekmesini istemesem her şeyi içime atıp yutarak Kılıçdaroğlu'na oy vermekten vazgeçip [Gerçi durum doğrudan veya tamamen Kılıçdaroğlu'yla alakalı da değil, parti üyeleriyle (Buna üye değil de başka bir şey deniyordu sanki ama?..) liderleri her konuda aynı düşünüp davranmak zorunda değil sonuçta.] kazanma ihtimali olmadığını bildiğim Oğan'a atacağım oyu, yeter lan (siyasetin şu anki ekstra dandik durumunda değil de kafamıza göre istediğimiz adaya oy verebildiğimiz bir durumda zaten dört mevcut aday arasından seçeceğim o olurdu). Hiçbir şey yapmazsanız bile çok büyük ihtimalle seçimi kazanacaksınız [Millet altılı masaya ve/veya masanın adayına bayıldığından değil, iktidardan bıktığından. İçinde ülkenin bugünkü rezil hâlinin mimarlarından iki tanesi -ki bu iki kişiden en çok da eski AKP'liler, siyasi eksende AKP'ye yakın olan veya bir zamanlar olmuş olan kafası karışık tarafsızlar vs. nefret ediyor (bunu nereden bildiğimi üstteki satırları okuyarak rahatlıkla tahmin edebilirsiniz)- olan masanın nesini sevelim aq?] ama ısrarla "En fantastik biçimde, en yakın oy oranıyla nasıl kaybedebiliriz acaba?" deneyi yapıyor gibi davranıyorsunuz. Sonra da "Bu açıklama ne lan?" diye soran iktidarın maşası oluyor, oh ne âlâ memleket. Sikerler ama artık. Ben bizzat çok fazla kişinin sırf seçimler zora girmesin diye suskun kaldığını, tek seçeneğe mahkum edildiklerinden oylarını istemeye istemeye vereceklerini biliyorum; ve o kişiler seçimden, daha doğrusu iktidar yaptıklarının bedelini ödedikten, sonra -internet özgürlüğü vadedildiği gibi verilirse- sizden de hesap soracak.

**O da Fransızların bok yemesinden. Herhangi bir devlete Versay Antlaşması gibi bir şeyi dayatırsan sonucun bu olmamasını bekleyemezsin. Bizim Sevr'in sonucunun bu olmaması birinci olarak tüm dünyada soykırımcı, barbar pislikler olarak anılan Türklerin aslında gereğinden fazla yumuşak başlı bir millet olmasından, ikinci olarak o dönemde başımızda Hitler gibi sırf intikam hırsıyla hareket etmek yerine benzer hareketlerin sonuçlarını öngörebilecek bir lider olan Atatürk'ün olmasından. Ha bir de bizim topraklarımız paylaşılmıştı, dolayısıyla sadece eski topraklarımızı almakla yetinebiliyorduk ama Almanya'nın toprak bütünlüğü nispeten yerli yerinde duruyordu, onların toprakları değil mal varlığı paylaşılmıştı; o da var.

Çeşitli sebeplerden uzunca bir süredir pek bir şey izleyemiyordum, aslında biraz da "Nasılsa 'şelale projesi' hallolduktan sonra rahatım" rehaveti vardı ya neyse, hah işte, bayağı bir şeyi biriktirdim kenara attım; ama şimdilik sadece yeni sezonlar, spin-offlar ve gerçekten aşırı ilgi çekici olanları izleyip geri kalanı ötelemeye çalışıyorum. KonoSuba'nın Megumin için spin-offu çıkmış... çok eğleniyorum lan. Kızıl Şeytanlar her zamanki gibi aq jwslmaşs. Bu arada Megumin'in çizimi çekik gözlüymüş, daha önce fark etmemiştim. Kızıl Şeytanların nasıl "var olduğu" düşünüldüğünde çekik olmaları -veya içlerinde çekik gözlü olanların da olması- aslında normal ama ben şimdiye kadar Megumin'in göz şekline hiç dikkat etmemiştim. Bu seride mi değiştirdiler diye de düşünüyorum bir yandan ama kafalarına göre değiştirmezler herhalde, sonuçta hatunun sonradan estetik yaptıracak hâli yok (bir de Kızıl Şeytanların doğuştan gelen "chuunibyo" eğilimlerini de işin içine katarsak, KonoSuba evreninde bu mümkünse bile Yunyun dışındakiler o tür bir şeyi ya yapmayacak ya da olabildiğince abartılı yapacaktır). O değil de Megumin'in okul birincisi olmasına da ayrı patladım ama Kızıl Şeytanların nasıl bir... Irk mı lan bunlar, ne diye geçiyorlar tam olarak? Neyse, Kızıl Şeytanların tam olarak nasıl bir halk olduğu düşünüldüğünde aslında mantıklı lksamşs. Ulan ya. Harbiden çok eğleniyorum lan. Dr. Stone'un yeni sezonu da Dr. Stone'un yeni sezonu işte. Ben OVA'da veya filmde (O, OVA mıydı film miydi lan? Dümdüz sezon da olabilir.) ayaküstü kapitalizmi icat etmelerinin şokunu daha atlatamadım, durup durup ona gülüyorum. Bu sezon da Amerika'yı keşfedecekler lakkaşssşai. Bu ikisi moralimi bayağı düzeltti bu arada, tekrar biraz daha devam edebiliyorum. Gerçi o, baharın -oldukça gecikmeli de olsa- nihayet gelmesinden de olabilir. Gerçi hâlâ yazmaya devam edemiyorum, gerçi eski yazılar (özellikle Ejderin Mührü) için bazı eklemeler ve benzeri şeyler aklıma geliyor ama... Eh, şimdilik ileri dönük planlarımın sonuçlarının olumlu olmasını ummakla yetiniyorum. Hallettikten sonra gün içinde yeniden kafama göre takılabileceğim ve bu da elbette ilham için şart. Ramazan'ın bitmesinin de olumlu etki edeceğini düşünüyorum, sebeplerini tamamen açıklayamam ama öyle hissediyorum.

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

(Erdem ˁÖ. Ḫayâlî)

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

Deliniŋ teki. Iṣrārla umut ėtmeye çalışıyor. Gölgesiŋi kovalamakla mäşġūl. Erdem ˁÖ. Ḫayâlî maḫlaṣıyla kitāp* yazdı, şimdi de yayınewleriniŋ yamyamlıkları wä doğrudan yayıncılık servisleriniŋ onlardan da bätär olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitāplarıŋı yazdığı maḫlaṣı artık bloğunda da (Ewet, “blog” kälimäsiniŋ G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü

(Äjdäriŋ Mührü)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

(ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

15 Nisan 2023 Cumartesi

Durum Raporu: Onedio'nun Test vs İlişki İçerikleri, Günlük Bir Paragraf, Bir de İki Adet "Yıldızlı" Dil Dersi (Biri Türkçe Öbürü Etimoloji)

Onedio'nun beni acayip sinir eden bir özelliği var: Başka içeriklerde LGBT, translar, şu, bu vs. diye kasmadık duyar bırakmıyorlar ama ilişki vs. testi içeriklerinin %99'unda hangi cinsiyetten hoşlandığımızı sormak yerine hangi cinsiyetten olduğumuzu soruyorlar. Eee hacı, az önce eşcinsel haklarını savunmuyor muydun sen? Şimdi niye herkesin hetero olduğunu varsayıyorsun, hani eşcinseller de vardı? İşte bu yüzden SJW karşıtıyım amk; bu güruhun eşitlik de başka bir şey de umurunda değil, sadece "Bakın acayip duyarlıyım, feci iyi biriyim!" diye "virtue signalling" şekli yapma (Türkçesiyle bomboş duyar kasma) peşindeler. Ha bir de Onedio'nun alakalı alakasız her testte cinsiyetimizi sormasına da ayrı gıcık oluyorum. Bak mesela "Adını tahmin edebilecek miyiz?" testinde sorarsın tamam, eşcinselliği doğal bir şey olarak görmüyorsan (bilmiyorsanız bunlar başka içeriklerinde doğal bir şey olarak gördüklerini iddia ediyor) ilişki testlerinde de sorarsın. Neticede o kafa yapısıyla erkek seçtiysek kadınlardan, kadın seçtiysek erkeklerden hoşlanıyoruzdur. Bir de bu ilişki testlerinde hem cinsiyetimizi sorup hem de "diğer" seçeneği koyuyorlar ya, ona ayrı patlıyorum. Hacı ya direkt hangi cinsiyetten hoşlandığımızı sorup üçüncü seçeneğe de "ikisi de" koyun (Sonuçta aromantik ve aseksüel adamın [Etimoloji bilirseniz adamın eril bir kelime olmadığını biliyorsunuzdur. Gerçi adam kelimesine arıza çıkaracak çakma feministler daha doğru düzgün Türkçe bilmiyor, etimoloji nereden bilsinler?] ilişki testiyle ne işi olacak?) ya da bu testlerde böyle yaptıktan sonra hiç LGBT+-wfbkwef (en son kaç tane harf ve işaret eklendi lan buna?) duyarı kasmayın. Benim derdim hayat görüşünüz vs. değil, sadece tutarlılık. Ondan sonra en büyük LGBT++++ destekçisi de olsanız en azılı homofobik* de olsanız umurumda değil. Kendi içinde tutarlı ol, ciğerimi ye.

*Bu arada bu kelime de ayrı acayip. Neden? Çünkü "homo(s)" Antik Yunanca "aynı, eşit, benzer" demek, Mesela "homojen" kelimesinin etimolojisi de bu Antik Yunanca "homos"tan geliyor. Homoseksüel de "aynı cinsiyetten hoşlanan" anlamında. Tam olarak ayırırsak "Homo" kısmı Antik Yunanca "Homos"tan "aynı", "seksüel" kısmı Latince "sexualis" yani "cinsiyetle ilgili" (Onun kökü de Latince "sexus", cinsiyet. İngilizcedeki "sex" ve Türkçedeki "seks" kelimeleri temelde bu Latince "sexus" kelimesinden alıntı, tabii tam güzergahı çizersek Latince>İngilizce/Fransızca [orası biraz belirsiz]>Türkçe oluyor ama konu bu değil.); yani bu kelimeyi tamamen bileşenlerine ayırıp Türkçeye çevirirsek "aynı/benzer cinsiyetle ilgilenen" demek. Hah işte, "homofobi" kelimesi bu nedenle sıkıntılı bir kelime: "Fobi" kelimesi Türkçeye Fransızcadan geçse de tam köküne bakarsak Antik Yunanca "-phobía" (Tam çevirisiyle "korkusu". Bu kelime de "korkmak" anlamındaki "phobéō" kelimesiyle kökteş.). Yani aslında "homofobi" kelimesinin doğru çevirisi "(kendisiyle) aynı/benzer şeye dair korku". Tabii zamanında bu kelimeyi biri bulmuş, her dilde de oturmuş; bu saatten sonra kelimeyi değiştirecek vs. değilim. Baktığında da bugün "sev-" kökünden geldiğini varsayıp "aşk" anlamında kullandığımız "sevda" yakın zamanlara kadar "melankoli" anlamına geliyordu. Gerçi Türkler de dahil doğu toplumlarında aşka yüklenen anlamlar düşünülünce sev- kökü çok da mantıksız değil. "Aşkından yemeden içmeden kesilmek" gibi bir tasvir bu topraklardan herhangi birine garip gelmez mesela. Nişanyan Sözlük Arapça kökenli diyor gerçi. Melankoli->tutku->aşk gibi bir evrimi varmış gibi duruyor. Eski dilde "1. melankoli 2. arzu, tutku" anlamındaki "sevda" (Säwdāˀ. Ben diyorum size alfabemizdeki harfler Türkçe için yetersiz diye. Ha tabii bu hâlini bile öğrenememekte ısrar edenler olduğundan harf sayısını durduk yere arttırmak yerine olabildiğince azaltmak bence harf devrimi zamanı için doğru bir stratejiydi.) ile modern dildeki "aşk" anlamındaki sevda (sevdā) birbirinden nispeten bağımsız veya benzetme yoluyla nispet edilerek birleştirilmiş kelimeler de olabilir bak. Hah neyse, derdim "yerleşmiş ve her dile girmiş homofobi kelimesini kaldırıp 'homoseksüfobi' gibi bir şey uydurun" değil, sadece bir kelime sarf ederken tam olarak ne dediğinizi bilin. Yoksa her dildeki anlamı değişmiş her kelimeye bakarsak ohoooo...

Şelale yavaş ama -pek beklemediğim ama bundan gayet mutlu olduğum biçimde- istikrarlı ilerliyor. Bir de odaya koyu kahverengi bir karartma perdesi aldım, bunların ses yalıtımı özelliği de varmış... ve harbi çok iş görüyor lan. Bu dıştan gelen seslere ket vurarak (hoparlör fetişisti müezzinin sesi illa içeri giriyor tabii ama en azından artık cinnet geçirtmiyor*) beni epey bir rahatlattı, e şelale projesi de içerideki sesleri bastıracak... Böylece ben de aklımı kaçırmadan, bütün günümü "sesten korunmak için başka bir sese heba etme"den rahatıma bakıp okuyup izleyip yazıp sadece canım istediğinde dinleyebileceğim. Bu arada ben de bunları sadece siyah sanıyordum ama çeşit çeşit rengi vardı. "Niye koyu kahverengi?" dersen ne bileyim, o hoşuma gitti. Neftîsi falan olsaydı aslında direkt ondan alırdım, ikinci seçeneğim de lacivert olurdu (Renk konusunda her zaman yeşili, seçenekler arasında yeşilin olmadığı durumlarda da maviyi seçerim. İkisi de yoksa ortama, neyi seçtiğime -ve tabii ki seçeneklere- göre değişir tabii. Mesela konu karartma perdesi olmasaydı hayatta şu anki perdemin rengini seçmezdim.) saks mavisine benzer bir renk ile saçma sapan açık bir yeşil vardı.

*Bu arada bu kalıbın doğrusu "cinnet getirmek" değildir. TDK her iki yapı için farklı tanımlar veriyor, bir bakın derim. Haberlerde falan "cinnet getirmek" kullanımı çoğunlukla daha doğru tabii ama benim bahsettiğim şey geçirmek. TDK Efendi siteyi nasıl kurduysa ana sayfanın linki dışında TDK linki vermek imkânsız olduğundan da link veremiyorum, onun yerine "gidin bakın" demeye mecburum. Ha bir de size TDK'de arama yaparken bir taktik de vereyim: Dümdüz kelimeyi yazdığınızda sadece "güncel Türkçe sözlük"te arıyor ama yandaki "Sözlük Seç"ten "Güncel Türkçe Sözlük", "Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü", "Tarama Sözlüğü", "Derleme Sözlüğü" ki bu son ikisi yerel kelimeler ve yerel anlamlar için muazzam birer kaynak, "Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü", "Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu", "Eren Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü" ve "Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü" başlığı altındaki ilk seçenek olan "tümünde ara"yı seçerek de çeşitli teknik/meslekî anlamları bulabilirsiniz. "Karşılaştırmalı lehçeler" sözlükleri de var ama sadece tek bir seçenek seçebiliyorsun, o beni biraz sinir ediyor. İkinci bir taktik: Fiilleri "-me/ma" değil "-mek/mak" ekiyle arayın, zaten illaki oraya yönlendiriyor. TDK'nin herhangi bir -me ekli kelime için standart tanımı şu: "...-mek işi". İnanmıyorsanız aklınıza ne kadar -me ekli fiil geliyorsa yazın arayın kardeşim.

Cidden forum kültürünü ve MSN'i özlüyorum ya. Lan gülmekten yerde yuvarlanan "smiley" (o zamanlar daha emoji yoktu, icat edilmemişti) vardı be, var mı ötesi?

𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃 𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى Erdem Ö. Hayalî

(Erdem Ö. Xayalî)

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

Deliniŋ teki. Iṣrārla umut ėtmeye çalışıyor. Gölgesiŋi kovalamakla mäşġūl. Erdem Ö. Xayalî maxlaṣıyla kitāp* yazdı, şimdi de yayınewlerinin yamyamlıkları wä doğrudan yayıncılık servisleriniŋ onlardan da bätär olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitāplarıŋı yazdığı maxlaṣı artık bloğunda da (Ewet, “blog” kälimäsiniŋ G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

*Ejderin Mührü

(Äjdäriŋ Mührü)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

(ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎