Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

26 Ocak 2023 Perşembe

Anime (Evet, Sadece)

"NieR: Automata"da dram etiketini görünce "Eeeh..." demiştim ama şimdilik bayağı güzel gidiyor. Normal "İnsanlar robotlara karşı ama biz android olduğumuz hâlde insanların tarafındayız" animesi. Evet, böyle bir tür var; tıpkı "sevimli kızlar sevimli şeyler yapıyor" animeleri gibi bu da tekrarlayan, bin tane örneği olan bir tema.

High Card da ilk bölümden iyi gibi duruyor ama kartların olayı ne acaba? İkinci bölümde kartların (temel) olayını açıklayıp animeyi bambaşka bir katmana taşıdılar lan.

Danmachi de yani... İşte... SAO gibi bu da ya. "Suyu çıktı ama ne yapalım... En azından Hestia var."

Hikari no Ou... Çizimler hâlâ her şeyin elle çizildiği zamanlardaki gibi duruyor, ki bence bu bir sorun değil. Açıkçası Kubo-san'daki çizimlerdense bunun çizimlerini yeğlerim (gerçi o çizimlere de ya alışmaya başladım ya düzelttiler, artık ilk bölümkü kadar kötü gelmiyor). Hikâye ve evren -şimdilik- çok ilgi çekici yalnız ve feci dram hissi var... Hani bu animenin sonunda kafaya sıkacak aşamaya gelecekmişiz gibi duruyor. Biraz daha masalsı olmasını tercih ederdim, hoş zaten masalsı ama masalsıdan kastım kelime anlamı (masala benzer) değil algılanan anlamdan ("Masal" deyince aklınıza Kırk Haramilerin asıp kesip kelle uçurması mı yoksa "sonsuza kadar mutlu yaşamışlar" cümlesi mi geliyor?) bahsediyorum. Bu arada distopya bu, animede bizzat "Bu, geçmişten gelen bir hikâye değil" deniyor ki masalsılıkla da ilgili. Masallarda da -özellikle doğrudan Türkçe haznesinde ortaya çıkmış masallarda- devamlı olarak kurguya, bunun gerçekdışı olduğuna atıf yapılır. Herhangi bir doğaüstü olayın yaşandığı cümleler Türk masallarında daima "Masal bu ya..." diye başlar.  

Ooyukiumi no Kaina... Ben bu animeyi tanımlayamam. O kadar yetkin değilim. Güzel anime işte, muhtemelen izleyeceğim. O değil de bu sezon amma güzel animeler var lan. 

Oniichan wa Oshimai!'ın konusunu okuyunca bir "Yani... Hani..." oldum ama bayağı komik lan anime. Yalnız o el ve ayak (özellikle ayak) çizimleri nedir gözünüzü seveyim, "ayak fetişi karşıtı kampanya" falan mı yürütüyorsunuz?  

Kaiko sareta Ankoku Heishi (30-dai) no Slow na Second Life "düz SoL-komedi-isekai yapalım ama isekai olmasın" serisi. "Waifu material" (hem de bayağı sağlam bir WM) de var. Ben bu konudan daha önce bahsettim aga, bu tür serileri en dibin de dibi olsa da yarım bırakmışlığım vs. pek yok. Yalnız o değil de esas kız elemana yürümüyor uçuyor resmen, daha 2. bölüm oldu ama Takagi-san'dan daha fazla yol kat etti.

Spy Kyoushitsu'dan bahsettim mi hatırlamıyorum ama kısaca söylemek gerekirse "Ansatsu Kyoushitsu v2 (zaten adından da belli) ama hoca dışında erkek karakter yok" (Şimdilik harem de yok gibi ama ben bu anime yapımcılarını, mangakaları, ranobe yazarlarını vs. azıcık tanıyorsam ya Lily üzerinden hocaya bir aşk hikâyesi yazacak ya animeyi hareme çevirecek ya da ikisini de yapmasalar bile ikisinden birine -belki de her ikisine- dair göndermeler, espriler falan koyacaklar.) serisi. Böyle özetleyince dandik duruyor ama aslında güzel lan. İzlenir yani, çerezlik gider.

14 Ocak 2023 Cumartesi

Durum Raporu: Soğuk Baklava (Öbürü Sıcak mı ki?), Anime ve Neden Konum Yok

Şimdi, soğuk baklava diye bir şey var... Var da adı saçma. Ulan diğer baklava sıcak mı? Onu da gayet soğuk yiyorsun? Ha yeni yapılmış sıcak baklava yemiştim ve efsaneydi ama şu an konumuz bu değil. Şu an konumuz baklavanın zaten lokma tatlısı olmaması. Normal, düz baklava da soğuk lan zaten? Hayır bu ticari bir adlandırma, tamam. Kocayemişe dağ çileği (Dağ çileği dediğin şey Fragaria vescadır, o da bildiğin çileğin yabani bir türüdür.), güveyfenerine altın çilek [Böğürtlene siyah (ama asla "kara" değil) çilek demeye başlamadıkları için şükretsem mi ki... Gerçi çayüzümünü de İngilizce adıyla "blueberry" diye satıyorlar. Hayır aslında yabanmersini deseler gayet aynı fiyata satabilecekler ve işgüzarlık da yapmamış olacaklar, neyin peşindeler anlamadım ki...] demekle aynı şey... de... Arkadaşım, ulan diğer baklava da sıcak değil ki? Kaldı ki bu soğuk baklava dediğin şeyin daha önceye, çok daha önceye, sütlavadan (bu daha mantıklı) daha da önceye dair bir adı var zaten: Hoşverdi! Erzincan'da eskiden beri yapılan tatlı bu, "soğuk baklava" diye bir laf ettiğinizde "Dolapta mı kalmış?" tepkisi verecekleri yıllarda vardı zaten bu. Tabii hoşverdi deyince şu anki fiyatlara satamazsınız, sonuçta adı "hoşverdi" olan bir şeye kim baklava kadar para verir? E, ulan iyi de bunun çözümü normal, düz baklava sıcakmış gibi "soğuk baklava" diye bir ikileme uydurmak mıdır yani? İlla kelime/ifade uyduracaksanız sütlava diyebilirsiniz bak, o mantıklı. Aslında bu şeye hoşverdi demeyip illa "modern" bir ad uyduracaksanız en mantıklısı "çikolatalı sütlü nuriye" demek. Onu da "Nuriye ne yaaa?" diye beğenmediyseniz önce sütlü nuriyenin adını değiştirin, sonra başına "çikolatalı" ekleyin. Bak "tavuk bonfile" de böyle. Tavuğun bonfilesi olmaz, koyunun keçinin bile olmuyor. Bonfile sığırın etinin bir bölümüdür, kontrfilenin hemen altı, pirzolanın hemen üstü, sokumun hemen yanı. Tavukta, hindide, koyunda, keçide, devede, zürafada falan bonfile olmaz. Bonfile sığıra özgüdür. Tavuk bonfile denen şey tavuk göğsünün (Tatlı olan değil. Öyle olsa zaten birleşik yazardım.) bir kısmı, gerideki daha yağlı (dolayısıyla göğüs kadar kuru olmayan, dolayısıyla daha lezzetli) olan kısmı.

Hiç beklemediğim ikinci sezonlar var lan. Mesela Nagatoro-san'ın ve Tsurune'nin 2. sezonu çıkmış. Asla beklediğim, çıkacağından haberimin olduğu vs. seriler değildi. Bu arada Nagatoro'nun gıcıklık seviyesi artmış sanki? İlk sezonda normal gülüyordum, bu sezonda bazı sahnelerden bildiğin rahatsız oldum. Buddy Daddies diye de bir seri çıkmış... İşte klasik baba (ama aslında baba değil)-(küçük) kız (maks. 12 yaşında) serisi. Ben seviyorum böyle serileri ya, özellikle "baba" rolü yapması gereken kişi Gokufushudo'daki falan gibi bir elemansa ekstra eğlenceli oluyor. Otonari no Tenshi-sama ni Itsunomanika Dame Ningen ni Sareteita Ken... "Ben de melek istiyo'm!" serisi veya benim sevgilisizlik başıma vurmuş da olabilir, ondan tam emin değilim. Neyse, normal romantik komedi bu da ama iyi romantik komedi. Tonikaku Kawai ayarında yani, öyle her yerden saçma sapan bir şey pörtleyen romantik komedilerden değil. Bofuri'nin 2. sezonunun gelmesini asla beklemiyordum ama gelmiş. Klasik Bofuri işte, kaliteyi (evet bu arada, gayet kaliteli bir anime bu) koruyor. Maou Gakuin'in 2. sezonu da yine aynı. Yalnız Kubo-san'ın animesi gelmiş ki hiç beklemiyordum lan... Çevrilmesi yarım kaldığından, kafalarına göre çeviri yaptıklarından beni kanser eden mangalardandı. Bu da işte Takagi-san, Shikimori-san, Ayumu wa Yosetekuru tarzında, o tatta bir şey. "Keşke figüran olsam..." serisi özetle. Ben ayrıca SoL-komedi fanıyım arkadaş, özellikle de isekai veya romantizm de olunca animeyi otomatikman beğeniyorum. Özellikle de "agresif" bir esas kızımızın olduğu SoL romantik komedileri. Tabii "agresif" derken referansım Nagatoro, Uzaki falan değil... Onlar ekstrem kalıyor. Takagi-san tadında bir agresiflikten bahsediyorum. Asla herhangi birine herhangi bir şey teklif edemeyecek kadar çekingen olduğumdan ve gerçek hayatta da az ya da çok bir şeyler hissettiğim hatunların hep (bir bakıma) girişken (denilebilecek) tipler olmasından herhalde... Yalnız Kubo-san'ın tasarımını pek beğenmedim. Saçının biraz daha soluk bir tonda olması gerekiyordu bence. Mangada öyleydi en azından. Gerçi mangada bildiğin mavi olan saçı animede ne olduğu da tam belli olmayan siyah benzeri bir şeye çevirenler (adı lazım değil baş harfi Naruto) varken bu kadarına da şükür. Bir de çizim tarzı aşırı "modern". Mangada daha, nasıl desem, eski usul bir hava vardı. Gerçi yanlış hatırlayıp sallıyor da olabilirim, anime çıkana kadar manganın bile varlığını unutmuştum. Tasarımları pek beğenmedim yani özet olarak. Sesi çok iyi yalnız, Kubo-san'ın sesi kesinlikle böyle olmalıydı. Belki de bütün parayı seslendirmene harcamışlardır da o yüzden çizimler AI'ya yaptırılmış gibi duruyordur? Daha önce de bu haltı yiyen (yani paranın tamamına yakınını o kadar da önemli olmayabilecek bir şeye basıp harika olabilecek animeleri batıran) var çünkü.

Normalde ben bunu böyle yayımlayıp başlığa da "(Evet, Konum Yok)" ekleyecektim... Sonra bu neden konum olmadığını detaylandırabileceğimi fark ettim. Neden konum yok? En basit özeti siktiğimin dram bağımlısı medyası yüzünden günümün çoğunu beynimin düşünmeye bile vakit ayıramayıp sadece müziği düşüneceği kadar sesle kulağımda kulaklıkla geçirmem. Amına ko'duklarım sabah dram, akşam dram, gece dram, haberler zaten hep dram... Yeter lan sikikler. Film almaya paranız mı yok? Eskiden ne güzel gündüz kuşağı filmleri, korku filmi kuşakları, komedi kuşakları falan olurdu. Şimdi anca dram. Ha iki üç tane de "reality show"umsu yarışmamsı bir şeyler var. Ona da dram buna da dram, oh biraz da şuraya dram... Yettiniz be. Bu ağır pezevenk olan toplum mühendisleri yüzünden gün içinde bir halt da yapamıyorum. O niye? Çünkü anime izlesem bu orrrrrospu çocuklarına maruz kalmamak için kulaklıkla izlemem lazım, Youtube'u zaten kulaklıkla izliyorum ve çoğu kanal/video bu yavşakların saçmalıklarından korunabileceğim ses kalitesini barındırmıyor. Sesi köklediğim halde hâlâ mırıldananlar var ya! Gerçi çevre sesinin daha az olduğu zamanlarda daha az açmam yetiyor. Bu durumlar nedeniyle o kanallar beynini kapatarak senaryo yazan senaristlerin bağırış çağırış fetişinin dönüp dolaşıp bana girmesine engel olamıyor doğal olarak. E ana baba yaşlı, şimdi evde dedem de var, o yüzden ses de zaten benim için yüksek bir seviyede oluyor... Bir de bu kadar dramdan sonra şiddet bitsin diye ağlıyorlar. Ulan, önce dizilerde bitirin de gerçek hayata da sıra gelsin! Hele bunun romantik diye pazarlanmasına hiç girmiyorum... Bak Japonya da bu taktiği kullanıyor (ondan J-dramalar ve dram-romantizm animeleri de bizim diziler gibi çekilmez oluyor zaten) ama JAV (bildiğin porno işte) sektörüne kadın oyuncu kazandırmak için kullanıyor (başarılı oluyor herhalde ki yapmaya devam ediyorlar). Bizde zaten porno her ne kadar teoride öyle olmasa da pratikte yasak (Doğrudan pornoyu yasaklayan bir yasa yok, onun yerine zaten neredeyse bütün dünyada yasak olan türlere yönelik çeşitli yasalar var.), o yüzden porno sektörü falan da yok. Eeee, hacı nedir o zaman derdiniz? Neyse, gevşek medya neredeyse her günümün tamamına yakınını çaldığı için videolar mideolar birikiyor. Ben şimdi onları mı izleyeyim, kitap mı okuyayım, başka bir şey mi yapayım... Pezevenk kanallar dizileri gece yarısından daha öteye götürdüğünden acıkıyorum, kalkıp yiyecek bir şeyler mi hazırlayayım? E bir yandan da kurgusal bir şeyler yazıyorum, fikirleri genelde o yöne aktarıyorum... Amk müzikten -bak müzik dinlemekten demiyorum, doğrudan doğruya müzik kavramının kendisinden- nefret etmeye başlayacağım yakında. Bir de yalnız yaşarken geliştirdiğim "bir şeyler izlerken yeme/yerken bir şeyler izleme" şeyi gün içinde beynimi müziğe odaklanmak dışında pek kullanmadığım (kullanamadığım) için suyu akan, artık pek bir şeye yaramayan beynimin hem yemek yemesini hem görüntüyü yakalamasını hem de altyazıları okuyup anlamasını imkansız hâle getiriyor, sonuç olarak ben de Youtube'dan kafa yormayan, o kadar da dikkatli takip etmem gerekmeyen Türkçe videolar (özellikle Twitch yayıncılarının Goose Goose Duck ve Feign videoları çok iş görüyor) açıyorum. Hop, gitti yarım saat daha. Neleri erteleyeceğimi, neyi öne alacağımı düşünürken bir yarım saat daha geçiyor zaten. Kulağımda kulaklık varken okuyabilmem (Gerçi odaklanma gerektiren şeyleri pek okuyamıyorum, manga falan okuyabiliyorum. Beynim ölmeden önce makale bile okuyabiliyordum, şimdi Lovecraft öykülerini bile kulağımda kulaklıkla okuyamıyorum.) ve yazabilmem tam birer nimet çünkü kulaklarımı dış seslere açabildiğim zamanlarda bir de onlar da eklense iyice kafayı yiyeceğim. Hayır bir de bütün bunların üstüne düşüncelerime odaklanabilmeye başladığımda anında olumsuz duygularımın fırlaması, ne kadar yalnız olduğumun (Aile evinde yaşıyorsun mutlusun sanıyorlar...) hatırlamam gibi şeyler falan yaşanıyor... Sonuç olarak ulan beynimi kullanamıyorum ki konum olsun! Öldü benim beynim, kıvrımları falan epridi hep... Tabula Rasa oldum. Beynimi kullanabildiğim zaman da yiyeceğimi düşünmekle, hikâyelerimi yazmakla -ki onda da tıkandım çünkü neden çünkü orrrrrrrrrospu çocuğu medya ve bana yaşattıkları- ve kendime hayıflanmakla geçiyor. Ben böyle ekonomiyi... Zaten odamdan da pek çıkmadığımı göz önünde bulundurursak tam anlamıyla mağara adamına döndüğümü söyleyebiliriz.

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı. Bu saçma sapan imzamsı şeyden iyice sıkıldı ama daha iyi bir alternatif de bulamıyor çünkü kitabının reklamını (hemen altta "almayın" dediği kitabının reklamını, evet) yapması lazım.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. Düzelteceğiz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р

5 Ocak 2023 Perşembe

Durum Raporu: "Frans" Temasına Mahkum Olmak, Anime, Konuşmaları Yazarken "!" Kullanmak

Fransa peşimi bırakmıyor gibi hissediyorum. Şimdi, benim eskiden beri nedense Fransızcaya bir merakım vardı. Nedeni hakkında asla fikrim yok bu arada, hayatımın hiçbir döneminde Fransız hayranı olmadım ki aq. Japonca öğrenmem sırf anime sevdiğim için olan bir şey de bu Fransızca sevdasının kökeni hakkında en ufak bir fikrim yok. Neyse, lisenin son yılı açığa geçtim (Edindiğim yeri kendi ellerimle parçalamak konusunda bir dünya markası olduğumu daha önce de söylemiştim. Üç yıldan sonra mutlaka arıza çıkarıyorum. Kendimi sikeyim... Neyse.); orada da İngilizce yerine Fransızca seçeneği vardı. Neyse, onu seçtim, bir şekilde mezun oldum falan... Nasıl oldum haberim yok ama. Sonra gittim gastronomi okudum, onda da yeni/modern olanlar dışında tüm terimler Fransızca. Yani bir şekilde Fransızcadan kurtulamıyorum özetle. Hayır işin ilginç yanı bir Paris gezi vlogu (Vloğu? Blog kelimesinin G'si yumuşuyor, o zaman bunun da yumuşar herhalde? Blok kelimesinin K'si yumuşamıyor bu arada. İlk bakışta garip geliyor ama düşünürsen mantıklı, temel kurala uyuyor. İttifakın K'sinin yumuşamamasıyla aynı mantık. Mantığın K'si niye yumuşuyor peki? İşte o da TDK'nin kendi kuralına kendi kafasına göre bir uyup bir uymama sevdasından. Aslında bu yumuşama yumuşamama olayı Arap harflerinden direkt Latin harflerine dönüştürülüp korunmuş da olabilir bak, öyle şeyler oluyor bazen. Osmanlılar mantığın K'sini yumuşatıyorsa Latin harflerine de yumuşatılarak geçirilmiştir.) izledim, tabelalardaki kelimelerin falan çoğunu anlayabiliyorum... Bilinçaltında bir şekilde yer etmiş demek ki. E yıllardır kurtulamayınca normal.

Koori Zokuseki Danshi to Cool na Douryou Joshi diye bir anime çıkmış, yeminle ilaç gibi geldi be... Haremdir, gereksiz "ecchi"dir (gerçi ilk bölümde hiç yoktu ama konu hiç olup olmaması değil), saçma sapan geçmişten pörtleyen hortlak aşk rakipleridir falan içermeyen şöyle sakin, huzurlu, kafa yormayan romantik komediye hasret kalmışım be. Hele bir de "low fantasy" ve SoL da dahil, mis... Budur ya, olay budur. Oh be. Yeminle bir bölüm pamuk gibi yaptı beni. WotaKoi'den beri böyle seriler çıkarmıyorlardı, illa ya harem ya gerekli gereksiz "ecchi" ya geçmişten fırlayan saçma sapan rakipler falan içeriyordu... "Tonikaku Kawai?" diye sorarsanız da ben Tonikaku Kawai'yi çok severim, bayılırım ama kendisi bir miktar -artık mangakanın azgın tarafına mı denk geliyor nedir- gereksiz "ecchi" içerebiliyor. Gerekli "ecchi"ye vallahi lafım yok ya, "ecchi"nin komedi malzemesi olarak kullanılmasına da -cılkı çıkarılmadığı sürece- karşı değilim ama çoğu anime boş beleş, sırf "ecchi" olsun diye konulan "ecchi" sanhneler içeriyor. Tonikaku Kawai de bundan azade değil. Hayır bunca şeye karşın mangada Türkçe günceldeyim (an itibariyle 101. bölüm) ve hâlâ sevişmediler bak. O "ecchi" sahnelerinin gereksizliğinin hem sebeplerinden hem de sonuçlarından biri de bu durum zaten. Nasa-kun evli olduğu hatun hakkında hâlâ "İleri gidersek çok kötü olmaz mı?" falan diyor. Hişşş, evlisiniz oğlum aloooo. Ortalama/geleneksel bir ilişkinin çocuk yapmaktan bir önceki basamağındasınız lan? Ki çocuk için de... Neyse, tamam, geçtim. Ulan Koori Zokuseki övüyordum ben, ne ara Yuzaki Nasa'ya sövme kısmına geldim? Koori'de (animenin adını gitgide daha da kısaltmam peki andsknsanosal) ilk esas kız (Openingde görüldüğü üzere üç ana çiftimiz ve esas çiftimizin yani üç ana çiftten "en ana çift" olanın erkeğinin bir kız kardeşi olacak gibi... Bu kafa da ayrı hoşuma gidiyor, en son Tsurezure Children vardı böyle. WotaKoi da biraz o kafadaydı gerçi ve hangisinin daha geç çıktığını hatırlamıyorum.) harbi acayip tatlı lan. Görünüşü olsun, davranışları olsun, konuşma tarzı olsun, temel kişiliği olsun... Himuro abimizin yerinde olsam ben de direkt düşerdim hatuna ki Himuro hatunun iç dünyasını göremiyorken o iç dünya biz izleyicilere sunuluyor, bir de oradan artımız var. Resmen ideal hatun lan... Öbür tilki (ruhu soyundan) kız da acayip şeker ama onun kişiliğinden şimdilik esas çiftimizle ilgili romantik komedi sahnelerine kıkırdamaktan (tam kıkırdama da değil ama başka şekilde de tanımlanamaz) daha fazla bir şey göremedik. Bir sevgilim olmamasının sadece iki üç tane olan olumlu yanlarından biri de herhangi bir anime kızı, ünlü, sokakta gördüğüm biri falan hakkında "aman şöyle güzel, of böyle şirin..." diye övgüleri art arda dizebilmem. İlişkim olsa sevgilim, eşim, nişanlım, artık o sırada her neyimse oyum izin verse de böyle bir şey yaparken muhtemelen onu aldatıyormuş gibi hissedeceğimden kendim yapmam bu arada. Bir tek onu bu şekilde fütursuzca överim. Karşımdakinin bunu umursayıp umursamayacağından ziyade benim şahsi etik anlayışımla ilgili bir şey. İşte bunlar hep Fi. Hayır, dizi veya kitap olandan bahsetmiyorum. Tomo-chan wa Onnanoko'nun animesinin ilk bölümünü izlemek beni korkutuyor çünkü mangayı okuyup bitirdim ve ikinci bir Horimiya vakasını daha kaldıramam. Kaç bölüm olacak lan bu acaba? Kesin Horimiya gibi olacak ya, bok edecekler güzelim seriyi... Of... Yalnız sürprizbozan falan umrumda olmadan (zaten tam olarak sürprizbozan da sayılmaz bu, ayrıntı vermeyeceğim) Carol'un "soru işaretli kız"dan (ben "soru işareti Carol" diyordum kendisine) dönüştüğü o karakter... Karakter gelişimi diye, karakter derinliği diye ben buna derim işte ya. Gokushufudou Season 2 de her zamanki gibi, ilk sezonun kalitesinden (Biz bu ilk sezonla ikinci sezon arasında bir sezon daha izlememiş miydik ya? OVA, film falan mıydı ki o yoksa?) hiçbir şey kaybetmemiş.

Bu arada noktalama işaretleriyle ilgili imla kurallarını incelerken bir şey fark ettim: Soru ve ünlem işaretleri -hatta muhtemelen üç nokta- konuşma yerine kullanılabiliyor. Şaşıran birine direkt "!" veya "?", kızan birine "!", tepki veremeyen birine "...", "!.." veya "?.." yazabiliyorsun yani. Tırnak içinde veya konuşma çizgisinden sonra olması gerekiyor tabii. TDK Efendi Ömer Seyfettin'den bizzat öyle örnek vermiş, Ömer Seyfettin yazdıysa ben de yazarım aga. Günümüz TDK'sinden daha iyi Türkçe bildiğimi fütursuzca, zerre utanıp çekinmeden iddia edebilirim ama Ömer Seyfettin'den daha iyi Türkçe bildiğimi de söyleyemem artık. Dil devriminin başarılı olma sebeplerinden biri lan bu adamın yazdığı sade dilli öyküler. Gerçi TDK örneği "?.." ve "!.." için vermiş ama üç noktayla ilgili şeylere bakıyordum o sırada, muhtemelen o yüzden yanına iki tane nokta eklenmemiş örnekleri yok. Tek başlarına da kullanılabildiklerini varsayıyorum. Bir de ilginçtir çoğu dilde yapılıyor ama TDK'nin "Yok hacı, Türkçede o öyle kullanılmaz" diyeceğini varsayıyordum. Tüm dünyanın saatleri : ile yazarken bizim . ile yazmamızla aynı şey ki kesinlikle Türkçenin alametifarikalarından ve zenginliklerinden biridir, bu saat yazımı muhakkak korunmalıdır, "dünyaya uymak" falan ayağına değiştirilmeye kalkılmamalıdır ama konu bu değil. TDK yanılttı beni, gayet "Bak böyle de kullanabilirsin." diye bizzat vermiş örneği.

Delinin teki. Israrla umut etmeye çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap* yazdı. Bu saçma sapan imzamsı şeyden iyice sıkıldı ama daha iyi bir alternatif de bulamıyor çünkü kitabının reklamını (hemen altta "almayın" dediği kitabının reklamını, evet) yapması lazım.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. Düzelteceğiz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım.)

𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲ‍ᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍‍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى

INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral

*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.

☉♓︎   ☽♌︎   Asc♊︎   ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎

 𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠡᠷᠲ‍ᠡᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer

ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ

埃德姆歐瑪爾 Ердем Өме́р