Şu "Kekstra mı yoksa kimya laboratuvarı mı?" konusuna geri döneceğim ve bir örnek vereceğim çünkü içim soğumadı. Ulan geri zekalılığınızla kaç yıldır yemediğim keki (kek değil Kekstra, pardon) babamın malı gibi savundurtuyorsunuz bana. Mesela şöyle bir içeriğimiz var: Dihidrojen monoksit, gliadin, glikoz, maltoz, sodyum klorür, etanol, alfa hidroksipropanoyik asit, emptinler, sodyum hidrokarbonat, askorbik asit, ksantan, izomaltlar, asetil prolin, monosakkaritler. Hiç bana "O zaten o gruba dahil." ile gelmeyin, "Bu tuz zaten." demeyip her haltı yazan ben değildim başta. Nedir bu? Bak, ne biçim korkunç kimya laboratuvarı. Evet, bu nedir? Ekmek. Bildiğin ekmek. Hani "ekmek parası" lafında geçen, Türkiye toplumunun (Türklerin değil Türkiye toplumunun, evet.) temel gıda maddesi olan ekmek (O yüzden Türkiye toplumunun. Türklerin temel gıda maddesi koyun etidir.) var ya? İşte o. Dihidrojen monoksit de bildiğin su mesela.
Kendime "bio" buldum. O da şu:
Resmî (tam) adını kullanmamakta direten ama tamamından da vazgeçemeyen delinin teki. Üst düzey takıntılı paranoyak, sosyofobik ve geri kalan her şey.
INFP 6w5 sp/sx 693 IEI RLUEI EFVL melankolik-flegmatik
☉♓︎ ☽♌︎ ↑♊︎
Akvarist, koleksiyoncu, yazar*, okçu (yaya kemankeş), gastronomi mezunu (ama aşçı değil), animeci
*Erdem Ö. Hayali
𐰼𐰓𐰢:𐰇𐰢𐰼 ᠶᠡᠷᠦᠳᠧᠮ ᠥᠮᠧᠷ اردم عمر Erdem Ömer ㅔㄹ뎀 ㅓ맬 エルデム・ヨマー 埃德姆歐瑪爾 ᛖᚱᛞᛖᛗ ᛟᛗᚫᚱ Ердем Умар
Aslında uzun süredir Face'te olsun Blogger'da olsun "Tanıyıp ne yapaca'n? Manyağın teki işte." temalı bir şey yazıyordu (Face'te hâlâ yazıyor) ama artık bunu kullanmaya karar verdim. Hatta dur en başa yine o tarz bir açılış cümlesi ekleyeyim. Şimdi bu ilk satır tipoloji. Bu arada polemiğe girecekler için: Bu iş "Ben XXXX'im o yüzden böyleyim." diye işlemiyor (Ayrıca testle de bir yere varılmaz. Test diye bir şey yok, test dediğini seçenekleri daraltıp arada kalınca çözmen gerekir.), gidin Jung kişilik teorisi falan öğrenin lan. INFP üzerinden gidersek "Benim önceliğim 'şöyle hissediyorum...', o zaman benim olayım içedönük hissetme, demek ki Fi baskınım yani IxFP'yim... İkincil..." şeklinde ilerliyor. Tipoloji dediğin şey komple bu şekilde ilerliyor aq zaten, öteki türlü ona "Jung astrolojisi" dememiz gerekirdi. İşin garip yanı Jung bizzat kendisi astrolojiyi bir çeşit tipoloji olarak görürdü. Ben demiyorum, bizzat Jung'un kendisi diyor. Nerede dediğini unuttum ama azıcık araştırırsanız bulursunuz zaten. Hah neyse, tipoloji üzerinden de sırasıyla şu: MBTI, enneagram*, içgüdüsel alt tip (Neydi lan bunun İngilizce orijinal adı? Neyse siktir et.), üçlü tip ("tritype"), sosyonik, büyük beşli (Şerefsiz 16p. Yok sadece söylemek istedim, MBTI topluluğu dışında pek anlaşılabilecek bir şey değil.), tutumsal ruh ("attitudinal psyche") ve dört mizaç/ruh mizacı (En kafamın basmadığı da bu ha, halbuki en basit olanı bu. Bir de Jung'un teorilerine dayanmak yerine ta Antik Yunan felsefesinden kalma olduğundan zorunlu olarak da en ilkeli. Neyse.). İkinci sıra işte burç murç. Bu arada burçlara tamamen olmasa da kısmen inanıyorum. Benim hemen hemen her şeyle ilişkim de böyle gerçi. İnanç hakkındaki temel düşüncem "Ben bunun varlığına/doğruluğuna (veya tam tersine) inanıyorum ama benim öyle olduğuna inanmam öyle olduğu anlamına gelmiyor." Zaten astroloji asgari seviyede güvendiğim bir şey** ki paranoyak sözlüğünde "asgari güven", "neredeyse hiç" anlamına gelir. Bu arada astroloji dediğin de öyle gazete kenarlarında olan şekliyle "Bu burç kırmızı renge bayılır, hep kırmızıları giyip dolanır..." gibisinden bir şey değildir zaten. Myers-Bringgs tipolojisinden daha çok değişken var lan yıldız haritasında? Bir altı zaten malum... Bu arada bunu daha uzun süre bekletecek ve resmî çıkışta söyleyecektim (zaten resmî basımda ayrı bir yazı paylaşacağım sırf bunun için) ama kitap yayımlattım ben. Şu an Elpis Yayınları'ndan ön sipariş verebilirsiniz (Yani bunu yazdığım zaman yapabilirdiniz, resmî olarak da basıldı artık; bu cümleler de güme gitmiş oldu. Yine silmirem ulen, silmirem.), adı Ejderin Mührü. Mahlasım işte yukarıda görünüyor. En alttaki de farklı alfabelerle "Erdem Ömer" (O Ö.nün açılımı, evet. Resmiyetteki adımda yok bu arada o kısım ama yine de var. Az düşünürseniz iyi bir tahmin yaparsınız ama yine de açıklamayacağım.) yazısı. Soldan sağa: Orhun damgaları, Moğol harfleri, Osmanlı elifbası, modern Türk (Türkiye) alfabesi, Hangıl (Kore harfleri), Katakana (Japon harfleri), Hanzi (Çin harfleri) ve antik İngiliz (Anglosakson) rünleri. Başlangıçtakiler zaten Türkçede kullanılan alfabeler, Hangıl o alfabeyi okuyabildiğim için, Katakana ve İngiliz rünleri de az buçuk bu dillere aşina olduğum için. Yani, en azından çeviri hatalarının bir kısmını fark edebilecek kadar. Almanca olarak adımı söyleyebildiğim için Cermen rünleriyle de yazmadığıma dua edin. Çin harfleri de bunlar Türkistan coğrafyasının yıllar boyu "lingua franca"sı olduğundan. Aslında Farsça alfabe ve Kuran alfabesi de koyacaktım (*1) ama İran ve Osmanlı alfabesi neredeyse aynı olduğu, Kuran alfabesiyle yazımda da mevcut durumda sadece harekeler eklendiği için (Tamamen değişen kelimeler de oluyor ama mevcut durumda onlar yok. Mesela Pazartesi kelimesi Fars ve Osmanlı harfleri ile Pe-Elif-Zı-Elif-Ra Elif-Ye-Ra-Te-Sin-Ye diye yazılırken Kuran alfabesi ile üstün Be, üstün Zı, cezm Ra, üstün Te, esre Sin diye yazılıyor.) koymadım. Mesela Orhun'dan önce Yenisey, Türkiye'den sonra da Ortak Türkçe olarak yazacaktı ama ikisinde de sadece bir harf değişiyordu, o yüzden kaldırdım. Bu değişebilir bu arada, aralara yeni yeni şeyler vs. eklenebilir. Eklenince yeni kısmın başına koyarım belki. Hatta bunu her yazının sonuna da koyabilirim, emin olamadım çok. Hatta her yazının sonuna koyacağım ben bunu, aynen. Maksat görmemişlik olsun. Mevcut veya antik alfabesi bu alfabelerden kayda değer bir fark gösteren başka bir dili daha adımı söylemekten fazlasını yapabilecek kadar öğrenirsem ardına eklerim.
*1: İslam öncesi devirde Batı Asya'nın ortak dili Farsçaydı, yani Türkistan coğrafyasında hem Farsça hem de Çince "uluslararası dil" idi. İslam sonrasında buna Arapça da eklendi ve bir süre sonra yerini alsa bile ta Osmanlı'nın kuruluş dönemlerinde bile Batı Asya'da Farsça, Arapçadan çok daha geçer bir dildi. Hatta muhtemelen bunda Osmanlı'nın da payı vardır çünkü Selçuklular önce "yabancı dil", daha sonra "resmî dil" olarak Farsça kullanmışken Osmanlılar yabancı dil olarak Farsça yerine Arapça kullandılar (Memlükler de öyle yaptılar ama onlarınki biraz da coğrafi zorunluluktan kaynaklanıyordu). Bu arada yine yıllarca Orta Asya'nın uluslararası dili Rusça olduğundan Kiril ile de yazacaktım ama Türkiye ve Türkiye Türkleriyle bağı olmadığından vazgeçmiştim. Sonra dedim ki "Lan zaten Kiril okuyabiliyorum (yazamasam da), e o zaman Kiril ile de yazayım." Yazdım.
*Enneagramıma karar verene kadar göbeğim çatladı. Ha INxP'den INFP'ye terfi edene kadar da göbeğim çatladı (Ti ile Fi'yi ayırt etmek eziyet, bu ikisi doğada sağlıklıdan çok sağlıksız formda bulunduğundan ve anlatmak için bile konuyu fazlaca kişiselleştirmek gerektiğinden işler iyice çığırından çıkıyor. Tamam Ne-Se, Ni-Si ve Te-Fe de karıştırılabiliyor ama onları ayırt etmek nispeten daha kolay.) ama olsun. Enneagram 6'nın INFP'lerde böyle bir etkisi oluyormuş (daha Ti eğilimleri vs.), şerefsiz 6. Bu arada INFP'ler MBTI topluluğunda "Siz niye fazlasınız böyle, sezgiseller (intuitive), hele içedönük sezgiseller (INxx) nadir değil mi, 'mistype'sın sen!" görüşüyle karşılaşmayan tek içedönük sezgiseller muhtemelen çünkü neden? Çünkü INFP'ler "ezik, ağlak" vs. olduklarından neredeyse kimse INFP olmaya özenmiyor. Hayır Tolkien'e, Shakespeare'e, Johnny Depp'e, Fox Mulder'a, Hz. Meryem'e (Onu nasıl tiplemişler çok anlamasam da... İncil'i kaynak olarak kullandılar herhalde. Ulan başka neyi kullanacaklar zaten öküz?), George Orwell'e, Itou Junji'ye, Kafka'ya, Edgar Allan Poe'ya, Virgina Woolf'a, Murakami'ye, Mevlana'ya, Edvard Munch'a falan (Kaynağım PDB bu arada yani sonuçlar güvenilir olmayabilir. Sadece Tolkien MBTI topluluğunda genel olarak INFP kabul edildiğinden bir tek ona güvence verebiliyorum.) "ezik, ağlak" deyin sıkıyorsa. Ha ben ezik ve ağlağım ama INFP olduğum için değil (balık burcu olduğum için de değil). Hazır yeri gelmişken MBTI kitlesinde sezgisellerin sensörlerden çok olması (paragrafın sonuna bakın) normal aslında çünkü sezgiseller daha çok meylediyor "toplumun genelinin" umursamadığı şeylere. Bunu dünya ve toplum çapında çok popüler olmayan, belli kitlesi olan herhangi bir şeye uyarlasanız orada da sezgisel oranı fazla çıkacaktır çünkü dünya zaten sensörlere, hatta Se baskınlara göre dizayn edilmiş durumda; haliyle sezgiseller kadar internet veya kıyıda köşede kalmış şeylere yönelmiyorlar pek. Tipoloji kitlesi ayrı acayip bu arada. Üçlü tipe inanmayanı var, Sosyonik fonksiyon tanımlarını hatalı bulan var (Bu arada sosyoniğin tip tanımları hatalı harbiden ya! Sosyonik Ni'si MBTI için "yüksek Ne + düşük ama gölge olmayan Si" gibi bir şeye tekabül ediyor.), "MBTI ile korelasyon kurmayın ulan!" diyen Sosyonikçiler var, "Ennea diye bir şey yok." diyen MBTI'cılar var, "Sezgiseller nadir falan değil arkadaşım, nadirse de bunu büyük çaplı çalışma yapmadan anlayamayız." diyen var... Sadece Türk değil dünya çapında böyle bu arada.
**Kendimin var olup olmadığına bile güvenmiyorum lan ben, Avrupalıların Babil'den alıp garip bir hale soktuğu antik ilime mi güveneceğim? Bu arada modern bilim ve onun takipçileri simya ve astrolojiyi fazla hor görüyor. Görmeleri normal tabii ama bahsettiğim aşırılık. O "safsata yea" dediğin simya olmasa şimdi ne kimya vardı ne farmakoloji ne de parçacık fiziği. Hakeza astroloji olmasaydı da astronomi var olamayacaktı.
Yemeksepeti ve geri kalan bütün sipariş uygulamalarının konum sistemleri yarrak gibi bu arada. Lan üç yıl önce değiştirilmiş adresi "Hacı senin adresin bu." diye gösteriyor it oğlu it, bir de adresteki en ufak şeyi düzeltmeye çalıştığımızda veya sadece yol tarifini (bu da ayrı bir sikiklik, neyse) değiştirmek istediğimizde bizi tekrar o yanlış konuma atıyor. "Peki bunun hakkında senin önerin nedir sayın a... koduğum?" dediğinizi duyar gibiyim. Şudur: "Kurye hesabı" diye bir sik koyarsın uygulamaya, gelen siparişin konumunu görür ("Nasıl karıştırılmayacak?" demeyin. BK'ye verdiğimiz siparişi McDonald's nasıl göremiyorsa aynı şekilde olacak.). Böylece ne biz iki ay aynı kalamayan adreslerle uğraşırız ne de kurye "Whatsapp'tan konum at." diye bizi arar. Sonuç? Herkes mutlu, kimseye ekstra bir iş çıkmadı. Bunu düşünmek zor bir şey değil ki aq. Google Translate'in eski dönemi gibi bir konum sistemi kullanacağına konumu adrese çevirmeyip direkt konum halinde versen sorun bile çıkmayacak halbuki. Ha adres bulamayan kuryelere de ayrı gıcığım* ama bu dediğim yapıldığında onların sayısı neredeyse sıfıra inecek zaten çünkü neden? Çünkü yarrak gibi adres sistemimiz sağ olsun ülkede kimse tam olarak nerede yaşadığını bilmiyor. Bir kafanıza göre oynamayın lan şu adreslerle.
*Bunlar arasından adres tarifinin ilk kısmına gelip ikinci kısmı görmezden geldiği için evi bulamayan var. Lan "X tabelasının karşısında" demişim, durduğun yerde bırak X tabelasını, tabelaya benzer herhangi bir şey görüyor musun? İznik'te bölgenin en bilindik ve en turistik yerlerinden biri hakkında ilk kez duymuş gibi tepki veren bile olduğu için biraz doluyum bu konuda. Mesela Balıkesir'de de eskiden evi kuryelerin onda dokuzu bulamıyordu ama o kuryenin değil adresi belirleyenlerin mallığından kaynaklandığı için Balıkesir'deki kuryeler beni hiç sinir etmedi ama bu İznik'tekiler tamamen kendi geri zekalılıklarından bulamıyor evi. Lan neden adres tarifinin devamını okumuyorsun? Devamı var o aq cümlesinin, beni arayacağına tabela arasana?