Çok fazla alakasız alakasız, saçma sapan olaylarla haremini genişleten "isekai" karakteri gördüm ama Cheat Kusushi'nin Reiji'si göl ruhunu oltayla tutarak çıtayı aşılması zor bir noktaya koydu. Bu arada Shiroi Suna no Aquatope'un çevirisi de yarım kaldı. Zerrece şaşırmadım, hatta altıncı bölüme kadar düzenli olarak çevrilmesine şaşkınım esas. 2. bölümü bile görmeyi beklemiyordum ben. Odd Taxi'de Odokawa ile ilgili fikrim doğru çıktı. Bokutachi no Remake de öyle gidiyor yani, klasik. Ha, ha... Aksiyon animesi yapan şirketler çizer yok, bütçe yok deyip savaş sahnelerini kesip biçiyor, karakterlerin kolunu bacağını çarpılmış gibi döndürüyorlar. O sırada KyoAni: Hadi bölümü 24 dakikalık rahatlatıcı komedi SoL animesine altı dakikalık (çeyreği ediyor) yüksek animasyon kaliteli savaş sahnesi koyalım AJAhjaGAJHKA. İsteyen yapıyor demek ki; madem savaş sahnesi çizmeye bütçeniz yok, niye "shounen" yapıyorsunuz lan? Bir de bu Dragon Maid'in bu söz konusu savaş sahnesi şimdiye kadar gördüğüm çoğu savaş sahnesinden daha heyecanlı ve detaycıydı. Türkanime yorumlarından çaldığım şu görseli de bırakıp gidiyorum. Fuumetsu no Anata E iyiydi bu arada, Akame ga Kill'den el almış gibi davranmasaydı daha iyiydi de neyse...
Ücretsiz olmayan ücretsiz mobil oyunlar var. Tabii siz mobil oyun sistemine vs. aşina değilseniz ne dediğimi pek anlamamış olabilirsiniz. Yabancıların "pay to way", oyuncuların (bu arada "gamer" için hâlâ "oyuncu" yerine "oyunbaz" karşılığında ısrar ediyorum; TDK bir salsa arşa çıkaracağım Türkçeyi de işte TDK anca tireye düşman kesilsin, kafasına göre kelimeleri birleştirip ayırsın falan...) "P2W" (oyuncu adam tembeldir ağa) dediği türden oyunları diyorum. Var bu arada, daha üstüne ek bir şey demeyeceğim. Bu kadar.
Odysseia bitmiyor deyip duruyorum da "Daha 1/3'i bitmedi bunun, hayır ben böyle mitolojik şeylerin hastasıyımdır bir de... Niye okunmuyor lan bu?" diye bir hesap yaptığımda yarısının bitmiş olduğunu fark ettim. Yalnız konu o değil. Konu şu: Odysseius'un "abdest aldığı" bir kısım var kitapta. Roma-Yunan mitolojisinde abdeste dair bir bilgim yok bak benim; yerel Çin ve Hint dinlerinde, başta zaten kendisi ışık-karanlık sistemi üzerine kurulu olan ve ateş kültünü abarttıkça abartan, bazı yörelerde bildiğin ateşe tapma noktasına gelen Mecusilikte (ateş kültü varsa su kültü de vardır, karşıtlık ilkesi), Şintoizm'de (evet, var) falan olduğunu biliyordum. Antik Mısır dinlerinde de var diye hatırlıyorum ama emin değilim, yerel Orta Asya dinlerinde de var. "Yerel Orta Asya dini ne lan, direkt Şamanizm desene?" Şamanizm'in Hindistan'da, Amerika'da, Kore'de, Finlandiya'da vs. yaygın olan bir ton kolu var (ben şahsi olarak Şintoizm'i bile Şamanizm'in kolu olarak görüyorum); zaten temelde Türk-Moğol Şamanizm'i ve Tengricilik olsa da başka yerel Orta Asya dinleri de var. Örneğin İbn Fadlan, "hiçbir şeye tapmadıklarını" iddia ettiği ama haklarında anlattıklarına bakınca muhtemelen doğa ruhlarına ve/veya kişiselleştirilmiş/ruhsallaştırılmış olmaksızın dümdüz doğanın kendisine taptıkları sonucuna varılabilecek bir Oğuz obasından bahseder. Aslında şimdi düşününce, bu Oğuz obası Tengriciliğin son derece katı ve Göktengri dışındaki ruhlardan arındırılmış (daha doğrusu bu tür ruhani işlere pek girilmemiş daha eski) bir versiyonuna da inanıyor olabilirler. Onun dışında yine İbn Fadlan, Başkurtlarda (Sakaların yani Doğu İskitlerinin torunları) "ahşaptan oyulma penis şekilli toteme dua etme âdeti" olduğunu söyler. Bu arada bu "penis totem" kültü (ne isim verilir lan buna?) Japonlarda da var (Ekşi'de "çüke tapan Japon milleti" diye başlık var lan, gerisini siz düşünün). Her ne kadar İbn Fadlan bunu -muhtemelen kendisiyle dalga geçme amacından başka bir şey gütmeyen- bir cevaba bağlamış olsa da (ve Başkurtlardan bahsettiği kısım bir yana, Oğuzlardan bahsettiği kısımda muhtemelen fazlaca kefir, boza ve kımız nedeniyle kafayı bulmuş biçimde oraları yazmışsa da) söz konusu ahşaptan oyma penisler muhtemelen Umay Ana'nın veya Sakaların bir diğer torunu olan Yakutların (Başkurtlar, Kıpçaklar ve Bulgarlarla [Slavlarla karışmış günümüz Bulgarları değil; Oğuzlarla ve Kazan Tatarlarıyla ilintili ve Ural kanına sahip olup bugün Ön Bulgar denenler], Yakutlar ise Sibirler ve Altay Türkleriyle karışmış durumda. Türk soylarının oluşumunda iki şey temel etkendir: Birinci ayrışma [Oğuzlar Uygurlardan ayrıştı ilk olarak], ikinci karışma/bulaşma. İkincinin en güzel örneği de Özbekler: Kangarlar, Oğuzlar ve Tatarlar başlıca kökenleri.) dediği şekilde Ayısığıt'ın aracısıydı; Tengriciliğin eski ve daha katı versiyonlarında Tengri'ye ek olarak inanılıp ibadet edilen tek varlık, tinlerin en üstünü. Buradan bakınca da onlar için hangi ağaç çeşitlerinin makbul bulunduğu, eğer bu işleri biliyorsanız aşikar. Bilmiyorsanız söyleyeyim: Kayın, huş, gece kültüyle ve "kötülükten kötülükle korunma" (karşıtlık ilkesi) ile ilintili olarak gürgen yani hayat ağacı kayının ikili karşıtı (zıttı değil, yin-yang olayı var burada), kış ve bununla ilintili "yaşam ateşi" kültüne bağlı olarak kızılçam ve daha nadir, diğerlerinin seviyesine daha az çıkan biçimde, daha çok insanın kendi gücüyle alakalı işlerde, bazen kayın yerine veya kayınla beraber hayat ağacı olarak yorumlanan ve her halükârda ruhani atıf yapılan huşun ikili karşıtı olarak da kavak. Sonra Bay Ülgen olsun, Kayra Han olsun onun yerini aldı tabii; ama Umay kültü, bugün Anadolu'da dahi varlığını gizliden gizliye sürdürür; Bay Ülgen, Kayra Han ve Erlik Han'ın izleri neredeyse bütünüyle kaybolmuştur Çayardı'nın (Farsça: Maveraünnehir) berisindeki topraklarda ama Umay Ana'nın nefesi hâlâ ailenin, bebeğin ve annenin ensesindedir: Mesela lohusa şerbeti, bütünüyle Umay Ana'nın ikili karşıtı olan Al Ana'dan korunmak için icat edilmiş bir iksirdir. Bu arada evet, teknik olarak bu bir iksir. İksir deyince insanı kurbağaya çevirmek gibi saçma sapan şeyler gelmesin aklınıza, eskinin şifacılarına, özellikle de Türk-Anadolu şifacılarına göre bugün reçetesiz aldığımız grip şurubu da iksirdi, Barış Manço'nun şarkısını yaptığı nane limon da iksirdi, kefir de iksirdi. Zaten bundan dolayı bu ülkenin kültüründe tarhana çorbasıyla prenses iyileştiren bir süper kahraman var. Bu arada Keloğlan tam bir "bahtsız şaman" yani "gürgenden düşmüş şaman" tasviridir, onu da belirtmeden geçmeyeyim. Gürgen hakkında yukarıda gerekli malumat var, alakayı kurmak size kalmış. Her şeyi de devletten beklemeyin. Ha lohusa şerbetinin bu saydıklarımdan (kefir, çorba, şurup vs.) farklı olarak gerçekten ayinsel yönü var, doğru. Yalnız Al Ana, Umay Ana'nın karanlık tarafı/ikizi değildir her ne kadar yin-yang yani yaruk-kararuk düzleminde karşıtı olsa da; Umay Ana'nın karanlık yüzüne/ikizine doğrudan Kara Umay denir, umacıları gönderen de Kara Umay'dır basit bir örnek olarak. Neyse, Odysseius'un abdest alması ilginç yani. Bir sürü pratikte şekli değişse de olan şeylerden biri abdest (tıpkı oruç gibi) ama Roma-Yunan mitolojisinde abdest kavramından habersizdim ben.
Ha bu arada buradan "Theia oğlu Helios"u "Tanrı oğlu Güneş" diye çeviren çevirmene de selamlarımı yolluyorum. Gerçi bizimkinin suçu yok, muhtemelen Latinceden Fransızcaya veya İngilizceye çeviren tip, hatta belki de Yunancadan Latinceye çeviren tip bu sonuca yol açtı. Lan hangi Tanrı? Pagan oğlum bu adamlar, on farklı tanrıça hakkında "Tanrıçaların en tanrısalı" cümlesinin kurulduğu bir mit bu. Hangisi ulan en tanrısal, bir karar verin. Titan Helios, Zeus'un oğlu olamayacağına göre? Lan Antik Yunan'da Zeus'un üstünde bir de Orta Asya'nın Göktengri'si gibi fizikselliği olmayan, tek sıfatı Tanrılık olan ve "asıl, gerçek ve tek Tanrı" olan bir varlık var da ben mi bilmiyorum? Gerçi onun da suçu yok, ne diye "Hyperion oğlu" değil de "Theia oğlu" diyorsun, sonra millet "Tei" sanıyor onu. Oh be, nasıl dolmuşsam Homeros hıyarına. Durduk yere adam niye hıyar oldu ben de bilmiyorum, canı cacık çekmiştir.
Hadi şimdi tartışma başlasın: Cacık Türk yemeği mi Yunan yemeği mi? Bunun hakkında iki şey deyip geçeceğim: Birincisi, "cacık" Türk, "caciki" (Yunanca Latinizasyon ile "tzatziki") ise Yunan yemeğidir. İkincisi: Temelde aynı şey olan her iki yemeğin en olası kökenine baktığımızda, olağandan çok daha batıda (Antalya, Aydın vs. civarında) yaşayan Perslerin (daha doğrusu Farisi/İrani halklardan birinin; muhtemelen Pers değillerdi) bir grubunun/boyunun "jaj" adını verdiği ve biraz cacığa ama esasında cacıktan çok haydariye benzeyen bir yemekleri olduğunu görüyoruz (Aynı isim verilen benzer bir yemek Kafkasya'da da vardı diye bir bilgi kalmış aklımda ama güvenilir değil, ona bir bakarsınız). O dönemler Anadolu'da birkaç insan haricinde hıyar yok tabii, henüz Hindistan'da ve Çin'de var. "Salatalık Amerikalı" şeklindeki safsatalara karşı: Aha bir, aha iki, aha üç, aha dört. Tabii Mevlana'nın Mesnevi'de kafasına vurduğu has Anadolulu nohudu bile Amerikalı yapan tiplerden ne bekliyorsam? Çilek ve patlıcan da Amerikalı değil bu arada. Patlıcan yine salatalık gibi Hintli-Çinli (Amerikalı kültür türleri de var ama Çin'de ta milattan önceden beri tarımı yapılıyordu), çilek Avrasyalı (Japonya'dan Britanya'ya dek yabani yayılış alanı, ilk yetiştirme kaydı Fransa. Ha modern çilek Amerikalı çünkü orada yerel yabani çilek türleriyle melezlenerek var olabildi günümüzün bahçe çileği; ama mesela ondan çok daha eski, doğrudan Fransızların yetiştirdiği ilk kültür çileğiyle buradaki yabani dağ çileklerinin [Fragaria vesca] melezlenmesinden oluşan Osmanlı çileği isimli rengi böyle pembe-beyaz kalan, ekşimtırak ve yoğun aromalı muhteşem bir çilek çeşidi var.). Yani özetle, bir Kürt çıkıp "Hayır arkadaşım cacık Kürt yemeğidir." dese ben itiraz edemem; siz üçlü şekilde birbirinizi yemeye devam edebilirsiniz, sizle mi uğraşacağım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder