Yaz, yaz, yaz...

Konu bulamıyorum artık. Bazı yayınlanmayı bekleyen yazılarım var ama onlar için foto çekmem gerekiyor ve şartlar henüz olgunlaşmadı. Bir kısım yazıya başladım, öylece kaldı; devam etmiyor... Blog doğal sınırına ulaştı... Ama merak etmeyin; bu bloğu kapamaya niyetim yok. Hem arada saçmalayıp sızlanabileceğim bir yeri, hem de böyle bir kaynağı ben de kaybetmek istemem.

Kılıç, kalkan, hançer, gürz, teber, savaş kamçısı ve mızrağı ucuza alabileceğim bir yer biliyor musunuz? 4. dünya savaşına stok yapmam gerek. Ha; aklıma geldi, ST-camp'taki olaylar blogda paylaşılacak. Ek olarak bu benim çantamda bulunacak şeylerin listesi:

Çadır (Gönül isterdi ki barınağımızı da kendimiz yapalım, tohum ekelim, medeniyet kuralım. Ama lanet olası ormanda kalma yasağı ve saçma sapan diğer yasaklardan dolayı... Sırf şu yasayı değiştirmek için milletvekili olasım veya bir arazi satın alıp istediğimi yapasım var. Sinirlendim durduk yere; zaten karavanla bile gitsen ormanın kenarında jandarmalar seni illa rahatsız edecek. Ulan şeytan diyor çık dağa, "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" de, kalsınlar öyle; gelip götürmeye çalışanı da okla. Tövbe tövbe...)

Kamp bıçağı (Tasarımını bizzat Bear Grylls'in -doğru mu yazdım?- yaptığı, kamp bıçaklarının sayılı uzman markalarından Gerber'ce üretilmiş... Ha, bu arada; sadece kendim kullandığım için övüyorum burada -ben evde de bunu kullanıyorum-; yoksa bir kazancım yok -Vallahi de yok, billahi de yok-)

Okçuluk malzemeleri (Yay, keyfiye -ne alaka? Şu alaka: Tirkeşi bağlamak için-, tirkeş, baloncuklu naylon -yayı sarıp sarmalamak içün-, zehgir, çeşitli oklar -bende listesi var onların, siz yormayın o güzel kafanızı. Lan, kafanız mı güzel? Meyhane değil burası, az öte... Ne? Yooo, az önce biraz kola kokladım ama... Hıçk.. Sarhoş deği... Zzzzz-, zımpara -oklarımda adi gez tercih ettiğim için kapanabiliyor-)

Çanta (Hadi canım! Yemin et?)

Kurutma baharatı (Kertenkele filan kurutacağım)

Tuz (Tuz mühim tuz)

Kurutulmuş et (Bizzatihi iki madde önceki baharatla kendim yapacağım)

Pastırma (Bunu da bizzatihi kendim yapacağım)

Çin tarzı tavuk pastırması (Bunu zaten hazır almanın imkanı olmadığına göre...)

Uyku tulumu (Gönül isterdi ki eğreltiden, çamdan güzel güzel yataklar; kilimler yapalım... Ama işte çadırda bahsettiğim lanet ve nalet işler... Nalet demek de çok acayip; doğru değil ama lanetten daha kolay söyleniyor, Türkçe'de L ve R ile sözcük başlamamasıyla ilgili bir olay sanırım)

Defter (Nereye not alacağız o ortamda?)

Pilot kalem (Kuş tüyüyle mi yazacaktık? Hadi yazdık, mürekkebi nereden bulacaktık?)

Tütsülenmiş et (Yine kendim yapacağım... Kampa mı gidiyoruz et sergisine mi belli değil)

Gözlük kabı (Öyle bir ortamda gözlüğüm kırılırsa ne olur? Kamp yarım kalıp geri kalan süre iğrençleşir)

Telefon (Bunu ben almasam da annem koyduracak. Kamp boyunca kullanmayı pek düşünmüyorum)

Şarj aleti (Hem normal, hem kablosuz -niyeyse...)

Su arıtıcı (Bizzatihi kendim yapacağım. Ulan işe bak, kampa gitmeden çalışmaya başladık...)

3 şişe su (Neden 3 şişe, ben de bilmiyorum)

Kamera (Belki aklıma eserse youtube için video çekerim)

Gazlı bez (Diğer ilkyardım malzemelerini doğadan elde edebilirim de; bunun hem malzemesi olacak Cabomba aquatica gibi otları bulmak, hem de örüp hazırlamak bayağı uzun sürer; o esnada ilgili kişi kanamadan gider)

Kıyafetler (Uzun kollu bir şey, bir eşofman, havaya girmek içün kulakçıklı kalpak, donla atleti sormayın; annem illa koyduracak; kamp map'ini belirlemeyi başarırsak -önceden bu aşamaya bile gelememiştik- o map'in durumuna göre bir iki parça şey daha belki)

Karda kışta hayatta kalamama yöntemleri

1) Susadıkça kar yiyin

Böylece hem susuzluğunuz daha da artsın, hem de midenizde suya yer kalmasın. Aferin size, intiharınıza kaza süsü vermek için mükemmel bir yöntem.

2) Avladığınız hayvanların etini henüz sıcakken yiyin (Etlerin çiğ olduğunu varsayıyorum)

Böylece envai çeşit kurda, mikroba, parazite bedeninizi teslim edin. Vallahi bravo. Oysa şu etleri bir kaç saat karda, buzda bekletseniz; tüm mikrobu soğuktan kırılacak. Ama balıkları tutar tutmaz yiyebilirsiniz. Zaten bulmanız pek mümkün değil ama; kışın asla sürüngen avlayıp yemeyin.

3) Üşüdükçe hareket edin

Böylece hem terleyip soğuğa kendinizi teslim etmiş  hem de bolca su kaybetmiş olursunuz. Sonra ölürken "Nerede hata yaptım?" diye düşünürsünüz... (O hayatı yıllar önce başka biri yapmış ya, neyse)

4) Yaprağı karahindibaya benzeyen ne kadar ot, ne çeşit çimen varsa yiyin; karnınızı çam yaprağıyla doyurmaya çalışın.

Ondan sonra hastanede mideniz yıkanırken "Allah Allah, niye böyle oldu ki acep?" diye düşünün. Şöyle ki: Çiçeksiz dönemlerde, karahindiba ile onun zehirli ikizini ayırmak pek mümkün değildir. Çiçeğinin sapı koparılıp elle suyu çıkarılarak içindeki öz suyun renksiz mi, yoksa beyaz mı olduğuna bakılır. Beyazsa zehirli olandır. Çimenler, insan bedeni tarafından sindirilemeyecek kadar çok selüloz içerirler. Çam yaprağına gelince; kendisi zehirlidir. (Ama az miktardan bir şey olmuyor, tecrübeyle sabit) Ha; ama çimen ve çam yapraklarının çayı güvenle içilebilir.

Merhem olarak bal kullanımı

NASIL YANİ?

Şöyle ki; bal antibakteriyel, bozulmayan ve pek çok vitamin-protein içeren bir gıdadır. (Ayrıca arı dediğimiz hayvanın tükürüğü ve bir kaç ekstra malzemeden oluşan bir maddedir ama bunun konuyla bir ilgisi yok) Hatta meyve ve etleri; taze olarak saklamak istiyorsanız bal içinde bekletebilirsiniz.

NASIL KULLANACAĞIZ?

Yaraya süreceksiniz işte, onu da mı ben söyleyeyim? Bu sayede yara mikrop kapmaz ve çabuk iyileşir. (Ama bal sürene kadar kapacağı mikroplar için orayı sirke, alkollü içki, kömür ya da parfüm/kolonyayla iyice ovduktan sonra balı sürmenizde yarar var) Ha bu arada balı sürdükten sonra üstünü kumaş, yaprak vs. ile kapayabilirsiniz ki etrafınız yapış yapış olmasın.

BALI NASIL BULACAĞIZ?

Önce bir kovan bulacaksınız. Sonra da duman çıkaran bir şeyle ya da kovanın altında yakacağınız bir ateşle arıları sersemletip kovacaksınız. (Duman, arılar için uyuşturucu gibi bir şeydir; ama hiçbir arı bağımlısı olmaz) Sonra lazım olan kadar balı alıp hemen ateşi ya da dmanı söndürüp uzaklaşın oradan.

KOVAN NEREDE OLUR Kİ?

Genel kanının aksine; dallardan sarkan yuvarlak kovanlar, bal üretmeyen yabanarılarına ait kovanlardır. Bal üreten yabani balarılarının kovanları ise; genelde ağaç oyuklarında bulunur. Nadiren sarkık halde de olur ama asla hayal edildiği gibi düz yuvarlak değildir; bir kaç şekilsiz plaka yığını halindedir. (Google görsellere Wild honey bee hives yazarak bakabilirsiniz)

YA EHLİLEŞTİRME?

Eğer arıların oğul verme dönemine (kraliçe arının bir grup erkek arıyla beraber kovanı terk etmesi; genelde yeni bir kraliçe tahta çıktığında olur) dönemine denk gelip de kraliçe arıyı ele geçirmeyi başarırsanız (erkek arılar zaten sokamaz ama işçi -dişi- arıların kovana tehdit oluşturabileceğinizi düşünmeyeceği kadar uzakta olun) ve ona uygun bir kovanınız varsa; elbette olur. İlk ehli arılar gökten düşmedi. Yani tabii uçabiliyorlardı da... Neyse işte; onlar da böyle doğadan ele geçirildi. Hala daha doğadan arı kolonisi toplayanlar var. Eğer yakınlarda melisa (oğul otu), ballıbaba, nane, adaçayı türü bir bitki varsa, hele bu bitki beyaz çiçekliyse, onunla arıları çekebilirsiniz. (Ballıbabagiller)

NEREDE YAŞAR Kİ BU BALARISI?

Bal ve bombus arıları; bal üreten nadir arı türlerindendir. Bombus arısının ürettiği bal kendine bile zor yetmekle beraber balarasından daha yumuşak başlıdır. Avrasya'ya özgü bir arıdır ve en yoğun olarak Anadolu'da bulunur. Balarısı ise; tüm dünyada hem evcil, hem yabani, hem de yabanileşmiş evcil olarak bulunabilen bir türdür. Genelde ormanların çayırlarla kesişen dış kesimlerinde veya içi bol çiçekle-otla kaplı ormanların açıklıklı iç kesimlerinde yaşarlar. Açık alanlardaki tek tük ağaçlarda da bulabilirsiniz. (Reçinesiz ve yaşlı ağaçlar özellikle bakmanız gereken ağaçlardır. Keza Ballıbabagillerden çalıların üstü de)