Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

22 Kasım 2024 Cuma

Bitti, Bırakıyorum... ha bir de Kitap Mitap (Daha Çok "Mitap")

Youtube'da bir düzen oturtmuşken Kick'e dönmek için içinden geçtim, Kick'te azıcık etkileşim aldıktan sonraki hafta da (içinde bulunduğumuz hafta oluyor) yayın açmadım. Neden? Canım istemedi. Bir de zaten kolay olmasını beklemiyordum (çünkü hayat kolay bir şey değildir, örneğin sadece bir asır önce su içebilmek için bile çok fazla çaba harcamak gerekiyordu ve bazı coğrafyalarda günümüzde bile böyle; ayrıca bugüne bugün rast giden, zorluk çıkarmadan hallolan tek bir işim olmadı) ama beklediğim yerlerden değil, hiç beklemediğim yerlerden vuruldum. Gerçi Kick/Twitch için apayrı bir planım var ama hiç de gerçekçi bir plan olmadığının fazlasıyla farkındayım. Bir de gerek sonbahar gerek aile evinde tıkılı kalmanın asla pek sağlam olmamış olan psikolojimi iyice aşağı çekmesi gerek ülkenin hâli (ve ülkenin hâlinin attan düşmüşten beter olması nedeniyle pek fark edemesek de tüm dünyanın 2012'den beri saçma sapan bir yere sürüklenişi -hani diyorum acaba "2012'de kıyamet kopacak" diyenler haklı mıydı, bitirdik de okeye mi dönüyoruz, sonuçta "kıyamet"in yıllar süren bir süreç olmayacağını kimse söylemedi-) gerek kendi hâlim (iş güç yok, para yok, sevgili... hiç olmadı ki) nedeniyle yataktan çıkmak için bir motivasyon bulamadığım zamanlar olduğundan (Youtube'da düzen oturtacağız diye haftada üç günlük motivasyonum vardı, o da kendi duyamadığım ve duymamak için odamda havuzlara koyulan fıskiyelerden bir tanesiyle yaşadığım "çevre seslerini" kayda ekleyen kulaklığın öncülüğünde bitirildi) Kick'miş, Youtube'muş -tabii bahsettiğim, muhtemelen asla gerçekleşmeyecek plan dışında- bırakıyorum (belki bir gün kafam atar da tekrar dönerim ama bu kez sırf zevk için yaparım). Sadece ailemin parasını sömürerek tüm gün okuyacağım, yazacağım, izleyeceğim, oynayacağım ve aylaklık edeceğim. Bana sülük olmaktan başka şans sunmazsınız, sülük olduğumdan şikayet etmemelisiniz. Ve iş gerçekten bir şey yapmak zorunda olduğum noktaya gelince de... Eh, o zaman mecburen bir şeyler yapacağım. O değil de motor ehliyetim olsa kuryelik yapardım, hiç olmazsa birilerinin işine yarardım ama motoru bırak, bana araba ehliyeti bile vermiyorlar (nedeninden bahsetmek istemiyorum).

Bir de geçenki yazıda kitaplar hakkında bir şeyler demiştim ama iki noktayı kaçırmışım.

1. O geri zekalı editöre göndermek için bir kopyaya ihtiyacım var. Niye göndereceğim? İntikam isteği. Hayatımda pürüzsüz giden tek şey Ejderin Mührü'nün yayımlanmasıydı ve hiç var olmasam herkesin daha mutlu olacağı şu sikik hayatımda elde ettiğim tek başarı da işi yazdıklarımı düzeltmek olduğu hâlde bozan, karakterin düşüncesiyle yazarın düşüncesi arasında bile ayrım yapamayacak kadar spekülatif kurgunun ne olduğundan bihaber bir editör tarafından elimden alındı. Hayatımda en yolunda giden şey, işte bu kadar yolunda gidiyor. Sonra "abartıyorsun" oluyor. Bu durum başına gelen kaç kişi var da abartıyorum amına koyayım?

2. Bu kitapları e-kitap olarak yayımlatma işine hiç bakmadım bile. O biraz daha kolay olabilir. Gerçi hâlâ salak editöre göndermek için bir kopyaya ihtiyacım var ama e-kitap olarak yayınlanırsa kendim sadece elimde tutmak ve ona göndermek için az sayıda bastırıp* link falan koyabilirim.

*Kitabı tamamen bu şekilde gerçek bir "kendiliğinden yayıncılık" işine sokmamın önündeki ilk engel bazı izinler almak gerekmesi ama o izinleri almak çok da zor değil, ikinci engelse kitabı burada pazarlamam gerekeceği gerçeği ve eğer kendimi/işimi pazarlayabilseydim zaten şu an bu hâlde olmazdım. Ayrıca sanatın "sektör" olarak tanımlanmaması gerektiğine inanıyorum (Bu sikik Fi hep başımı derde sokuyor... keşke Fe dom bir normie olsaydım.), o yüzden şansım olsa bile pazarlamazdım. Telif hakkı bir şeydir, herkesin eserini kafalarına göre mahveden birilerinden korumaya hakkı olmalıdır (Mesela Tolkien yaşasa Galadriel'in kulağını kontrol etmeye kim cüret edebilirdi? Amına koyayım elf dediğin -mecazi/ruhani anlamda- parlar ulan, gördüğün anda "Aha elf bu." dersin. Kulakla mulakla olmaz o işler. Tabii dizi ekibinin bunun asla farkında olmadığı, olsa da umursamadığı elflere insan muamelesi yapmalarından belli.) ama iş pazarlama, kazanç gibi şeylere geldiğinde işler değişir. Sanat sanat içindir, para için değildir. Ha "Sanattan para kazanılamaz mı?" Kazanılabilir tabii ama para kazanmak için sanat yapılmaz; çünkü o artık sanat olmaz. Örneğin sinema "7. sanat" olarak adlandırılır. Peki gişe filmlerinden kaçına gerçekten "sanat" diyebiliriz? Bu konudaki düşüncelerimi daha iyi anlamak için Filmograf'ın "Neden Efsane? Ruhların Kaçışı" videosunu izleyebilirsiniz bu arada. O videonun "Sinema sanat mıdır?" diye başlayan kısmı, gişe filmleriyle ilgili düşüncelerimi büyük oranda anlatıyor (gerçi ben gişe filmlerini hor görme eğilimindeyim ve zanaata da zaanatkara da saygım sonsuzdur, bu nedenle ne demek istediğimi tam olarak anlatsa da düşüncelerimi pek de yansıttığını söyleyemem).

Gerçi birkaç tuval alıp hepsine tek bir boyayla "ufukta kaybolan" bir çizdikten sonra bir "modern sanat" galerisi açıp parayı kırabilirim ("Şimdi bu mavi olan neyi temsil ediyor?" "Umudu." "Kırmızı?" "Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu." "Sarı?" "Maneviyatı." "Yeşil?" "Doğanın insan üstündeki..." Türkçede biz buna "osur osur ipe diz" diyoruz. Nasılsa sorgulayan yok amk, ezkaza bir tane çıkarsa da "Sen ne anlarsın?" diye cahil cühela muamelesi görüyor. Halbuki o tabloların hepsinin anlamı aynı, o da şu: "Burada yolunacak çok kaz var dediler. Eee, kimden başlayayım?"). Bunun önündeki en önemli engel, galeri açmanın halihazırda pahalı olması ve böyle bir organizasyona girişince işin içine şaraptır, kanepedir sokuşturmak gerekliliği (Evet biraz klişe ama halk bunu istiyor, ben ne yapayım? Klişe olmayan adamın hiçbir sanatsal değeri olmayan saçmalıkların önünde derin düşüncelere dalmış gibi görünmekle ne işi olur?). "Az önce ne diyordun, şimdi ne diyorsun?" diye sorabilirsiniz tabii, hakkınızdır; ama kaçırdığınız bir nokta var: Modern sanat, sanat değildir, sadece sanatın ne olduğunu pek de anlayamamış vizyonsuz zenginleri* yolmak için icat edilmiş "elegant" bir dolandırıcılık sistemidir. Bak yukarıda gişe filmlerinden bahsettim ya? Bir de "Fransız sanat filmi" diye bir mevhum var. Anlamı olmayan, yönetmenin rastgele sahneleri art arda dizmesinden ibaret filmler (her "düzensiz" film de böyle değil tabii ama hangi filmlerden bahsettiğimi anladığınızı sanıyorum). Bunlar illaki de Fransız yapımı olmak zorunda değil ama nedense böyle bir kalıp oluşmuş. Resim-sinema özdeşliğinden gidersek gişe filmi "shounen" mangadır, Fransız sanat (!) filmi de modern "sanat"tır. Arada da işte Rönesans sanatçıları (bunlar genelde ressam-heykeltıraş-biliminsanı-filozof hepsi bir arada olduğundan ayrıca saygıyı hak ettiklerini de belirtmek isterim), Picasso, Shirahama Kamome, Anno Hideaki, Wachowski kardeşler, Jaco Van Dormael, Christopher Nolan falan gibi gerçek sanatçılar var. Bu arada hiç müzisyen veya yazar örneği vermediğimi fark etmiş olabilirsiniz. Niye vermedim? Çünkü konuya film-resim ekseninden yaklaştık da o yüzden. Kendi kitap yayımlatmış biri olarak sizce edebiyatı** sanata dahil etmemem olası mı amk?

*Vizyonsuz zenginler beni kızdırıyor. Fakirin, orta hâllinin, memurun vs. vizyonsuzuna "Görmemiş ki, dünyası dar. Ne bilsin? Kendini geliştirmekten önce aç karnını doyurması gerekiyor (bkz. Maslow piramidi)." diyebiliyorsun ama zenginin, hele de kendi (çabasıyla) zenginleşmeyip zaten zengin olan bir aileye doğan birinin vizyonsuz olmak için hiçbir bahanesi yok. Tamamen kendi hıyarlığı.

**Bak oraya girince de "shounen" mangayla gişe filminin yanına Twilight falan gibi şeyleri ve kişisel gelişim kitaplarını sıkıştırabiliriz, müziğe gelince de keko "rap"i.

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da kullanıyor. Ha bir de şöyle bir çabası var, ilginizi çekerse: buymeacoffee.com/xayali (ve https://panel.roniapp.com/invitesignup/MTU0NTAz)

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Halihazırda aldıysanız, düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım. Eposta atın.)

14 Kasım 2024 Perşembe

Durum Raporu: Hayatın Saçma Sapan Zorlukları, Amerikan Seçimleri ve Yeni Yıl Kararları (Kasım Ayındayız Lan! Aralığı Bekleyemedin mi?)

Hayat önüme saçma sapan zorluklar çıkarmaya devam ediyor. Gündemin yoğunluğundan başımı kaldırabildiğimde -ki şu günlerde bu, hiç de kolay değil- kendimi iğrenç bir komedi dizisinin başkarakteri olarak görüyorum. Mahvolmuş ve aile evinde kalarak her geçen gün daha da mahvolan zihnimi biraz olsun korumanın yollarından biri. Sorun şu ki komik değil. Ben hiç gülmüyorum. Belki bilmiyorsunuzdur, Kick'te yayın açmaya başladım ben. Ama 3 mbps "upload" hızı yüzünden kasıyordu. Sonra "Tamam ulan, Kick gibi nispeten yeni bir platformda tutunmak daha kolaydı ama elimizdeki bu, ne yapalım?" diye Youtube'a döndüm. Kick'te 4 takipçi, Youtube'da tek bir abone olduğu -ve o da videoları izlemeye üşendiği- için bir yöntem aradım. 720p'ye düşürdüm, kasmadan güzel bir yayın yaptım. Ama programa uyamadım. Çarşamba günü de yayın yapmam lazımdı, yapamadım. Niye? Babam gecenin üçüne kadar uyumak bilmedi de ondan. Hayır hadi ben gececil bir canlıyım, sana ne oluyor? Haftaya (ya da sonraki hafta) da bir iş için İstanbul'a gideceğim, yine yayın aksayacak. Bu şekilde değil Kick'te, malum bir partinin gençlik kollarında bile tutunup ilerleyemezsin amk. Hayır "Sonrasında düzenli yayın yapacağım." diyeceğim ama aile evinde düzenli yayın yapmak imkansız. Çünkü pezevenk müteahhit duvarı nasıl inşa ettiyse televizyonun sesi benim odama salondan daha iyi yayılıyor. Bu yüzden garip bir fıskiyem var, hem televizyon sesini hem müezzin olduğunu iddia eden kargayı bastırıp odada camı çerçeveyi indirmeden hayatıma devam edebileyim diye. Eh ama o fıskiye, aynı zamanda o fıskiyeyi kapatmadan (yani ailem yatıp uyumadan) yayın da yapamayacağım video da çekemeyeceğim anlamına geliyor. Birkaç video çektim ama fıskiye açıkken bile arka planda televizyonun sesleri duyuluyor. Ben kendi kulağımla duymuyorum ama yavşak kulaklık duyuyor, bir de algılayıp "Bu da ses." diye kayda ekliyor. Göt. Neyse, öyle yani. Özetle şuralara bir gelip bakın:

buymeacoffee.com/xayali (özellikle galeri kısmına)

kick.com/xyaalii

https://www.youtube.com/@Xyali-ye9yt

https://panel.roniapp.com/invitesignup/MTU0NTAz

Amerikan seçimleri neydi lan öyle? Bu arada "Amerikan seçimlerinden sana/bize ne amk?"çı cahiller bir siktirip giderek "globalleşme" kavramı ve NATO neymiş öğreniversin çünkü  Kuzey Kore'de yaşamadığın sürece, hele de -her ne kadar içeride gerçek bir müttefikten yoksun olsan da- NATO ülkesiysen Amerika'da yaprak oynasa seni etkiliyor. Hatta Kuzey Kore'de yaşasan bile aslında etkileniyorsun, sadece Kim Jong-un sağ olsun haberin olmuyor. Ha ama bak "Ulan kim kazanırsa kazansın mızrak zaten bizim götümüze girecek. Amerikan seçimlerinden bize ne?" derseniz o zaman hak veririm. Amerikan seçimlerinde şunu görmüş olduk ki Almanlar değil ama Amerikalılar gerçekten bizi kıskanıyormuş lan. O'l'm bizdeki 2023 seçimlerini adım adım takip etti adamlar. Sonrasındaki tepkileri bile aynıydı. Ha onlar sömürge valisi yerine her ne kadar ayarsız ve dengesiz de olsa dünyayı şu sikik SJW teröründen kurtarma potansiyeli olan birini seçtiler, bir de utanmadan hâlâ şikayet ediyorlar, öyle kritik bir fark var. Sol liberallerin akılsızlıkları bitmiyor*, İran'da mollaların yönetime gelince ilk iş olarak solcuları asmasından da hiç ders çıkarmamışlar. Niye? Sol liberal tarih bilmez de ondan. Olsa zaten ya düz solcu olup emek piyasasından bahseder, işçi haklarını savunur (özellikle Türkiye'de adı konulmamış bir kölelik düzeni varken ve bu kölelik düzeninin en önemli ayağı "din kardeşlerimiz" ayağına millete kaktırılmış sayısı belirsiz çöl kaçkınıyken) ya düz liberal olup özgürlükten, insan haklarından bahseder (yine kölelik düzeni konusuna dönüyoruz) ya da başka bir şey olurdu, ne idiği belirsiz saçma sapan bir şey olmazdı.

*Gerçi adamlar da haklı, SJW terörü biterse mamaları kesilecek, piyasa işlerini beğenmeyen herkesi "homofobik ırkçı kadın düşmanı yobaz pislik" ilan eden beceriksizlerin elinden kurtulacak ve eskisi gibi güzel işler güzel, kötü işler kötü kabul edilecek. Mizah ve sanat yeniden özgür olacak.

Ayrıca birkaç karar aldım. Nedir? Şudur: Bu yılın sonuna kadar romanlarımı (en azından Ejderin Mührü'nün düzeltilmiş ve yenilenmiş ikinci sürümünü) yayımlatmak (veya en azından tefrika etmek -ki "tefrika" kelimesi de tıpkı "kanonik" gibi bayıldığım kelimelerden biri-) için bir fırsat bulamazsam BuyMeACoffee'de tefrika edeceğim. Neden?

1. Türk yayınevleri yamyam.

1,5. Yamyam olmalarının yanı sıra yerli fantastik yazarlara verdikleri değer sıfırın altında.

2. Yazmayı bir para kazanma aracı olarak görmüyorum, genel olarak "sanat, sanat içindir" anlayışındayım. Zaten yazarak para kazanmak istesem birbirinin aynısı olan milyar kişisel gelişim kitabından birkaç tane de ben yazıp paranın "yanına" koyardım ama ben iflah olmaz bir romantiğim (Romantizm dediğim mum, şarap, gül vesaire değil, "klasik romantizm" yani "insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı duran bir akım". Babası da Victor Hugo.), "kişisel gelişim kitabı" kavramının kendisi midemi bulandırıyor (işte bunlar hep Fi fonksiyonu). Çünkü: https://eksiseyler.com/neyi-degistirdigi-mechul-olan-tartismali-yayinlar-kisisel-gelisim-kitaplari ve https://eksiseyler.com/travmalarina-kisisel-gelisim-kitaplariyla-cozum-arayanlar-neden-basarisiz-oluyor, hatta: https://eksiseyler.com/kisisel-gelisime-tapan-dusuk-maasli-plaza-calisani. Yani özetle dolandırıcılık ve umut tacirliği yapacağıma edebimle (ve edebî kaygılarımla) sürünürüm, daha iyi (hop, döndük mü yine klasik romantizm konusuna).

3. Yazmayı bir para kazanma aracı olarak görmüyorum. Peki niye yazıyorum?

A. Hayatta kalabilmek için. Darmadağınık düşüncelerimi toparlamaya yardımcı oluyor.

B. Birileri okusun diye. Sonuçta okunmasını istemesem roman, blog vs. değil, günlük yazardım veya yazdıklarımı yazdıktan hemen sonra yakardım.

Bu arada RoniApp'ten de biraz şikayet edeceğim çünkü bana devamlı "Eve asıl gelir getiren kişi siz misiniz?", "O zaman o kişinin mesleği ne?" gibi sorular sorup sonra "Ya bu ankete uygun değilmişsin, al sana katılım için 5 kuruş." diyen anketler çıkarıyor. Hayır bütün bu bilgileri daha kaydolurken vermemi geçtim, "eve esas gelir getiren kişi" olsam 30 TL (1 dolar etmiyor lan) kazanayım diye anket çözmekten medet umar mıyım amk? O şartlara uysam zaten sitenizde/uygulamanızda işim ne? Umurumda olmazsınız.

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da (Evet, “blog” kelimesinin G’si yumuşar. Blokun K’si ise yumuşamaz.) kullanıyor.

Ha bir de şunlara bir bakmanızı rica ediyor:

buymeacoffee.com/xayali

kick.com/xyaalii

https://www.youtube.com/@Xyali-ye9yt

https://panel.roniapp.com/invitesignup/MTU0NTAz

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası, düzenlenmeden önce daha düzgündü lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. “Düzelteceğiz” demiştim ama artık o kadar da umutlu değilim, neden olmadığıma dair blogda “doğrudan yayıncılık” diye aratarak bilgi edinebilirsiniz. Halihazırda aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra -tabii onu da yapabilirsek- bir şeyler ayarlayacağım.)