Bak, İnziva diye Türk yapımı bir oyun (daha doğrusu VN) oynadım... ve harbi muhteşem. Ne kadar inanılmaz olduğunu şöyle anlatayım: Disco Elysium'a bile inceleme yazmamış olan ben, gidip Steam'da bu VN'ye inceleme yazdım.
Bu arada garip bir şey fark ettim: Doğudan gelip de Macaristan'dan batıya geçebilmiş olanlar sadece Hunlar. Romalılardan sonra Yunanları yenebilmiş tek devlet olan Osmanlılar da tarihte Türk olmayıp da Türk devletlerini yıkma becerisine* sahip tek millet olan Moğollar da Macarları aşamadı. Neden cümleye Macaristan diye başlayıp ikinci cümlede Macarlar dedim? Çünkü "Ulan burası alınamayan bir yerse Hunlar nasıl geçti?" sorusunu sorunca cevap aydınlanıyor: Hunlar oraya geldiğinde o bölge ya bomboştu (Budapeşte'yi bizzat Hunlar kurdu. Bir nehirle ikiye ayrılan bu şehrin "Buda" kısmı bile adını Attila'nın kardeşi Budin'den alıyor.) veya iki üç önemsiz Cermen kabilesinin yurduydu. Hunlarla birlikte oraya kim geldi peki? Daha sonra ayrı, hatta Avrupalı bir millet kabul edilecek kadar kendilerine sahip çıktıkları hâlde göçebe savaş becerilerini kaybetmemiş olan Macarlar. Baktığınızda Fatih'e karşı gelebilen sadece iki "grup" olduğunu görürsünüz: Hunlar tarafından bugün Macaristan denen yere yerleştirilmiş olan Macarlar ve yine Hunlar tarafından Macarlarla aynı yere yerleştirilip sonra daha doğuya -bugün Romanya olarak anılan bölgeye- ilerleyen, Macarlarla ortak ve açıkça Göktürk alfabesiyle aynı kökten gelen bir alfabe kullanan Sekeller. Ortak noktaları nedir? Hun kökleri. İşte Macarlar Hunlarla, daha doğrusu Hun toplumunun bir parçası olarak o bölgeye gelip sahiplendikten sonra kendi içlerinde savaşmaktan doğuluları yeterince tanıyamamış olan batılıları kolayca alt eden Moğolları ve Türkleri kendi tarihî geçmişlerini kullanarak, "kişi kendinden bilir işi" diye özetlenebilecek biçimde alt ettiler.
*Evet, var olan tüm Türk devletleri ya bizzat Türklerce ya da her türlü konuda Türklere en benzer ve denk tek millet olan Moğollarca yıkılmıştır. Hatta ta Asya Hun İmparatorluğu'ndan başlayıp sıradan sayabilirim ama acayip üşendim. Sadece şu örneği vereceğim: Osmanlı iki kez yıkılmıştır mesela. İlki Timur (kendisi Tatar, halkı ağırlıklı Özbek), ikincisi Türkiye (Ha yıkılması şarttı, yıkıp yenisini kurmadan düzeltmek pek de mümkün değildi; orası doğru. Nedenden, sonuçtan vs. değil olayın özünden bahsediyorum burada. Yoksa Timur'un Osmanlı'yı yıkması da gayet haklı gerekçelere dayanıyordu ama sonrasında Özbekistan'a döndüğünden tarihte İslam dünyasını birleştirmeye en çok yaklaşmış, muhtemelen Moğolca bile bilmeyen adamı bütün millet "kafir Moğol" diye biliyor.)
Oshi no Ko'dan hiç bahsetmedim... çünkü gerek yok. Zaten hak ettiği popülerliğe sahip oldu. Bir de son zamanlarda bir sürü şey kafamı meşgul ediyor, o yüzden animeleri de nispeten düzensiz takip ediyorum. O zaman bu paragrafı niye yazıyorum? Şu yüzden: Nanatsu no Maken ga Shihai suru diye bir animenin konusu bana "ilgi çekici ama acayip klişe" geldi; ama izlediğimde yanıldığımı gördüm. Evet, daha önce hiç görmediğimiz bir konu değil, hatta defalarca kez işlenmiş bir tema ve defalarca kez yazılmış, yazıla yazıla suyu çıkıp kendi klişelerini var etmiş bir ortamda geçen bir hikaye ama kesinlikle "klişe" olarak tanımlanabilecek bir anime değil. Hatta zorlasan "benzersiz" veya "öncül" bile dersin yani, o derece. Tabii ilk bölümden yorum yapmak doğru değil, üçüncü bölüm bir animenin gerçek ilk bölümü, beşinci bölüm de gerçek ikinci bölümüdür; bu ikisi animeyi rezil de eder vezir de (animatörlerin de bunun farkında olduğunu görmek için Animegataris izleyebilirsiniz) ama sonuçta "Uğraşamayacağım bu klişeyle be..." demediğim için mutluyum. Yalnız bu animenin karakterleri miko ve samuray arasındaki farkı bilmiyor. Hayır tamam, muhtemelen o evrende miko diye bir şey olması saçma olabileceğinden samurayla birleştirdin de... yani... sayın yazar, sen Japon değil misin kardeşim? Sen de mikoyla samurayı ayırt edemiyorsan kapatıp gidelim o zaman bu ranobe-manga-anime işlerini? Ha gerçi muhtemelen esas kız (ama görünür esas kız değil) olacak olan karakterimiz miko olduğu için mutluyum (Evet, mikoları seviyorum. Ne var?) ama yine de "samuray" denmesi... Gintama'yı gerçek sonuna kadar izlemiş adamım ben, bana "miko, samuray, ninja hepsi aynı" diye gelemezsiniz kardeşim. Farklı bir evren olsa da gelemezsiniz. Bu arada muhtemelen "görünür esas kız" olacak kıvırcığı kime benzettiğimi düşünürken "trol duyarı"ndan sonra nihayet buldum: Hermione Granger lan bu! Yalnız "miko görünümlü samuray" kızın hiç de beklediğim gibi bir kişiliği yok. Aslında beklediğimin tam tersi bir kişiliği var. Müdireninkine benzer ama biraz daha soğuk -ama aynı zamanda biraz daha "yumuşak"- bir kişilik bekliyordum. Gerçi iki türdeki karakterleri de sevdiğimden benim için bir sıkıntı yok. "Jitsu wa Ore, Saikyou deshita?" klasik, sıradan, standart bir komedi-SoL-isekai gibi gelmişti -ki öyle olsa da izleyecektim- ama daha opening öncesini isekai klişelerini kullanır gibi yaparak yerden yere vurarak geçirdiler asmlsşd. KonoSuba trollüğünü görüyorum bu animede, zaten en çöp isekaiları bile izliyorum (Benim de "guilty pleasure"um bu arkadaş, ne yapayım?) ama bundan bayağı zevk alacağım. İyi yanı ne, biliyor musunuz? Bu zaten komedi ve başından trol başladığı için Arifureta ile Tate no Yuusha'nın düştüğü çukura düşmesinin mümkün olmaması. Ha KonoSuba'nın yazarının ikinci serisi olan o gezegenli, robotlu şeyin düştüğü çukura düşme ihtimali var ama ona katlanabilmiştim. Tate no Yuusha ve Arifureta bozma seviyesine katlanamadığım nadir isekailardan. "Genjitsu no Yohane: Sunshine in the Mirror"un konusu acayip ilgi geçici geldi ama... Patlamaya da acayip müsait bir konu. Daha ilk iki bölümü izlemeden yazıyorum bak. Anime çok garip la. Asla beklediğim gibi değil ve giriş kısmı biraz "Bu ne lan?" havası veriyor ama... muhtemelen izleyeceğim. Yok aga, bu kesinlikle hiç değilse ilk bölümün bitirilmesi, sonra yorum yapılması gereken bir anime. Bir de arka planda gizemli bir şeyler dönüyor... Başkarakteri pek sevemedim ama animeyi bana bıraktırma becerisine sahip olacak kadar da nefret etmedim [Bu başarıyı sağlayan iki güzide karakterden biri kargalı kız Haru'nun adını unuttuğum animesindeki sinir bozucu gereksiz hatun (Dümdüz Haru'yla yap geç işte. Ne saçma sapan bir karakter koyup bir de herkesin nefret ettiğini bildiğin hâlde Haru'dan çok ona odaklanıyorsun?), ikincisi de Kanojo, Oka-bilmem-ne'nin kendisine beyin hediye etmek istediğim başkarakteri.], e konu da -özellikle arka plandaki gizemli olay ve animenin "alternatif modern Japonya" gibi bir yerde geçmesi- ilgi çekici, o yüzden muhtemelen izleyeceğim. Ha gerçi Yohane'nin "kendisinin arkadaşı olduğunu kabul etmediği arkadaşı" olan kızı (cümlelerini -zura diye bitiren hatun) sevdim ve bu tür hikayelerde bu "ikinci kız" daima ikinci kızdır. Bol bol göreceğiz belli ki ve tabii ki bundan bir şikayetim yok. O değil de ilk bölümün 12.54'üncü dakikasındayım ve bizim başkarakter kasabanın koruyucu tanrıçası gibi bir şey çıkarsa zerre şaşırmam. Aslında hikaye son sürat oraya ilerliyormuş gibi hissediyorum, tsukaiması da Lailaps'tır (Bu nasıl isim lan? İsmail Abi mi koydu köpeğin -veya artık her neyse onun- adını?). Üçüncü bölüm bu konudaki inancımı pekiştirdi bu arada. Kesin kasabanın koruyucu tanrıçası gibi bir şey bizim kız, bütün olaylar da o yüzden yaşanıyor zaten. Yumemiru Danshi wa Genjitsushugisha... Türkçede "fazla naz âşık usandırır" diye bir söz vardır ya hani? Hah işte, Japonlarda o söz olmadığından animesini yapmışlar. Yalnızlığıma galip gelebilirsem izleyeceğim ama ilk bölümde "Sikerler lan! Artık hiçbir şey umurumda değil, sadece bütün gün sevimli bir kızla* flörtleşip canımın istediği gibi yaşayacağım bir evrene ışınlanmak istiyorum." diye oturup ağladığımdan yapabilir miyim emin değilim. Anime güzel tabii, izlemezsem bu sırf kalbim kaldırmadığından olacak, yani "sorun sende değil bende" ama gerçekten öyle olanı. 2. bölümden bildiriyorum: Esas kız acayip sinir bozucu ya. Defalarca reddet, asla yüz verme (hayır bu artık tsunderelik de değil, dümdüz oçluk), sonra çocuk "Ulan kızın zaten bana bakacağı yok..." diye peşinde dolanmayı bırakınca çantaya bakıp bozuk at, konuşmaya çalış falan... Taşşak mı geçiyorsun? Anime Türkiye'de geçseydi Ekşi'deki "reddedilince hemen vazgeçen erkek" başlığını (Tam böyle miydi lan bu başlık?) bu kız açardı amk. İnanılmaz sinir bozucu ya. Daha önce bu kadar nefretle dolduğum bir romantik komedi esas kızı hiç olmamıştı. Tamam kazanamayacağını bile bile "rakip"lerden tuttuğum çok oldu ama sevmediğim, aksine "nefret" olarak tanımlanabilecek bir duygu hissettiğim ilk romantik anime esas kızı bu. Neyse ki bizim başkarakterin ablasıyla disiplin kurulu başkanı efsane karakterler (esas kızın en yakın arkadaşı da henüz girmemiş olsa da her an "hain" sınıfına girebilecek ama sevdiğim tarzda bir karakter), onlar için devam edersem ederim. Ha başkarakterin gayet iyi anlayıp sonuna kadar hak verdiğim depresif karamsarlığında boğulmazsam (yani "sorun sende değil bende" durumu) tabii. Lv1 Maou to One Room Yuusha acayip güzel -ve tanıtım yazısında yazanı okuyunca hiç beklemediğim ama o yazıya tamamen uyan (şuna bir göz atın), güzel ama batırma ihtimali de yüksek bir seri olduğunu belli eden bir bölümle başladı. Bakalım, boka sararsa salarız. "Level 1 dakedo Unique Skill de Saikyou desu"... İşte klasik komedi-isekai ya. Beni biliyo'nuz, sike sike izleyeceğim. Bu arada animenin taglarında harem var (E, isekai bu. Olması değil olmaması haber değeri taşıyor.) ama openingden anladığım kadarıyla (Normalde openingleri izlemeyi sevmiyorum çünkü sürprizbozan içerebiliyorlar ama çeşitli kaynakların sıkıntıları nedeniyle kısmen mecbur kalıyorum.) ilk kızın (daha bölüm başlar başlamaz karşılaştığımız) epey bir kayrıldığı bir harem (Arifureta tarzı) olacak gibi. Bu arada Emily Brown nedir ya... İnternette "Amerikan ismi yapma jeneratörü" ile mi oluşturdun bu ismi, ey yazar? Yalnız ayrı ayrı durdukları sahneler neyse de yan yana durduklarında bizim MC pedoymuş gibi duruyor lan. Muhtemelen hatuna reşit -en azından o evren için reşit- bir yaş verecekler ama boy farkının suyunu çıkarmışlar (bir kıstas olarak Senpai ga Uzai Kouhai no Hanashi'nin ana çifti bile -ki bu animenin bütün olayı "aşırı boy farkı"- daha "orantılı" duruyordu). "Ryza no Atelier: Tokoyami no Joou to Himitsu no Kakurega" için... Ben aslında Atelier Ryza oyunlarını oynamaya niyetliydim ama hem Japonların serileştirmenin suyunu çıkarması (30 tane mi ne Atelier Ryza oyunu var lan, oha. Steam'de olmayanları da ekle?) hem de kur (en ucuzu 120 TL mi ne, o da indirimli hâli ha) sağ olsun onu erteleyebildiğim kadar erteledim. Yalnız animedeki simya mekaniğini "sorgulama hacı" biçiminde özetlenebilecek mobil oyun mantığı yapmaları (Suyu kazana dökmek yerine direkt şişeyle beraber atmak ve elde ettiğimiz ürünü kazandan şişeye doldurmak yerine direkt elimize şişeyle gelmesi. Bunlar gerçekten animeden sahneler bu arada.) hakkında ne düşüneceğimi bilemiyorum. Şimdilik "oyun" havasını koruması için yapılmış bir hamle olarak görüp bu konuda çok da kafa yormayacağım sanırım. Jidou Hanbaiki ni Umarekawatta Ore wa Meikyuu wo Samayou, yani bizim "otomat olarak reenkarne olan eleman" da bayağı eğlenceli lan. Aga isekai misekai işte, biliyo'nuz beni. Dark Gathering korku animesi diye geçiyor... ve yıllardır anime izleyen biri olarak Japonların korku -en azından korku animesi- yapamadığını (Halbuki şehir efsaneleri dolu ama...) rahatlıkla iddia edebilirim. Öte yandan korku-komedi işinde ustalar. Bu anime sadece "korku" olarak geçiyor ama eğer "ilk bölüm rehaveti" gibi bir duruma sahip değilse kesinlikle korku-komedi. Yine de iyi ilerliyor, bakalım. Ayrıca bu animede tekrar anladık ki çocukluk arkadaşları kesinlikle en iyisi. Yalnız başkarakterin yancısı gibi ama bir yandan da ana karakter gibi olan kız (başkarakterin çocukluk arkadaşının kuzeni) çok iyi lan. Ya da ben de "doğaüstü takıntılı, korkmayı seven bir manyak" olduğumdan öyle gelmiş olabilir, bilemedim. "Synduality: Noir", kesinlikle bilmediğim Japonca bir adı olan türde bir anime. "O tür ne?" mi: Deca-Dence, işte efendime söyleyeyim TTGL (Başları tabii, ilk birkaç bölüm. Sonradan olaylar uçuyor.)... Bunlar tam olarak "mecha" değil, evet "mecha" olarak geçiyorlar ama aslında kendi alt türleri var (bilmesem de eminim ki Japoncada bu türün ayrıca bir adı da var) ve ben "mecha" sevmezken (Eva'yı tenzih ediyorum) bu türe bayılıyorum. Öyle yani. Tabii bunu da izleyeceğim, hiç kaçırır mıyım? O değil de bu sezon iyi tsundere yaptı. Bunda da daha 6. dakikadan "sırf farklı ekipte olduğu için elemana âşık olmasına rağmen durduk yere tsunderelik yapan kız" ile karşılaştık. Evet, böyle bir karakter arketipi var. Aynı ekipte olsa animenin türü romantik komediye kayacak ama sırf farklı ekipte olduğundan elemana âşık usandıran nazın âlâsını çekiyor. Ha bir de genelde çocukluk arkadaşı, olmadı "ekiplere ayrılmadan önce yakın arkadaş" oluyorlar. Ha her iki animeden birinde de başkaraktere -veya yancısına- âşık olduğunu bilmeyen tek kişi âşık olduğu kişi oluyor. Aklıma gelen ilk örnek FranXX'tan Ichigo, ayrıca bu karakter tipinin parodisi gibi gezinen Yunyun** da var. Bu saçma sapan karakter arketipinin Japon tarihindeki, Avrupa tarihinden beter, yer yer "Hint usulü kast sistemi"ne kayacak kadar "abartılı" ve hâlâ kurtulmayı pek de düşünmedikleri hiyerarşik sistemden kaynaklandığı kanısındayım (Japonlara da gömdük, iyi geldi). Yalnız yavrum, muhtemelen sevdiğim hatta her pahasına desteklediğim bir karakter olacaksın ama sen kazanamazsın be. Vallahi bak. Eleman YZ'ye âşık oldu bile, sana bakmaz bu saatten sonra. Bu arada bunu direkt başka evren sanmıştım ama sadece gelecek gibi. Kablolu farenin ne olduğunu unutmuşlar ama suşi hakkında açıkça "Japon usulü" tabirini kullanıyorlar. Kalıntılar malıntılar, bunlar gibi bilmedikleri bir ton şey var gibi duruyor. Aynen, dümdüz gelecek bu; muhtemelen de "yarı-ütopik görünümlü distopya". Seija Musou: Salaryman, Isekai de Ikinokoru Tame ni Ayumu Michi de klasik isekai-komedi-SoL. O değil de millet soylunun 7. oğlu olarak reenkarne oluyor, bizim eleman üstünde iki parça kıyafetle dağın bayırın ortasında ayıldı. Sonra da bir köy uydurdu, ne derlerse "Bizim köyde yoktu ondan." diyor wkanmml. Çok eğlenceli lan. "Zom 100: Zombie ni Naru made ni Shitai 100 no Koto" de Japonların bir türlü beceremediği korku animelerine karşılık seslendirmeyle aynı seviyede iyi yaptıkları korku-komedi animelerinden biri. Bu arada "adam aynı ben" başkarakterine sahip ve bunun için kanıtım da var: Blogda "zombi" diye aratın, görürsünüz. Mobilde aratma arama şeyleri var mı bilmiyorum bu arada. Ben yazdığım kısımdan okuyorum her şeyi, "dış görünüm" çok uzak bana.
*Evet, tek bir taneyle. Uzun süreli yalnızlık bazen kafamı attırıp beni harem animelerine sardırabiliyor ama hâlâ tek eşli biriyim. Eh, belli sınırları hâlâ geçmemiş olduğumu görmek güzel.
**Yazar gerçekten Yunyun'u tasarlarken böyle bir amaç gütmüşse zerre şaşırmam bu arada. Akatsuki Natsume'de var böyle trollükler. KonoSuba bile tek başına isekai türünün parodisi lan.