"Manhwa"ların (Kore mangası ama pek de manga gibi değiller.) en sevdiğim tarafı da şerefsizlerin hak ettiğini çok çabuk bulması. Gerçi o benim okumayı tercih ettiğim "manhwa" türüyle de ilgili olabilir (zaten Nae Ttal-eun Deulaegon okumaya başlayınca bunu yazma fikri aklıma geldi) ama tek bir türde de manhwa okumadım ki arkadaş, diğer türlerde olanlar da böyleydi (ha TBATE'de "Öl lan artık!" dedirten bir pezevenk vardı, şimdi hatırladım). Bir de karakterlerin devamlı aynı kıyafetleri giymemesi, boyuna değiştirmesi gerçekçiliği arttırıyor ama ben şahsen ömrü boyunca aynı kıyafetle gezen manga karakterlerini daha çok seviyorum (kendim de bir giydiğim şeyi bir ay üstümden çıkarmayıp her mevsimi üç beş kıyafetle geçirdiğimden herhalde).
Bu kadar bu arada, benim bu paragraf için yazabileceğim daha fazla şey yok. Zaten konum da yok. Şu şelale işi bir olsun, yine kendime icat çıkarırım. Zaten şelaleyi yaptıktan sonra odayı da yeniden düzenleyeceğim. Ölçtüm, pek etkili olmasa da ok atılabilecek kadar mesafe var odada. E, benim için de etki şu an kaçıncı sırada o bile belli değil. Bayağı sonraki bir sırada yani...
Bir de alttaki "imza" için nihayet beni -yeniden- tatmin eden bir şey buldum. Muhtemelen bir gün bu da gözüme batacak ama şimdilik iyi böyle. Kitabı (almayın dediğim, evet) yeniden yayımlatmaya çok yakınım, sadece kararımı vermem gerekiyor. O karar da bu "yeniden yayımlatma" işini birkaç haftadan yarım yıla kadar uzatabilir. Neyse, ona karar vermeye uğraşıyorum işte... Şelale bir olsun, o iş için de zihnim netleşecek. Ben daima bulanık bir suda yaşarım; ama siktiğimin medyası yüzünden beynimi doğru düzgün kullanamıyorum, bu da zihnimin her zamankinden bulanık olmasına yol açıyor. Artık yolumu bulamayacağım kadar bulanık...
Bir şeye maruz kalma oranın arttıkça o şeye tahammülün de azalıyor. Mesela önceden evin televizyona en uzak köşesinde kaldığımdan anca su almak için, yemek yemek için falan odamdan çıktığımdan yavşak medyaya maruz kalıyordum. Şimdi salonun dibindeyim, dolayısıyla durmadan maruz kalıyorum. O odada kalsam muhtemelen medyaya karşı bu denli bir düşmanlığım oluşmayacaktı.
Her şeyin üst üste olması aşırı sinirimi bozuyor. Nedir o? Yüksek lisans yapayım dedim, biri "Bu tarihte kayıt alıyoruz" demiş ama nasıl kayıt alındığı belli değil, biri bir sayfada "Bizde bu bölümün YL'si var" deyip öbüründe "yok" diyor falan... O iş beni sinir etti, sonraya kaldı. Aile evinde kalakaldım, ki bir an önce ayrılmayı bekliyordum, o yüzden akvaryum falan da kurmadım (şu şelale projesi de "Ben belli ki buradan ayrılamayacağım..." düşüncesinin ürünü). Daha önce de hayvan(lar)ım varken ruh hâlimin daha stabil olduğunu söylemiştim. Neyse, sonra başka ne var... Param yok, işim de yok, sevgilim yok, gözüm bozuk, dişlere hiç girmiyorum... Ha bir de bir tanecik kitap yayımlatabildim, onun da editör olacak geri zekalı o... içinden geçti. Satılmıyor da ayrıca... Gerçi satılsa daha kötü olurdu. Bir de hepsinin düzeltilmiş hâliyle falan değiştirilmesine uğraşacaktık. Kütüphane alımı beni düşündürüyor ama... Onu ne yapsak ki? Neyse, artık basılmayan kitapların veya eski versiyonların falan kütüphanelerde bulunması anormal değil sonuçta. Yeterince süre geçince zaten müzelik olacaklar. Yayınevi olacak hıyarlar da ayrıca sinirimi bozdu, onu da "yenilenmiş ve düzeltilmiş" 2. versiyonun önsözüne yazdım zaten. Ülkenin ve dünyanın hâlini hiç saymıyorum zaten... Ulan bunlardan birinden biri olmayaydı lan bari. Hepsini birden istemiyorum ki arkadaş; ya kendi evim ya en azından biraz para kazanabileceğim bir işim ya sevgilim ya sağlam gözüm ya sağlam dişim ya da editör tarafından içinden geçilmemiş bir kitabım olaydı bari veya şu ekonomi yarağı yememiş, ülkenin ve dünyanın içinden geçilmemiş olsaydı. Deprem doğal afet*, ona yapılabilecek tek şey doğru düzgün, dayanıklı binalar yapıp -ki inşaatı yasaya uygun yapsan o iş halloluyor, ekstra bir şeye de gerek kalmıyor- toplanma alanlarının üstüne rezidans dikmemek. Onu yapmak için de ülkenin içinden geçmemek gerekiyor tabii... Hepsinin üst üste olması feci sinirimi bozuyor. Hayattaki tüm şansımı gelecekteki belli bir şeye yönelik harcadığım ortaya çıkmazsa öldükten sonra ciddi bir kavga çıkaracağım ve o tür bir haber almak için beklememi sağlayan sabrım da hızla tükeniyor -ki zaten beni tanıyan herhangi birine sorsanız beni "sabırlı" olarak tanımlamayacaktır- haberiniz olsun. "Öbür taraf" diye bir şey yoksa da hortlar, bu dünyada çıkarırım! Neyse, şu şelale işi olunca muhtemelen ruh hâlim de nispeten stabil hâle geleceğinden her şey bu kadar da üstüme gelmeyecek.
*Hiç "HAARP" falan demeyin bana... Öncelikle Rusya-Ukrayna savaşı hâlâ devam ederken ve Ruslar ile "Batı" arasındaki yegane tampon bölge Türkiye'yken "Amerikan derin devleti" Türkiye'ye zarar vermek isteyecek kadar salak olamaz. Terörü beslemek gibi bir şey değil ki bu amk, ki Rusya-Ukrayna savaşı başladığından beri herhangi bir terör saldırısı haberi falan gördünüz mü? Ben görmedim de çünkü. "Bunları NATO'ya almayın!" gibi laflar ettiğimizde kimsenin "Sen siktir git lan, kumda oyna!" tepkisi vermeme sebebi zaten Ruslar ve Batı arasındaki tek "sınır" olmamız. NATO üyesi olup Batı ile Rusya'yı "ayırmasak" çoktan Amerika, yakın zamanda da Rusya içimizden geçmez miydi sanıyorsunuz? "Bu, ülkenin içinden geçilmemiş hâli mi?" diye sorarsanız o konuya girersem dava yeme ihtimalim yüksek, ayrıca Irak'ın ve Ortadoğu'nun hemen hemen her ülkesinin başına gelenlerle karşılaştırarak bu içinden geçilmiş hâli mi geçilmemiş hâli mi karar verebilirsiniz. İkinci olarak Amerika -veya dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir gizli/açık/paravan yapı, yapılanma, ülke, hükümet, grup, teşkilat, örgüt, fraksiyon vs.- Türkiye'ye zarar verme amaçlı deprem "üretse" idi hangi şehri merkez üssü olarak belirleyeceğini de hepimiz biliyoruz, hiç "Yok, ben bilmiyorum. Ankara mı?" falan diye kıvırmayın. Son olarak da bu siktiğimin binalarını doğru düzgün, depreme karşı dayanıklı olarak inşa etseniz; sırf iki kuruş fazla kazanacağız diye demirinden, betonundan, orasından burasından eksiltmeseniz siktiğimin depremi yapay da olsa doğal da olsa yarı-yapay da olsa yıkılmazlar zaten. Yapay depremle doğal deprem arasında ne gibi bir fark var da o amına koyduğumun binalarının neden mevzuata uygun olarak sağlam yapılmadığını tartışmak yerine deprem doğal mı yapay mı üzerine yoğunlaşıyorsunuz? Gerçi sebep belli de işte malum, Silivri...
𐰼𐰓𐰢:𐰇:𐰴𐰖𐰀𐰠𐰃
𐰼𐰓𐰢:𐰈:𐰵𐰗𐰁𐰠𐰄 ᠡᠷᠲᠡᠮ ᠥ᠃ ᠬᠠᠶᠠᠯᠢ أردم عُ. خيالى
Erdem Ö. Hayalî
eRD1äM Ö K2aYÆeLÏ
eRD1äM Ö. K2aYÆeLË Erdem Ö. Qayalï Erdem U. Xayalyi
(Yazılar: Birinci sıra soldan sağa
Yenisey, Orhun, Eski Uygur, Osmanlı, Türk-Latin alfabeleri; ikinci sıra aynı
sırayla o alfabeler için hazırladığım şahsi latinizasyonlar)
Delinin teki. Israrla umut etmeye
çalışıyor. Gölgesini kovalamakla meşgul. Erdem Ö. Hayali mahlasıyla kitap*
yazdı. Aynı mahlası artık blogda da kullanıyor.
*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım
kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla
dolu bir saçmalık sadece. Bu kitabın imlası düzenlenmeden önce daha düzgündü
lan? Ortadan bölünmüş cümle yoktu en azından. Düzelteceğiz. Halihazırda
aldıysanız da düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım.)
𐰲𐰓𐰼𐰭:𐰢𐰜𐰼𐰇 ᠡᠵᠲᠡᠷᠢᠩ ᠮᠥᠭ᠍ᠷᠥ اژدريڭ مهرى
äÇD1eRæiŊ MöKR1Ö
Ecderïŋ Mökrö Ajderyiñ Mühryü
(Yazılar: Birinci sıra soldan sağa Orhun,
Eski Uygur, Osmanlı; ikinci sıra aynı sırayla o alfabeler için hazırladığım
şahsi latinizasyonlar)
INFP 6w5 sp/sx 694 (6w5-9w8-4w3)* EII-Ne
RLUEI EFVL melankolik-flegmatik Kaotik nötral
*Üçlü tip teorisinde kanatlar yok
biliyorum ama teori devamlı değişip yenileniyor zaten.
☉♓︎ ☽♌︎ Asc♊︎ ☿♈︎♀♒︎♂♈︎♃♓︎♄♈︎♅♒︎♆♒︎♇♐︎⚷♏︎⚸♎︎☊♍︎🜊♏︎