Son zamanlarda inanılmaz bir stres altındayım; eziliyorum, boğuluyorum, nefes alamıyorum. O yüzden olsa gerek şöyle bir karara vardım: Hayatım sikecek bir hatuna ihtiyacım var. Hayır çünkü hükümet de sağ olsun çok yardımcı oldu ama ben kendi hayatımı buraya kadar sikebiliyorum, daha fazlası olmuyor. Daha fazlası için dost kazığı olsun, bir yandan umut verip bir yandan "friendzone"da müebbet verecek hafif kaşar hatun olsun ekstra malzemeler gerekiyor. Hayır neden diyorum biliyor musun? Çünkü dibin de dibini görürsem belki bir şeyleri düzeltmek için motivasyonum olur. Aile evinde hayatta kalma mücadelesi veriyorum, işim yok, olsa da zaten %99,99 ihtimalle kölelikten farksız şartlardan ve aile evinde yaşamıyor olsam kiraya faturaya bile yetmeyecek bir maaştan fazlası olmayacak, kız yok (zaten birinin boşluğuna denk gelip benim gibi bir bitiği kabul etse de bu şartlarda maksimum bir aya terk edilirdim) ama en kötüsü bunları değiştirmek için en ufak bir motivasyonum yok. Niye motivasyonum yok? Çünkü inancım yok amk. İyi bir şey olmayacak, neden olsun ki? Sonuçta daha önce hiç olmadı. Bak en hasta olduğum da "iyi şeylerin olması için çaba harcaman lazım." olayı. E amına koyayım siktiğimin kötü şeyleri hiç çabalamadan kendi kendine oluyor, gelip yapışacağına yapışıyor ya? Adil mi bu şimdi? Hadi adaletini geçtim, mantıklı mı yani? Ayrıca iyi şeyler de isteyince gayet kendi kendine oluyor. Adı H, soyadı S harfiyle başlayan malum bir vizyonsuz, dedesi ülkenin en zenginlerinden biri olmasa DNA testi için "%99 eşleşme yeterli değil" diye sik sik konuşup hayatına dayak yemeden devam edebilir, her hafta başka başka hatunlarla takılabilir miydi? Bu herif hayatı boyunca bunun için çabaladı mı mesela? Sadece soyadı zaten neredeyse her kapıyı açmaya yetiyor mk.
O kadar sikmek, sikilmek falan demişken ben bu ana muhalefetin de kafasını sikeyim. Hadi Özgür Özel zaten başından beri Kılıçdaroğlu v2'ydi, bir tek pragmatistin önde gideni olan AKP* tarihindeki en malca hamleyi yaparak İmamoğlu'nu tutukladıktan sonra başından beri yapması gereken siyaseti nihayet yapmaya başlamıştı, "artık özüne döndü, o kadar dayanması bile zaten mucizeydi" diye yorumluyoruz ama İmamoğlu kadar "orta yolcu" biri bilmiyor mu bu "açılım v2" sürecine halkın birincisinden bile çok daha tepkili olduğunu** ve tahmin edemiyor mu bu gereksiz destek açıklamasının yarardan çok zararı olacağını? Hayır yani CHP'nin bundan elde edebileceği bir şey de yok. Bu durumun CHP'ye reel faydası net sıfır, hatta eksi bile olabilir. Sempatizan olmayan Kürtlerin çoğu zaten CHP'ye veya benzeri partilere oy veriyor, böyle sikik açıklamalara gerek duymuyorlar, sempatizan olanların da alayı ya DEM'e (ya da artık güncel adı her neyse) ya AKP'ye oy veriyor. Hani bu malca hareketi yalnızca iki şekilde anlamlandırabiliyorum: İlk ihtimal "Biz seçimi kazanmak falan istemiyoruz, ana muhalefet olmak bize yeterli." demek anlamına gelmesi, ikinci ihtimal doğru olmasını umduğum ama doğru olmasına -belki genelgeçer karamsarlığımdan, belki de ana muhalefetin işler tam iyi giderken olayı bombok etmek konusunda bolca sabıkası olmasından- pek de ihtimal veremediğim "Şimdi ben bu duruma laf edersem parti içindeki 'birtakım' klikler bana düşman kesilir, kazanana kadar şunlarla takışacak şeyler yapmayayım." düşüncesinden kaynaklı olması.
*Liberallerin, solcuların oylarına ihtiyacı olunca "Milliyetçiliği ayaklar altına aldık." deyip "yetmez ama evet" saçmalığına sebep olur, Kürtçülerin oyuna ihtiyacı olunca "açılım" adı altında terörist aklar, baktı ki böyle şeyler yaptıkça oyları eriyor "Kandırıldık!" deyip adı Milliyetçi diye başlayan partiyle ittifak kurar vs. Bir tek şu mülteci işinde oyları erimesine rağmen anlamsız bir ısrar içindelerdi, bir de son zamanlarda artık kazanamayacaklarını bildiklerinden olsa gerek verebildikleri kadar zarar vermenin, oyları erimeye devam etse bile ülkenin dibine döşeyebildikleri kadar dinamit döşemenin peşindeler.
**Çünkü birinci açılım sürecinde -en azından başlarda- "Hadi tamam, samimilerse neden olmasın?" bakış açısı makbuldü ama şimdi "Biz bu filmi daha önce izledik." Spoiler: Şehirleri cephaneliğe çeviriyorlar. Ayrıca "süreç", birincisinden çok daha iğrenç ve birincisinde olmadığı kadar bariz bir kötü niyetle yönetiliyor. Birincisi kötü niyetli değildi demiyorum, birincisinde kötü niyet bu kadar bariz değildi, yine sanki iyi bir şeyler yapmaya çalışıyorlarmış da yanlış anlaşılıyorlarmış, kendilerinde hiç suç yokmuş da her kötü sonuç sırf karşı tarafın kazık atması yüzündenmiş gibi davranıyorlardı (AKP'nin 20 yıldır başta olmasını ve halkın hem kendisinin destekçisi hem muhalif olan kesimlerini aynı anda gütmesini sağlayan taktik) diyorum, bu seferkinde rol kesmekle bile uğraşmıyorlar.
Bu sezonun animelerinden de bahsetmek istiyorum ama sezon başlayalı yaklaşık bir ay oldu, bitmesine de daha çok var (12 bölümlük bir anime ayda dört bölümden ortalama üç ay sürüyor; daha bunun 24 bölüm olanı var, daha uzun olanı var, standart olmayanı -13, 16, 25... bölümlük olanı- var...), o yüzden bu sezonun animelerinden bahsetmek saçmalık olacak.
Hem zaten bahsetsem ne anlamı var? Anlam yok, amaç yok, umut yok, hiçbir şey yok. Ot gibi yaşayıp hayatta kalma içgüdüme lanetler ederek yapayalnız geberip gideceğim. Şu alttaki imzamsı şeyde yazan iki linke bile nicedir girip bakmıyorum, sırf alışkanlıktan, yapmaya devam etmezsem zaten zorlukta bir arada duran benliğimin tamamen dağılacağından korktuğumdan ve yapacak başka bir şeyim -"daha iyi bir şeyim" demiyorum, "hiçbir şeyim" diyorum- olmadığından zerrece zevk almadan, en fazla iki üç saniye kendimi kaptırabilerek bir şeyler izlemeye, okumaya, yazmaya, oynamaya devam ediyorum. Artık ideallerime bile inancım kalmadı. Hayır bak yalnızlık derken sevgilim olmama durumundan bahsetmiyorum, bahsettiğim yalnızlık çok daha büyük: Amk bir aydır anam babam ve kurye dışında kimseyle konuşmadım, hatta videolar, fotoğraflar vs. dışında son bir aydır başkasını gördüm mü ondan bile emin değilim. Artık beynimi komediyle ve saçmalıkla uyuşturmak bile kâr etmiyor, omuzlarıma çöreklenmiş yorgunluğu umursamamayı bunca yıldan sonra artık beceremiyorum. Umudumu tamamen kaybettiğimde acı çekmeyeceğimi düşünmüştüm. Şimdi, şu anki durumumda, içten içe hâlâ arzum olduğunu inkar edecek değilim, sonuçta kim iyi bir şeyler olmasını istemez ki? Ama umut yok, hiç yok. Ve ben bomboş hissediyorum. Bu boşluk hissi her zamankinden fazla acıtıyor. Artık görmezden gelmeye, onunla yaşamaya alıştığım ve her şey mucizevi bir şekilde yoluna girse bile kalbimin karanlığında kalacağını kabul ettiğim acı değil bu, çok daha başka, çok daha güçlü, çok daha çekilmez ve nasıl görmezden gelebileceğim, nasıl biraz olsun aklımı ondan uzaklaştırıp başka şeyler yaparak benliğimi tamamen yıkılmaktan koruyabileceğim hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı bir acı. Öyle bir acı ki karşısında ağlamayı bile gereksiz ve faydasız buluyorum, sıkıntıyla iç çekmekten başka hiçbir çıkar yol göremiyorum.
Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya
ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî
mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan
yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış
yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da kullanıyor. Ha
bir de şöyle bir çabası var, ilginizi çekerse: buymeacoffee.com/xayali (ve https://panel.roniapp.com/invitesignup/MTU0NTAz)
*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Halihazırda aldıysanız, düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım. Eposta atın.)