Bak, geçen yazıda bilmediğim bir sürü şey var demiştim ya; onlardan biri de giyinmek. Yani, kıyafeti nasıl giyeceğimi biliyorum tabii ama burada o giyilmez, o ev kıyafeti gibi şeylerin anlamını kavrayamıyorum. Hâlâ giyilebiliyorsa, büyük bir yırtık vs. yoksa giyerim; aslında yırtık falan varsa da yamayıp giyerim, hiç sorun olmaz benim için. Evde giydiğim şeyi neden dışarıda giyemem mesela, neden böyle bir ayrım var? Gereksiz gereksiz işler... "Rengi solmuş bunun." E, solsun, bana ne? Kıyafetin yapması gereken iki şey vardır: Birincisi vücudunuzu kapatmak, ikincisi mevsimin kötü özelliklerinden korumak (Çölde yaşayan insanların çırılçıplak veya iç çamaşırıyla gezmeme sebebi kıyafetin sadece soğuktan değil aşırı sıcaktan, daha doğrusu güneşten de korumasıdır). O ikisini hâlâ yapabiliyorsa neden giymemem gerekiyor? Tabii bunu üniformaları, kostümleri ve (en azından şimdi, bu konuda) adını söylemek istemediğim ama üstü kapalı bir ifade de bulamadığım, "özel" durumlarda kullana(bile)ceğiniz kıyafetleri gözardı ederek söylüyorum.
Aslında başka bir konu daha vardı aklımda ama yukarıdaki paragrafı yazarken sinirlenince unuttum. Onun yerine şimdi aklıma gelen başka bir konudan bahsedeyim bari: Yılan gibi olmak isterdim. Sakin, dayanıklı ve insanlarda gizem duygusu oluşturan biri. Onun yerine umursamaz, zayıf ve mal olup çıktım.
Şu Çin'deki köpek eti festivali hakkında (ben bunu yazarken haberi çıkmıştı, ne zaman yayınlayacağım meçhul) birkaç şey söyleyeceğim. Benim için inançla ilgili yasaklar ya da soyunun son örnekleri gibi ekstrem durumlar dışında yiyip içince zehirlemeyen her şey yenilebilirdir, o yüzden de böcek, kertenkele, yılan vs. yenilmesinde bir sorun yoktur. Yalnız köpeklerin durumu biraz özel çünkü köpek diye bir hayvan aslında yok. İnsanlar tarafından, kurtları evcilleştirerek üretilen bir hayvan; insanın doğaya yaptığı ilk müdahale, ilk genetik çalışma. "Yaban köpekleri" adını verdiğimiz hayvanlar genetik açısından bildiğimiz köpeklere yakın bile değiller bu arada, o örneği vermeyin. Alakasız değiller tabii ama altın çakal (çakal deyince aklımıza gelen, Türkiye topraklarında olan tek çakal. Hatta Afrika dışındaki herhangi bir yerde yaşayan tek çakal) bile bildiğimiz köpeğe genetik açıdan yaban köpeğinden daha yakın. Sadece görünüşleri benzediği için "yaban köpeği" deniyor. E, doğada köpek yok diyorsun ama ormanda köpek var? Evet, var ama o köpekler ya kaybolup bir şekilde hayatta kalan ya da insanlar tarafından oraya bırakılan köpekler ya da onların soyundan gelenler. "Yabanileşme" denir buna (İngilizce "Feral" olarak ararsanız doğru düzgün bilgi bulursunuz). Köpek eti yemek konusunda şu var ki: Köpeklerin birden fazla üretilme (evcilleştirilen kurttur, köpekler o evcil kurtlardan üretilmiştir) amacı olsa da onlardan biri etinden sütünden faydalanmak değil. Başka da sözüm yok, bunu nasıl yorumlarsanız yorumlayın.
"Tilki uykusu" tabirinin gerçeklik payı olup olmadığını merak ediyorum. Aslında tilkiler, her ne kadar etçil ve avcı hayvanlar olsalar da gerçekte oldukça savunmasız hayvanlar. (Çoğu yırtıcıya kıyasla) güçlü çeneleri olmadığı ve vücut olarak da bir ev kedisinden daha güçlü sayılmayacakları (Hatta kapışsalar kedi alır muhtemelen) için doğaları "saldırmak" değil "kaçmak". Zaten o yüzden de inek, koyun vs. avlamak yerine daha kolay avlanabilen, daha tehlikesiz böcek, fare, kuş, balık gibi avlara yöneliyorlar ve bolca leş ile neredeyse etçil değil de hepçil oldukları söylenebilecek kadar ot ve meyve yiyorlar (Ki zaten etçil değil hepçil olarak geçiyorlarmış). Diyetlerindeki en tehlikeli hayvanlar yılanlar (ve yılan, kesinlikle insanların çoğunun düşündüğü kadar tehlikeli bir varlık değildir), kirpiler ve gelincikler. Bir de çok nadiren geyik veya domuz avladıkları görülüyormuş ama bu muhtemelen başka yiyeceğin olmadığı kış günleri için geçerli bir durumdur. Bütün bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda tilkilerin gerçekten hafif ve kulakları açık uyuyor olması mümkün.
Dün gece uyuyamayıp Ekşi'de dolanırken her zamanki gibi alakasız alakasız yerlerden bahşiş konusuna girdim. Kimi "İşini yapıyor zaten, bahşiş saçmalık" diyor, kimisi "Ağır şartlarda az paraya çalışıyorlar." diyor. Aslında iki grubun da haklı olduğu noktalar var. Öncelikle, garsonların ağır şartlarda (fiziksel olmasa bile psikolojik olarak ağır ki aslında fiziksel olarak da göründüğü kadar kolay değil) az paraya çalıştığı doğru mu? Çoğunlukla -yani çoğu yer, zaman ve durumda- evet. Peki, bu şartlarda çalışanlar sadece garson ve vale gibi kişiler mi? Kesinlikle hayır. Mesela bir pırlanta yüzük aldığınızda o pırlantanın yapıldığı elması bulup çıkaran maden işçisini bulup bahşiş verdiniz mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder