Evren T38, Buz İnsanlarından Sonra 3500, Telmer/Buzabatan
Bu evrenin valkür jargonunda bir adı vardı: “Tembel yazarın
evreni” Leo en yakındaki kasabaya gitmek için yola koyuldu. “Çok soğuk! İlkbahar
bir de… Gerçi burası bu evrenin kuzey kutbu gibi.” Leo birçok evrende kuzeyin
buzlu, soğuk olmasından A123 insanlarını sorumlu tutuyordu. Halbuki çölden bir
kuzey de gayet mümkündü. Leo nihayet üstünde iki karıştan yüksek kar olan,
tamamı donmuş taşlarla inşa edilmiş duvarın içindeki ahşap-taş karmasından inşa
edilmiş binalardan müteşekkil kasabaya vardı. “Bir atım olsaydı iyiydi, gerçi
buranın ara sokaklarına da gelebilirdim direkt.” Kasaba oldukça canlıydı,
meşaleler ve kamp ateşlerinin etrafında birçok insan toplanmış konuşuyorlardı.
Soğuğa uygun şekilde deri ve kürkten yapılma, A123’ün Viking ve Kelt
giysilerine benzeyen, altın, gümüş, inci, kemik, boynuz, ağaç parçaları ve ölü
böceklerle süslü giysiler giymişlerdi. Asker olduğu belli olan tiplerin bellerinde
süslü süvari kılıçları, üstlerinde geçmeli deri zırhlar vardı; ayrıca asker
gibi durmayan bazı kişilerin de bellerinde süslü süvari kılıçları vardı.
İnsanların çoğunun kar gibi beyaz tenleri, kahverengi gözleri ve gece kadar
siyah saçları vardı; ama kızıl ya da kızıla çalan kahverengi saçlı, bronz
ya da bronza çalan beyaz tenli, mavi gözlü kişiler de az sayıda olsa da vardı. Kalabalıkta kaybolmak yerine, tam aksine dikkat çekiyorlardı. Kasabanın
merkezinde devasa bir çam ağacı uzanıyordu, çam ağacının dallarına buz mavisi
zeminde kızıl tilki tasvir eden bayraklar asılmıştı. Leo bu bayrağı biliyordu,
Buzabatan bölgesini yöneten Kuzbala ailesinin sancağı. Buzabatan bölgesinin
insanları Telmer’e 3500 yıl önce ayak basan Buz İnsanları’nın soyundan
geliyordu, onların inanç ve kültürünü sürdürüyorlardı. Leo acıktığını fark etti,
kasabanın hanına girdi ve menüyü eline alıp ne sipariş edeceğini düşünmeye
başladı. “Buzabatan geyiği” dedi hancıya, “Şu meşhur Buzabatan yemeği, değil
mi? Yanına ne tavsiye edersin?” İçkiyle aran nasıl, dedi hancı. “Çok çabuk
sarhoş olurum.” Yalan değildi, Leo gerçekten çok çabuk sarhoş oluyordu; bu
yüzden pek içki içmemeye çalışıyordu. Hancı “O zaman çay?” diye sordu, Leo
“Olur” dedi ama ne beklemesi gerektiğinden emin değildi. Bu evrende, en azından
Buzabatan’da, çay olmadığını sanıyordu. Gerçi herhangi bir bitkiden çay
yapılabilirdi. Sonunda önüne çam iğnesi çayında haşlanıp tereyağı ve kanla
kızartılmış, taze nane, elma sosu ve çam fıstığıyla süslenmiş bir geyik eti
geldi, Leo çay gelmeden önce ne geleceğini fark etti: “Çam yaprağı çayı, tabii ya…”
Sonuç olarak, Leo’ya boynuz bir kadehte getirilen çam iğnesi çayının içinde
sadece çam iğnesi yoktu. Bal, ne olduğunu tam olarak anlayamadığı birkaç orman
meyvesi (belki yabanmersini ve dağ çileği?), tereyağı ve süt de vardı. “Vria
bunda ne olduğunu tam olarak söyleyebilirdi.” Diye düşündü Leo. Vria kendisiyle
aynı evren ama farklı bir zamanda ikamet eden kardeşiydi. Gerçi iki kardeşin de
pek ikamet ettikleri evrende kaldığı söylenemezdi, Vria zevk için, Leo ise iş
için devamlı evrenleri geziyordu. En son gördüğünde Vria kendisine hâlâ bir
insan adı seçememişti. Leo düşüncelerden sıyrıldı ve kendini handaki müziğin
ritmine bıraktı. Kobza benzeri bir çalgıyla çalınan ve Buz İnsanları’nın Kral
Rupyeta’yla olan şanlı mücadelesini anlatan bir halk şarkısıydı. İşin ilginç
tarafı Kral Rupyeta’nın lakabı “Buz İnsanlarının Tek Yenilgisi” idi ve
gerçekten de Buz İnsanları 3500 yıllık tarihleri boyunca Rupyeta dışında hiçbir
krala yenilmemişti. Gerçi 3000 yıl önce kurdukları Telmer İmparatorluğu’ndan
beri kaybettikleri topraklar vardı ve eskisi gibi Telmer’in tek ve kesin
hakimleri değillerdi; yine de Rupyeta dışında hiçbir kral Buz İnsanları’nı
tamamen bozguna uğratamamıştı. Leo düşünürken soğumuş olan yemeğini bitirdi ve hesabı
ödedi. “Burada kalmayacak mısın?” diye sordu hancı, “Buralı gibi durmuyorsun,
kalacak yerin var mı?” Leo bir bahane aradı, “Şey… Biraz işim var da… Kalacak
yer bulamazsam gelirim.” Hancı inanmamış gözlerle “peki madem” dedi. Leo bir
yandan da kıyafetlerini değiştirip değiştirmemesi gerektiğini düşünüyordu, kot
pantolon, gömlek ve deri ceket birçok evrende oldukça aykırı kıyafetlerdi. Leo
notlarını kontrol etti ve kıyafetlerini otomatik olarak değiştirecek bir valkür
büyüsü aradı. Doğal olarak da hiç var olmamış olan o büyüyü bulamadı. “Kıyafete para
harcayacağız mecbur… Neyse, şimdilik başka bir evrene gideyim de.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder