Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

28 Haziran 2020 Pazar

Evren Çemberinin Ateşi - 2. Bölüm: Buz İnsanları


Evren T38, Buz İnsanlarından Sonra 3500, Telmer/Buzabatan

Bu evrenin valkür jargonunda bir adı vardı: “Tembel yazarın evreni” Leo en yakındaki kasabaya gitmek için yola koyuldu. “Çok soğuk! İlkbahar bir de… Gerçi burası bu evrenin kuzey kutbu gibi.” Leo birçok evrende kuzeyin buzlu, soğuk olmasından A123 insanlarını sorumlu tutuyordu. Halbuki çölden bir kuzey de gayet mümkündü. Leo nihayet üstünde iki karıştan yüksek kar olan, tamamı donmuş taşlarla inşa edilmiş duvarın içindeki ahşap-taş karmasından inşa edilmiş binalardan müteşekkil kasabaya vardı. “Bir atım olsaydı iyiydi, gerçi buranın ara sokaklarına da gelebilirdim direkt.” Kasaba oldukça canlıydı, meşaleler ve kamp ateşlerinin etrafında birçok insan toplanmış konuşuyorlardı. Soğuğa uygun şekilde deri ve kürkten yapılma, A123’ün Viking ve Kelt giysilerine benzeyen, altın, gümüş, inci, kemik, boynuz, ağaç parçaları ve ölü böceklerle süslü giysiler giymişlerdi. Asker olduğu belli olan tiplerin bellerinde süslü süvari kılıçları, üstlerinde geçmeli deri zırhlar vardı; ayrıca asker gibi durmayan bazı kişilerin de bellerinde süslü süvari kılıçları vardı. İnsanların çoğunun kar gibi beyaz tenleri, kahverengi gözleri ve gece kadar siyah saçları vardı; ama kızıl ya da kızıla çalan kahverengi saçlı, bronz ya da bronza çalan beyaz tenli, mavi gözlü kişiler de az sayıda olsa da vardı. Kalabalıkta kaybolmak yerine, tam aksine dikkat çekiyorlardı. Kasabanın merkezinde devasa bir çam ağacı uzanıyordu, çam ağacının dallarına buz mavisi zeminde kızıl tilki tasvir eden bayraklar asılmıştı. Leo bu bayrağı biliyordu, Buzabatan bölgesini yöneten Kuzbala ailesinin sancağı. Buzabatan bölgesinin insanları Telmer’e 3500 yıl önce ayak basan Buz İnsanları’nın soyundan geliyordu, onların inanç ve kültürünü sürdürüyorlardı. Leo acıktığını fark etti, kasabanın hanına girdi ve menüyü eline alıp ne sipariş edeceğini düşünmeye başladı. “Buzabatan geyiği” dedi hancıya, “Şu meşhur Buzabatan yemeği, değil mi? Yanına ne tavsiye edersin?” İçkiyle aran nasıl, dedi hancı. “Çok çabuk sarhoş olurum.” Yalan değildi, Leo gerçekten çok çabuk sarhoş oluyordu; bu yüzden pek içki içmemeye çalışıyordu. Hancı “O zaman çay?” diye sordu, Leo “Olur” dedi ama ne beklemesi gerektiğinden emin değildi. Bu evrende, en azından Buzabatan’da, çay olmadığını sanıyordu. Gerçi herhangi bir bitkiden çay yapılabilirdi. Sonunda önüne çam iğnesi çayında haşlanıp tereyağı ve kanla kızartılmış, taze nane, elma sosu ve çam fıstığıyla süslenmiş bir geyik eti geldi, Leo çay gelmeden önce ne geleceğini fark etti: “Çam yaprağı çayı, tabii ya…” Sonuç olarak, Leo’ya boynuz bir kadehte getirilen çam iğnesi çayının içinde sadece çam iğnesi yoktu. Bal, ne olduğunu tam olarak anlayamadığı birkaç orman meyvesi (belki yabanmersini ve dağ çileği?), tereyağı ve süt de vardı. “Vria bunda ne olduğunu tam olarak söyleyebilirdi.” Diye düşündü Leo. Vria kendisiyle aynı evren ama farklı bir zamanda ikamet eden kardeşiydi. Gerçi iki kardeşin de pek ikamet ettikleri evrende kaldığı söylenemezdi, Vria zevk için, Leo ise iş için devamlı evrenleri geziyordu. En son gördüğünde Vria kendisine hâlâ bir insan adı seçememişti. Leo düşüncelerden sıyrıldı ve kendini handaki müziğin ritmine bıraktı. Kobza benzeri bir çalgıyla çalınan ve Buz İnsanları’nın Kral Rupyeta’yla olan şanlı mücadelesini anlatan bir halk şarkısıydı. İşin ilginç tarafı Kral Rupyeta’nın lakabı “Buz İnsanlarının Tek Yenilgisi” idi ve gerçekten de Buz İnsanları 3500 yıllık tarihleri boyunca Rupyeta dışında hiçbir krala yenilmemişti. Gerçi 3000 yıl önce kurdukları Telmer İmparatorluğu’ndan beri kaybettikleri topraklar vardı ve eskisi gibi Telmer’in tek ve kesin hakimleri değillerdi; yine de Rupyeta dışında hiçbir kral Buz İnsanları’nı tamamen bozguna uğratamamıştı. Leo düşünürken soğumuş olan yemeğini bitirdi ve hesabı ödedi. “Burada kalmayacak mısın?” diye sordu hancı, “Buralı gibi durmuyorsun, kalacak yerin var mı?” Leo bir bahane aradı, “Şey… Biraz işim var da… Kalacak yer bulamazsam gelirim.” Hancı inanmamış gözlerle “peki madem” dedi. Leo bir yandan da kıyafetlerini değiştirip değiştirmemesi gerektiğini düşünüyordu, kot pantolon, gömlek ve deri ceket birçok evrende oldukça aykırı kıyafetlerdi. Leo notlarını kontrol etti ve kıyafetlerini otomatik olarak değiştirecek bir valkür büyüsü aradı. Doğal olarak da hiç var olmamış olan o büyüyü bulamadı. “Kıyafete para harcayacağız mecbur… Neyse, şimdilik başka bir evrene gideyim de.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder