Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

8 Mart 2020 Pazar

Kara Kanatlı Madenci

Sakalları tıraş edilmiş, saçları özensizce kesilmiş adam sabahın ilk ışıklarıyla kırmızı çarşaflı yatağından doğruldu. "Uzun zamandır buradayım ama..." diye düşündü adı Stephan olan adam, "Hâlâ elmas bulamadım." Stephan MC00 için son derece yaygın bir isimdi ve bu evrenin kralının adı olan Steve'in başka bir formuydu. Tabii ki gözlerine evren çemberi kazınmış adamın gerçek adı Stephan değildi, Sveta'ydı. Adam zincir zırhını giydi, altından yapılma, zümrüt ve lapis lazuli ile süslenmiş kaskını taktı ve envanterinde demir kılıcı bulup eline aldı. "Bunu biraz süslesem mi acaba?" Biraz altını, kızıltaşı ve boyaları vardı, kılıcı süsleyebilirdi ama artık elmas bir kılıç istiyordu. Kara kanatlı madenci uzun zamandır bu evrende yaşıyordu, valkür yaşıyla tam 250 yaşındaydı, evrenin değişimine tanık olmuştu. MC00'ın insanları genellikle birbirinden uzakta yaşardı, birçok evrende bu durum tam tersiydi. Gerçi köylüler toplu yaşıyorlardı ama MC00 için köylü, insandan daha farklı bir varlıktı. Steph, adını böyle kullanırdı çünkü daha kolaydı, evden çıktı ve tarlasına baktı. Buğdaylar yeterince büyümemişti, havuçlar ise olgunlaşmıştı. Gidip havuçları çekerek topraktan çıkarmaya ve her çıkardığı bloğa bir tane ekmeye başladı. Daha sonra çitlerin oraya gitti, envanterinden buğdayı aldı ve tavuklara yedirdi. Evin arkasına gidip demir zırhlı atına bindi, bir eyer bulmak için epey uğraşmıştı. Tamam, tamam, aslında uğraşmamıştı; büyüyle maden kazmadan zindanlara girmiş ve eyeri almıştı. Bu evrenin insanları buna "hile" diyordu ve çok azı kullanabiliyordu, biri de kral Steve'in meşhur şeytani kardeşi Herobrain'dı. MC00'da Herobrain, iskeletleri, zombileri, creeper'ları, alazları ve hatta ruh kumunu oluşturan kişi olarak biliniyordu ama Steph gerçeği biliyordu, MC00'daki bütün yaratıklar A123'ün insanları nedeniyle oluşmuştu, Herobrain'ın kendisi de buna dahil. Steph biraz ilerledikten sonra su içti, bu dünyanın insanları -thirsty mod denen bölgedekiler ve bazı sunucular haricinde- susamıyordu ama Steph bu dünyaya ait değildi. "Belki de boş vermeliyim." diye düşündü evinden uzak madene ilerlerken, MC00'da yaşayan diğer valkürlerden birkaçıyla tanışmıştı, çoğu hile kullanıyordu. "Kim elinde bir elmas bloğu oluşturabilecekken maden kazar?" Steph bu soruya ne cevap vermesi gerektiğini hâlâ bilmiyordu. Nihayet madene vardı, belki de bu konuda inat etmemeliydi, en azından madenin yerini değiştirebilirdi. "Bu arada buralarda yaşayan bir valkür bulmam gerek." Steph büyük bir valkür ailesinden geliyordu ama ailenin çoğu ölmüştü. Önemli kısmı bütün valkürler hâlâ Kızıl Evren'de yaşarken katledilmişti -çoğu Hain Muare tarafından ki Muare ailenin parçasıydı, Steph'in kuzeniydi- bir kısmı Sn666'ya gitmişti, bir şekilde oranın avcılarını insan olduklarına ikna edemezlerse kötülük yapmasalar bile avcılar onları öldürmüş olmalıydı, W444'e gidenler savaşta ölmüştü ve A123'e gidenler Titanik'teydi. Gerçi gemi batarken kaçmış olabilirlerdi. Ve son olarak, bir kısım Muare'nin oraya asla gelmeyeceğini bildikleri için B456'ya gitmişti. Steph bunu saçma buluyordu, B456'da yaşayan bir valkürle ölü bir valkür arasında herhangi bir fark yoktu. Büyü kullanamaz, evrenden çıkamazlardı, eski bilgiler B456'nın materyalist evreninin valkürlerin kara kanatlarını yakıp gözlerindeki evren çemberini kazıdığını söylerdi. Ve burada yaşayan bir valkür bulması gerekmesinin sebebi en azından ailenin soyu devam etsin diyeydi. Bildiği kadarıyla sadece kendisi ve J007'de yaşayan yakından tanımadığı bir akrabası (babasının kuzeninin kızı) kalmıştı. Eh, MC00'dan ayrılmaya niyeti yoktu. Valkürler eskiden beri turistik amaçlı farklı evrenlere giderdi ama hepsinin bir "evi" olurdu, o ev bir valkürün mutlaka geri döneceği yerdi. Uzun zaman önce orası bütün valkürler için Kızıl Evren'di. Kara Kanatlı Madenci, güneş batmak üzereyken madene girdi. "Cidden evime daha yakın bir maden kazmalıyım." Steph nihayet derin yerlere girdi ve eline demir kazmayı alıp kazmaya başladı. "Kızıltaş, altın, zümrüt, lapis lazuli, kuvars... Kuvars? Bunların Nether'da olması gerekmiyor muydu?" Steph kuvars cevherlerini kırdı ve büyük bir odaya geldi. "Burası ne lan böyle?" Takıntılı birinin odası, Steph bu kadarını anlayabiliyordu. Odanın kapısını görebiliyordu, bir koridordan geliyordu ve kapı önünde bazı tuzaklar vardı. Sağ tarafta mavi, yeşil ve sarı üç yatak yan yana konmuştu. Fırının üstünde kamp ateşi vardı ve çalışma masası ateşten uzaktaydı. Aradaki boşluk obsideyenle doldurulmuştu. Yukarıda, Steph'in uçarak ulaşabileceği ama hile kullanamayanların ulaşamayacağı bir kaç delik epey ilerliyormuş gibi gözüküyordu. Her sandığın ne sandığı olduğu üstündeki eşya tablolarıyla belirtilmişti. Odada tecrit edilmiş gibi duran bir tavuk çiftliği de vardı. Zırhlar, kılıçlar, aletler ve yaylar zırh askılarına özenle asılmıştı. Süslü değillerdi, oldukça sade ve amaca yöneliklerdi. Taş balta, elmas kazma, tahta orak, altın kılıç... Parlayan bir altın kılıç. Steph kılıca daha yakından baktı, büyülenmişti. Steph değil, kılıç. Tamam, Steph de büyülenmişti ama kılıcın üstünde büyü vardı. "Kırılmazlık büyüsü olsa gerek." Odanın kenarındaki kütüphane, büyü masasının gücünü artırmak için olsa gerekti. Steph odanın düzenine baktı. Rahatsız edici bir şekilde gereğinden fazla düzenliydi. Kişiye yapaylık hissi veriyordu. Orada olmaması gereken hiçbir şey yoktu, olmaması gereken yerde olan hiçbir şey yoktu. Yamuk, kırık ya da eksik herhangi bir şey yoktu. Nizami bir şekilde doldurulmamış herhangi bir sandık bile yoktu. "Bu kadar düzen hastası birinin MC00'ın büyü masası gibi rastgele bir şeye güvenmesi mümkün görünmüyor." Aslında Steph odayı yapanın başka biri olduğunu ama sonradan bir başkasının taşındığını ve büyü masasını onun getirdiği de düşünmüştü ama odada en ufak kırışık bile olmamasına bakılırsa her kim yaşıyorsa odayı düzenleyen de o olmalıydı. Steph yeniden su içti. "Eğer MC00'da askeriye olsaydı buranın askeriyeye ait olduğunu düşünebilirdim, bu gereksiz düzenliliği açıklardı." Steph'in aşırı düzenli şeylerle arası asla iyi olmamıştı. Kütüphanenin oraya gitti ve merdivenden çıkarak içeri girdi. Büyü masası... Yoktu. "Büyü masası yok, o zaman kütüphaneyi niye duvara dayamak yerine oda gibi yaptı?" Elmas! Hayır, Steph'in aklına herhangi bir şey geldiği yoktu, sadece elmas bulması gerektiğini hatırlamıştı. "Acaba şu sandıklardan mı çalsam? Vanilla'da kamera yok ama izlemenin başka yöntemleri olabilir." Kütüphaneden girdiği gibi geri çıktı, burayı daha fazla düşünmeyecekti. "Kafa karıştırmak!" Bu sefer Steph'in aklına cidden bir şey gelmişti. Üstündeki eşya panosuna elmas koyulmuş sandığı açtı ve aradığını buldu. "Elmas değil, zümrüt. Yeterince yakın ama aynısı değil." Bütün oda, o saçma sapan düzen... Hepsi kafa karıştırmak için inşa edilmişti ama belli ki hedef Steph değildi, kapının önündeki tuzaklar bile muhtemelen çalışmıyordu. Hedef kapıdan gelecek biriydi, odanın duvarlarını kırarak içeri dalan sıradan bir madenci değil. Neyse ne, dedi Steph ve maden kazmaya devam etti. Dedektif değildi sonuçta. "MC00'da dedektifler var mı ki? Vardır herhalde." Yerin kaç metre altında olduğu ve zaman hakkında herhangi bir fikri yokken, Steph nihayet iki tane elmas buldu. "İki elmas kılıç yapmam için gayet yeterli." Dışarı çıktı, güneş doğuyordu. "Bütün geceyi madende mi geçirdim? Saatim olmadığı için zamanı anlamanın bir yolu yoktu gerçi ama hiç uykum da gelmedi." Kara kanatlı madenci atına atlayıp evine döndü. Bir tavuk kesti, fırınladı ve yedi. Ardından bir sopa ve iki elması çalışma masasında uygun şekilde bir araya getirdi. Kılıcı eline aldı ve dışarı çıktı. Kılıcın elmas namlusu ışığı hafifçe geçirip mavi bir parlaklık sunuyordu, bu dünyanın eşyaları A123'tekilerin piksel dediği şeylerden uzaktı. Kılıç gayet düz ve hoştu. Ahşap kabza ele oturuyordu. "Bir bakalım, sanırım kızıltaş iyi olur." Toz halinde kızıltaş çıkardı ve kılıcın üstüne basit çizgiler çizdi. "Güzel. Şansınıza küsün A123'lüler, bu evrenin kökeni olan oyunda şimdilik böyle şeyler yapamıyorsunuz." Kara kanatlı madenci nihayet yatmaya gitti ve Kızıl Evren'den kalma bir rüya gördü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder