Evren J007, Takvim Yok, Ada
İşte geldik, dedi Vria, "J serisi evrenlerin sonuncusu... Özel J serisi evren." Vria, kendisine doğru koşan raptorleri saymazsa gayet iyi durumdaydı. "Unutmuşum" dedi Vria, "Burası epey tehlikeli bir yer. Gerçekten hançer taşımaya başlamalıyım..." Yandaki dodoyu boynundan tuttu ve hayvandan özür diledikten sonra raptorun önüne fırlattı. Ardından da arkasına bakmadan kaçtı, nihayet bir ağacın altında durdu. "O t-rex beni görmediği için çok şanslıyım; ama buradan bir şey yemeden gitmem ben! Amar çalısı bulabilirsem çok iyi olur, mızrak yapmakla falan uğraşamam. Çıplak elle dinozora dalmak istemiyorum!" Biraz dolaştıktan sonra narko çalısı bulabildi. "Bunları yersem bayılırım, bayılırsam mutlaka bir şeyler beni yer. Güzelavratotuyla aynı şey bu!" Nihayet Vria pes etti ve evren çemberini açıp girdi.
Evren 000-B, Zaman Yok, Mekan Yok
"Tamam, biraz düşünelim. Ortadünya'ya mı gitsem? Ama henüz kitabı okumadım, spoylır almak istemiyorum. Gecik Dünyası... Eridung'un konağını bulamazsam pek bir anlamı olmaz sanırım. Neyse ne be, Gecik Dünyası'na gidiyorum!" Vria G7 yazan kapıya ilerledi, yanındaki düğmelerden tarihi girdi ve beyazlığa daldı.
Evren G7, MS 2020, Türkiye/Bilecik
"Evet, doğru yerdeyim." dedi Vria önündeki asırlık çınara bakarken. "Odunsaray mıydı? Eridung'un konağı... Tamam, işaretçilerinden biri bu... Ah, bekle; onun nerede olduğunu zaten biliyorum." Vria bir ormanın içinden epey ilerledikten sonra altın ve gümüşle süslenmiş, mermer bir temel üzerine oturtulmuş, kızılçam ahşabından büyük bir binanın önüne geldi. "İşte Eridung'un konağı: Odunsaray. Gecik Dünyası'nın kralı." Kapıda önünü bir kadın kesti. Dizlerinin altına inen ama yere kadar uzamayan, eteğine altından su yolu deseni işlenmiş, kolları dirsekte biten gri keçeden bir elbise, yün ve deriden mamül çizmeler, üstüne kurt başı işlenmiş deri omuzluklar ve bakırla güçlendirilmiş kolçaklar giymişti, başında kar beyazı bir börk vardı; gece kadar siyah saçları, soğuk bakan çekik kahverengi gözleri vardı. Belinde bir dadao vardı, Vria'nın boynunaysa namlusuna ejderha işlenmiş bir palalı mızrak uzatmıştı. "Neden buradasın insan?" Ah, bir waifu, dedi Vria gayriihtiyari. Waifu'lar Eridung'un eşleri ve yardımcılarıydı, Gecik Dünyası'ndaki işleri düzenliyorlardı. Her birinin büyük güçleri vardı. "Çalasun, değil mi? Savaş waifu'larından ve kraliçe waifu'lardan biri." Kraliçe waifu'lar Eridung onlara özel olarak görev vermediği sürece onun yakınında bulunurlardı, demek Eridung konaktaydı. "Neden buradasın insan?" diye tekrarladı Çalasun dişlerini sıka sıka. "İnsan değilim." dedi Vria, "Kızıl Evren'in valkürlerinden biriyim. Eridung bizi iyi bilir." Onu serbest bırak, dedi umursamaz bir erkek sesi. Gümüş rengi saçları olan, sarı tenli, beline tahta bir katana bağlamış, ölü balık gibi bakan bir samuray. "Gintoki" dedi Vria, "Dosuto'lardan biri." Dosuto'lar Eridung'un dostları ve yardımcılarıydı, genel anlamda waifu'lardan biraz daha güçsüzlerdi. "Bu dünyanın insanları bizi tanımıyor, -Waifu'ları ayrıntılarıyla bilmelerine karşın- bizim sadece var olduğumuzu biliyor." dedi Gintoki "Ama belli ki bir valkür bilebiliyor. Çalasun, onu serbest bırak. Eridung'a zarar veremez zaten." Vria uzun bahçeyi dolaştı ve arka bahçeye geçti. Üstünde pijama, başında bir kuyruklu sukarlaçlı börk olan, kızıla çalan beyaz tenli, hafifçe çekik gözlü, kahverengi-siyah renkte bir erkek için uzun sayılabilecek saçları ve siyah kısa sakalları olan bir adam yılan derisi kaplı bir yayla ok talimi yapıyordu. Eridung "Ah" dedi Vria'yı görünce, bir süre kelime arıyormuş gibi durdu ve zorlandığını gizlemeye çalışarak konuşmaya başladı: "Valkür. Gözlerindeki evren çemberini ve sakladığın kara kanatların gölgesini görebiliyorum. Sizden birini burada, sarayımda görmek ne hoş. Ne içersin? Kızıl Evren'deki dinlerden birine inandığını düşünüyorum. Şarap?" Vria başıyla onayladı, Eridung öküz boynuzundan yapılmış, bakır işli ve altı köşeli yıldız şeklindeki zümrüt ve sekiz köşeli yıldız şeklindeki yakutlarla süslenmiş bir kadeh aldı ve bahçeden akan dereye sokup çıkardı. "İşte" dedi, "Bahçende istediğin içeceğe dönüştürebileceğin bir dere olması çok hoş. İçeri geçelim mi?" Ondan önce, dedi Vria, "Tigin Ormanı'nın tamamı senin bahçen ama bir de evinin etrafına taştan alçak duvar inşa edip iç bahçe-dış bahçe ayrımı yapmışsın." Tigin Ormanı'nda doğa kendi kararlarını vermeli, dedi Eridung, "Ama burada, iç bahçede kararları ben veriyorum. Neyse, içeri geçelim mi?" Vria "peki" dedi. "Ayakkabılarını çıkar." Keskin uyarı Eridung'dan geldi, Vria uydu. Eridung başındaki börkü kapının oradaki askıya taktı, okçuluk ekipmanlarını çıkarıp kenara koydu ve büyük bir salondaki bir kitaplığın oraya geldiler, "Çalasun'un seni bırakmasına şaşırdım." dedi Eridung, "Ama bunu boş verelim. E, neden buradasın?" Ben bir seyyahım, dedi Vria. "Seyyah mı? Adın ne?" Vria cevapladı, yalan söylemesi için bir neden yoktu. Vria, dedi Eridung, kitaplıktan bir parşömen rulosu aldı: "Kara Kanatlı Gezgin" açtı ve "İyi bir karakterin var." dedi. "Benden bir waifu oluşturmaya mı çalışıyorsun? Beni ne kadar tanıyorsun?" Aslında sen söyleyinceye dek aklımda öyle bir şey yoktu, dedi Eridung, "Yine de bu parşömende yeterince malzeme var, ayrıca epey sevimlisin. Tabii ki sen hâlâ önümdeyken bu saygısızlığı yapmayacağım. Hem waifu oluşturmanın tamamlanması, daha doğrusu o waifu'nun Gecik'in kurallarına müdahale edebilen gerçek bir waifu haline gelmesi için bir ritüel gerekiyor. İzlemekten pek de... Hoşlanmayacağını düşündüğüm bir ritüel. Özellikle de söz konusu senin bedenin ve karakterinken. Neyse, Gumi, bize biraz topik getirir misin?" Az sonra yeşil saçlı, kısa etekli sarı bir elbise ve turuncu bir ceket giymiş, çekik gözlü bir genç kız, Megpoid Gumi, kapıdan kafasını uzatıp "Biraz işim var." dedi. "Neyse..." dedi Eridung ve elini sallayıp Vria'ya bir topik fırlattı. Buna ek olarak önünde lale desenli çini bir kupa içinde latte belirdi. "Bunu yapabilmene rağmen onlara seslenmen inanılmaz." dedi Vria dayanamayarak. "Hepsini ayrı ayrı seviyorum," dedi Eridung, "Bu yüzden onları görmem gerekiyor." Hepsini ayrı ayrı sevdiğini söylüyorsun, dedi Vria, "Ama aralarında özel olarak aşık olduğun biri yok sanırım? Onlar A123'te sadece kurguydu ama burada senin gerçekliğin, on bin yıldır onlarla birlikte yaşıyorsun." Eridung "Aşk sadece acı verir." dedi. Kelimeleri kılıç kadar keskin, sesi buz gibi soğuktu. Vria üstüne gitmemeye karar verdi, "Tabii." dedi "Ama önceki hayatına bu kadar düşkün başka biri yoktur, hele o hayattan nefret ederken." Beceriksizin tekiydim, dedi Eridung, "Ayrıca o hayattan değil, bizzat kendimden nefret ediyordum. Burası benim dünyam. Burada kral benim, bana uygun olan yer burası. O yüzden önceki hayatımda sevdiğim, intihar etmememe yardımcı olan şeyleri korumaya çalışıyorum. Waifu ve dosuto'larım bu konunun bir parçası. Aslında her şey bu konunun bir parçası. Kaplan kürkünden yapılma, altın, gümüş, değerli taşlar ve kartal tüyüyle süslenmiş börk şeklinde bir tacım var, görmek ister misin? Hayır mı? Peki. Bu arada saçındaki püskül sevimliymiş." Vria saçının sağ tarafına dokundu, "Hâlâ orada olduğunu bilmiyordum." dedi, "Gökçelik Devleti'ndeyken başlık yasası için takmıştım." Bu arada kıpkırmızı kesilen Eridung'u fark etmemiş gibi yapmıştı. Fark ettiğini belli etseydi zaten konuşmaya zor ve çekingen başlayan adam yeniden sessizleşirdi. "Bence yakışmış," dedi Eridung kendini toparlayarak, "Böyle kalsın. Her neyse. Vria, kılıçları sever misin?" Çok düşkün olduğum söylenemez, dedi Vria, "Ama sen epey seviyorsun, değil mi? O yüzden Gecik'te ateşli silahları kısıtladın... Ve belli ki çekik göz de seviyorsun." Eh, çekici bulduğum doğru, dedi Eridung, "Gerçi waifu'larımın çoğu anime karakteri olduğundan -hepsi değil, kitap, dizi karakteri olanlar, çizimlerden doğanlar ve kendi yazdığım şeylerin karakterleri olanlar da var- çekik gözlü olma zorunlulukları var. Asyalı karakterler çekik gözlü olmalı, sence de öyle değil mi?" Ben pek anime izlemedim, dedi Vria, "Sadece Death Note'u izledim. Animeler nedeniyle oluşmuş birkaç evrene gittim gerçi, çoğu Uzakdoğulu gibi görünüyordu. Ya görünüşün?" Birkaç ufak fark haricinde, dedi Eridung, "Gerçek bedenim. Vücut kıllarını, tırnakları kesmekle ve hassas dişlerle biraz sorunum vardı, ayrıca miyoptum. Gerçi gözlük takmaktan asla nefret etmedim ama Gecik kralı olduğumda 'Neden gözlük takmaya devam edeyim ki? Neden gözümün üstünde bir şey olmaya devam etsin?' diye düşündüm. Bünyem zayıf sayılmazdı ama güçlü de değildi. Köpek dişlerim çocukluğumda oldukça sivriydi, büyüdükçe kütleşip düzleşmeye başladılar gerçi; onları sivrilttim, gerçek bir köpeğin köpek dişleri gibi yaptım. Onun dışında saç ve sakal, ten ve göz rengim; boyum ve göz şeklim aynı." Biraz durduktan sonra "İlginç," dedi Eridung, parşömeni okuyordu, "Başka bir yerde göremeyeceğin bir yemek ister misin? Aslında birden fazla var." Unutmuşum, dedi Vria, "A123'ün insanıyken gastronomi okuyordun." Ne yazık ki -ya da neyse ki- genç öldüm, dedi Eridung, "Bütün hayatım boyunca dünyada bir iz bırakmadan göçüp gitmekten korktum ve korktuğumu yaşadım. Her gün ölmeyi isterken bir yandan da iz bırakmadan gitmekten korkmak... Benim düşünce tarzım biraz çarpıktır. Her neyse, fantastik şeylere ilgi duymam ve bunu içten içe istemem Gecik'i oluşturdu. Tabii amatör hikayelerim de vardı, bu da bir sebep. Şimdi burada mükemmel bir hayat yaşıyorum ve waifu ile dosuto'larım yemeklerimi epey seviyorlar. Yalnız o yemeklere saygımdan dolayı onları el hareketiyle oluşturamam, fiziksel olarak yapmak zorundayım. Bu diğer yemeklere saygı duymadığım anlamına gelmiyor, sadece kendi orijinal tariflerim takıntılı kimliğimin bir parçası." Ve tanrı olmadığını iddia ediyorsun, dedi Vria. "Tanrı değilim" dedi Eridung, "Hayalet gibi bir şeyim. Takıntılı, kalbinde Gecik Kralıyken bile dolduramadığı bir boşluk olan bir tanrı olmaz. Ben inançlı biriyim biliyorsun -buranın yerini bildiğin için hakkımdaki bazı şeyleri bildiğini varsayıyorum- A123'teki ruhum cennete mi yoksa cehenneme mi gidecek bilmiyorum, ben farklı biriyim. Şimdilik Gecik Dünyası'nda ölümsüz bir varlığım... Kıyamet kopunca ben de yok olacağım, gerçek ruhumu bilmiyorum ama taklitçi olarak benim bunca şey yapmışken cennete gitmem çok mümkün görünmüyor." Bu dünyada tam yetkili sensin değil mi, dedi Vria, "O halde niye sadece kendi dinin İslam'ı tutmayıp da diğer dinleri de bu evrene taşıdın? Bu dünyanın tek insanı bile olabilirdin ama A123'te ne kadar halk varsa tutup da buraya getirdin, hatta W444'ten bile." Öylesi sıkıcı olurdu, dedi Eridung, "Ama bazı küçük müdahaleler yaptım. Çoktanrılı dinleri tektanrılı hale getirdim örneğin. Ayrıca bazen köyleri yok ediyorum, bu aslında idam; kurallarıma uymayanlar için. Ayrıca getirmediğim halklar da var; hem Gecik'in halkları A123 kadar birbirinden ayrılmamış durumda. Viking ve Ural halkları dışında bütün Avrupalılar tek millet ve içindeki kabileler mesela, Moğol, Tunguz ve Türkleri de ayırmadım. Koreli, Japon ve Ainular da ayrılmamış durumda. Aslında domuz yemeyen bir Hristiyanlık düşündüm ama sonra vazgeçtim. Hem ben getirmeseydim bile o inançlar gelecekti zaten." Tamam, diye düşündü Vria "Bu herifi anlayamıyorum." Hiç çocuğun yok, dedi sonunda, "Ama bildiğim kadarıyla bunu yapabilirsin? Neden yapmadın?" A123'te yalnız öldüm, dedi Eridung, "Aslında sadık olacağımı düşünüyordum, her neyse. Burada birçok eşim, birden fazla kraliçem var. Soya gelince: Aslında doğanın sırlarını ve diğer şeyleri öğretebileceğim çocuklarım olsun isterdim; yalnız ölümsüz bir varlığın soyunun devam etmesine gerek yok, o yüzden de bunu yapmadım. Çocuğun olup olmamasını sırf düşünce gücüyle ayarlayabilmek iyi bir şey, korunma yöntemlerine ihtiyaç yok. Ayrıca varisim tarafından öldürülmek istemiyorum, eğer çocuğum olursa kesinlikle Gecik Kralının İradesi'ne ya da benzer bir güce sahip olacaktır ve bu Gecik'te beni öldürebilecek tek şey." Bir süre sustuktan sonra "Vay be, ağır bir hâl aldı," dedi Eridung, "Kronik melankolim için üzgünüm, bunun bir komedi olması gerekiyordu. O zaman hoşça kal Vria." Gitmiyorum, dedi Vria. "Bütün hayatın boyunca birlikte kılıç çarpıştırabilecek birini istemedin mi? Gerçi kılıç kullanan birçok waifu ve dosuto'n var ama neyse. Kılıç düşkünü olmadığımı söyledim, buna rağmen birçok evrende hâlâ kılıçların çağı hâkim -kılıç düşkünü fantastik edebiyat yazarları sağ olsun-, kılıç kullanmak bir valkürün öğrenmesi gereken şeylerden biri. Ayrıca bana yemek sözün var. Ben biraz kendimce talim yaparken sen de onu hazırla, tamam mı?" Eridung dolan gözlerini saklamak için arkasını döndü. "G7'nin melankolik kralı" diye mırıldandı Vria kılıç odasına seğirtirken, gezgin ozan bir valkürün uzun zaman önce Eridung'a ithaf ettiği şarkıydı bu.
G7'nin melankolik kralı,
Daima hüzün içindedir,
Kendini aşağı görür,
Ah yılanların korkak kralı.
Ah G7'nin okçu kralı,
Ateşi sönmüş ateşgâh,
Ağaçsız ormanda çıkan ah,
Hey balıkların bencil kralı.
G7'nin düşkün kralı,
A123'ten umutsuz bir hayalet
Ve gümüşlerin ve altınların ve bakırların içindeki korkunç vaziyet
Ah G7'nin melankolik kralı...
Şarkı yedi kıta daha sürüyordu (bazıları orijinal şarkının daha da uzun olduğunu ama günümüze bu kadarının ulaşabildiğini söylerdi), Vria şarkıya gerçekten hak vermişti. Eridung'un yüzünde daimi olarak melankolik bir gülümseme vardı, istediği her şeyi yapabilirken (gerçek anlamda istediği her şeyi yapabilirken, Eridung'un Gecik'te sınırsız gücü vardı) bile hüzünlüydü. Gülümseme o kadar soluktu ki insanların duygularını anlaması gerekmeyen biri -Valkürler hayatta kalabilmek için duygu ve yalanı anlayabilmek zorundaydı- o gülümsemeyi bir somurtma ya da ifadesiz bir yüzle karıştırabilirdi. Adamın ses tonu her tarafına iğneler batmış ama fark ettirmemeye çalışıyormuş gibiydi. Şey, iyi bir iş çıkarıyordu aslında, Vria'dan daha az tecrübeli bir valkür fark etmeyebilirdi. Boştayken üşüyor gibi sol kolunu tutuyordu. Vria, Eridung'un A123'teyken nasıl olduğunu bilmiyordu, adam tanıştığı herhangi bir valküre bunu söylemekten kaçınmıştı. Gecik Kralının acınası biri olmadığı kesindi ama Eridung kendini öyle görüyordu. Vria bu durumu daha önce de görmüştü: "Yeterli bir hükümdar, yetersiz bir insan." Gerçi bu durumdaki kişiler kendilerini yeterli bir hükümdar olarak da görmezlerdi, muhtemelen Eridung da görmüyordu. Gerçi kafayı kırıp katliam yaptığı zamanların olduğu şarkıda geçerdi, ayrıca kanunlarını belirtmek için insanlar seçiyordu. Bütün sohbet tuhaftı. Eridung rahat gibi görünüyordu ama değildi. Sanki söylemek istediği şeyleri söylemekten yüzyıllar önce vazgeçmiş biri gibi konuşuyordu (Sonuçta Gecik'in insanlığı kadar eskiden beri Gecik Kralı'ydı, G7'de A123'te olduğundan katbekat uzun zaman geçirmişti). Konudan konuya geçişi, diğer şeyler... Aşk hakkındaki soruyu sorduğundaki ani ve keskin tepkisi. "Gecik Dünyasının kralı geçmişinin ya da şu anının deşilmesini istemiyor." Adamın hüznünün tamamen A123'e ait olmasına imkan yoktu, bir kısmı da Gecik'e ait olmalıydı. Eridung kendisi kadar takmıyormuş gibi görünüyordu ama Vria başkalarının karakterini anlamada valkürlerin çoğundan iyiydi, çoğu sadece hayatta kalabilecek kadar bunu anlayabilirdi. Muhtemelen adam her gece yatağa gittiğinde düşüncelerle boğuşuyordu. Vria adamın devamlı olarak bir şeyler yaptığını fark etmişti. Bir şey içiyor, bir şey yiyor, konuşuyor, karalama yapıyor, bir şey okuyor, asla boş durmuyor. "Boş durduğu anda düşünüyor ve bundan kaçınmaya çalışıyor." Belki de sadece herkesin yaşadığı moral bozukluğu dönemlerinden birine denk gelmişti, Vria da şarkıyı yazan valkür de. Vria bir yandan bunları düşünüp bir yandan şarkıyı mırıldanırken nihayet kılıç odasına geldi. Odunsaray dışarıdan ortalama boyda bir konak gibi görünüyordu ama içi epey büyüktü. Vria buraya gelirken iki akvaryum odası -ki biri aşağı yukarı bir şehir akvaryumunun merkez odasıyla aynı boydaydı-, tamamen deniz kabukları ve taşlarla (değerli taşlar, deniz taşları, sıradan taşlar ve hatta fosillerle) dolu üç oda, yapraklar ve ölü böceklerle dolu bir oda ve ne olduğunu bilmediği birçok oda geçmişti. Eh, sonuçta Eridung herhangi bir özel çaba ya da para harcamadan bu şeyleri rahatlıkla toplayabilirdi. İşin iyi yanı, Eridung'un hafızasının çok iyi olmamasıydı; her odanın kapısında o odanın ne olduğunu anımsatan şeyler vardı. Akvaryum odası için verniklenmiş ölü balık ve kılıç odası için kapıya kazınmış bir kılıç mesela. Ne olduğunu bilmediği odalardan birinin kapısında korkunç bir yaratığın tasviri vardı, o yüzden Vria orayı hızlıca geçti. Şarkıda Eridung'un gizemli ve doğaüstü şeylere meraklı olduğunu söylerdi. Kılıç odasının duvarlarında ve masalarda çeşit çeşit kılıç vardı. Avrupa kılıçları, Uzakdoğu kılıçları, Türk kılıçları, Ortadoğu kılıçları, Hint kılıçları, baston kılıçlar, A123'ün tarihi kişilerinin kılıçlarının birebir replikaları, hatta Aztek kılıcı ve kurgusal kılıçlar (aslında valkürler için çoğu gerçek kılıçların replikalarıydı) ve dahi olmadık malzemelerden (yakut, zümrüt, kil, cam vesaire) yapılan kılıçlar -ki bunların hepsi düz kılıçlardı-. Ayrıca savaş baltaları, mızraklar, gürzler, hançerler, yaylar, oklar ve bir sürü başka silah. Sn666'nın meşhur The Colt'unun bir kopyası ve fazlasıyla süslü birkaç altıpatlar, piştov ve fitilli tüfek de vardı. Odada süssüz denebilecek bir şey yoktu ve sade denilebilecek çok az şey vardı. Yine de bütün bu süsleme abartılı bir şatafat sunmuyor ve gözü yormuyordu. Birbirine uygunsuz, üst üste binmiş süsler ya da başka bir malzeme kullanılabilecekken kristal kullanılmış süslemeler yoktu. Her şey en uygunu o olduğu için o şekilde süslenmişti (ya da en azından göze öyle görünüyordu), her şey en uygun malzeme o olduğu için kullanılmıştı. Vria daha sade ve amaca yönelik kılıçların farklı bir odada olduğunu düşündü, karakteri düşünülünce Eridung'un tek kılıç odasının bu olduğunu düşünmek saçma olurdu. Ayrıca Eridung'un tasvirinde kullanılan meşhur kılıcı odada görememişti, o da pek süslü sayılmazdı. Gerçi Eridung, tasvirlerdeki gibi giyinmiyordu; tasvirlerdeki taçlardan birinden bahsetmişti gerçi. Muhtemelen o kıyafetleri sadece belli zamanlarda giyiyordu. Yine de Vria daha fazla gezerse kaybolacağını hissetti, başka bir kılıç odası daha aramaya mecali yoktu. Odadaki en sade şey namlusu camdan yapılan ve gayet basit ve hafif bir şekilde altın yaldızla süslenmiş bir kılıçtı ve kabzası tamamen çinidendi, balçakları kan kadar kırmızı ve gece kadar siyah olup küçük ay taşlarıyla süslenmişti. Bir de baston kılıçların bastonları oldukça süslü olsa da -genellikle oyma ve kabartma- çoğunun kılıç kısmı oldukça sadeydi. Vria biliyordu, buradaki silahların çoğu bizzat Eridung tarafından yapılmış ve süslenmişti. Valkürlerin "Gecik Kralının İradesi" dediği, Gecik dünyasında her istediğini yapabilmesini sağlayan güçle değil, fiziksel olarak. Gerçi yeteneklerini artırmak ve kılıcın düzgün olmasını sağlamak, ayrıca malzeme temini için Gecik Kralı'nın İrade'sini kullandığını reddetmiyordu ama yine de kılıçlar, yaylar ve oklar -yani en azından çoğu- fiziksel olarak yapılmıştı. Tabii ki Vria, Eridung'un bazen ölen savaşçı ve koleksiyonerlerin silahlarına çöktüğünü ve ünlü kılıç yapımcılarına giderek kendine kılıçlar yaptırdığını da biliyordu. Vria bir süre kılıçlara göz attı ve hangi kılıçlardan kullanması gerektiğine karar vermeye çalıştı. Eğri kılıçlara alışkın değildi, düz bir kılıç olmalıydı. Ayrıca çok büyük olmamalıydı ve çatal ya da burgu gibi kullanmayı zorlaştıran unsurlara sahip olmamalıydı. Tercihen de aşırı süslü bir kılıç olmamalıydı, Eridung kırılan kılıcı parmağını şıklatarak eski haline getirebilirdi ama bu üzülüp sinirlenmeyeceği anlamına gelmiyordu. Nihayet eline bir uzun kılıç aldı, kabza topuzunda ve balçaklarında kartal oyması olan ve namlusuna kırmızı altınla İstanbul'un fethi görsel olarak işlenmiş bir uzun kılıç. A123'ün İstanbul'unun fethi. Gecik tarihi büyük oranda A123 ile aynıydı, tabii ki birkaç fark da vardı ama silahlar üzerindeki neredeyse bütün süs, işleme ve tasvirler A123'e aitti. Vria kendini "Gecik Dünyası'nın kralı kendi evrenini daha az önemseyemezdi." diye düşünürken yakaladı. Düşünceleri ve kılıcı bırakıp başka bir kılıç aldı, bir Arap palası. Gece kadar siyah karbon çeliğinden, üstünde altınla işlenmiş sekiz köşeli yıldızlar olan bir namlu ve sedef kakmalı bir kabzaya sahip bir kılıç. Onu da bırakıp kabzasında ayı oyması olan, Şam çeliğinden namlusunda çatmış çift taraflı balta desenleri bulunan, balçakları bakırla işlenmiş bir Viking kılıcı aldı. Biraz savurduktan sonra bunu almaya karar verdi ve dişbudaktan yapılma, köpekbalığı dişleriyle yılan figürü işlenmiş ve sedef kakmalı, ayrıca pembe incilerle süslenmiş kınına koyup beline bağladı. "Ağırmış. Eridung güçsüz olduğunu iddia ediyor bir de." Bir yandan da büyük kılıçlara bakıyordu, şarkıda Eridung'un bunları tek elle kaldırdığından bahsederdi. Eh, Eridung Gecik Kralının İradesi'ni kullanarak Gecik'e ait şeylerin özelliğini istediği gibi değiştirebilirdi. "Vria" diye seslendi Eridung, "Yemek hazır." Kare şeklinde bir köfteydi, üstünde sarı bir püre ve başka şeyler vardı. Vria tadına baktı. "Güzelmiş." Başkası da var, dedi Eridung, siyah hamurdan yapılmış, birinin üstüne altın tozu, diğerininkine gümüş tozu bulanmış iki Özbek mantısı. "İkisinin içi farklı" dedi Eridung. Yemekten sonra gerçekten talim yaptılar. Başlamadan önce Eridung kılıçların keskin kısımlarına dokundu ve onları geçici olarak köreltti. Başına farklı türlerde birbirine çatmış demir kılıçlardan ve bakır ouroborostan oluşan bir taç (tasvirlerinde kullanılan taçlardan birini yani) takmıştı. "Biliyorsun ki Eridung bu evrenin kralı olarak kendi seçtiğim isim" dedi Eridung elindeki kabzasında altından kedi başı, balçaklarında ise bakırdan yılan oyması olan, namlusuna Gecik Dünyası'ndaki milletlerin armaları gümüşle işlenmiş, kan kırmızısı çeliğe sahip, pek de eğri olmayan yalmanlı kılıcını (Vria'nın odada görmediği bir kılıcı yani, aynı zamanda tasvirlerinde kullanılan kılıç; gerçi kılıcın türü anlatana göre değişirdi ama armalar, renk ve oymalar uyuyordu) savururken, "Gerçekte Türkçe bir adım var." Gecik insanları için koyduğun kurallara ne isim verdiğine bakılırsa, dedi kılıcıyla savunma yapan Vria, "A123'teki gerçek adının ne anlama geldiğini tahmin etmek zor değil. Peki Gecik'in anlamı nedir?" Eridung "Herhangi bir anlamı olmasına gerek var mı ki?" dedi, "Bu A123'te kendi dünyam için hayal ettiğim isimdi, öyle kaldı. Eridung'un da herhangi bir anlamı yok." Talim bittiğinde, Vria yenilmişti. Eh, tahmin edilebilir bir sonuçtu; Vria uzun zamandır eline hançer bile almamıştı ama Eridung hemen her gün talim yapıyordu, bazen Gecik Dünyası'nın halklarının savaşlarına dahil bile oluyordu. Vria mutlu ayrıldı, Eridung'la vedalaştı, hüzünlü bir sarılmadan oluşan bir garip bir vedaydı ve 000-B'ye gitti. "Tekrar ziyaretime gelir misin?" demişti Eridung, "Burada pek ziyaretçim olmuyor da. Hem gelirsen senden bir waifu oluşturmama gerek kalmaz. Yalnız sayılmam ama yine de..." Adam bunu demişti ama Vria son bir elveda hissetmişti, sanki ikisinden biri idama gidiyormuş gibi bir his.
Evren 000-B, Tarih Yok, Mekan Yok
Vria biraz etrafta gezdi -hiçbir şey olmayan bir yerde nasıl gezecekse artık-, sonra bir evrenden çıkan birini gördü. "Muare!" Valkür katili valkür. Kızıl Evren katliamından sonra bile valkürleri avlamaya devam eden hain. Çok düşünmeden ilk önüne çıkan evrene girdi.
Evren B456, MS 2020, Türkiye/Balıkesir
Ah, dedi Vria, "A123'e döndüm sanırım." Vria evren çemberini açamadığını fark ettiğinde çoktan bir hafta geçmiş ve Ebru adıyla kimlik çıkarttırmıştı. Birkaç denemeden sonra pes edip gerçeği kabullendi: "A123'te değilim... B456'dayım." B456, evren çemberinin son evreniydi ve tek bir özellik dışında A123 ile aynıydı. A123'ün insanlarının çoğu büyüye inanmamasına rağmen o evrende büyü ve doğaüstü şeyler vardı, B456 ise valkürler için yasak bölgeydi ve tamamen materyalist bir evrendi. Büyünün var olmadığı evrenden dönüş mümkün olmadığı için valkürler için burası yasak bölgeydi. "Neyse ne" dedi Vria, "Artık sıradan bir insanım. Bakalım, sıradan insanlar neler yaşıyor..." Vria normal bir insan olarak yaşarken çok geçmeden fark etti: "Eridung biliyordu, hikayenin sonunu biliyordu. O yüzden o tuhaf hissettiren vedayı etti. O parşömende yazıyordu kesin!" İstemsizce saçının sağ tarafına dokundu, o püskülü her gün takıyordu. Onu bir çeşit şans tılsımı kabul ediyordu, tılsımların bu evrende herhangi bir işe yaramayacağını bilse bile. O püskül Vria için birçok şey ifade ediyordu: Evrenler arasında seyahat ederken geçirdiği zaman, Eridung'la konuşması ve hüzünlü vedası, Konne ve Jalahe, A123'ün insanlarının farkında olmadıkları büyük güçleri, Muare'den son anda kurtulmuş olması, J007'de onu yemeye çalışan raptor, MC00'ın kare şeklindeki ağaçları... Vria bütün bu duyguları o püskülle simgeliyordu. O püskül artık adı Vria bile olmayan kızın valkür olduğu günlerden kalan tek şeydi, çizim defterini kim bilir nerelerde kaybetmişti, bulamıyordu. Gözlerindeki evren çemberi ve kanatları bile kaybolmuş olmalıydı. Eskiler, B456'nın bir valkürü sıradan bir insana çevireceğini söylerdi. Vria gerçekten bütün hatıralarını püskülde saklıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder