Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

Türkçe ve Japonca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkçe ve Japonca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2015 Cuma

Türkçe ve Japonca'nın Aslında Aynı Dil Olduğuna Dair Kanıtlar vol3

Japonca'da bazı saygı ekleri var. Bunlar, Türkçe eklere benziyor. Bir de; bazı aile üyesi kelimeleri var.

-chan: -can, -cık/-cik (Küçük çocuklar, kısa boylular, baby-face ve kızlar için kullanılır.)
-san: Bey, hanım (Sona geldiğinden bu şekilde çevriliyor. Mesela Ayame-san: İris hanım, bayan iris (Ayame iris demek; özel isim olsa da) Ya da Naruto-san: Naruto bey, Bay Naruto)
-kun: Rütbe olarak altınızdakiler, erkek gibi davranan ya da benzeyen kızlar ve kızlar tarafından hoşlandıkları erkekler için kullanılır (Örn. Naruto-kun, Kurosaki-kun, "Saske-kuuun" (Yazılış: Sasuke-kun. Sakura-kun öyle söylüyor diye öyle yazdım)
-sama: Yüceltme eki (Örn. Hokage-sama: Yüce hokage, ulu hokage)
-dono: İki tane "sama" rütbeli kişi birbirine "dono" diye hitap eder. Ayrıca san ve sama arası bir ek olarak da kullanılır. (Başbakan ve cumhurbaşkanı, padişah ve sadrazam birbirine dono diye hitap eder. Ayrıca sadrazama halk da dono der)

Giri no ani (義理の兄): Kayınbirader, enişte
Nii: Abi
Nee: Abla
Oba (叔母): Yenge, teyze

Ayrıca; Nii ve Nee'ye yukarıdaki ekler gelince farklı şekilde olur.

Nii-chan: Abicik, abican, abicim. Abisiyle arkadaş gibi olanlar Nii-chan derler.
Nii-san: Abi
Nii-kun: Böyle bir kullanım yoktur, merak edersiniz diye yazdım.
Nii-sama: Ağabey, ağır abi
Nii-dono: Böyle bir kullanım da yok

Nee-chan: Ablacık, ablacım
Nee-san: Abla
Nee-kun ve Nee-dono diye kullanımlar da yok.
Nee-sama: Çevirmek mümkün değil. Çevirmeye kalksak "Ağır Abla" gibi absürt bir şey çıkıyor. Nii-sama'nın abla versiyonu işte.

Ayrıca senpai ve sensei kelimelerini de açıklayayım.

Sensei: Hoca demek. Bildiğimiz hoca. Mesela "hoca" olarak gördüğünüz biri, öğretmeniniz vs. bunlara sensei diye hitap edersiniz. Ayrıca; kendisinden en ufak şey öğrendiğiniz kişilere de sensei dersiniz.
Senpai: Sensei'ye yakın bir şey... Kullanımını anlamak için çok fazla Japonca şey izlemek/dinlemek gerekiyor. Açıklanmaz, yaşanır... Mesela ben, Deidara'yı senpai olarak görüyorum. (Tobi değilim lan!) Aslında; size -kun diye seslenen biri, çok büyük ihtimalle senpai'nizdir. Mesela okulda; sınıfça kendinden büyük kişilere de abi yerine senpai der Japonlar. Of, karışık bir şey bu; Japonca'ya sırf "bu dil çok kolay oldu, biraz zorlaştıralım" gibi bir mantıkla eklendiğine dair komplo teorimin olduğu sayaç sistemi, bir de senpai'nin kullanımını öğrenirseniz tamam sen oldun, artık Japon gibi Japonca öğrendin, manasındadır. (Şuradaki "perfect" muhabbetinden esinlendim) Senpai kullanımını öğrenmek için size reçete yazayım:
Sabah aç karnına okul animesi
Öğlen tok karnına Japon dizisi/filmi
Akşam tok - aç fark etmez Naruto; Deidara'nın olduğu bir bölüm
Bunu animeler bitene kadar alın; senpai kullanımını öğrenirsiniz kısaca. Tabii ben bile kullanımı bildiğimden emin değilim, septikçiye dönüyorum senpai konusunda. Öyle işte...

ORTAK KELİME: NE

Ne'nin Japoncası "Nani"dir ama bunu kısaltıp nan şeklinde de söyleyebilirler. Ve bir de "ne" ifadesi... Sıklıkla, "nan"ı kullanmaya üşendikleri için "na" ve hatta "ne" şeklinde söylerler. Japon'ların kelimeleri kısaltmak gibi bir huyu var; sondaki i'yi de "yi" şeklinde söylenmesi gerekirken "y" şeklinde söylüyor veya es geçiyorlar. Mesela samimi/kaba olumsuzluk eki olan Ja nai'yi "Ca na" şeklinde söylerler. Bir de; Japonya'da "ne?", "ha?", "he?" tepkilerini verirseniz herkes derdinizi anlar. Zaten ortak atadan gelen iki dilin benzememesi garip olurdu. Çince ve Korece öğrenen kuzenlerimden aldığım bilgiye göre, o iki dilde Türkçe'ye acayip derecede benziyormuş. Uygurlar'la Çinliler nasıl anlaşıyor sanıyorsunuz? Ha, bu UzakDoğu işlerine beni bulaştıranlar, bir bakıma onlardı. Hm... Ha; donburi yapmak için elimi kestim, onu da anlatacağım daha sonra. Türkçe'de de, "ne" yerine "na" kullanıldığına defalarca şahit oldum ve kendim de o şekilde kullandım. Japon isimleri çok şey ya... Anlamları filan...

NİMET

Japonca "Han" pilav, "GoHan" nimet'tir. Evet, evet; "nimet"... Bizde ekmek neyse, Japonlarda da pilav o. Bizde ekmeksiz öğün geçmez, Japonlarda pilavsız (Evet, kahvaltı ve ara öğünler dahil). Biz ekmeği kayırıp kutsallaştırıyoruz, Japonlar pilavı. Hatta öyle ki, Japonlar pilavın üstüne yemek çubuklarını saplayıp onu ölülere adayabiliyor.

Ben, Korecenin sadece alfabesini (hangıl) biliyorum; ki hangıl, Göktürk alfabesine aşırı bir biçimde benziyor. Çince ise yok; vakti zamanında "ya bunlar Kore'yi basmış, Japon'larla düşman, Uygur'lara zulmediyorlar... Adam olmaz bunlardan..." şeklinde düşünüp kendimi Çin'in her şeyinden soyutlamıştım; bu düşünceler, bir otobüs yolculuğunda bir Çin filmi izlememle yumuşadı. Tahmin edin? Pekin'den başlayıp Sincan (Uygur)'a uzanan bir macera... Hayat ağacı... Ayrıca Çince ve kanji de üstüne tuz biber oldu. Önceden kanjilerden nefret ederdim; birden fazla okunuşları olduğu için... Ama çizmesi acayip zevkli; hem kelime dağarcığın genişse çok da zor değilmiş...

Ja ne!

Kusura bakmayın, üçlemenin üçüncü filmi biraz uzun oldu. Ama yoksa üçleme beşlemeye çıkacaktı.

8 Ocak 2015 Perşembe

Türkçe ve Japonca'nın Aslında Aynı Dil Olduğuna Dair Kanıtlar vol2

Japonca'da öyle bir argo vardır ki... Gerçi, argo demeye bin şahit ister; zira adamlar argo konuşurken bile kibarlık ekine ihtiyaç duyuyor. Buraya bazı argoları söylenişleri, pek çoğunu ise anlamları bakımıyla alacağım.

Kelime (Okunuş veya alternatif okunuşları): Anlam
Achi itte (Açi itte): Siktir git
Aitsu (Aytsu, aysu, ayitsu, ayissu): Aha oradaki şey, ne bakıyon la gavat, o lanet olası şey
Bouryokusha (Bôryokuşa, böryokuşa, bôryokuşha, böryökuşha): Psiko
Bouzu (Bouz, bôz, böz, bouzo, boozo, bözo): Piç, döl israfı, döl israfı piç
Chotto matte (Çotto matte, çato matte, çatto matta): İki dakka bekleyiversen ölür müsün lan?
Dasai (Dasay, dasayi): Off yeter be bu ne yaa giberim böyle işi haa
Dou itta (Dou itta, Doo itta, Dô itta, Dovitta): Bekleme yapma
Dore dore: Bu ne la, ne işimiz var lan bizim burada
Doushita (Doşita, doşite, doşhita): "Off iyi be tamam"a verilebilecek bir cevaptır.
Fukeru (Fkeru, Fker, Fuker): Okuldan "kaymak"
Gaki: Velet
Ge: Öfff
Kisama (Kisame): Hani "ooov kavgada söylenmez bu laf" diye bir tabir vardır ya? İşte o "laf" Japonca'da Kisama'dır. Ayrıca; argo olarak "sen" yerine de kullanılır.
Kora: Hooop!
Kuso (Kısso, sıkso, şıkşo): Fuck!
Otoko: Kaba tabirle adam. Ayrıca; "Lan!" anlamı da vardır. Toko, tıko vs. şeklinde de kullanılır.

3 Ocak 2015 Cumartesi

Türkçe ve Japonca'nın Aslında Aynı Dil Olduğuna Dair Kanıtlar vol1

ALFABE

Her iki dilde de Ç, Ş, J, C, Ğ, I, Ö, Ü harfleri var. Yalnız; C'yi de J'yi de J diye, Ğ'yi W diye, I'yı U diye, Ü'yü UU diye, Ö'yü OU diye yazıyorlar.

Bir de; Japon'lar, alfabelerine L diye R'den farklı bir harf koyma gereği duymamışlar. Türkçede de pek çok durumda L ve R birbiri yerine kullanılabilir.

Japoncada da şiveler var. Mesela; bir şive var ki, bildiğin Karadeniz şivesi. Bu şivede Dattebayo diye bir kelime var ki, akıllara zarar. Tek başına "Dedim ya" anlamına geliyor. Ancak cümle sonunda, "Daa" yani bildiğimiz Karadeniz şivesinin "nokta"sı anlamında. Köklerine ayırıp incelediğimizde;

Da: Bir ton anlamı var. En çok kullanılanlardan biri "Demek, söylemek" bir de samimi cümlelerin sonuna gelen bir ek.
Tte: Daa
Bayo: Yaa, off

Her iki dilde de ünlü düşmesi, daralması vs. ses olayları var.

Her iki dilde sondan eklemeli. Bir animede, bir cümlenin komple Türkçe söylendiğine şahit oldum. (Tokyo Ghoul; ilk 5 bölümden biri)

Her iki dilde de harfleri benzerleriyle değiştirmek (E->A, O->U gibi) hoş karşılanıyor. Mesela "iye" diye okunup "iie" diye yazılan "Hayır" kelimesinin "İya" şeklinde söylendiğine defalarca şahit oldum.

Vol2'ye hazırlanın, argoya giriş yapacağız!

Ja! (Görüşürüz anlamına gelip "Ca" diye okunur)