Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

4 Ekim 2025 Cumartesi

Sezon Sonu Anime Şeysi (Nesi?) ve Sezon Başı Anime Şeyi (Neyi?)

Şimdi, asıl konuya geçmeden önce "Niye bu iki yazıyı birleştirdin aq?" sorusuna cevap vermeliyim. Onun için de niye bir süredir bloğa hiçbir şey yazmadığımı söylemeliyim. Asıl sebep şu: Hayatımda kayda değer hiçbir şey olmuyor, zaten o yüzden devamlı fantastik okuyup fantastik yazıyorum ama diğer sebep de üç gün internetimin olduğu ama anime izleyemeyeceğim, iki hafta boyunca da internetimin olmadığı bir durumda olmamdı (Lan Elon, ne oldu bizim her yerden çeken sonsuz, sınırsız, sansürsüz internet işi?). Dolayısıyla sezon sonunu kaçırdım, bu yazıyı yazarken bir yandan da tamamlıyorum ama yeterince hızlı olamayıp sezon başına denk geldim. Dolayısıyla ayrı ayrı iki "makale" yazmak ya da karman çorman etmek yerine iki alt başlıklı tek yazıda bahsetmeyi tercih ettim. Sanki umurunuzda olacakmış gibi de bunu buraya böyle yazıyorum.

Önce sezon sonu:

Seishun Buta Yarou Daigakusei-hen hakkında denilebilecek fazla bir şey yok. Birinci sezonla aynı kaliteyi, durgunluğu, kafa karıştırıcılığı sürdürüyor. Gerçi bu sezon öncekilerden çok daha durgun ve gergin gibime geldi ama sadece ben öyle algılamış da olabilirim. Zaten bu durum benim için pek sorun da sayılmaz.

Tsuihousha Shokudou e Youkoso! Bu animenin... yani... Güncel olmasa siksen izlemezdim. Tamam son iki-üç bölümde toparlıyor (o lanet olası bölümün ardından toparlamadan mal gibi devam etse zaten bırakıp sırf buna 1 puan vermek için MAL hesabı açacaktım) ve önceki bölümlerde de birkaç hoş sahne var ama az buçuk toparlaması (gerçi hikaye kendi kendini öylesine bir sabote ediyor ki bundan daha fazla toparlaması zaten mümkün değildi) ve toplasan bir bölüm ya edecek ya etmeyecek güzel sahne için 12 bölüm buna katlanılmaz. Ha ben katlandım, güncel olduğundan bölümlerin arasında bir hafta veriyor ya? O bir haftada önceki bölüme sinirim hafif geçiyor, öyle izliyorum. Güncel olmasa daha üçüncü bölümde "Siktir lan, seninle mi uğraşacağım?" derdim.

Kaoru Hana wa Rin to Saku. Buna çıkmadan önce bile "en iyi romantizm" deniyordu ve izleyip bitirmiş biri olarak diyorum ki: "Evet, en iyi romantizm." Sırf son bölümde Tsumugi'nin "yok ben denizi kastettim, sahili kastettim, arkadaşlığı kastettim" diye kıvırmayıp itirafının arkasında bile yeter. Bu arada "en sevdiğim" demiyorum, "en iyi" diyorum, arada fark var. Bu farkı unutmayın, yazının devamında lazım olacak. Yoksa en sevdiğim romantizm animeleri içinde ilk ona bile girip girmeyeceğinden emin değilim, hatta belki ilk yirmiye bile giremeyebilir ama izlediğim net en iyi romantizm mi? Kesinlikle evet. Bak bu arada "romantik komedi" demiyorum, "romantik dram" da demiyorum, "romantizm" diyorum. Bunda komedi ve dram var ama romantizmi destekleyen unsurlar olarak var, birbirlerinin ya da romantizmin önüne geçmiyorlar. Romantik komedinin özeti "bu aslen bir komedi ama içine biraz romantizm de ekledik" cümlesidir (romantik dram için de "komedi" kelimesini "dram"la değiştirince aynı sonuç elde ediliyor), bu öyle değil, saf romantizm.

Jibaku Shounen Hanako-kun'un 2. sezonunu "hassiktirler"le, "Lan bu böyle komedimsi hafif tatlış anime değil miydi, ben mi yanlış hatırlıyorum?"larla izledim. Anime bambaşka bir şeye dönüştü ikinci sezonda. Kalite açısından daha iyiye gitti ve 3. sezonu da çıkarsa tabii ki izleyeceğim ama her zaman o 1. sezondaki SoL'ümsü anime olarak kalmasına da hiçbir itirazım olmazdı.

Summer Pockets'a zaten "sezon girişi" yorumu yapmıştım. Söylenebilecek bir şey yok, Key animesi işte. Sadece Key VN'sinden uyarlandığını söylemek bile zaten "spoiler" vermeye eşdeğer bir şey olduğundan (yeterince Key animesi izlediyseniz/VN'si oynadıysanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır) daha fazla konuşmayacağım. Ama Umi'ye rota vermeleri hoşuma gitti (ve gotik kızın durumunu da asla tahmin edemedim), o yüzden bunu rahatlıkla "izlediğim en iyi Key animeleri" arasına koyabilirim. Dikkat ederseniz "en sevdiğim" demedim, "en iyi" dedim. Yazının devamında o farkın lazım olacağını söylemiştim.

Necronomico and the Cosmic Horror Show. "Hadi bir Lovecraft animesi daha yapalım." Ha güzel tabii ve bu kez parodi/komedi yerine nispeten ciddi bir iş olması (en azından Büyük Eskiler'in ciddi bir tehdit olarak ele alınması) da hoşuma gitti.

Silent Witch: Chinmoku no Majo no Kakushigoto. Herkes bu animeden "Bocchi the Witch" olarak bahsediyor, diyeyim, siz anlayın.

Yofukashi no Uta'nın 2. sezonu harbi muhteşemdi lan. Yeminle ağzım açık kaldı. Birinci sezon da çok güzeldi (zaten bir yerde gecedir, uyuyamamadır teması varsa onu otomatik olarak seviyorum; zira "gündüzleri zombi, geceleri vampir" olan bir insan evladıyım) ama ikinci sezon çıtayı apayrı bir noktaya taşıdı.

Ame to Kimi to da bayağı güzeldi. Bu tür animeleri seviyorum.

Yuusha Party wo Tsuihou sareta Shiromadoushi, S-Rank Boukensha ni Hirowareru: Kono Shiromadoushi ga Kikakugai Sugiru. "Kahramanın partisinden atıldım" serisi ama hiçbir olayı yok. Yani tamam bu tür animelerin doğasında vardır MC'nin kendini güçsüz olarak görmesi vs. de Llyod'unki bayağı kanser edecek seviyede. İşin en kötü yanı da bu anime, aslında güzel bir anime olabilirdi. Belki asla efsane olamazdı, belki her zaman "Öööf, yine geri zekalı kahramanın partisinden attığı OP karakter animesi" olarak kalırdı ama güzel bir anime olabilirdi. İnsanı kanser etmeyen, çerezlik izlenip sonra unutulacak bir anime olması, hatta kendi janrının (geri zekalı sözde kahraman tarafından partiden atılan, sonra kahramanın ebesininkini tersten gördüğü OP MC) iyi işlerinden biri bile olabilirdi ama artık uyarlama ekibi mi sıçıp batırdı yoksa zaten en iyi bu şekilde mi uyarlanabilirdi bilmesem de milletin söve söve izlediği, dişlerini sıkarak "Siktir git bit artık, 2. sezon gelse de siksen izlemem" dediği bir saçmalığa dönüştü.

"Mikadono Sanshimai wa Angai, Choroi". İzlediğim en iyi haremlerden biri. "İlla harem yapacaksanız böyle yapın amklarım" dedirtiyor insana. Normal bir harem animesinde olan nedir? 1. bölümde sarışın transfer öğrenciyle MC tanışır, 11 bölüm boyunca çocukluk arkadaşı didinir çabalar daima MC'nin yanında durur, arada MC'nin haremine yeni yeni kızlar eklenir, 12. (yani son) bölümde de ne alakaysa sarışın transfer öğrenci kazanır. Burada? Tüm kızlar eşit gidiyor. Kendi arkları var, gelişen hikayeleri var, MC'den bağımsız olarak var olabiliyorlar. MC'nin de kızlardan bağımsız kendi arkı ve gelişen hikayesi var, onlardan bağımsız var olabiliyor. Böylece ne oluyor? Sen son bölümde bu kızların hangisini kazandırırsan kazandır kimse ağzını açıp bir laf söyleyemiyor. En fazla "Şu karakter daha iyiydi, ben olsam onu seçerdim" ama MC'nin seçiminde hiçbir mantıksızlık, hiçbir tepeden inmelik, hiçbir "ben yaptım oldu", efendime söyleyeyim "bununla oldu çünkü bu ilk kız" zihniyeti yok. 2. sezon gelse tekte atarım mesela, ki çoğu harem animesi yarım da kalsa bana 2. sezonu istettirmez. Gelenlerin de çoğunu "Bu ne lan, ebesini sikmişsiniz hikayenin?" deyip anca yarıya kadar izlerim. Bu anime bana "2. sezon gelince de böyle devam eder, sıçıp batırmaz" hissini verdi. Ha bu arada muhtemelen karateci kız kazanacak (gerçi ben olsam tercihim net Miwa olurdu) çünkü ilk kız o karateciydi ama dediğim gibi burada bir mantıksızlık, bir tepeden inmecilik, bir ben yaptım olduculuk olmadığından buna hiçbir itirazım olamaz. Hatta Miwa'nın rakibi olarak giren o diğer kız kazansa ona bile olamaz çünkü onun da etkileşimleri, arkı, hem MC'den bağımsız kendi başına bir hikayesi ve kişiliği hem de onunla beraber ilerleyen bir hikayesi ve kişiliği var. Kritik nokta budur: Harem kızları hem MC'den büyük ölçüde bağımsız hem de neredeyse tamamen ona bağlı olan en az iki hikaye arkına sahip olmalıdır; böylece kimse "Ulan Yotsuba ne yaptı da kazandı?" diye sormaz. Özetle: "Harem böyle yazılır amk Haruba Negi'si, al şimdi Yotsuba'nı bir tarafına sok."

Witch Watch daha bitmedi ama harbi çok eğleniyorum lan. Bir de bir anda vurdu anime, hiç öyle "hype" falan yoktu, çıkar çıkmaz "Ooo, sen neymiş böyle ya?" oldu millet. Ben de dahil. Sonra da o kaliteyi koruyarak devam etti. Hele sırf "shounen" mangalarla dalga geçmek için ciddi ciddi manga içine manga sokan mangakaya ve bunu anime için openingi bile olan anime olarak uyarlayan anime ekibine çok büyük saygı duyuyorum. Ha o sahnelerden pek zevk almıyorum, sadece "otaku hoca-öğrenci ikilisi"nin hikayesi için gereklilik duyulan bir sıkıntı olduğu için katlanıyorum ama sırf bir taşşak geçme işine bu kadar ciddiyet katılması kesinlikle saygı duyulması gereken bir şey.

Isekai Mokushiroku Mynoghra. Senin Allah belanı versin. Dikkat edersen Tsuihousha Shokudou e Youkoso!'ya okumadığım belayı buna okudum. Neden? Çünkü tam bir potansiyel israfı amk. Bu anime de -aynı "partiden atılan beyaz büyücü" gibi- iyi bir anime olabilirdi, hatta kendi janrının en iyileri arasına bile girebilirdi. Kendi janrı dediğim de oyun-isekai ha. Basbayağı SAO'nun, Overlord'un, Log Horizon'un falan yanında kendine yer edinebilirdi. Ama onun yerine "Oha amk bunun en geç 3. bölümde olması gerekiyordu, ne demeye animenin yarısı bitene kadar beklediniz?" sorularıyla, "Ya şunun şurasını şöyle yapıversen her şey düzelecek işte"lerle geçen bir anime oldu. Yorumlara biraz baktım, "manga da çok iyi değildi ama anime iyice sıçmış batırmış" diyorlar. Bunun örneklerini daha önce gözlerimle gördüğümden (Isekai Nonbiri Nouka olsun, ki utanmadan aynı stüdyoya ikinci sezon yaptırıyorlar, Kenja no Mago olsun...) bu yorumlara inanmamam için hiçbir sebep yok. Belli ki manga da potansiyel israfı ama anime direkt potansiyeli alıp çöpe atmak. Kenja no Mago'nun durumu da aynı böyleydi bu arada: Manga tam bir potansiyel israfıydı ama anime potansiyeli alıp komple çöpe atmaktı. İsrafla çöp arasında çok ama çok büyük bir fark vardır, kesinlikle küçümsemeyin. Ha ama şu var, bu animeyi izlemek bana SAO'nun ilk sezonunun ilk yarısının ne büyük bir nimet, aslında ne kadar güzel bir anime olduğunu hatırlattı. Zaten bela okumamın diğer sebebi de o. "SAO sonradan mahvetti, biz baştan mahvedelim mi dediniz amklarım?" diye sövdüm bu sefer de.

Mattaku Saikin no Tantei to Kitara. Gintama'nın torunu olan absürt komedi animelerinden. Leyla ile Mecnun'dan beri absürt komedi bağımlısı olduğumdan tabii ki kahkahadan kırıla kırıla izledim.

Koujo Denka no Kateikyoushi... Bu (yani geçtiğimiz) sezonun "lolicon molicon ama tanısan çok kral adam" animesi. Bunlar bize hep Black Bullet'ın mirası. Bir de bir şogi animesi vardı ama bu animelerin MC'leri temelde Black Bullet'ın adını asla hatırlamadığım MC'sinin enkarnasyonları: Hepsi gerek görünüş gerek kişilik gerekse diğer karakterlerle etkileşimlerinde o karakterle aynı "şablonu" kullanıyor. Aynı ne kadar oyun-isekai kırması anime varsa alayının MC'sinin temelde ya Kirito ya da Ainz olması ve her otome isekai MC'sinin temelde Catarina Claes olması gibi. Bu arada çıkış tarihlerine bakmadım ama Black Bullet'ın MC'si de Kirito'nun "torunlarından" sayılabilir, o da temelde aslında aynı karakter. Bu arada evet, Black Bullet'ın hem ranobesi animesi SAO'nun ranobesinden, animesi de SAO'nun animesinden sonra çıkmış.

Watanare. Zaten ne zamandır bir yuri harem arıyordum, o yüzden çıkınca balıklama atladım. Gerçi bu dönem iki yuri haremimiz vardı ama diğeri SoL yurisi tadında, bu gerçekten yuri. Neyse, bunu zaten hemen hemen her halükarda izleyecektim ama yuri harem olmasının yanı sıra da epey eğlenceli olması (MC'nin tepkileriyle ve milleti dışadönük olduğuna inandırdığını sanmasıyla bol bol eğlendim) gözümdeki değerini inanılmaz arttırdı.

Futari Solo Camp. Kampçılık animesi, hafif de romantizm soslu. Başka da sözüm yok hâkim bey. Gerçi bu 24 bölümlük ve ben bu yazıyı 13. bölümde yazıyorum ama olsun, hazır yeri gelmişken araya sıkıştırayım dedim.

Game Center Shoujo to Ibunka Kouryuu... Yani, tek söyleyeceğim "Amk yaş farkı yapacaksan da en azından ya kız ya oğlan liseli olsaydı? Üniversiteli-ortaokullu romantizmi -ki çizim tarzı yüzünden o ortaokullular da ilkokullu gibi gözüküyor ama en azından üniversiteliler de liseli gibi görünüyor- ne lan?" Bu arada mizahı bayağı eğlenceli. Özellikle o "oyun turnuvası" bölümündeki klişe ötesi karakterler ve Lily'nin babası jknsknlsnl. Bunun "lolicon molicon ama tanısan çok kral adam" türünden animeler için bir parodi olduğunu düşünmek zevk almayı kolaylaştırıyor. Gerçi aslında parodi değil ama çok yakın. Konuyu "havalı abiye hayran küçük kız"dan ileri götürmemeleri ve çok fazla üstünde durmayıp daha çok karakterlerin neden saçmaladığını açıklamak için kullansalar da olası sonuçlara arada bir değinmeleri de hazmetmeyi kolaylaştırıyor. Gerçi son bölümde onu biraz deştiler ama...

Bad Girl. WataNare'de bahsettiğim "diğer yuri harem ama aslında yuri falan değil", sadece CGDCT'lerde hep olan altmetinlerin/göndermelerin abartılması. Zaten bu bütünüyle parodi. Tek bir türün de değil; yuri, CGDCT, "shoujo" hepsinin parodisi -ki yurilerde demografi değişebiliyor ama CGDCT'ler standart olarak "seinen"dir, tabii yine de istisnaları var.

Ruri no Houseki. Taş toplamayı seviyorum, CGDCT'ye bayılıyorum. Başka da bir şey dememe gerek var mı?

Kizetsu Yuusha to Ansatsu Hime'yi daha bitirmedim iki anime kaldı, o ikisinden de bahsedip yazıyı yayınlayacağım, biri de bu. Sonunu bilmiyorum ama başı olsun, konusu olsun, ilerleyişi olsun muazzamdı. Pek dikkat çeken bir anime değildi -belki gelecekte bir gün hak ettiği değeri görür- ama komedisi olsun, karakter etkileşimleri olsun aşşşşırı iyi. Aslında bunun -kimse beklemese de- listeleri alt üst etmesini bekliyordum ama çok fazla beklenen, halihazırda "hype"ı oluşmuş ve çıktığı gibi listeleri alt üst etmiş onca farklı animeye direnemedi muhtemelen. Bir de ilk bölümler nispeten "evreni ve karakterleri tanıyalım" tadındaydı, bu durum aslında doğal tabii ama bu tür bir anime için o bölümlerin temposu çoğu kişiye ağır gelmiş, "Arkadaşım bize komedi dendi?" tepkisi verilmiş olabilir.

City The Animation'dan inanılmaz Nichijou tadı aldım. Muhtemelen çizim tarzının da bunda payı var. Ve ne var, biliyor musunuz? Nichijou bana SoL'leri sevdiren animedir. Yok, değildir; ama izleyip sevdiğim ilk SoL'dür. SoL bağımlısı olmam daha sonraki bir döneme rastlıyor (o konuda sorumluluk daha çok Non Non Biyori'nin; "shounen"den bilmem neden uzaklaşıp başka şeyler ararken mecburiyetten SoL'lere sardığım bir dönemde Non Non Biyori'ye kafa atınca SoL bağımlısı oldum çıktım). Ki animenin başından beri kontrol edeceğim edeceğim hep unutuyorum, şimdi baktım, iki manga da Arawi Keiichi'nin işi. "Öyle mi lan acaba?" diye diye izledim zaten animeyi ama hep ayrı bir şey yüzünden kontrol etmeyi ihmal ettim.

Şimdi sezon başı:

Sozai Saishuka no Isekai Ryokouki. Ne zamandır "Ulan toplayıcı isekai'i nasıl olur acaba?" diye düşünüyordum, demek ki tek düşünen ben değilmişim. Bu durum bir yandan kötü (çünkü belki böyle bir şey yazardım, gerçi bir tane çıktı diye başka toplayıcı isekai'i yazılamayacak olsa bugün ortalıkta SAO ve Log Horizon dışında oyun-isekai animesi yoktu) bir yandan iyi (çünkü bir şey yazsam bile en azından ben hayattayken asla hiçbir şeye uyarlanmazdı, uyarlansa bile kesin başta ben olmak üzere tüm hayranları sinir edecek bir mallıkla uyarlanırdı). Bu arada daha ilk kısımdayım ama şimdiden eğlenceli. Kendisini isekai'kayan tanrıya "Lan bir dur, az önce ... mi dedin?" tepkisi veren MC'leri seviyorum. Diğer isekai MC'lerine kıyasla daha iyi oluyorlar. O değil de herif isekai değil hentai MC olarak reenkarne oldu lan, gözü yok kqandosalsfnm. Bir noktada eklenir diye tahmin ediyorum tabii, muhtemelen "tatlı partner"i saçlarının önünü kesecektir. Hatta bu doğrudan birinci bölümde yaşansa bile şaşırmam. Ki eklendi ama hiç tahmin etmediğim bir yöntemle. Adam kafasını kaldırınca gözü çıktı jkwanfoslf. Olm çok iyi lan. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğim bir isekai izlememiştim. İsekai da yeniliklere kapalı veya yenilik yapacağız diye MC'nin anasını ağlatman gereken bir tür değil, bu anime işte bunu kanıtlıyor.

Mushoku no Eiyuu: Betsu ni Skill Nanka Iranakatta n da ga. Bu "özelliksiz başlayan MC" türünden de gına geldi artık. Halbuki çok fazla yapmadılar, bir beş tane falan izledim, iki tane de henüz izlemesem de bu türde olduğunu bildiğim anime var ama her nedense gına gelmiş gibi hissediyorum. Bunun ilk bölümüne bir şans vereceğim ama ciddi anlamda beni şaşırtacak kadar iyi bir anime değilse -ki bu janrdan beklentilerim aslında pek de yüksek sayılmaz- muhtemelen izlemem. İşin komiği isekai olsa muhtemelen izlerdim. A Gatherer's Adventure in Isekai'ın TRAnimeİzle'deki yorumlarında da dikkat çekmişler, isekai'lara biraz daha hoşgörülü yaklaşıyoruz. Tsuihousha Shokudou e Youkoso! ve Yuusha Party wo Tsuihou sareta Shiromadoushi isekai olsaydı muhtemelen benden küfür yemezlerdi mesela, özellikle ikincisi gayet zevkle izlediğim bir seri olurdu. Bu arada MC'nin, ablasının (gerçi hem kişiliği hem de görünüşü daha çok küçük kız kardeşler tarzı) ve anne babasının kişiliği bayağı hoşuma gitti. Adını unuttuğum ama başkarakterinin adı Ivy olan "yıldızsız kız" animesindeki gibi "aaa senin sınıfın yokmuş, siktir git piç" yapmazlar umarım. Çünkü o animede de ailenin kişiliği başta böyleydi, sonra bir anda oe.ye dönüştüler. Güzel, burada aile iyi. Muhtemelen izlerim. Bu janra dair beklentilerimi aşmak işte bu kadar kolay. Yalnız MC'nin kişiliği harbi acayip iyi lan. Bölümün başından beri "zerre sikimde değil" şeklinde takılıyor, "sen sınıfsızsın" denince "he öyle mi?" deyip şaşırma emaresi bile göstermedi duygusuz pezevenk alnfsnldvngsklds. Bu arada yaşıtları/arkadaşları MC'yi hafif ezikliyorlar ama Ivy'nin animesinde ya da benzerlerinde olduğu gibi "Oha oç direkt karakterin kolunu bacağını kesip ölmeye terk etseydin, böyle az oldu?" seviyesinde değil, o yaşta çocukların normalde yapacağı gibi "benim babam senin babanı döver" kıvamında ve MC de bu eziklemelerde/sataşmalarda biraz kendi kaşınıyor, o yüzden anime bu tatlış hissi koruduğu ve bu şekilde mantıklı bir olay örgüsü sürdürdüğü sürece izleyeceğim. Bir de yorumlarda da dikkat çekilmiş ama ilk bölümdeki kızıl eleman kesin aslında kız, hatta tam olarak kapaktaki ve endingdeki kızıl hatun. O değil de MC'nin adı Arel, anasının adı da Farah. Türkiye'de mi geçiyor lan bu hikaye kjawdbakwf? "Emily Brown" gibi "American Name Generator"den çıkma isimlerden iyidir gerçi. Lan o değil de kapaktaki sarışın kız (2. bölümde geldi, neyse ki pek bekletmedi; bazı animeler var, kapaktaki bir karakteri 10. bölümde anca çıkarıyor mk) ne eğlenceli bir karaktermiş. Ve arabacının uyardığı "pek de tekin olmayan loncalar"ın "Axis Order" olmasını da asla beklemiyordum jksfndoısld (bu espriyi anlamak için KonoSuba bilmek gerekiyor).

"Let's Play" güzel ama bir sorunu var: Amerika'da geçiyor. "Amerika'da geçmesi neden sorun ki?" diye sorabilirsiniz tabii, hakkınızdır. Animenin Amerika'da geçmesinin hiçbir olayı olmadığı için sorun. Şirket bildiğin sömürücü Japon şirketi mesela (bizde de daha az kazanan muadilleri var), yani sırf yazar karakterlerinin Amerikan olmasını istediği için Amerika'da geçiyormuş gibi bir havası var. Ama karakterlerin Amerikan olmasının da bir olayı yok. Hepsi dümdüz Japon arketipleri. Hayır yani ya şu seriyi dümdüz Japonya'da geçir ya da azıcık Hollywood, Netflix falan izle de Amerikan arketiplerini kullan. Arka plan Amerika, karakter adları İngilizce ama mantık, olay örgüsü, arketipler vs. komple Japon olunca olmuyor. Neyin peşindesin amk? Gerçi Netflix izlenmiş, fark etmedim değil; ama yine o beyanın, o karakterin kızgınlığının da hikaye bu çağda, bu teknolojinin içinde köküne kadar ataerkil kalmayı becerebilmiş Japonya'da geçse bir anlamı olacakken Amerika'da SJW'ler topa tutar lan o şirketi. O yüzden diyorum "hikayenin Amerika'da geçmesi sorun" diye. Yani resmen yazarın Amerikan fantezisi/fetişi varmış, bu şekilde kendini tatmin etmiş, yoksa ortalama bir isekai'de bile güya Amerika'da geçen bu seriden daha çok Amerikanlık var. Bu arada MAL'da "source"da "other" yazıyor amk. "Other" ne lan? "Original" değil ha, "other". Manga değil, LN değil, VN değil, ne peki? Other ne o'l'm? Gerçi animenin başında "bilmem kimin orijinal hikayesinden" gibi bir şey yazıyordu ama... "Other" ne lan? Yalnız bu serinin "Amerikan eksikliği" daha bölümün yarısı olmadan asabımı bozmaya başladı, sırf bunun için animeyi bırakasım var. Hayatımda daha az Amerikan bir şey görmemiştim amk ya. İşin komiği bu Amerikan bir "webtoon"dan uyarlamaymış. Amk o zaman niye her yanda Japon arketipleri dolu? Tamam ben de anime izleyen, manga, manhua ve manhwa okuyan biri olarak yeri geldi mi bu arketipleri, yeri geldi mi de Amerikan olsun Avrupalı olsun arketipleri kullanıyorum ama burada bir ortam ve işleme sorunu var. Şuradan sayfada bul veya tarayıcınızın ona denk seçeneğiyle "America" ve "Japan" diye aratırsanız beni tam olarak neyin rahatsız ettiğine diğer kişilerin de dikkat çektiğini görürsünüz. Ah, tamam, bırakıyorum. Bu saçmalığa daha fazla katlanamayacağım. Bu arada yazar Amerikan olduğundan yeni teorim: "Tam bir anime yazmak istemiş ama bir şeyleri batırmaktan korktuğundan mecburen Amerika'da geçirmek zorunda kalmış." Böyle düşününce her şey mantıklı hâle geliyor. Yine de izlemeyeceğim. Lanet olsun, eğer bana Amerikan vereceksen Amerikan izlekleri ("trope") de vermelisin. Yok eğer vermeyeceksen buna dair bir açıklama sunmalısın.

Watashi wo Tabetai, Hitodenashi. Durgun bir anlatıcı -ki bu tür animelerde geleneksel olarak kendisi aynı zamanda MC olur- tarafından anlatılan durgun anime. Bayılırım. Bu arada "durgun anlatıcı MC'ler" Hikigaya Hachiman'ın, bu anlatıcıların animelerini de aynı şekilde durgun bir hâle getirmesi de Hyouka'nın bizlere mirası. O zamandan beri herkes "Nasıl hem karakteri hem de hikayeyi daha da durgunlaştırabiliriz?" diye yarışıyor, sonucunda da Seishun Buta Yarou gibi -ki MC'si Hikigaya Hachiman etkisinin en net görülebildiği karakterlerden biridir, animenin kendisi de Hyouka etkisinin en net görülebildiği animelerden biridir-, "Watashi wo Tabetai, Hitodenashi" gibi, şu an adını hatırlamadığım ama izlerken çok sevdiğim başka birtakım animeler gibi -özellikle biri cidden muhteşemdi ama adını hatırlayamıyorum; çünkü çevirisi kendilerinin asla çevirmediği serileri çeviren TRAnimeİzle'ye laf atan amk Türkanime fansubları tarafından iki yılda tamamlandı- muazzam işler ortaya çıkıyor. Bu anime üstüne bir de yuri. Yalnız "yaz hüznü" animesini sonbaharda çıkarmaları da bir acayip olmuş. "Yazın tutmaz, millet sonbaharda hüzünlenmeye yer alıyor. Hem zaten karakter kışçı." diye bir konuşma geçti herhalde aralarında. Ya da "Oğlum manyak mısın, Summer Pockets'ın olduğu yerde yaz hüznü animesi mi çıkarılır lan? Biz en iyisi sonbaharı bekleyelim." demiş de olabilirler. Key animesi dediğinin sırf Key animesi olduğundan daha çıkmadan bile belli bir kitlesi olur çünkü. Hoş anime tam olarak yazda geçmiyor, yazın sonlarına doğru geçiyor (tatil bitmiş, okullar açılmış), o yüzden de sonbaharı tercih etmiş olabilirler. Gerçi tatil bitmiş dedim ama henüz başlamamış da olabilir, yani anime yazın başında da geçiyor olabilir; ama öyle olsa dediğim gibi "Ulan niye yazın çıkarmadınız?" tepkisi verir millet. Ben bizzat verdim mesela. Bu arada bu psikolojik korku mu yoksa doğaüstü korku mu pek anlayamadım. Gerçi hangisi olursa olsun izleyeceğim. Tamam, doğaüstü korku olduğu ilk bölüm bitmeden netleşti (MAL'da da yazıyormuş zaten ama TRAnimeizle'deki taglar arasında yoktu).

Towa no Yuugure de durgun bir anlatıcı tarafından anlatılan durgun bir anime ama fazla depresif. Tamam "Watashi wo Tabetai, Hitodenashi" de depresif ama bu aşırı. Bir de aynı gün çıkıyorlar. Tek günde böyle iki animeyi birden kaldırıp kaldıramayacağımı bırak, tek dönemde bile kaldırıp kaldıramayacağımdan emin değilim. O yüzden başka bir zamanda (yarın falan) tekrar şans vermek üzere bu animeyi şimdilik görmezden geleceğim.

Akujiki Reijou to Kyouketsu Koushaku. Yeni "canavar eti manyağı"mız hayırlı uğurlu olsun. Bu tür bir anime için komedi dozu biraz az gibi yalnız; çünkü konu başlı başına absürt olunca onu "ciddi oynamaya" kalkarsan işler saçma sapan bir drama dönüşüyor. Bu anime şu an o ikisinin ortasında: Ya komedi dozunu arttırıp -ki çok arttırmasına da gerek yok, iki gıdım arttırsa yeterli- yoluna girecek ya da iyice drama düşerek "Hayatın acı gerçeklerini yaşadığımız yetmiyor, bir de senden dinliyoruz." tepkisiyle birçok kişi tarafından siktir edilecek. Tamam, güzel, komedi dozunu bir tık arttırdılar ve anime yoluna girdi. Bu arada orada belinde kılıç olmayan herif yok ama tek bir tanesi canavarla savaşacak kadar adam. O da tabii ki MC'nin -müstakbel- kocası. Çünkü bu temelde bir "shoujo".

"Potion, Wagami wo Tasukeru"nun bilgisayar animasyonları çok rahatsız ediyor. Göz kanatan CGI seviyesinde değil ama yapaylık sallantısından hoşlanmıyorum. Ki onu da "görüntü durgun olup yapay görünmesin" diye ekliyorlar ama daha da batırıyor. Yani tamam bu yöntem daha kolay, daha ucuz ve daha bir sürü şey, anlıyorum ama yine de... Ama animasyonların dandikliği dışında ciddi bir sıkıntısı yok. Ve isekai. Sonuç? İzlerim ben bunu. Bu arada isekailanmaktan şikayetçi olan karakterler beni gıcık ediyor (Subaru, Kazuma ve Naofumi hariç. O üçü ne kadar ağlansa hakları.). Lan kaç kişinin hayali o, haberin var mı?

Bukiyou na Senpai. Ofis romantizmi SoL komedi. İzlememe ihtimalim yok, izleyip de beğenmeme ihtimalim yok denecek kadar az. Ama Kannawa cidden muhteşem bir karaktermiş ya. Dışarıdan görünenle içinin bu kadar farklı olması eknfolegjopsfşx. Bilerek de yapmıyor ha aslnww. Süper lan.

Yano-kun no Futsuu no Hibi. "Başına gelmedik kalmayan sakar oğlan x onun için endişelenen nazik kız". Nasıl, tanıdık mı geldi? Shikimori-san mı? Ama değil. Böyle yazınca evet, bana da "İzledik biz bunu, Shikimori-san işte?" gibi geliyor ama harbiden alakası yok. Yani erkek MC'nin dünyanın en sakarı -ki Shikimori-san'daki düz sakarlık değildi, bayağı lanetlenme seviyesinde şanssızlıktı- kadın MC'nin onu koruyacak kadar nazik olması ve bunun bir romantik komedi olmasını saymazsan alakası yok. "Ulan geriye ne kaldı?" diye de sorulabilir tabii. Bu, aslında biraz da her oyun-isekai kırması animenin temelde SAO ve her epik fantezinin de temelde LOTR olması gibi bir şey. Teker teker sayınca "Lan bu aynı hikaye?" diyorsun ama izlerken/okurken gözüne batmıyor, zihninde onları ayrıştırıp farklılaştıkları kısımlardan zevk alıyorsun. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu gibi bir mevzu esasen. O değil de kız sırf eleman "naziksin" dediği için bir anda âşık oldu lan kwensoelsd. İşte romantik komedi izlemeyi bu yüzden seviyorum ve romantik komedilere bu yüzden gıcık oluyorum. Gerçek hayatta ağzınla kuş tutsan bile kimse âşık olmuyor. Yalnız Shikimori-san'daki Izumi'yi (erkek MC) seslendiren adam buradaki Yano-kun'un da seslendirmeniymiş dsnoıesdo. Muhteşem lan. Tam bir meta-seiyuu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder