28 Haziran 2025 Cumartesi

Durum Raporu: "Olmayacaksa En İyisi Olmasın", Anime Falan ve -se-/-sa- eki...

Bak, son zamanlarda şöyle bir düşünsem var: "Keşke bütün gün evde oturup anime izlememe ve kitap okumama izin verecek, nazik, zengin, tercihen bana âşık -ve tercihen benim de ona âşık olduğum- bir kızla evlensem." Bu düşüncenin sebebi ne? Kökeni yalnızlık, ben sebepten bahsediyorum. Sebebi de çok farklı değil. "Amk zaten hiçbir kızın yüzümüze baktığı yok, bundan sonra da bakmaları için bir sebep varmış gibi görünmüyor, bakmayacaksa bari böylesi (var olamayacak kadar iyi olanı) bakmasın." algısı. Evet, algı. Bu bir düşünce değil, bilinçaltında kendiliğinden oluşan ve benim onu fark edebilmek ve ne olduğunu anlayabilmek için düşünmemi gerektiren bir algı. Hani eskiden, Facebook hâlâ her yapay zeka üretimini gerçek sanan, dolandırıcı olmayı bu şartlarda her nasılsa hâlâ var olmayı başarabilen gururuma yedirebilsem çok rahat en azından haftalık market alışverişimi (donmuş yemek + abur cubur + içecek) çıkarabilecek kadar parayı üzerlerinden kazanabileceğim dayılara ve Twitter'daki geri zekalı, aşırı duyarlı -ama duyarı her nedense (!) kendisine kadar olup ellerinden gelse "Türkiyeli" (Kendi tabirleri. Türklere dayatırken iyiydi değil mi?) olanları Türklere, Amerikan olanları beyaz Amerikalılara (bildiğin İngiliz) soykırım yapmadan önce bir saniye bile düşünmeyecek- kitleden tiksinen kara mizahçılara bırakılmadan önce, Twitter henüz yeni ve bugünkünden daha katlanılabilir bir yerken oradan çıkmış şöyle bir espri vardı: "Sahibinden'den Bugatti falan bakmaya başladım. Madem alamayacağım, en iyisini alamayayım." İşte benimki de o mantık. Olmayacaksa da bari en iyisi olmasın.

Takopii no Genzai diye bir anime başlamış. Çok güzel anime ama kalbim kaldırır mı emin değilim. Birinci bölümü bile zar zor tamamladım. O değil de Haziran'ın son günlerinde yayına giren anime mi olur lan? Hadi pazartesi veya pazar yayına girse anlayacağım ama bir de cumartesi, gecenin bir yarısı? Gerçi gecenin bir yarısı olması bu anime için normal de (Seinen SoL animelerin alayı gecenin üçünde yayınlanıyor. Shounenler de okuldan çıkış saatinde. SoL'lere laf eden ergenlere duyurulur.) cumartesi lan? O da 00.00'dan sonrasını cumartesi sayarsan cumartesi ha, yoksa bildiğin cuma yani. Böyle bir tane daha var, beklediğim ama adını unuttuğum, o da 29 Haziran'da çıkıyor.

Bu arada anca çakma dandik shounenler izleyen, SoL Seinen'den nasibini almamış geri zekalılar beğenmemiş ama bu yaz sezonu fena geliyor. "Bu yaz çıkacak" haberini görüp de beklemediğim sadece iki-üç anime var. Bu yazın çıkacakların alayı için de her nedense 4-5 Temmuz tarihleri belirlenmiş. Tam da internet erişimim olmayacak olan zaman... Bazen dünya bana karşı kurulmuş devasa bir komplo mu diye merak etmiyor değilim. En azından bu sikik şanssızlığımın bir nedeni olduğunu öğrenirsem rahatlardım ama zaten "Dark Truman Show"da yaşadığımı öğrenmeyi bekliyor değilim ve "Hayattaki bütün şansımı belli bir şeye mi harcadım acaba?" sorusu için de artık pek umudum olduğu söylenemez.

Bu arada TRAnimeİzle'de Your Forma bölümleri görüyorum. Lan bu anime bitmemiş miydi? İzledim bitti diye hatırlıyordum ben? Türkanime'den mi izleyip bitirdim? Bir noktada "Ya siktir git, yeter lan. İzlemiyorum bunu." mu dedim? Ama desem hatırlardım sanki. Hatırlamaz mıydım? Olumsuz duygulara daha çok takılan bir zihnim var (Ruminatif kişilik. Allah onun belasını versin.), o yüzden bu animeye siktir çeksem hatırlardım diye düşünüyorum. Türkanime zaten daha hızlı çeviriyordu*, o yüzden acaba onlardan izleyip bitirdim mi? Ya da ikinci part başladı da ben keriz gibi olduğum yerde kaldım mı? Bazen partları farklı sezonlar altında yayınlamıyorlar/kategorize etmiyorlar çünkü. Mesela Gintama'nın ilk sezonu kendi içinde altı mı ne parta ayrılıyor, izleyeli çok zaman oldu, şimdi net hatırlamıyorum kaç part olduğunu ama onu -benim gibi- güncel olmadığı bir zamanda izlerseniz elinizde Gintoki'nin birden fazla sezon olduğunu, birçok bölümün final olduğunun iddia edilip sonra "Taam taam sezon finali" dendiği tek bir sezon olur, siz de ona tek bir sezon gibi muamele yaparsınız. Bugünlerde her partı ayrı bir sezon sayıyorlar (anime sitelerinde sezon 2 part 3 diye tabirler görmek artık alışıldık hâle geldi) ama belki bu durum Your Forma için geçerli değildir. Gerçi bir dakika lan, Seicode'dan izliyordum ben bunu, nasıl Türkanime daha hızlı çevirebilir ki aq? Gerçi Seicode'un Türkanime'ye önce yükleyip TRAnimeizle için birkaç günden bir haftaya kadar bölüm geciktirdiği bir dönem olmuştu (Türkanime'ye de yükleme yapmaya başladıkları ilk zamanlar), hatta bazı serileri direkt TRAnimeizle'ye yüklememişlerdi bile, acaba ona mı denk geldi? Garip...

*Tek kriterim hız değil bu arada, doğru çeviri için birkaç gün beklemeye razıyım. Mesela Asyaanimeleriizle, Hibi wa Sugiredo Meshi Umashi'yi (ilkbahar sezonunda Zatsu Tabi: That's Journey ile beraber favorimdi, gerçi Zatsu Tabi'nin aksine son bölümü henüz yayınlanmadığı -yayınlandıysa bile çevrilmediği- için hâlâ favorim) TRanimeizle'den daha hızlı çeviriyor ama bunu yaparken bildiğin alabalığa "kömür balığı" demek gibi garabetler de ortaya çıkarıyor. Nasıl becerdiklerini ben de çok merak ediyorum çünkü Türkçeye "kömür balığı" diye çevrilen balıkla (walleye, coalfish) alabalığın İngilizce adlarının (trout, salmon) hiçbir alakası yok, direkt Japoncadan çevirdiler desek Japonya'da "walleye" (Sander vitreus) ve "coalfish" (Pollachius virens) bile yok. Walleye sadece Amerika kıtasındaki göllerde, coalfish de sadece İngiltere'yle Amerika arasındaki okyanusta (hani halk arasında Atlas Okyanusu dediğimiz yerin kuzey sularında) bulunuyor. Zaten coalfishi anladım ama walleyein çevirisi tam olarak nasıl kömür balığı olabiliyor, anlamadım gitti. Asıl konuya dönersek: Doğru çeviri için bölümün birkaç gün gecikmesine razıyım, hatta hiçbir gerekçe olmadan bir hafta kadar gecikmesine bile razıyım ama bölümü bir ay -hatta daha fazla- geciktiren her fansub koca bir siktiri ve "Çevirmeyecekseniz biz çevirelim diyeceğiz ama Puzzle denen hıyarların Kekik'e yaptıklarını ve Kirigana Fairies'in durduk yere kendilerinin çevirmediği, çevirmeyi de asla düşünmedikleri serileri çeviren bir siteye laf atmasından görüldüğü üzere akıllanmaya niyetiniz olmadığını biliyoruz." laf sokuşunu hak ediyor.

Bak, Türkçede "isimden ve fiilden fiil yapan -se- eki" var. Bu ek istek anlamıyla fiil yapıyor, yani aslında dilek-şart kipinin başkalaşmış hâli. Zaten ikisi de -se/sa. Gerçi dilek-şart kipi -se/-sa, bu ek -se-/-sa-. Günümüz Türkiye Türkçesinde yalnızca "susamak = su istemek, su içmek istemek" kelimesinde korunmuş, bir de susamak kelimesine göndermeyle türetilmiş çaysamak falan gibi sözcükler var. Hah işte, bu çaysamak kelimesi kulağa bir garip geliyor ve zaten halk etimolojisiyle (istisnaları olan bir kuralın genelleştirilmesinin özel bir adı vardı ama aklıma gelmiyor) sonradan türetildiğini kimsenin inkar edemeyeceği bir kelime ama aslında bu hatalı bir kullanım değil. Divan-ı Lügati't Türk'te "öpsemek: öpmek istemek" diye bir kelime var örneğin. Yani bu kip/ek/bu şey artık her neyse eskiden Türkçede işlek bir yapıymış ama geriye bir tek susamak kelimesi ve susamak kelimesinden tersine mühendislikle, zaten var olan ama gömülmüş kalıbı yeniden icat ederek türetilmiş kelimeler (Bkz. Çaysamak. Birkaç tane daha vardı da aklıma gelmiyor.) kalmış. Bu arada bu kip/ek/her ne haltsa kesin fiilimsidir. Bugüne kadar Türkçede "Bu ne sikik kalıp lan? Kategorisi ne bunun? Arayınca etimolojisini bile bulamıyoruz, anca kökünün etimolojisiyle yetiniyoruz?" dediğim ne varsa alayı fiilimsi çıktı. İsminde bile hayır yok: Fiilimsi. Hani "fiil diyeceğim ama dilim varmıyor" veya "fiil gibi ama tam fiil gibi de değil" gibisinden.

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Sadece birini yayımlatabildiği, onun hakkında da "Yayımlatmaz olaydım!" diye düşündüğü tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Halihazırda aldıysanız, düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım. Eposta atın.)

21 Haziran 2025 Cumartesi

Durum Raporu: TLR, "Yetmez ama Evet" vs. Ekşi, TCOAAL'ın Hıyar Kitlesi ve Daha da Mal Olan "Hater"ları, Pikselleri Sayılan 1080p

Şu aralar To Love-Ru izliyorum. Sebep? Görmek istediğim ama olup olmadığından emin olmadığım bir sahne vardı (neyse ki varmış) ama asıl sebep hayatımı kendi başıma daha fazla sikemeyecek noktaya gelmiş olmam. Peki ben bu yazıyı niye yazıyorum? Rito olacak kararsız, gevşek, mal oe yüzünden. Ben hayatımda bu kadar kanser eden, bu kadar pislik, bu kadar iğrenç ve yine de anlatının iyi biri olduğunda ısrar ettiği bir karakter görmedim. Rent-a-Girlfriend'in (Neden İngilizce adı? Çünkü Japonca adını asla doğru yazamam ve bu seriye gidip doğru yazılışını kontrol edecek kadar saygı duymuyorum, aslında hiç saygı duymuyorum.) Kazuya'sı (bu muydu lan MC'nin adı?) bile Rito'dan iyi. En azından anlatı Kazuya malının mal olmadığında ısrarcı değil, bunu kabul ediyor. Rito'nun ne kadar sinir bozucu bir karakter olduğunu şöyle anlatayım: To Love-Ru izleyicilerinin, hayranlarının vs. %99'u Haruna'dan nefret eder. Bunun mantıken Haruna'yla ilgili olduğunu düşünürsünüz, değil mi? Ama değil. Haruna evet animedeki en kötü kız, onca ilginç ("enteresan, garip, çılgın" anlamında ilginç, kadronun yarıdan fazlası uzaylı olunca böyle oluyor) karakterin arasında neredeyse kişiliksiz gibi kalıyor ve tasarımı da çok sade olduğundan başka türlü de izleyiciden ilgi çekmeyi başaramıyor ama o kadar nefretlik bir karakter değil. Peki o zaman millet neden Haruna'dan nefret ediyor? Rito olacak gevşek yüzünden! O saçma sapan tonladığı "Haruna-chan"ı -ki bölüm başına en az üç "Haruna-chan" garanti- duyduğum anda "Hay Haruna-chan'ının da senin de..." diye sövmeye başlıyorum. Rito ve Haruna'yla ilgili en büyük sorun da hikayenin bütün öncülünün içinden geçmeleri: Ya amına koyayım hangi 15-16 yaşındaki erkek hayatından "uzaylı saçmalıklarının" defolup gitmesini ister ki? Ben o yaşta "Keşke okulu şeytanlar ele geçirse amk." diye hayal kuruyordum (9 yaşında uyumayıp gizli gizli korku filmi izlemenin zararları). Bak, Rito'nun ne kadar zararlı bir karakter olduğunu şöyle anlatayım: Bu göteleğin gevşekliği yüzünden ilk sezonun son iki bölümünde dünya göte geliyordu. Anlatının Rito'yu övmesini de şöyle anlatayım: Kimse bu ite "Amına koyayım, senin sikik kararsızlığın yüzünden dünya göte geldi. Siktir git, koşup ulaş şu amına koyduğumun uzay gemisine." demiyor. Bu arada diğer karakterler gaza getirmese uzay gemisine koşacağı falan da yoktu ha, evde mal mal kendine hayıflanacaktı yavşak. Deviluke kralı "Uzay gemime bir gün içinde ulaş, yoksa dünyayı sikertirim." diye tüm dünyaya canlı yayın yapmış, bu mal "Nasıl ulaşırım, ne yaparım da dünya göte gelmekten kurtulur?" diye düşünmek yerine (onca bölüm boyunca "Ulan bu adam bir numara derken ne demek istedi acaba?" diye düşünmek yerini ağzını yaya yaya "Haruna-chan" demekle meşgul olmasa hiç böyle bir şey yaşanmayacaktı bu arada) parkta Haruna'yla falan buluşuyor. Haruna senin de ayrıca kafanı sikeyim, orada sanki ertesi gün dünya yok olmayacakmış gibi mal mal konuşuyorsun.

Bak geçen bomboş Ekşi'de takılırken yetmez ama evet başlığına denk geldim. Yetmez ama evetçilerin şöyle bir iddiası var: "Bizi her fırsatta linçliyorsunuz." Şimdi bu aslında doğru ama hiç sizi savunamayacağım. Herifler daha sorunun ne olduğunu bile anlayamıyor. Yetmez ama evetçilerle ilgili sinir olunan şey yanılmış olmaları değil. Herkes hata yapabilir sonuçta. Yetmez ama evetçilerle ilgili olan sorun "Yanılmışız, hata yaptık" deyip kenara çekilmek yerine hâlâ mal mal konuşup kendilerini aklamaya çalışmaları. Kendilerini öyle sinir edici bir şekilde ve neden laf edildiğini hiç anlamadan savunuyorlar ki aynısı bugün olsa yine "yetmez ama evet" diye medyadan kafamızı sikecek bir profil çiziyorlar. Aaa pardon yapamazdınız, AKP önüne geleni "postal yalayıcı faşist" ilan ettiğiniz medyanın tamamını kendisine bağladı çünkü. Bir de bunları "Yea bunlar bir avuç kişiydi, ne kadar etkileri vardı ki?" diye aklamadan aklamaya çalışan var. O dönemde bütün medyanın bunların elinde olduğunu bilmesek yiyeceğiz. Nasıl İran'da mollalar iktidara gelir gelmez ilk olarak "insan hakları, özgürlük, bilmem ne" ayağına kendilerinin en büyük destekçisi olan sol liberalleri astıysa AKP de yetkiyi ele geçirir geçirmez bu konuda televizyonlarda, gazetelerde "yetmez ama evet" demeyen herkesi (düz "evet" demek de kesmiyordu bunları) "postal yalayıcısı pis faşist, darbeci oç" ilan eden sol liberalleri siktir edip medyanın tamamını -en azından tamamına yakınını- kendine aldı. Şimdi olsa yemez mesela, gerçekten "Ne etkileri var ki amk?" diye sorulabilir, ki soruluyor da. Medyada kafasına göre at koşturmaya alışkın olanlar internetten gelen tepkilere anlam veremiyor. O dönemler internet namına bir Facebook vardı bir Ekşi bir de forumlar. Twitter'ın, İnstagram'ın daha adını bile duyan yoktu.

Bu arada hazır şu an izliyorken TCOAAL'dan da bahsetmek istiyorum. Fandom geri zekalı o tamam, ona bir itirazım yok ama "hater"lar daha mal. Ya amına koyayım oyunda organ kaçakçılığından yamyamlığa, insan kurbanından çocuk katilliğine olmayan pislik yok ama milletin (=oyunu bir kez bile oynamayı denemediği gibi izlediği videodan da bir sik anlamayan malların) takıldığı tek yer ensest. Ya amına koyayım anneni şeytana kurban ettikten sonra etinden çorba yapıp içmek, yetmeyip abine de zorla içirmek veya çocuklarını organ mafyasına satmak (gerçi Ch1-Ch2 öyle anlaşılıyordu ama Ch3'te o konuda farklı, ebeveynleri nispeten sempatik gösteren başka bir açıklamaya geçtiler) nasıl ahlaki açıdan kardeşini sikmekten (tecavüz demiyorum bu arada, burada karşılıklı rıza var, ona dikkat edin, gerçi bakış açınıza -ve kaçırdığınız altmetne- bağlı olarak Ashley tacizci sayılabilir) daha kabul edilebilir olabilir amk? Bu arada onca pisliğin içinde MC'lerin yaptığı en masum şey de bu ha (ve o da hangi rotaları seçtiğinize bağlı olarak asla gerçekleşmiyor, sadece altmetin olarak kalıyor), hangi seçenekleri seçtiğinize de bağlı olarak Ashley kurban ettiği cesedi kamp ateşine atıp yanında marşmelov çeviriyor amk. Bunu yapmak ensestten daha mı kabul edilebilir? Hangi "evrensel" ahlaki ilkeye göre amk? Daha bu konunun "Evrensel ahlak ne amk? Gerçekten var mı öyle herkesçe kabul edilmiş bir ilke? Mesela 1960 yılında sıkıyorsa Onur Ayı yapsaydınız! Ayrıca bana eşcinsellik ile karşılıklı rızaya dayalı ensest arasında tatmin edici bir fark sunabilir misiniz?" boyutu var da oraya girersem konu uzayıp alakasız yerlere varacak, o yüzden kesiyorum. "Eşcinsellik ne alaka amk?" diye soran olursa: Böyle mal mal laf edenlerin %90'ının önüne geleni homofobik, ırkçı, faşist ilan eden tipler olduğundan emin olmam nedeniyle konuyu ısrarla oraya getiriyorum. Yoksa bana ne amk? Onun da rızası varsa (rıza olmayınca zaten tecavüz oluyor, karşındakinin kim olduğundan çok daha büyük bir sorun zaten konunun ortasına mıhlanıyor) ister hemcinsini sik ister akrabanı, kendi hayatımda yeterince sorun yokmuş gibi bir de sizin hakkınızda mı düşüneceğim? Gerçi şunu belirtmem lazım: Bu TCOAAL'da onca pislik varken, zaten oyunun ana öncülü "iki psikopat, sosyopat (ikisi bir arada) kardeş vs. onlardan daha iyi olmayan diğer pislikler"ken enseste takılma TR'ye özgü bir sorun değil, batıda da var ama orada bizimkilerin tam tersi bir profil bunu yapıyor, dinciler. "Batıda dinci mi var amk?" diyecek cahiller için bkz. Hristiyanlık. Var olan tek din İslam mı amk? Peki bizde niye bunu yapan dinciler değil (en azından ben öyle düşünüyorum)? Çünkü bizim dinciler henüz Facebook'taki kara mizah gruplarında ünlenmiş bir bilgisayar oyununu bilebilecek kadar teknolojiyle haşır neşir değiller, anca Ekşi'de mal mal başlıklar açıp Twitter'dan hakaret davası kovalasınlar. TCOAAL'ın adını bile duymamışlardır.

Bu arada üstteki konuların herhangi biriyle alakasız ama demeden geçemeyeceğim: "Çözünürlük" denen şey, bu teknolojinin geldiği (daha doğrusu gelemediği) nokta canımı sıkıyor, hem de çok sıkıyor. Amk eskiden 360p videolar bile cam gibiydi, 480p'ye "uzaylı" muamelesi yaptığımız dönemler oldu, şimdi 1080p'de bile pikselleri sayıyoruz. Ve ben 2025 yılında hâlâ bir Youtube videosunu takılmadan izleyemiyorum ama onun teknolojiyle veya onun gel(eme)diği yerle değil bizim gelemediğimiz, hatta ülkenin büyük bölümünün ısrarla uzaklaşmaya çalıştığı yerle ilgisi var.

Delinin teki. Aile evinde hayatta kalmaya ve daha fazla acı çekmemek için umudu öldürmeye çalışıyor. Erdem Ö. Hayalî mahlasıyla kitap* yazdı, şimdi de yayınevlerinin yamyamlıkları ve doğrudan yayıncılık servislerinin onlardan da beter olması nedeniyle umarsızca bir çıkış yolu arıyor. Tüm kitaplarını yazdığı mahlası artık bloğunda da kullanıyor.

*Ejderin Mührü (ALMAYIN! Benim yazdığım kitap değil bu, editörün kafasına göre yaptığı değişiklikler ve hatalarıyla dolu bir saçmalık sadece. Halihazırda aldıysanız, düzeltme işini yaptıktan sonra bir şeyler ayarlayacağım. Eposta atın.)